Fâni Konak
Allah'ın istediği gibi yaşıyor muyuz? Yaradılış gayemizi biliyor muyuz? Allah'ın yarattığı tüm mahluklar niçin yaratıldığını biliyor ve ona göre hareket ediyorlar. Gaye diye bize gösterilen hedeflerse daha bu dünyadayken zevale gidiyor, ötelerde ise pek esassız kalacak. Şeytan, çirkini güzel, güzeli çirkin gösterir. Hakkı batıl, batılı hak gösterir. İyiyi kötü, kötüyü iyi gösterir. Bu dünya pazarının sermayesi altın, ötelerinki ise aşk ve nemli gözlerdir. Allah'tan gafil yaşamaktan daha büyük bir belâ biliyor musunuz?
Allah'ın istediği gibi yaşarsak, Allah bizi istediğimiz gibi yaşatır. Bu alem Allah'ındır. Bu alem Birinindir. Sıfır ise iki cinstir. Sıfır birin solundaysa o sıfırın hiçbir değeri yoktur. O insana “solda sıfır” da denir. Kendi aklına göre Birin önünde yer almak istiyorsa onun hiçbir değeri yoktur. Solda sıfırdır. Sıfır eğer Birin sağındaysa değerlidir. Allah onu takviye eder. 10 olur, 100 olur, 1000 olur.. Hakkı gözeten haklıdır. Sıfır olarak haddimizi bilmeli, tersine gitmemeli ve Bir olmaya kalkmamalıyız.
Hz. Mevlana şöyle buyurur: “Beşer kulluk için yaratılmıştır. Öyleyse asilerin mabedi cehennemdir. İnsan her işe kabiliyetlidir, lakin maksat Hakk'a ibadet etmeye çalışmaktır.
'Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım' ayetiyle yaratılışın sebebinin sadece kulluk olduğunu bil.”
Ehlullah şöyle buyurur: “Allah (c.c.) alemlerden müstağnidir. Bu halkı yaratması O'nun zatının kemalindendir. Kullarından bir menfaat ve fayda görmek için değildir. Onları lutfu ve keremi ile tanıştırmak ve onları rahmetine ulaştırmak istemiştir.
Varolmak ve yaratılmak onun rahmetinin bir eseridir. Dünya hayatına gönderilmiş olmaları kulların Allah'tan uzaklaşmalarından dolayı değildir. Allah'ın esma ve sıfatlarını tanımaları içindir.
O'nun rahmetinin bir eseri olarak kulları var olmuş ve O'nun rahmet ve keremini görmek ve tatmak üzere bu dünyaya gönderilmişlerdir. Bu dünya, kullarını Rabbinden ayıran bir perde ise de bir gazap ve ceza değil belki Rabbimize kavuşma hissi ve iştiyakını idrak edeceğimiz bir rahmet ve kerem beldesidir.”
Peygamber efendimize (s.a.v.) dünya nedir? diye sorulmuş, O'da “Seni Rabbinden ayıran şeylerdir.” cevabını vermiştir. Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur; “Dünya ahiret ehline, ahiret ise dünya ehline haramdır. Allah ehline yani ehlullaha ise hem dünya hem de ahiret haramdır.”
Abdulkadir Geylani Hazretleri dünyanın gerçek yüzü hakkında bizleri şöyle uyarıyor: “Dünyayı zahirdeki güzelliği ile görürsen, aldanma.. O, hilesi, tuzağı, öldürücü zehirleriyle düşkünlerine verilmiştir. Gafletle dokunanı derhal öldürür. Onda sadakat, onda vefa diye birşey yoktur.” , “Allahü Teala, Davud (a.s)'a şöyle buyurdu: 'Ya Davud, ben daimi kuvvetinim, bu kuvvetini nefsine düşman olarak ibadete vermeğe çalış.' Ey mümin, eğer sen de böyle yapar ve bu halde kalırsan, kulluğun ve Allah'a karşı olan bağlılığın doğru olur. Rızkın ne ise.. rahat, güzel, hoş olarak gelir; aziz ve mukerrem olursun. Ve her şey sana hizmet etmeğe başlar. Sana tazim ederler, hürmet ederler..”
Hz. Mevlana öteleri gören ferasetiyle “Mesnevi” sinde şöyle bir hikaye anlatır:
“Bir fakih, bir sürü eski püskü parçaları toplayıp kendince bir sarık yapmıştı.
Görünüşte gayet büyük olup meclislerde baş köşeye oturtulsun istiyordu.
Sarığın içinde parça parça pılı pırtılar doluydu; dışındansa pek güzel görünüyordu.
Dışı, cennet elbiseleri gibi güzel, içiyse münafığın kalbi gibi haraptı.
Parça parça eski bezler, sarığın içinde gizlenmişti.
Bir sabah vakti, bir şeyler elde etmek ümidiyle bir heyetle medreseye gitti.
Bir hırsız da karanlık bir yolda sanatını icra etmek için hazır bekliyordu.
Ansızın fakihin sarığını kapıp işini bitirmek için koşmaya koyuldu.
Fakihse onun arkasından bağırıyordu: “Hele bir destarı çözde sonra koşmaya bak.
Böyle sevinç içinde uçar gibi gidiyorsun ama, önce elindeki metaa bak da sonra ona candan bağlan.
Onu elinle bir açıp halini tetkik et; ondan sonra istersen götür, sana helal ettim!”
Hırsız, sabırsızlanıp sarığı açınca yol üzerine sayısız bez parçaları dökülüverdi.
Şaşırmış vaziyette, o işe yaramaz destardan elinde sadece bir arşın eski bir bez parçası kaldı.
Onu da hırsız yere çalıp, “A hilekâr beni işimden alıkoydun!” deyince;
Fakih, “Gerçi sana hile yaptım ama, boşuna mücadele etmemen için de nasihatta bulundum” dedi.
İşte bu dünya da zahiren güzel görünmekle beraber kendi kusurlarını da sana söyleyip durmadadır.
Bu kevn ü fesad aleminden murad, oluş, hile ve bozuluş da nasihattir.
Oluş, sana, “Gel, ben pek güzelim”, bozuluş da “Benden sakın, ben bir şey değilim!” der.
Ey baharın güzelliğine hayran kalıp dudağını ısıran, sonbaharın soğukluğuna, sarılığına bir bak.
Gündüzün güneşin yüzünü güzel görürsün ama bir de gurub zamanı onun ölümünü düşün.
Dolunayı, gökleri süsler görürsün ama, onun son günlerindeki hasretine dikkat et.
Çocukken insan, güzelliğiyle halkın dikkatini çekerken kocayınca bu bakımdan itibarı kalmaz.
Gümüş bedenliyken seni avlayan güzellerin, ihtiyarlıklarında pamuk tarlasına döndüklerini görürsün.
Ey yağlı ballı güzel yemeklere esir olan, onların fazlasını git de helada seyret.
O zaman onlara, “Hani güzelliğiniz nerede? Tabaklardaki safa ve lezzetiniz ne oldu? dersin.
O da sana, “O taneydi, ben de tuzağıydım, tane gizli olunca, sen de tutuldun” der.
Nice eller, üstatları kıskandırırken akıbet sanatını icrada onlar titrerler.
Gençken mahmur, nergis gibi gözler sonunda sulanmaya başlar.
Arslanlar safını dağıtan yiğit, sonunda farelere mağlup olur.
Kabiliyetli ve uzağı gören nice sanatkar, kocayan eşeğe dönüp sonunda bunar.
Misk kokan kıvırcık saçlar, akıbet, eşeğin kuyruğu gibi çirkinleşir.
Önce böyle oluşa dikkat et, sonunda onların değişerek bozuluşunu hatırla.
Sana dünya, tuzağını göstermede; ona kapılan hamların da bıyığını yolmada.
“Eyvah, dünya bana hile etti! Yoksa aklım, bilgisiyle ondan kurtulurdu!” deme.
Gerçekte bir demir toka ve zincir olan bu bağ ve tuzağın altın halkasını ve hamayilini iyice gör.
Bütün alemin cüzleri de böyledir; onların evveline, ahirine bir bak.
Ahiri gören mes'ut olur; ahırı görense kapıdan kovulur.” (cilt:4,beyit:1599 vd.)
Hz. Mevlana mutluluk ve huzur formülleri için şöyle buyuruyor; “Bu fâni konağa bağlılığın oldukça sende yokluk, sarhoşluk ve neşe zuhur etmez.”, “Hak varlığında varlığı terketmek gerektir. Zira varlık sana gam verir.”, “Gönüllerdeki bunca hüzün ve ızdırap, dikkat edersen varlığın eseridir.”, “Bu aşağılık dünya bir andır. Onu terkeden huzuru elde eder.”, “Dünyayı isteyenin hali fena, ahireti dileyenin geleceği kutlu olur.”, “Bil ki Allah bir kulunu sevince onu bu fani alemdeki arzulardan sıyırır.”, “Hiç kimse yok olmadıkça Hakk'ın huzuruna yol bulamaz.”, “Önce varlığını yok et. Gurub et ki güneş gibi şarktan doğasın.”, “Akıl ve iktidar Hakk'a ulaşma yolu değildir. Kul için acizlik ve zayıflık gerekir.”, “Dünya işlerinde gaflet, yardımcıdır. Akıllı kimseler dünya uyanıklığına rağbet etmezler. Asıl uyanıklık öteki alemdendir. O galip gelirse bu cihan alçalır.”
Allah'a vasıl olabilme duasıyla...