Hz. Mevlana mürşid kitap olan “Mesnevi”sinde şöyle bir hikaye anlatır:
Bir eşek; “Hızlı yürüyeyim” derken çamura düşse, kalkmak ve kurtulmak için uğraşır durur. Orada kalmak, oraya yerleşmek için düştüğü yeri düzeltmeye kalkışmaz. Çünkü oranın yaşanacak bir yer olmadığını bilir.
Senin duygun, eşeğin duygusundan daha mı aşağı ki, gönlün, kötü huylar, günahlar, manevi arzular çamurundan sıçrayıp kalkmıyor? Günah işlerken yorumlarda bulunuyor, kendini haklı çıkarmaya uğraşıyorsun da, gönlünü, seni alçaltan duygulardan çekip çıkarmak istemiyorsun.
“Bu davranış benim için uygundur. Ne yapayım, elimden birşey gelmiyor. Allah kerem sahibidir; acze düşmüş kulunun suçuna bakmaz.” diyorsun. Halbuki Cenab-ı Hakk işlediğin günahları bilmekte ve vicdanın seni suçlamaktadır. Ama sen kör sırtlan gibi gurura kapılıyor, suçlarını görmüyorsun.
Sırtlan avlamak isteyenler; “Bu mağarada sırtlan yoktur. Dışarda aramalıdır.” derler.
Avcılar bu sözü söylerler de mağaranın ağzını kapatırlar. Sırtlan da; “Bunların benden haberleri yoktur” der. Yine sırtlan der ki: “Bu düşman benim burada olduğumu bilseydi; “Bu sırtlan nerede? diye nasıl seslenir?” (Mesnevi 2.cilt beyit:3355 vd.)
Evet... Gaflet karanlıklarında yol yordam bulunamaz.
Adam gibi yaşamayı beceremiyoruz. Çünkü Kur"an"dan ve sünnet-i seniyyelerden uzaklaştık. Kur"an hakikatleri ilgi alanımıza bile girmiyor. Bize verilen 24 saatin 1 saatini bile namaza veremeyişimiz cevherimiz ile cürufumuzun oranını ilan etmiyor mu? Daha önemli işlerimiz mi var? Allah için yapmadığımız şeyler için ötelerde “örümcek gibi ağ örmüşüm” mü diyeceğiz yoksa? İnsanın cürufu nereye atılır?
Aşık olması gerekene aşık olsak “Biliyorum, biliyorum ama yapamıyorum” diyebilir miyiz hiç? Allah ve Resulü dururken nelere aşık olmuşuz? Bir merkebin sevdiklerini mi seviyoruz yoksa? O bile bir yol bulamadığından sıçrayıp duruyor. Ya biz? Gönül tahtımıza neleri oturtmuşuz?
Bu hayatı nasıl yaşamamız gerektiği bize bildirilmişken hakikatin safasına niçin yol bulamıyoruz? Şeytana uşaklıktan bu kadar zevk mi alır olduk?
Allah Teala şöyle buyurmuştur:
Al-i İmran: 31- “De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.”
Al-i İmran: 164- “Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
Haşr: 7- “...Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.”
Nisa: 80- “Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.”
Ahzab: 21- “Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.”
A"raf:158- “De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de, dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne iman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz.”
Resulullah (s.a.v.) buyuruyor:
“Kim bana uyarsa, o kimse bendendir. Kim ki, benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.”
“Şüphesiz sözlerin en doğrusu Allah"ın kitabıdır. Yolların (hidayet) en hayırlısı Muhammed"in (s.a.v) yoludur. Muhakkak ki (dini) işlerin en kötüsü sonradan icat edilenidir. Ve sonradan ortaya konulan ise bid"attır. Her bid"at da dalalettir. Nitekim her dalalet ise cehennemliktir.”
“Şüphesiz, Allah teala, sünnete yapışarak onunla amel eden kulu cennete sokar.”
“Kim, sünnetimi ihya ederse, beni ihya etmiş olur. Kim beni ihya ederse cennette benimle beraberdir.”
“Sünnet ile (yapılan) az bir amel, bid"at olarak yapılan çok amelden hayırlıdır.”
“Ümmetimin fesadı zamanında , benim sünnetime yapışan (onunla amel eden) kimse için yüz şehid sevabı vardır.”
“İsrailoğulları şüphesiz yetmiş iki fırkaya bölündüler. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılırlar. Bunların hepsi de cehennemdedir. Ancak biri cehennemde değildir.
Ashab (radıyallhü anhüm) sordular:
-Ey Allah"ın Resulü! Bu fırka kimlerdir?
Resulullah (s.a.v.) buyurdular:
-Onlar benim ve ashabımın bugün bulunduğumuz esas üzerine bulunanlardır.”