Semazen Akademik sayfalar hakkında düşünceleriniz?
İdare eder, Güzel, Daha güzel olabilir, Çok güzel, Çok Kötü
REKLAM ALANI
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Vahit GÖKTAŞ
Tasavvuf Üzerine Yapılan Tezler
09 Mart 2014 Pazar

Tasavvuf Üzerine Yapılan Tezler

KÜÇÜK, Sezai, XIX. Asırda Mevlevîlik ve Mevleviler, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr. H. Kamil YILMAZ, İstanbul 2000, 420 s. (Simurg Yayınları tarafından yayımlandı).[4]

Vahit GÖKTAŞ

Özet

[Vahit Göktaş, "Tasavvuf Üzerine Yapılan Tezler XIII", Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2005, Y. 6, S. 14, ss. 729-734] Sezai Küçük tarafından hazırlanan doktora tez çalışması altı asırlık Mevlevîlik tarihinden bir kesit olarak bir asırlık (XIX. asır) zaman diliminde yer alan Mevlevîleri, Mevlevî şeyhlerini, Mevlevîhaneleri ve bu tarikatı ilgilendiren ekonomi, kültür, siyaset ve sanat olaylarını kapsamaktadır.

Giriş 

Tez giriş ve dört bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır.

Tezin giriş kısmında öncelikle kaynakların değerlendirilmesi yapılmıştır. Tezi çalışırken kullanılan kaynakları müellif şu şekilde belirtmektedir: "Mevlevîlik tarihi üzerine yapılacak her türlü araştırmada başvurulacak bazı kaynaklar vardır ki bunlar; başta Sipahsalar'ın Risalesi olmak üzere, Ahmed Eflâkî'nin Menâkıbü'l- Arijîtii, Sakıp Dede'nin Sefîne-i Mevleviyye'si ve Esrar Dede'nin Te%feire-i Şuârâ-yı Mevleviyye'sidir." Bu kaynaklar öncelikle Mevlevilîğin ilk dönemleri ve XIX. asır öncesi dönemler için bu kullanılmıştır. Fakat, Mevlevîlerin terceme-i halleri ve Mevlevîhanelerin tarihleri için ise Sefîne-i Mevleviyye ve Tezkire-i Şuârâ-yı Mevleviyye XVIII. asır içinde telif edildiği için bu iki kaynak XIX. asır öncesi Mevlevîler ve Mevlevîhaneler için kullanılmıştır. Bunların dışında kullanılan temel kaynaklar ise şunlardır:

Seyyid Sahih Ahmed Dede (ö.1229/1813), Mecmûatü't-Tevârihi'l-Mevleviyye.

Şerifzâde Muhammed Fâzıl b.Mustafa (Şerifzâde Mehmed Fazıl Paşa) (ö. 1299/1882), Şerhü'l-Evrâd el- Müsemma bi Hakayıkı Ezkârı Mevlânâ.

Ali Nutkî Dede (ö.1219/1804), Defter-i Dervişân I.

Abdülbâki Nâsır Dede (ö.1236/1821), Defter-i Dervişân II.

Hüseyin Fahreddin Dede (ö. 1329/1911), Mecmu'a.

Mehmet Ziya (ö. 1927), Merâkiz-i Mühime-i Mevleviyyeden Yenikapı Mevlevîhanesi.

Abdülbâkî Gölpınarlı, Mevlânâ'dan Sonra Mevlevîlik, Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi

Tezde kullanılan temel kaynaklar kısaca tanıtıldıktan sonra Küçük, yine tezin giriş kısmında XIX. asra kadar Mevlevîlik tarihine kısa bir bakış yapmıştır. Burada daha sonraki Mevlevîlik tarihini bütün yönleriyle etkileyen ve tarîktatın pîri olarak kabul edilen Mevlânâ'nın hayatı, onun adına tarîkatı te'sis eden oğlu Sultan Veled ve onu takib eden Mevlevî şeyhleri ile Mevlevîliğin yayılmasına katkıda bulunan Mevlevî müntesipleri özet bir şekilde aktarmıştır.

Tezin birinci bölümü en geniş bölümüdür (39-285). Bu bölümde Mevlevîhaneler ve Mevlevî şeyhlerinin hayat hikayeleri ele alınmıştır. İçlerinde çile çıkarılan, Mevlevî dedelerinin yetiştirildiği âsitânelerle, bulundukları yerlerde Mevlevîliğin temsilciliğini yapan zâviyeler ayrı başlıklar altında mütalaa edilmiştir. XIX. asırdaki Mevlevî âsitâneleri, şeyhleriyle birlikte şunlardır:

Mevlevî Asitâneleri Ve Şeyhleri

Konya Mevlevîhânesi

H. Mehmed Çelebi Mehmed Said Hemdem Çelebi Mahmud Sadreddin Çelebi Fahreddin Çelebi Mustafa Safvet Çelebi Abdulvahid Çelebi

İstanbul Galata Mevlevîhânesi

Mehmet Rûhi Dede Mahmud Dede Mehmet Kudretullah Dede Mehmet Atâullah Dede

İstanbul Yenikapı Mevlevîhânesi

Ali Nutkî Dede Nâsır Abdülbâki Dede Recep Hüsnî Dede Abdürrahim Künhî Dede Osman Selâhaddin Dede Mehmed Celaleddin Dede

İstanbul Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi

Yusuf Zühdî Dede Mahmud Dede Mehmed Kadrî Dede Mehmed Said Dede Hasan Nazif Dede Hüseyin Fahreddin Dede

İstanbul Kasımpaşa Mevlevîhânesi

Seyyid Ali Dede Mehmed Şemseddin Dede Ali Rıza Dede

Afyonkarahisar Mevlevîhânesi

Bursa Mevlevîhânesi

Ahmed Dede Salih Dede Mehmed Dede Nizâmeddin Dede Mehmed Şemseddin Dede

Halep Mevlevîhânesi

Muhammed Ali Dede

Abdülganî Dede

Vâcid Dede Âmil Çelebi

Manisa Mevlevîhânesi

Kütahya Mevlevîhânesi

Eskişehir Mevlevîhânesi

Mısır (Kahire) Mevlevîhânesi

Gelibolu Mevlevîhânesi

Mevlevi Zâviyeleri

Üsküdar Mevlevîhânesi Karaman Mevlevîhânesi Sivas Mevlevîhânesi Samsun Mevlevîhânesi Amasya Mevlevîhânesi Tokat Mevlevîhânesi Edirne Mevlevîhânesi Çankırı Mevlevîhânesi Gaziantep Mevlevîhânesi Çorum Mevlevîhânesi Kastamonu Mevlevîhânesi Kayseri Mevlevîhânesi Niğde Mevlevîhânesi Urfa Mevlevîhânesi Antalya Mevlevîhânesi Kilis Mevlevîhânesi Kıbrıs Mevlevîhânesi

Balkanlarda Bulunan Mevlevî Zâviyeleri

Saray Bosna Mevlevîhânesi Selânik Mevlevîhânesi

Hanya (Girit) Mevlevîhânesi

Arap Topraklarında Bulunan Mevlevî Zaviyeler

Şam Mevlevîhânesi

Trabluşşam Mevlevîhânesi

Kudüs Mevlevîhânesi

Adı geçen Mevlevîhâneler incelenirken önce kısa olarak söz konusu dergâhın tarihine kısa bir bakış yapılmış, daha sonra dergah şeyhleri, Mevlevîhâne'de yetişen Mevlevîler ile dergâhın sosyo-ekonomik, mimârî ve kültürel yapısına değinilmeye çalışılmıştır. Konu işlenirken âsitânelere özellikle de Konya, Galata, Yenikapı, Beşiktaş, Kasımpaşa, Üsküdar âsitânelerine geniş yer ayrılmıştır.

Tezin ikinci bölümünde XIX. asırda devlet ricâli ile Mevlevîler arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Özellikle III. Selim, II. Mahmud, Abdulmecid, Abdülaziz ve II. Abdulhamid gibi padişahların Mevlevîlerle olan ilişkileri ayrı başlıklar altında ele alınmıştır. Mevlevîlerin padişahlarla olan münasebetlerinin yanında devlet erkânı arasında Mevlevî muhibbi kişilerin dergâhlarla olan temaslarına ve katkılarına işaret edilmiştir.

Müellif Eflâkî'nin şu rivayetini nakleder: "Şöhreti Belh'i aşarak Anadolu'ya kadar uzanan Mevlânâ'nın babası Bahâüddin Veled Konya'ya gelince bizzat Selçuklu yöneticilerinden iltifat görmüş, şehre gelişinde bütün kalem erbabı ve ilim sahipleri sultan ve halkla birlikte onu karşılamış, Sultan Alaaddin atından inip gidip Sultan Veled'in dizini öpmüş ve gelen misafirleri sarayında konuk etmek istediğini bildirmiştir."

Mevlânâ'nın babasının zamanında başlayan bu sıcak ilişki Mevlâna zamanında da devam etmiştir. Selçuklu sultanlarından; Sultan II. İzzettin Keykavus (643/1245­655/1257), IV.Ruknettin Kılıç Arslan (655/1257-644/1266) Mevlânâ'nın sohbetlerinde bulunmuşlar, sema meclislerine iştirak etmişlerdir. Daha sonraki yüzyıllarda ise durum bundan farklı olmamıştır. A. Gölpınarlı'nın ifadesiyle "Mevlevîlik XVII. Yüzyıldan itibaren bir devlet müessesesi olmuştur."

Küçük'ün şu cümleleri, Mevlevîlerin devlet erkânıyla arasındaki münasebetleri ortaya koyması açısından önemlidir: "Bir tarîkat olarak ortaya çıkışından itibaren, yöneticiler ve toplumun elit kesimiyle sürekli yakınlık içinde bulunmuş, şiir musîkî ile ünsiyeti olan aydın kesimin, tarîkat tercihi yaparken kendisine yönelmesini temin etmiş ve tarih boyunca, gerek bu kesimden gerekse yöneticilerden olan paşalar, beyler ve sanat zevki olan zengin eşraf tarafından tercih edilen ve desteklenen tarîkat olmuştur. Mevlevîlik, tesis ettiği tarîkat anlayışı neticesinde ilk dönemlerinde yayıldığı küçük yerleşim yerlerinden yavaş yavaş şehirlere çekilmesi ve saraya yakın olması sebebiyle XVII. asırdan itibaren bir "devlet tarîkatı" görüntüsü vermiştir.

XIX. asra gelindiğinde kendisinin de Mevlevî olduğu bilinen III. Selim'in Konya Mevlânâ dergâhına, İstanbul'daki Mevlevîhanelere ve Mevlevîlere yapmış olduğu yardımlar malumdur. III. Selim'in Beşiktaş Mevlevîhânesini tamir ettirmesi neticesi "Es'ad" isimli bir Mevlevî şair şu mısralarla tarih düşmüştür: "Çıkıp bir pîr-i rûşendil didi tarîh-i itmâmın Yeniden kıldı bu dergâhı pîr-i şeh Selim bünyâd" (1219/1804) II. Mahmud döneminde de Gölpınarlı'nın da ifade ettiği gibi Mevlevîliğin gerek halk gerekse padişah nazarında kıymeti artmıştır. III. Selim döneminde, yöneticilerle Hacı Mehmet Çelebi arasında vuku bulan ve Çelebi'nin Nizâm-ı Cedîd'e muhalefetinin neden olduğu sıkıntı, gerek III. Selim'in Mevlevî olması gerekse Konya Mevlânâ dergâhının o zamanki gücü sebebiyle, her iki taraf açısından da daha sonraki dönemlere tesir edecek kötü bir sonuç getirmemiştir. Aksine 1826'da Yeniçeri ocağının kapatılması ve yeniçerilerin çoğunun Bektâşi olması, Bektâşîliğin ilgâsını icab ettirmiş, halk üzerinde en az Mevlevîler kadar tesirli olan bu tarikatın kaldırılmasıyla beraber ortaya çıkan boşluğu Mevlevîlik doldurmuştur.

Araştırmacının tespitlerine göre; Sultan Abdülmecid de babası gibi Mevlevîleri çok seven bir padişahtır. Bu yüzden Konya çelebisinin hiçbir isteği geri çevrilmemiştir. Tahta çıktığında Konya şeyhi Said Hemdem Çelebi'ye bin kuruşluk bir maaş bağlamıştır.

II. Abdülhamid dönemi Mevlevîler için, farklı bir dönem olarak dikkat çekmektedir. II. Abdülhamid'in tahta geçmesinde Yenikapı Mevlevîhâne'si şeyhi Osman Selahaddin Dede'nin önemli bir rol oynaması, padişahın ilk dönemlerinde Mevlevîler için bir avantaj gibi görünse de, bu durum uzun sürmemiş, gerek padişahın kuşkucu tavrı, gerekse Mevlevîlerin siyasî anlamda II. Abdülhamid karşıtı hareketlerin içinde yer almaları, kendilerini güç duruma düşürmüş, her kesimden insanların takip edildiği gibi Mevlevîler de takibata uğramıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında Abdülhamid karşıtı faaliyetlerde bulunan Jön Türkler hareketi içinde Yenikapı Dergâhı ve mensuplarının da bulunması etkili olmuştur. Bununla beraber, zamanın Konya şeyhi Abdülhalim Çelebi'nin II. Abdülhamid'in uyguladığı politikaları beğenmeyip onun aleyhinde davranması, Bektaşi meşrep tavrını çekinmeden sergilemesi, veliaht V. Reşat'ın Mevlevî olması sebebiyle, II. Abdülhamid'in V. Reşad'ı tahta geçirmek için kendisi aleyhine gelişecek bir hareketin önünde Mevlevîlerin olabileceği zehâbına kapılması da önemli bir etken olmuştur. Bunun yanında, II. Abdülhamid kendisine siyasetten uzak duran Mevlevîleri de koruyup gözetmiş, onların faaliyetlerine destek vermiştir.

Tezin üçüncü bölümü "XIX. Asırda Mevlevî Dergâhlarında Güzel Sanatlar" başlığı altındadır. Bu bölümde Mevlevîhanelerdeki sanat faaliyetlerine ve buralardan yetişen Mevlevî sanatkarlara yer verilmiştir. Müellif tezin bu bölümünde; XIX. asırda yaşamış olan Mevlevî bestekar, kudûmzenbaşı, âyinhan ve neyzenlerin, Mevlevî şâirlerin ve hattatların kısa hayat hikayelerine ve ortaya koydukları eserlere değinilmiştir. Ayrıca bu bölümde; Mevlevîlerin resim, tezhib, nakş gibi güzel sanatlardaki faaliyetleri nakledilmiştir.

Araştırmacının tespitlerine göre XIX. asrın başlarından itibaren, III. Selim ve II. Mahmut'un Mevlevîleri maddi ve moral alanda desteklemesi ve dergâhları ziyaret edip ayinlere katılması, bu asrın ilk yarısında Mevlevîlerin özellikle mûsikî'de verimli bir dönem geçirmelerini temin etmiştir. III. Selim'in mûsikîşinas ve şair olması, II. Mahmut'un da bu sanatlara ilgi duyması, mûsikîşinas Mevlevîleri görüp gözetmesi ve sarada fasıllar tertip etmesi neticesinde mûsikî gelişmiş ve önemli bestekarlar yetişmiştir. Bu asırda çok sayıda Mevlevî âyini bestelenmiştir.

Mevlevîlerin diğer sanat dallarına ilgisi mûsikî kadar olmasa da devam etmiştir. Ancak ilmî anlamda fazlaca telifat olmamıştır. Mevlevîler önceki asırlarda yazılan önemli eserleri bu asırda şerh etme yoluna gitmişlerdir. Şiirde durum bundan farklı değildir. Mevlevîlerin yetiştirdiği en öneli şâir Şeyh Galib'le birlikte Mevlevî şiiri adeta son bulmuş, Mevlevîler içinde Şeyh Galib gibi şairler yetişmemiş, sadece bu gibi şairleri taklit eden Mevlevî şairler kendilerini göstermiştir.

Özellikle XIX. asrın son çeyreğinde, Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü ekonomik problemler Mevlevîhaneleri de etkilemiştir. Dergâh gelirlerinin azalması bu gelirlerle geçinen şeyh ailelerini de zor duruma düşürmüştür. Mevlevîhanelerin tamiri maddi yetersizliklerden yapılamamıştır. Eserinde Mevlevîhane demirbaşlarından da örnekler veren Küçük, Mevlevîliğin son çeyrek asrıyla ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktadır: "Öyle ki eşya listelerine bakıldığında Mevlevîhanelerde eşya namına neredeyse hiçbir şey kalmamıştır. Dergâhların ekonomik zafiyetleri, tekkelerde ikamet eden derviş sayısını da etkilemiş, neyzen ve semazenlerin yokluğu sebebiyle tekkelerdeki tasavvufî faaliyetler durma noktasına gelmiş, çoğu tekkelerde âyin icra edecek kadar Mevlevî dervişi dahi bulunamaz olmuştur." Tekkelerin kapatılmasıyla birlikte zaten harabe haline gelmiş olan Mevlevîhaneler tarihe karışmıştır.

Çalışmanın dördüncü bölümünde; Mevlevîlerin XIX. asırdaki tasavvûfî faaliyetleri sadedinde, Mevlevîlerin Bektâşî, Melâmî, Nakşbendî ve diğer birçok tarîkatla olan ilişkileri anlatılmıştır. Ve şu değerlendirmeler yapılmıştır: "Her şeye rağmen Mevlevîlerin özellikle İstanbul ve Konya gibi âsitânelerde tasavvufî faaliyetleri kesintiye uğramamış, dergahlarda düzenli sema törenleri tertibi sürmüş, mevcud diğer tarîkatlerle iliklilerinin devamlı olması ve bu asır içinde Mevlevîler içinde yetişen önemli sîmalar vasıtasıyla, Mevlevîliğe olan teveccüh devam etmiştir.

Mevlevî tarîkatinin bu asırda dikkat çeken en önemli özelliklerinden biri de, zaten Mevlevîliğin tarihi içinde var olan Melâmî-Bektâşî neşvenin, 1242/1826 yılında Bektâşîliğin yasaklanması sebebiyle, Mevlevî dergâhlarında "Mevlevî sûret, Bektâşî sîret" dervişlerin artmış olmasıdır.

Bunun yanında Mevlevîliğin zühd kolu, Yenikapı Mevlevîhânesi öncülüğünde faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu anlayış, Abdülaziz döneminde açılan Dârü'l- Mesnevîlerde görev alan Nakşî şeyhlerinin mesnevîhan olarak bulunmaları, tarîkat içinde bu anlayışın ağırlığını devam ettirme fırsatına katkıda bulunmuştur."

Sonuç olarak tez Mevlevîlîğin son yüzyılını geçmişten günümüze taşımış, bir tarikatın çeşitli yönleriyle birlikte kurumsallaşması, sosyo-ekonomik yapılanması, siyasî yönü, kültürel yapı ve ürünlerini bizlere sunmuştur.

KÜÇÜK, Sezai, The Mawlawı Order and Mawlawı Sufis in the Nineteenth Century, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ph.D. Dissertation, Supervisor Prof. Dr. H. Kamil YILMAZ, Istanbul 2000, p. 420 (Published by Simurg Press)

Abstract

This Ph.D. dissertation, prepared by Sezai Küçük, explores the Mawlawı history, focusing on the nineteenth-century Mawlawı figures and taqqas.

In addition, it investigates economic, cultural, political and artistic aspect of this Order.

 

 

Bu yazı toplam 2705 defa okunmuştur

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI