SÜLEYMAN BELHÎ AİLESİ VE SON MEVLEVÎ POSTNİŞÎNLERİ İLE MEKTUPLAŞMALARI
Yrd. Doç. Dr. Yusuf ÖZ
Süleyman Belhî ve ailesi, Afganistan'ın kunduz şehri halkından olup 1853 yılında ülkesinden göç ederek, 1861 yılında oniki ferdiyle Istanbul'a gelip yerleşmiş bir ailedir. Eyüp Nişancası'ndaki Murad Molla Dergâhı postnişînlerinden olan Şeyh Süleyman ve onun büyük oğlu, aynı zamanda adı geçen dergâhın son şeyhi Abdülkâdir; şair ve hattat olarak bilinen kardeşi Muhammed Burhaneddin Kılıç'ın daha ziyade hattat olarak bilinen oğlu Muhammed Musa, bu ailenin önemli kişilerinden olup “Belhî” nisbesiyle anılırlar. Bu aile, çoğunluğu Kunduz, Bedahşan ve bu iki şehre bağlı kasaba ve köylerde yaşayan Tacik ve Özbeklerin oluşturduğu kalabalık bir kafile ile Afganistan'dan göç etmiştir.
Bu göçün hikâyesi kısaca şöyledir: XIX. Yüzyılın ortalarına doğru Afganistan İngilizler tarafından işgal edilmiş; Afganların direnişi neticisinde İngilizler bu ülkeden çekilmiştir. Ardından Afgan emîrleri arasında taht kavgaları ve bir iç savaş zuhur etmiştir. Süleyman Belhî, ülkesindeki bu istikrarsızlık nedeniyle 1269 (1853) yılında malını mülkünü vakfederek hacca gitmek üzere, ailesinden, Seyyide Sa'îde (ölm. 1311/1893), Seyyide Aykuzu (ölm. 1284/ 1867) ve Seyyide Aycan adlarında üç nikahlı hanımı; Gulâm-ı Kâdir (Abdülkâdir), Ahmed Sa'îd, Muhammed Bahaüddînü'l-hak, Aycan, Muhammed Burhaneddin Kılıç Sâcide adlarında dört erkek ve iki kız evlâdı; Dürdâne adında bir cariyesi, Şaban ve Devlet Bey adlarında iki hizmetçisi; mürid ve müridlerininin iştirak ettiği bir kafileyle ülkesinden ayrılmıştır.[i]
Kafile başkanı olan Seyyid Süleyman Belhî, kafilede yer alan kişilerin isimlerini ve mensubu oldukları beldelerin adlarını kaydetmiştir. Burhaneddin Kılıç, babasının Farsça olarak tuttuğu bu kayıtları, bir metin haline getirmiş ve bu metne, babasının tuttuğu kayıtlarda adı geçen bazı şahıslarla ilgili doğum, ikamet, evlilik ve vefat gibi- Türkçe notlar da eklemiştir. Bu belge, Belhî ailesinin özel mektup ve resmî yazışmalarını içeren ve Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi Uzluk Arşivi Y.23 numarada “Defter-i Kuyûdât” adıyla kayıtlı olan defterin 9-15. sayfaları arasında yer almaktadır. Söz konusu belgede; Kunduz şehrine tabi Hacıoğlu, Kırgız, Yir-Teper, Saray, Tantay, Endicân, Kasimir, Kaltatay, Kalkaban, Sarıbaş, Arap, Subak, Barak, Sucanî, Sarı Katagan, Çiçeke; Bedehşan'a bağlı olarak Rüstak, Kanklı, Yamçı gibi, elli civarında yerleşim adı geçmekte; İbrâhim Hâce, Kurban Sofi, Mehemmed Sofi, Molla Beg Nazar, Yâr Mehemmed, Kanber Kul Sofi, Rahman Kulı, Heyyit Sofi, Töre Kul, Selim Bay, Molla Artuk, Molla Sefer Ali, Kerim Şah, Mirzâ Ali, Dırâz Mehemmed, Öz Timur Sofi, Tagay Nazar gibi 242 kişinin adı geçmektedir. Fakat, yine bu defterde yer alan ve Burhaneddin Kılıç tarafından II. Abdülhamit'e yazılmış bir mektupta[ii], kişi sayısı “üç yüz nefesi mütecaviz” olarak ifade edilmektedir. Kafile bu yolculuğu esnasında, Afgan sultanı Dost Muhammed (1819-1863)'in[iii] oğullarında ve bir süre yönetimde kalan Muhammed Efdal Han[iv] ile, dönemin bölge valisi ve kumandanlarından Sultan Murad Atalık Han Gazi ve Muhammed Said Han'ın da güvenlik ve sınırlardan geçiş hususunda yardımlarını görmüştür.[v] Kafile, Bağdat'a gelirken İran'ın Meşhed şehrinde İmam Rıza'nın, Necef'te Hazret-i Ali ve Kerbelâ'da Hazret-i Hüseyin'in ve bölgedeki diğer İmamların kabirlerini ziyaret etmiştir. Kafile Bağdat'da iken bir elçi vasıtasıyla Osmanlı-Rus savaşının (1852-1856) sona erdiği haberini almışlar ve Süleyman Belhî bu haber üzerine hac niyetini erteleyerek kafileyle birlikte Anadolu'ya geçmiş ve 1274 (1857) yılında Konya'ya ulaşmıştır.[vi] Kafile Konya'da dört yıl kalmıştır. Süleyman Belhî ve beraberindekiler, Sultan Abdülaziz (1861-1876)'in daveti üzerine Bursa üzerinden 1278 (1861) yılında Istanbul'a ulaşmıştır. Kafilede yer alanlar, iki yıl süreyle devlet misafirhanesinde ağırlanmıştır.
Seyyid Süleyman Belhî: Kunduz ve Bedehşan halkının şeyhi olan ve Sâdât-ı Hüseyniye kolundan gelen Süleyman Belhî, 1220 (1805) yılında Belh yakınlarında Kunduz şehrine bağlı Hankah kasabası Çal köyünde doğmuştur. Künyesi, Şeyh Süleyman İbn Şeyh İbrahim Hâce Kelân İbn Şeyh Muhammed Baba Hâce el-Hüseynî el- Belhî el-Kundûzî'dir.[vii] Ayrıca “et-Tâlekânî el-Çâlî el-Hânkâhî” nisbeleri de zikredilir. Seyyid Süleyman, tahsilini Buhara'da tamamlamış, bir süre eğitimle meşgul olduktan sonra 1259 (1843) yılında Hindistan'a giderek üç yıl Dehli'de kalmış, bu süre içerisinde bâtinî ilimlerde tahsil görmüştür.
1853 yılında Belh'ten ayrılan Süleyman Belhî, Necef ve Kerbelâ'da ziyaretlerde bulunurken İmamiye müctehidleriyle de görüşmüş, bu görüşmeler neticesinde, kafilede yer alan bazı kişilerle birlikte Şia-İmamiye mezhebini kabul etmiştir.[viii] Belhî ailesinin Konya'da dört yıl ikameti esnasında, Şeyh Seyyid Süleyman ve oğlu Abdülkâdir Belhî, bazı edebî ve dinî eserleri okumak ve incelemekle meşgul olmuşlardır.[ix] Bu yıllarda Mevlevî çevreleriyle de görüşen Süleyman Belhî, Mehmed Saîd Hemdem Çelebi çelebilik makamında (1815-1859) iken, 1855-59 yılları arasında Mevlevîliğe intisab etmiş[x] ; Şems türbedârı Ahmed Dede tarafından da Seyyid Süleyman Belhî'ye bir hilâfetnâme verilmiştir[xi]. Süleyman Belhî, Sultan Abdülaziz (1861-1876)'in daveti üzerine 1278 (1861) yılında Istanbul'a geçmiş, iki yıl süreyle devlet misafirhanesinde ağırlanmıştır. Süleyman Belhî bu misafirhanede uzun süre kalmış, ayrıca arzu ettiği kitapların istinsah edilmesi için hizmetine üç kâtip verilmiştir.[xii]
Osmanlı Devleti, hayatta kaldığı sürece Süleyman Belhî'ye ikibin kuruş maaş bağlamıştır. Maaş bağlanmasıyla misafirhaneden ayrılmış, Istanbul'un muhtelif semtlerinde kiracı olarak ikamet etmiş ve kira bedeli devlet tarafından karşılanmıştır. Bu dönemde dinî kitapları okumak ve yıllardır temin etmeyi arzu ettiği “Kütüb-i sitte”yi incelemekle meşgul olmuştur. 1284 (1867) yılında hacca gitmek üzere hazırlık yaptığı ve gerekli harçlıkların devlet tarafından karşılandığı bir sırada, Meclis-i Meşâyih reisi Hâfız Feyzullah Efendi'nin 1867 yılında vefatı üzerine, Meclis-i Meşayih'in yeni reisi Osman Selahaddin Mevlevî (ölm. 1887) ve beraberindeki oniki meclis üyesi, kendisini ziyaret ederek Nakşî şeyhi ve Mesnevî-hân Feyzullah Efendi'den boşalan Eyüp Nişancası'ndaki Şeyh Murad Buhârî Dergâhı meşihatine atandığını haber vermişlerdir. Bu tayin üzerine dergâha taşınmış ve hayatının sonuna kadar dergâhta şeyhlik makamında bulunmuştur. Istanbul'da, Sultan Abdülaziz'in saltanatı süresince onaltı yıl yaşayan Süleyman Belhîm sinir hastalığına yakalanarak 6 Şaban 1294 (16 Ağustos 1877) tarihinde Perşembe günü vefat etmiştir. Kabri dergâhın haziresindedir.[xiii]
Nakşibendî-Müceddidî şeyhi Süleyman Belhî'nin on yıl süren postnişînliği sırasında, dergâhı, bazı önemli similar ve ülke elçileri tarafından ziyaret edilmiştir. Hatta Kaşgar hükümdarı Yakup Han (1837-1877), dönemin büyük diplomatlarından sayılan ve kısa adıyla Hoca Töre olarak bilinen Yakup Han Taşkendî'yi 1873 yılında Sultan Abdülaziz'e elçi sıfatıyla gönderdiğinde[xiv], elçisi aracılığıyla Süleyman Belhî'nin külahını istemiş ve şeyh yün külahını aynı elçi vasıtasıyla sultana hediye etmiştir[xv].
Ehl-i Beyt'in üstünlüğü ve Şia-İmâmiye mezhebinin doğruluğunu ispat için[xvi] kaleme aldığı kitaplarında, temel kaynak olarak Kütüb-i sitte'den yararlanan Süleyman Belhî, “Ecma'u'l-fevâ'id”, “Muşriku'l-ekvân”, “Gıbtatu'l-emân” ve “Yenâbî'u'l-mevedde” adlarında dört eser yazmıştır[xvii]. Arapça yazdığı bu kitaplardan yalnızca Yenâbî'u'l-mevedde iki kez basılmıştır [xviii]. Yazma halde olan diğer eserlerinin nüshaları bugün bazı kütüphanelerimize intikal etmiştir[xix].
Abdülkâdir Belhî: 1255 (1839) yılında Kunduz'a bağlı Hankâh'da doğmuştur. Asıl adı Gulâm-ı Kâdir olup Abdülkâdir adıyla tanınmıştır. Babasıyla birlikte 14 yaşında iken yolculuğa çıkan Abdülkâdir Belhî, 22-23 yaşlarında Istanbul'a gelmiş; babasının vefatı üzerine, vasiyeti gereği 1887 yılında Eyüp Nişancası'nda mezkur dergâhın meşihatına atanmıştır. Hayatının sonuna kadar bu makamda kalmış; meşihatının 47. yılında, 27 Receb 1341 (17 Mart 1923) tarihinde vefat etmiştir. Kabri dergâhın haziresindedir. Abdülkâdir Belhî, Nakşibendî tarikatına bağlı olmakla birlikte Melâmî-Hamzavî kutbu olarak kabul edilmiş; Mevlevî ve Bektaşîler arasından da kendisine intisâb edenler olmuştur. Bunlar arasında, Mevlevîlerden, çelebilik makamını temsil eden Abdülhalim Çelebi (ölm.1925), Yenikapı Mevlevîhanesi postnişînlerinden Mehmed Celâleddin Dede (ölm. 1908), Abdülbâki Dede (ölm. 1935), Ahmed Celâleddin Dede (ölm. 1946), Bahariye Mevlevîhanesi postnişîni Hüseyin Fahreddin Dede (ölm.1911); Bektaşîlerden, Sütlüce Tekkesi şeyhi Münir Baba ve Rumelihisarı Şehitlik Tekkesi şeyhi Nâfi Baba da vardır[xx].
XX. yüzyıl mutasavvıfları arasında önemli bir yeri olan Abdülkâdir Belhî, kaynaklarda, “son zamanın en ünlü ve gerçek sûfîsi”, “son asrın en büyük sûfî şairi” ve “son asrın en meşhur mutasavvıfı”, “Mevlâna'dan sonra en uzun manzum tasavvufî eser veren şair” gibi nitelemelerle anılır[xxi].
Abdülkâdir Belhî'nin, tasavvufî mahiyette Türkçe ve Farsça manzumelerden oluşan bir Divan'ı vardır[xxii]. Bazı manzumelerini Çağatay lehçesiyle nazmetmiş, kimi şiirlerde Çağatay Türkçesi kelimeler kullanmıştır. Gülşen-i esrâr[xxiii] (6876 beyit), Künûzu'l-'arifîn[xxiv] (5453 beyit), Yenâbî'u'l-hikem[xxv] (11000 beyit), Sunûhât-ı İlâhiye ve ilhâmât-ı Rabbâniye[xxvi] (2260 beyit), Şems-i rahşân (7777 beyit), Esrâru't-tevhîd (232 beyit) adlı mesnevîlerini ise Farsça yazmıştır. Mesnevîlerinden yalnızca Esrâru't-tevhîd matbudur[xxvii]. Abdülkâdir Belhî'nin müridlerinden olup Selanik valiliği görevinden emekli olmuş Mehmed Nazım Paşa (1840-1926) bu mesnevîyi manzum olarak tercüme etmiş[xxviii] ve bu çevirisi, Farsça metni ile birlikte basılmıştır[xxix].
Ta'lîkte iyi bir hattat olarak da zikredilen Abdülkâdir Belhî[xxx], şiir sanatı yönüyle değil, eserlerinin mahiyeti itibarıyla önemli bir mutasavvıf şair sayılmıştır. “Bütün eserlerinde, Mesnevî'yi esas tutmuş, bir kısmında onu tanzir etmiş, yer yer Mesnevî'den beyitler almış ve Mevlâna'ya büyük bir hürmet göstermiştir[xxxi].”
Muhammed Burhaneddin Kılıç: Şeyh Seyyid Süleyman'ın dördüncü oğlu olup 1265 (1849) yılında Kunduz'da doğmuştur. Adını, mektup ve imzalarında “Seyyid Muhammed Burhaneddin”, “Seyyid Muhammed Burhaneddin Kılıc; nisbesini ise, genellikle “el-Hüseynî el-Belhî”, aile fertlerine gönderdiği mektuplarında da nâdiren “el-Hâşimî el-Alevî” şeklinde zikreder.
Eğitimini babasından alan Burhaneddin Kılıç, 13 yaşlarında Istanbul'a gelmiş; hayatı boyunca bir görevde bulunmamış, yalnızca şiir ve hat sanatıyla meşgul olmuştur. Geçimini babasına bağlanan ve babasının vefatından sonra kendisine miras kalan maaşla sürdürmüştür. Bu maaş zamanla yetersiz kaldığından geçim konusunda sıkıntılar çekmiş; resmî makamlari ve kişilere yazdığı mektuplarda bu sıkıntılari dile getirerek maaşının arttırılması hususunda yardım talep etmiştir.
Muhammed Burhaneddin Kılıç, Ekim 1929'da hastalanmış ve 4 Mart 1930 tarihinde Heybeliada'da vefat etmiştir. Kabri, sağlığında şair mizacina muvafık gördüğü Heybeliada mezarlığındadır.
Son dönem fikir ve siyaset adamlarından olan Abdullah Cevdet (1869-1932), Burhaneddin'in ölümü üzerine “İçtihat” dergisinde yayınladığı “Bir Şark Zekâsı Söndü” başlıklı kısa yazısında, “kadîm Şark terbiye ve tahsilinde emsali kalmamış kibar, necib bir ârif ve şair, onun vefatıyla gayip oldu. (…) Şahsî muarefemiz olan bu kudsî zatın Çağatay Türkçesiyle latif şiirleri vardır ve Ali Şîr Nevâî'nin 'adîli idi” ifadelerine yer vermiştir[xxxii].
Burhaneddîn Belhî, şiiri ruhun gıdası saymış, bulunduğu her meclisi şiirleriyle şenlendirmiştir. İbnülemin, şairin karşılaştığı dost ve tanıdıklarıyla merhabalaştıktan sonra hal hatır sormak yerine şiirler okuduğunu, bu sebeple kendisini “şi'r-i seyyâr” lakabıyla andığını belirtir[xxxiii] ise, şairin sanatı[xxxiv] ve edebî kişiliği ile; yakın dostları ve çevresi hakkında bilgi aktararak Türkçe ve Farsça yazılmış bazı manzumelerine yer vermiştir[xxxv.
Burhaneddîn Belhî'nin Mevlevî çevresiyle dostlukları olmuş; Konya Mevlâna Dergâhı post-nişînlerinden Mahmud Sadreddin Çelebi (1858-1881) ve Abdülvâhid Çelebi (1887-1907) ile mektuplaşmıştır.
Şiirlerinde “Burhan” mahlasını kullanan şairin, 157 gazeli içeren Farsça Divan'ı[xxxvi], 183 gazelin yer aldığı Türkçe Divan'ı[xxxvii]; Ahmed Yesevî, Ali Şîr Nevâyî, Fuzûlî ve Nef'î gibi ünlü şairlerimiz ile, Nâsır-ı Husrev, Hâcû-yî Kirmânî, Hâfız, Sa'dî, Câmî ve Feyzî-i Hindî gibi Fars edebiyatının seçkin şairlerinin bazı beyit ve gazellerine yazdığı toplam 44 tahmisin yer aldığı Mecmû'a-i tahmisât'ı[xxxviii]; muhtelif şahısların doğum ve vefatlarına dair Farsça ve Türkçe tarih manzumeleri[xxxix] ; muhtelif başlıklar altında toplanmış şiirleri içeren Nakaratlı Manzumât ve Şarkıyyât'ı [xl], 1635 civarında Farsça rubaiyi ihtiva eden Defter-i rubaiyyât'ı[xli], Âyîne-i Dil-i Burhân, Ahsenü'l-kasas gibi çoğunluğu Farsça ve bazısı Türkçe olmak üzere 11 mesnevîsinin yer aldığı Mesnevîyât'ı[xlii] vardır. Mektupları, büyük bir kısmı kendisine ait yazışmaların yer aldığı Defter-i kuyûdât'ta yer alır. Hoş bir üslûpla yazdığı mektuplarını beyitlerle süslemiştir[xliii].
Burhaneddin Belhî'nin, Yahya Kemaleddin, Muhammed Musa, Süleyman Celâleddin ve Ahmed İsa adlarında dört oğlu olmuştur.
DEFTER-İ KUYÛDÂT
Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi Uzluk Arşivi Y.23 numarada kayıtlı, orta boy zarf içerisinde, ciltsiz, talik ve nesih hatla yazılmış satır sayısı muhtelif 150 sayfadan ibaret bir defterdir.
Burhaneddin Belhî'nin oğlu Muhammed Musa (1875-1930) tarafından derlenip yazılan bu mecmua, Belhî ailesinin Farsça ve Türkçe mektup ve resmî yazışmaları ile, gönderilen mektup ve yazıların suretlerini ihtiva eder. Mektup suretleri bu deftere 1 Muharrem 1347 (19.6.1928) tarihinde yazılmıştır. Muhammed Musa bu mektup ve belgeleri asıllarında istinsah etmiş; mektuplarına başına, içeriklerine dair açıklamalar yazmış ve ayrıca mektup metinleri içerisinde gerek görülen yerlere kısa notlar düşmüştür.
Başında, Burhaneddin Belhî'ye ait Farsça bir “Tahmîd” ve “Na't-ı Şerif'”in yer aldığı Defter-i kuyûdât'ta, Farsça ve Türkçe olmak üzere toplam 90 adet mektup ve resmî yazının metni yer alır. Tarihi belgeleri de haiz olan bu mecmuada, Mahmud Sadreddin Çelebi tarafından Seyyid Süleyman Belhî'ye yazılmış 21 Zilkâde 1281 (18.4.1865) ve 9 Şevval 1283 (14.2.1867) tarihlerinde yazılmış 2, İbrahim Fahreddin Çelebi tarafından Abdülkâdir Belhî'ye gönderilmiş 3 Cemâziyelâhir 1299 (21.4.1882) tarihli 1, Abdülvahid Çelebi tarafından Muhammed Burhaneddin Belhî'ye gönderilmiş 23 Eylül 1314 (1896) tarihli 1, Burhaneddin Belhî tarafından, Abdülvâhid Çelebi'ye yazılmış 16 Rebiülâhir 1316 (3.9.1898) ve 30 Muharrem 1325 (5.3.1907) tarihli iki mektup bulunmaktadır.
Aşağıda bu mektup metinleri tarihi kronolojiye göre Latin harflerine aktarılarak sunulmuştur. Bu mektupların Defter-i kuyûdât'ta kırmızı mürekkeple yazılmış kısımları, çeviriyazıda kalın, Muhammed Musa'ya ait ilâve notlar italik karekterde ve tarafımızdan yapılan ilâveler köşeli parantez ile belirtilmiştir.
(MEKTUP 1, Defter-i kuyûdât, s.126)
Seyyid Süleyman el- Belhî el-Kundûzî Hazretleri'ne İstanbul'da Aksaray'da ikametleri esnasında post-nişîn-i Dergâh-ı Mevlâna Mahmud Sadreddin Çelebi Efendi tarafından yazılmıştır.
Fazîletli, Sehâmetli, Zehâdetli Efendim Hazretleri,
Sûb-i zâhidânelerine derkâr olan hulûs ve husûsiyet-i semâverânem iktizâsınca hemîşe tendürüstî ve âfiyetleri de'âvâtıyla tezyîn-i lisân-ı muhâlasat kılınmakta ise de irsâl-i muharrerât ile ibzâr-ı hulûs ve müvâlâta rasad-şümâr olduğum halde ol sûb-i me'âlî evbihi müteveccihen azîmet etmiş olan Hacı Niyâzî Efendi dâ'îleri işbu emniye-i hâlisânemin icrâsına vesile-i cemîle ittihâzıyla tahrîk-i rişte-i husûsiyyete ibtidâr ve me-lûf olduğum teveccühât-ı fâzılânelerinin istihsâline i'tinâ kılınmıştır. Her halde lutf u himmet Efendimindir.
21 Zilkâde [1] 281 [18.4.1865]
İbn Hazret-i Mevlâna
Mahmud Sadreddin
(MEKTUP 2, Defter-i kuyûdât, s.128)
Fazîletli, Salâhatli Efendim Hazretleri,
Sûb-i muhlisîye derkâr olan hüsn-i teveccüh-i 'aliyyeleri tebşîrâtıyla arzû-keş bulundukları Harem-i şerîfe ilâ-elân nâ'il olunamadığı beyânını mutazammın raha zîb vusûl bulan tahrîrât-ı ârifâneleri meal-i vâlâsı karîn-i iz'ân-ı âcizi olup tebşîr-i teveccühâtları mûcib-i memnuniyet ve nâ'il-i maksad olamadıkları bâ'is-i te'essüf ve keder olmuştur. Hemân Cenâb-ı Hak dilhâh-ı âli-yi semûhîlerine nâiliyetle şâdmânî-i ferâvân buyurmaları de'âvâtı bilhâssa huzûr-ı Hazret-i Pîr-i dest-gîr efendimizde îfâ ve tezkâra kıyâm ve bu vesile ile istimzâc-ı tab-ı âlîlerine mübâderet kılındı Efendim.
9 Şevval [12] 83 [14.2.1867]
İbn Hazret-i Mevlâna
Mahmud Sadreddin
(MEKTUP 3, Defter-i kuyûdât, s.127)
Eyüp Sultan civarında Nişanca'da Şeyh Murad el-Buhârî en-Nakşibendî post-nişîni Şeyh Abdülkâdir Belhî Efendi'ye Konya'da Dergâh-ı Mevlâna seccâde-nişîni İbrahim Fahruddin Çelebi Efendi tarafından yazılmıştır.
Faziletli Efendi,
Biraderim merhûmdan münhal olan hıdmet-i celîle-i meşîhatın suverî ve ma'nevî uhde-i senâverine tevcîh buyurulmasından dolayı tebrîk ve tehniyet vesilesiyle birâder-i vâlâları (Muhammed Bahâ'uddin) selâmıyla selâmet-encâmlarını ve ol sûretle tebrîk-sâzîye taraf-ı aliyyelerinden ve kasîde tanzîmine Efendi-yi müşârun ileyh tarafından vukû bulan himmetleri mûcib-i kemâl-i memnuniyet olarak duâ'yı hayriyeleri tekrar ve mukâbeleten mümâ ileyhümâya aşk-ı mahsûsî ihdâsıyla tab-ı vâlâları istifsâr siyâkında cevâbnâme-i muhibbî terkîmine ibtidâr kılındı.
3 Cemaziyelâhir [1] 299 [21.4.1882]
Meşîhat şod
İbn Mevlâna İbrâhim Fahreddin
(MEKTUP 4, Defter-i kuyûdât, s.129)
Dersâadet'te fuzalâ-yı benâmdan merhûm Belhî Süleyman Hüseynî-zâde fazîletli Muhammed Burhâneddin Efendi'nin sûb-i fâzılânelerine
Fazîletli Efendim Hazretleri
Muhibbân-ı zuyu'l-irfândan Hâfız Ahmed Efendi vedâatiyle irsâl buyurulan tahrîrat-ı müveddet-i gâyât fâzılâneleri reside-i dest-i tekvîr ve memnûniyet olarak hakk-ı senâ-hânîde bu vechle ibrâz ve izhâr buyurulan meveddet ve muhabbet-i samîme-i ârifâneleri mûcib-i mahzûziyyet-i muhibbî olmakla ed'iye-i hayriyeleri yâd u tezkâr kılınmıştır. Mûmâ ileyh Ahmed Efendi ile sohbet ve muhabbet edilerek hılye-i ilm u irfânla ârâste ve muhibb-i ehl-i beyt ve evliyâullah olmakla pîrâste bir zât-ı sütûde-semât olmakla kendileriyle mülâkâtımızda delâlet-i ârifânelerinden dolayı beyân-ı memnûniyet ve Efendi-yi mûmâ ileyh ka'betü'l-'uşşâk olan Hazret-i Pîr-i dest-gîr kudsî sırruhu'l-münîr efendimizi kemâl-i aşkla ziyâret ederek avdet eylemiş olduğunun iş'ârına ibtidârla te'yîd-i muhabbet ve müveddet olunur Efendi'yi muhlisim.
23 Eylül [1] 314 [1896]
İbn Hazret-i Mevlâna
Abdülvâhid
(MEKTUP 5, Defter-i kuyûdât, s.128)
Bu tavsiye-nâme Konya'da post-nişîn-i Dergâh-ı Mevlâna Vâhid Çelebi Efendi'ye yazılmıştır
Ma'rûz-ı Dâ'îleridir
Hâmil-i rakîmetü'd-duâ Hâfız Ahmed Efendi bendeleri ihvân-ı din ve muhibbân-ı meveddet-karînden olup öteden beri âksâ-yı âmâli olan Ka'betü'l-uşşâk bâşed in mekâm / Her ki nâkıs âmed incâ şud temâm[xliv] mefhum ve muktezâsı üzere mutâf-ı âşıkân olan makâm-ı meâlî-ittisâm-ı Hazret-i Pîr-i dest-gîr Efendimizin ziyâret-i bâ-sefâzetini müteâkip Ânân ki hâk râ be-nazar kimyâ kunend / Âyâ buved ki gûşe-i çeşmî be-mâ kunend[xlv] medlûlünce kendisinin nazar-ı iksîr-eser-i âlîlerine mazhar olmak emniyesiyle izhâr ettiği kemâl-i muhabbetin neticesi olmak üzere bu bâbta delâlet-i âcizânemi iltimas etmiş dâ'îniz de böyle bir sırâtü'l-müstakîme delâlet eylemekle istihsâl-i ecr ve sü'ûbât-ı irem ve delâlet-i seniyyenizde bulunmakla iktisâb-ı fahr u mübâhât eylerim ve zann-ı âcizâneme göre eylediğim dava bî-delîl ü burhân olmadığı gibi isti'mâl eylediğim şemşîr de cevhersiz değildir.
Be-ten mukassırem ez devlet-i mülâzemetet / Velî hulâsa-i can hâk-ı âstâne-i tust[xlvi] fehvâsınca cism-i nahîf-i fakîrânem egerçi kabz-ı sohbet-i âlilerinden dûr ve devlet-i mücâleset-i seniyyelerinden mehcûr ise de dil-i müştâk-ı müstemendânem maksûd ve merâm-ı uşşâk olan harîm-i bezm-i hâssü'l-hâss-ı huzûr-ı bâhirü'n-nûr-ı ârifânelerinde mukîm olduğu vâreste-i arz u beyab olmakla ve muhtâcı olduğum teveccühât-ı cihân-derecât-ı Hazret-i reşâdet penâhîlerinin devam ve bekası babında ve herhalde emr ü fermân Hazret-i veliyyü'l-emrindir.
16 Rebiülâhir sene 1316 [3.9.1898]
22 Ağustos 1314
Seyyid Muhammed Burhâneddin el-Hüseynî el-Belhî
(MEKTUP 6, Defter-i kuyûdât, Müstakil)
Ma'rûz-ı dâ'îleridir
“Avn u tevfik-i Hazret-i samedânî ile kitâb-ı müstetâb-ı Muşriku'l-ekvân'ı kâmilen yazdık ve mahdûm-i bendeleriyle huzûr-i 'âlî-i siyâdetlerine takdîm eyledik. (Evfû bi'l-'ahdi inne'l-'ahde kâne mes'ûlâ)[xlvii] âyet-i şerîfin medlûl-i münîfine imtisâlen îfâ-yı 'ahd eylediğimizin beyânı ile kitâb-ı mezkûrun lutfen tab'ını deruhte buyurmuş olduklarından bahs ile îfâ-yı va'd buyuracaklarından be-heme-hâl emniyetimiz ber-kemâl olmakla beraber mahzan lutf-i reşâdet-penâhîleriyle bir an evvel tab'ıyla hissemend ve hursend olmaklığımızın arzusunda bulunmakda olduğumuzdan teskîn-i iştiyâkımıza medâr olmak üzere taraf-ı devletlerinden şifâhen veya tahrîren tasvîr-i iltifât-ı bî-gâyât-ı mürşidânelerine esed ihtiyâc ile muhtaç olduğumuzun 'arzına mücâseret kılınmıştır. Ol bâbda emr u fermân Hazret-i veliyyü'l-emrindir.
fî 30 Muharremü'l-Harâm sene 1325 [15.3.1907]
ve fî 2 Mart er-Rûmî sene 1323
Pîr-zâde-i Kaba'il-i Belh u Bedahşân u Kunduz
Seyyid Muhammed Burhâneddin el-Hüseynî
Dâileri
[i] Burhanedîn Belhî, Defter-i kıyûdât; Selçuk Ünv. Selçuklu Araştırmaları Merkezi (SÜSAM) Uzluk Arşivi, no. Y. 23, s. 9-10
[ii] Burhaneddîn Belhî, Defter-i kuyûdât, s. 5-9
[iii] Kahraman, Kemal “Dost Muhammed” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı Islâm Ansiklopedisi (DİA), c.9, Istanbul, 1994, s. 510-511
[iv] Saray, Mehmet, Dünden Bugüne Afganistan, Boğaziçi Yayınları, Istanbul, 1981, s. 75-76
[v] Burhaneddîn Belhî, Defter-i kuyûdât, s. 15-16
[vi] Bazı kaynaklarda Belhî ailesinin Konya'ya geliş tarihi 1859'dur (bkz. Gölpınarlı, Abdülbâki-Mevlâna'dan Sonra Mevlevilik, 2. baskı, İnkilâp ve Aka Kitabevleri, Istanbul, 1983, s.401; Gölpınarlı, A., Melâmilik ve Melâmiler, Istanbul, 1992, Gri yayın, tıpkıbasım, s. 182; Azamat, Nihat, “Abdülkâdir-i Belhî” mad., DİA., c.I, Istanbul, 1988, s. 231; Işın, Ekrem, “Abdülkâdir Belhî” mad., Dünden Bugüne Istanbul Ans., c.I, Istanbul, 1993,s.44; --, “Abdülkâdir Belhî” mad., Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ans., c.I, Yapı Kredi Yay., Istanbul, 1999, s.56
[vii] Seyyid Süleyman Belhî, Yenâbî'u'l-mevedde, c.I, Matbaa-i Ahter, Istanbul, 1301, s.1
[viii] Tebrizî, Muhammed Tâhir, Seyyid Süleyman Belhî'nin Hal Tercümesi, yazma, Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kitaplığı, nr. 147, s. 1-2' Gölpınarlı, A., Mevlâna'dan Sonra Mevlevîlik, s.401
[ix] Gölpınarlı, A., Mevlâna Müzesi Yazmalar Kataloğu, c. II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1971, s. 359
[x] Gölpınarlı, A., Mevlâna'dan Sonra Mevlevîlik, s. 401
[xi] Gölpınarlı, A., Mevlâna'dan Sonra Mevlevîlik, s. 113, 401-404
[xii] Burhâneddîn Belhî, Defter-i kuyûdât, s.18
[xiii] Şenalp, Mithat Recai, “Eyüpsultan'da Şeyh Murad Külliyesi”, Lâle, yıl:1, sayı:1, Temmuz-1982, s.23
[xiv] Saray, Mehmet, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994, s. 103-115
[xv] Burhaneddîn Belhî, Defter-i kuyûdât, s.23
[xvi] Gölpınarlı,A., Mevlâna'dan sonra Mevlevîlik, s.401
[xvii] Abdülbâki Gölpınarlı , son üç eserin adını kaydeder (bkz. Gölpınarlı, A., Mevlâna'dan Sonra Mevlevîlik, s.401). İbnülemin de anılan kitaplardan başka, İ'câzu'l-Kur'ân adıyla beşinci bir eserini zikreder (İbnülemin, Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Üçüncü baskı, c.I. Istanbul, 1988, s. 182).
[xviii] Yenâbî'u'l-mevedde, c. I-II, Istanbul 1301, Ahter Matbaası, Istanbul 1302, İraniye Matbaası.
[xix] Eserlerin nüshaları: Muşrıku'l-ekvân, Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1364,1365 (müstensih: Muhammed Musa, istinsah tarihi: Istanbul 1325); Gıbtatu'l-emân, Yazma Bağışlar 1363 (müstensih: Muhammed Musa, istinsah tarihi: Istanbul 1327, Mevlâna Müzesi A. Gölpınarlı Kitaplığı 66 (müellif hattıyla yazılmıss, müsvedde halinde noksan bir nüshadır). Ecma'u'l-fevâ'id (İcâzü'l-Kur'ân adıyla kayıtlı), Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1367 (müstensih: Muhammed Musa, istinsah tarihi: Üsküdar 1328).
[xx] Abdülkâdir Belhî'nin hayatı ve meşihatı hakkında kaynaklarda geniş bilgi verilmiştir. (Gölpınarlı, A., Seyyid Abdülkâdir-i Belhî'nin Hal Tercümesi, yazma, Mevlâna Müzesi A. Gölpınarlı Kitaplığı nr. 133, Konya, s. 1-6; Gölpınarlı, A., Melâmilik ve Melâmîler, s.181-186; Ergun, Sadeddin Nüzhet, Türk Şairleri, I, 229-233; Azamat, Nihat “Abdülkâdir-i Belhî” mad., DİA., I, 231-232; Işın, Ekrem, “Abdülkâdir Belhî” mad., Dünden Bugüne Istanbul Ans., I, 44; -- “Abdülkâdir Belhî” mad., Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ans., I, 56
[xxi] Ayrıca bkz. Mevlâna Celâleddin, Mesnevî, çev. Veled İzbudak, şerhlerle karşılaştırma ve açlamalar: Abdülbâki Gölpınarlı, beşinci baskı, Milli Eğitim Basımevi, c.I. Istanbul, 1966, s. L; Gölpınarlı, A., Mevlâna Müzesi Yazmalar Kataloğu, c.II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1971, s. 359; Şenalp, Mithat Recai, “Eyüpsultan'da Şeyh Murad Külliyesi”, s.23
[xxii] Divan'ın bir nüshasının mikrofilmi, “Divan-ı Fârisi ve Türki” adıyla Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi 1994 A 4166 numarada kayıtlıdır. S. Nüzhet Ergun, Abdülkâdir Belhî'nin Divan'ından 8 Türkçe, 4 Farsça manzume nakletmiştir (bkz. Ergun, Sadeddin Nüzhet, Türk Şairleri, I, 232-233).
[xxiii] Eserin, müellif hattıyla yazılmış nüshasının mikrofilmi, Milli Ktp. MFA. 1994 C 283 numarada, ikisi müellif hattıyla yazılmış ve biri A. Gölpınarlı tarafından istinsah edilmiş üç muhtasar nüsha, Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi 38, 131 ve 132 numaralarda kayıtlıdır (Nüshaların tavsifi için bkz. Gölpınarlı, A., Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu, c.I, Konya, 1996, s.78, c.II, s. 245, 246). 1905 yılında Rahman Efendi tarafından istinsah edilmiş diğer bir nüsha da Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Kitaplığı 636 numaradadır (tavsif için bkz. Bayraktar, Nail, Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları Alfabetik Kataloğu-I-, Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kütüphane ve Müzeler Genel Müdürlüğü, c.I, Istanbul, 1993, s.2).
[xxiv] 27 Zülkade 1322 (2.2.1905) tarihinde nazmedilen bu mesnevînin mikrofilmi Milli Ktp. MFA. 1994 C 292 numarada mevcuttur. Ayrıca A. Gölpınarlı tarafindan aslından kısaltılarak kopya edilmiş bir nüsha, Mevlâna Müzesi A. Gölpınarlı Kitaplığı 132 numaradadır (tavsif için bkz. Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu, II, 246).
[xxv] Nazmı 27 Şaban 1320 (28.11.1902) tarihinde tamamlanmış olan bu mesnevînin bir nüshasının mikrofilmi, Milli Ktp. MFA. 1994 C 293 numaradadır. A. Gölpınarlı , Yenâbî'u'l hikem'i aslından kısaltarak istinsah etmiştir. Bu nüsha Mevlâna Müzesi A. Gölpınarlı Kitaplığı 132 numaradadır (tavsif için bkz. Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu, II, 246).
[xxvi] Müellif hattı nüshası, Istanbul Ünv. Ktp., İbnülemin Kitaplığı 3360 numaradadır. A. Gölpınarlı, “fâilâtün fâilâtün fâilün” ve “mefâîlün mefâîlün feûlün” vezinleriyle yazılıp, 26 Rebîülevvel 1331 (5.3. 1913) tarihinde tamamlanmış olan bu mesnevîyi, aynı vezinlerde manzum olarak tercüme etmiştir. Eserin metni, A. Gölpınarlı tarafından Cafer Erkılıç'a ait nüshadan 1936 yılında istinsah edilmiştir. Metin ve çevresinin yer aldığı nüsha, Mevlâna Müzesi A. Gölpınarlı Kütüphanesi 145 numarada kayıtlıdır (Gölpınarlı, A., Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu, II, 265-266). Manzum Sunûhât-ı İlâhiyye ve ilhâmât-ı Rabbâniyye Tercümesi, A. Gölpınarlı'nın yayınlanmamış tercümeleri arasındadır.
[xxvii] Esrâr-ı tevhid, nşr. Seyyid Ali Seyfullah, Istanbul 1325/1807, Ahmet Sakî Efendi Matbaası, 14 S.
[xxviii] İbnülemin, Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Üçüncü baskı, c.II, Dergah Yayınları, Istanbul, 1988, s. 1144-48.
[xxix] Istanbul 1331/1915, Şems Matbaası, 28 S., Farsça metin s. 1-19. Esrâru't-tevhîd ve Türkçe manzum çevirisinin yazma nüshası, Mevlâna Müzesi A. Gölpınarlı Kütüphanesi 48 numarada kayıtlıdır (Gölpınarlı, A., Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu, I, 92).
[xxx] İbnülemin, Mahmut Kemal İnal, Son Hattatlar, Maarif Matbaası, Istanbul, 1955, s. 487-489; Tilgen, Nurullah, Eyüplü Hattatlar, Aydınlık Basımevi, Istanbul, 1950, s.1; Günüç, Fevzi, Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi Levhalar Kataloğu, Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Konya, 1999, s.65
[xxxi] Mevlâna, Mesnevî, çev. Veled İzbudak, Şerhlerle karşılaştırma ve açıklamalar: Abdülbâki Gölpınarlı, 5. baskı, Milli Eğitim Basımevi, c. I, Istanbul, 1966, s. L
[xxxii] Cevdet, Abdullah, “Bir Şark Zekası Söndü”, İctihad, sayı: 296, Istanbul, I Mayıs 1930, s. 5382. İçtihad'ın 15 Mayıs 1930 tarihli 297. sayısının 5388. sayfasında, şairin “Merhum Seyyid Burhaneddîn Belhî” alt yazılı bir fotoğrafı yer alır.
[xxxiii] İbnülemin, Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 183.
[xxxiv] Kaynaklarda hattatlığı ile ilgili bilgiler de verilmektedir (bkz. İbnülemin, M. Kemal nal, Son Hattatlar, s. 523-525; Günüç, Fevzi, Mevlâna Müzesi Abdülbâki Gölpınarlı Kütüphanesi Levhalar Kataloğu, s.70-71).
[xxxv] Ergun, Sadeddin Nüzhet, Türk Şairleri, II, 874-879
[xxxvi] Nüshaları: Farsça Divan (Birinci Defter), Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1368, 1379; İkinci Defter, Yazma Bağışlar 1378, Nüshalar oğlu Muhammed Musa tarafından yazılmıştır.
[xxxvii] Nüshaları: Türkçe Divan (Birinci Defter), Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1368 (yp.66a v.d.); İkinci Defter, Yazma Bağışlar 1378 (yp. 28b-98a); Üçüncü Defter, Yazma Bağışlar 1380 (s.2-56). Nüshalar Muhammed Musa tarafından yazılmıştır. Burhaneddin Belhî, divanlarında beğendiği Türkçe ve Farsça gazelleri işaretlemiş, bu işaretli gazeller bir müntehab olarak ayrı bir defterde toplanmıştır. Nüshası, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar 1371 numarada kayıtlıdır.
[xxxviii] Bir nüshası, SÜSAM Uzluk Arşivi Y.55 numarada mevcuttur.
[xxxix] Nüshası, Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1372 numaradadır.
[xl] Müellif nüshası, Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1370 numarada bulunmaktadır.
[xli] Muhammed Musa tarafından yazılmış bir nüshası, Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1373 numarada mevcuttur. Bu nüshada ayrıca, Hayretü'l-ebrâr'dan seçilmiş beyitler (s. 1-3), Nimetullah Velî'nin bir manzumesine yazılmış eksik bir tahmis (s. 278), Abuşka Lügati'nin baştan birkaç maddesini içeren bir bölümü (s.280-283), Burhaneddin Belhî'nin Farsça ve Türkçe hat levhalarının metinleri (s.284-286) de yer alır.
[xlii] Nüshaları: Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar 1380 (yp. 61-91), Yazma Bağışlar 1374.
[xliii] Burhaneddin Belhî'nin yazdığı ve kendisine gönderilen özel ve Edebî nitelikteki Türkçe mektuplar, latin harflere aktarılarak yayına hazırlanmıştır.
[xliv] Abdurrahman Câmî'ye ait olan ve Dergâh girişinde de yer alan bu beytin anlamı: “Bu makam âşıklar kâbesidir; bir eksiği olan burada eksiğini giderir.”
[xlv] “Toprağı bakışlarıyla Kimyaya dönüştürenler acabâ göz ucuyla da olsa bize bakarlar mı?” anlamınadki bu beyit, Hâfız-ı Şîrâzî'ye ait bir gazelin matla beyitidir (Divân-ı Hâfız, Hâfız-Ganî, s.199).
[xlvi] Beyit Hâfız'ın bir gazelindendir (Divân-ı Hâfız, Kazvînî-Ganî, s.113). Anlamı: “Devletten bütün kastım senin aracılığındır, fakat gönlümden geçen eşiğinin toprağıdır.”
[xlvii] Kur'ân, 17/34: “Ahdi de yerine getirin, doğrusu verilen ahidde sorumluluk vardır.”