Mevlâna, yüzyıllar içinde yalnızca huzur arayanları ya da inançlı insanları etkilemedi. Onun fikir dünyasından ve kendini ifade etme biçiminden etkilenen nice sanatçı, ondan aldıkları ilhamla nice eser koydular ortaya.
Yalnızca tasavvuf anlayışıyla değil, Mesnevi'si başta olmak üzere ardında bıraktığı eserlerle de Türk kültür hayatının gelişiminde önemli rol oynadı. Edebiyatın gelişimine katkısı yalnızca verdiği ilhamla sınırlı değil üstelik. Mevlâna'nın şairliği sebebiyle şiiri “sünnet” olarak kabul eden Mevlevî düşüncesi, Mesnevî okullarında mesnevî-hanlarla Mesnevi'nin okunmasını bir gelenek haline getirdi. Neredeyse bir kanuna dönüşen bu gelenek, klasik/divan edebiyatımızın beslenmesine büyük katkılarda bulundu.
19. yüzyılın hanım şairlerinden Leyla ve Şeref Hanımlar da dâhil olmak üzere, bu gelenekten yetişen divan şairlerinin sayısı 300'ü buluyor. Öte yandan Mevlevî olmadığı hâlde Mevlâna'dan söz eden pek çok şairimiz var.
En büyük tesiri divan edebiyatında hissedilse de, bugünün yazar ve şairlerinde de Mevlâna'nın derin dünya görüşünün izlerini görmek mümkün. Yalnızca bu topraklarda değil, dünyanın dört bir yanında Mevlâna'nın “dokunduğu” eserler var.
Goethe'den Rembrandt'a, Nâzım Hikmet'ten Dağlarca'ya Türk ve dünya kültürünün nice değerli isminden kiminin dünya görüşü hisse kapmış Mevlâna'dan kiminin edebiyatı. . .
Yunus Emre ona hayranlığını: “Tengriden rahmetdür anın sözleri / Körler okırsa açıla gözleri” diyerek belirtiyor.
Nef'î, Mesnevî'nin her zerresinin güneşin parlaklığına eşit olduğunu söylerken; Bahtî mahlasıyla şiirler kaleme alan Padişah I. Ahmet, asıl devletin ona “bende”likte olduğunu belirtiyor.
Şeyh Galib, edebiyatımızın zirve eserlerinden Hüsn-ü Aşk'ını Mesnevi'den aldığı ilhamla yazıyor. Nâzım Hikmet, Konya Valiliği yapan dedesiyle birlikte yaşadığı zamanlarda şu mısraları düşüyor defterine: “Sararken alnımı yokluğun tâcı/ Gönülden silindi neş'eyle acı / Kalbe muhabbette buldum ilâcı / Ben de müridinim işte Mevlâna”.
Çağdaş Türk edebiyatında Mevlâna'dan en çok etkilenenlerden biri olan Fazıl Hüsnü Dağlarca, “O” adlı şiirinde şöyle sesleniyor: “Dağlar taşlar/ Görmüşler görmüş / Dağlar taşlar / Görmüş değildir / Kimi Mevlâna der/ Kimi sensin / Kimi o.”
Mesnevî'yi bütünüyle İngilizceye çeviren kişi olarak tanınan Reynold Nicholson, Mevlâna'ya verdiği önemi şöyle anlatıyor: “Rumî, Dante'nin doğumundan yalnızca birkaç yıl sonra öldü. Fakat bu Hıristiyan şair, Müslüman çağdaşının ulaştığı sevgi ve hoşgörü seviyesinin çok daha aşağısında kaldı.”
İslam edebiyatını çok iyi bilen ve Mevlâna'nın Batı'da anlaşılmasında büyük katkıları olan Prof. Dr. Annemarie Schimmel, Mevlâna'nın etkisinin olmadığı bir Türk ve Fars şiiri olamayacağını iddia ediyor. 15. yüzyılda yaşamış şair Molla Cami ise: “Peygamber değildi, lakin kitabı vardı” diyerek, bir anlamda edebiyat dünyasının peygamberliğini atfediyor Mevlâna”ya.
Dünyayı hareket ettiren gücün aşk olduğu konusunda Mevlâna ile hemfikir olan büyük Alman şairi Goethe de Doğu Batı Divanı'nda, Muhammed Celâleddin Rumî'nin derin Mesnevî'sine saygısını ifade eden sözlere yer veriyor. Hegel, Felsefî Bilimler Ansiklopedisi adlı eserinde onu “mükemmel Celâleddin Rumî” olarak tanımlıyor ve özellikle “ruhun 'mutlak bir'le olan birliği” fikrine hayranlığını belirtiyor.
Dünyanın düşünce ve edebiyatını bu kadar etkileyen Mevlâna Celâleddin Rumî, “aşk iklimi” yolcularının da rehberi, ilham kaynağıdır. Bağlılarınca en büyük bilinen şeyhler, onun karşısında acziyetlerini söylemekten, eline kalem alanları da bunu kâğıda dökmekten çekinmemişler. Bunlardan biri de –bu yazıyı da yazmamıza vesile olan- Kelâmî Şeyhi Muhammed Esad Erbilî Efendidir. 1337 (1918/1919)'de “Divân-ı Es'ad –Fârisî ve Türkî-“ adıyla 68 sayfa olarak İstanbul'da Evkâf Matbaası'nda yayımlanan divançesinin 32. sayfasında Mevlâna hayranlığını işler. “mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün” vezninde yedi beyitten oluşan, “rubâî” başlığının sehven yazıldığını sandığımız gazeli sizlerle paylaşmazdan önce şairini kısaca tanıyalım.
Kelâmî Şeyhi Muhammed Esad Efendi, 1264/1847 tarihinde, şimdi Irak hudutları içinde bulunan Erbil kasabasında dünyaya gelmiştir. Hem anne ve hem baba tarafı peygamber soyundandır (seyyid). İlköğrenimini Erbil ve Deyr'de tamamladı. Babasının hankâhında/tekkesinde dini ilimlerini tahsil ettikten sonra, 23 yaşında 1870'de Taha el-Harirî'ye intisap etti. Beş yılda seyr-i sülûkunu tamamlayarak, hilafet aldı ve hacca gitti.
Hac dönüşü şeyhi vefat edince, İstanbul'a geldi. Fatih Cami'inde Hafız Divanı ile Molla Cami'nin Lüccetü'l-Esrar'ını okuttu. Ünü kısa zamanda her yana yayıldı. Abdülhamid Hanın damadı Halid Paşa kendisini saraya davet ederek sohbetlerinden istifade etti. Bu sırada Meclis-i Meşayih üyeliğine tayin edildiyse de; kendisine bir tekke yöneticiliği verilmesini arzuluyordu. Fındıkzade/Macuncu'da Şehremini Odabaşı semtindeki Kelamî Dergâhı şeyhliği boştu. Bu tekkeye tayin oldu.
Burada Kadirî ve Nakşî usullerince zikir meclisleri düzenledi. İstanbul'a geldiğinde çeşitli konularda derlediği Kenzü'l-İrfan adlı hadis kitabını neşretti. Bu kitap yoğun ilgiye mazhar oldu.
1900 yılında Abdülhamid Han tarafından bilinmeyen bir sebeple Erbil'e sürüldü. Burada müntesiplerinden zengin bir hanımın kendisi için inşa ettirdiği tekkede Meşrutiyetin ilanına kadar irşad faaliyetini sürdürdü. Mektubat adlı eserini teşkil eden mektupların ekserisi bu zaman zarfında yazılmıştır.
Esad Efendi Meşrutiyet ile beraber İstanbul'a döndü. Meclis-i Meşayih Reisi oldu. Tekkelerin başına ehliyetli kimselerin görevlendirmesi için çalıştı. Bu sıralar Tasavvuf ve Beyanü'l-Hakk gibi mecmualarda tasavvuf içerikli yazılar yazdı. Sultan Reşad'ın sevgisini kazandı. Aynı yıl padişah tarafından “sürre emini” olarak hacca gönderildi. 1915'te Meclis-i Meşayih Reisliğinden istifa etti.
Kuvva-i Milliyeyi sonuna kadar destekledi. Hatta Fevzi Paşa, Anadolu'ya geçerken elini öpmek ve duasını istirham için geldiğinde, paşayı zaferle müjdeledi. Tekkelerin kapatılmasından sonra hiç sokağa çıkmamaya karar vererek, Erenköy-Kazasker'de satın aldığı köşkünde inzivaya çekildi. Evi sürekli polis gözetimine alındı. 23 Aralık 1930'da Menemen vakasıyla ilgili olarak tutuklanarak Menemen'e sevk edildi. İdam talebiyle yargılandı. İlerlemiş yaşı sebebiyle cezası müebbede çevrildi. Menemen'de askeri hastanede üremiden tedavisi yapıldığı sırada 3 Mart'ı 4 Mart'a bağlayan gece yarısı vefat etti. Zehirlendiği de söylenir. Cenazesi ailesine verilmeyerek Menemen'de defnedildi.
Esad Erbilî, aynı zamanda bir edip ve şairdir. Ana dili Türkçe olmakla beraber Arapça, Farsça ve Kürtçe de bilirdi.
Eserleri:
1- Mektubât: Çeşitli dost ve müridlerine yazdığı mektuplardan ibarettir.
2- Kenzü'l-İrfan: 1001 hadis-i şerif tercümesidir.
3- Divan: Türkçe, Farsça ve Kürtçe şiirlerini topladığı eserdir.
4- Tevhid Risalesi: Evhauddin Balyunî'ye ait eserin tercüme ve izahıdır.
5- Fatiha-i Şerife Tercümesi: Fatiha suresinin muhtasar bir yorumudur.
6- Risale-i Es'adiyye: Tasavvuf konularını işleyen küçük bir eser.
*
Şeh-i taht-ı fenâdır bende-i fermân Mevlâna
Meh-i evc-i bekâdır mazhar-ı ihsân Mevlâna
[Kur'an'ın hizmetkârı olan Mevlâna, yokluk tahtının şahıdır. (Allah'ın) ihsanına mazhar olan Mevlâna, ölümsüzlük doruğunun ayıdır. ]
Nazar-gâh-ı Hudâ'dır müttebi'-i îmân ü îkândır
Matâf-ı âşıkândır sâha-i meydân Mevlâna
[Mevlâna, Allah'ın nazar kıldığı, iman ve apaçık, doğru/kesin kesin bilgiye tabi olmuş (kişidir); (o, ) âşıkların etrafında tavaf yaptığı mekândır. ]
Kemâl-i kâmrânîdir cemâl-i câvidânîdir
Sirâc-ı zindegânîdir ruh-ı rahşân Mevlâna
[Sonsuz güzelliğin (sahibi) Mevlâna kutluluğun/mutluluğun zirvesidir; (onun) parlak ruhu hayatın kandilidir. ]
Kurulsun sâgar-ı sâkî içilsün şerbet-i bâkî
Bezetsün bezm-i uşşâkı kadeh-i nûşân Mevlâna
[İlâhî aşk kadehleri hazırlanıp ölümsüzlük şerbeti içilsin; Mevlâna'nın bal şerbeti kadehi âşıklar meclisini bezesin. ]
Koşar şem'-i şebistân fedâ-yı câna pervâne
Gelince saff-ı devrâna gele bu şân Mevlâna
[Pervane, Mevlâna'nın safa katılmasıyla şan bulan semanın (yapıldığı) haremin mumuna canını vermeye gelir. ]
Zamân şâdî zemîn gülşen kulûb-ı sâlikândır şen
İdüb her köşeyi rûşen meh-i tâbân Mevlâna
[Mevlâna'nın parlak ay'ı her tarafı aydınlatınca zaman mutlu, yeryüzü gül bahçesi, âşıkların kalpleri şen olur. ]
Olur habl-i emel mümtedd-i makâm ma'nevî emced
Ger olsa gâh gâh Es'ad gönül-i mihmân Mevlâna
[Mevlâna, eğer, zaman zaman Esad'ın gönül misafiri olsa; (Esad'ın) emel ipi (tarikat silsilesi) ve makamı sürekli olur, manevî derecesi artar. ]
Kaynakça:
- El-Hâcc Muhammed Es'ad (Der-i Alîyye'de Kelâmî Dergâh-ı Şerîfi Post-nişîni), Divân-ı Es'ad –Fârisî ve Türkî-, Evkâf Matbaası, Der-sa'âdet, 1337 (1918/19), 68 s.
- http://www. altinoluk. com
- http://www. cevaplar. org
- http://www. edebiyatdefteri. com
- http://www. seyyahin. blogcu. com