BÜYÜKLER BüYÜĞÜ CENÂB-I MEVLÂNA
MEHMET ÖNDER
Bütün bir dünyanın büyüklüğü üzerinde karar kıldığı tek insan Mevlâna'dır. Bu büyüklük ve yücelik, türlü tefsirlere yol açmış, kimisi Peygamber, eşsiz dahi, kimisi zekâ ve fikir şahikası, kimisi de buudları namütenahi bir mütefekkir demiş, fakat hiç birisi onun büyüklüğünü hudutlandıracak kudreti gösterememiştir. 15. ci yüzyılın tanınmış İran şairlerinden Abdurrahman Molla Cami, onun için:
An feridun-u Cihanı manevi
Bes büved bürhan-ı kadreş
Mesnev Men çi güvem vasfı ân ali cenap
Nist peygamber veli dared kitap
(Maneviyat âleminin hükümdarı olan Mevlâna'nın yüce mertebesine Mesnevi bir delildir. Ben o alicenap zatın vasfı hakında ne söyliyebilirim. O, peygamber değildir ama, kitabı vardır.) demiştir. Buna karşılık Hindistan meşayıhından Şah Abdurrahman: ( Hest peygamber, bibin dared kitab - Peygamberdir, kitabını da görebilirsin ) diye dahada ileri gitmiş, bir çok Şark ûIeması Mesnevi için ( Mağz-ı Kur'an - Kur'anın özü ) diye tavsifte bulunmuştur. Hatta Pencap Üniversitesi Rektörü Seyyid Abd'ül-rahim, Ankara Ünivesitesine gönderdiği bir mesajda:
Mesnevi-i Mevlevi-i manevî
Hest Kur'an der zeban-ı Pehlevi
(Mevlâna'nın Mesnevi adlı eseri farsça yazılmış bir Kur'andır. ) demiş, Hind ulamasından çoğu, Mesnevi'yi yalnız namazda okunması caiz olmayan ( Kur'an ) olarak kabul etmişlerdir.
Mevlâna şüphesiz bir peygamber değildir. Eserlerinde de aşk-ı ilahiye, iyiliğe, güzele ve hayra gitmenin,hakkı ve hakikati bulmanın, kötülüklerden arınmanın, vahdete ulaşmanın yollarını açmış ve şeriattan ayrılmamıştır. O, bir gazelinde :
Hemçu perkârım der pâ der şeriat üstüvar
Pay-ı diğer seyr-i heftad-ü dü millet mikuned
(Pergel gibi bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durarak, diğer ayağımla 72 milleti dolaşıyorum) demekte ve :
Men bende i Kur'anem eğer can dârem
Men hâk-i reh-i Muhammed-i muhîarem
(Hayatta oldukça Kur'ana kulum, Muhammed muhtarın yoluna toprağım ) buyurarak kulluğunu, peygamberin yolunda gittiğini ilân etmiştir. Ondaki büyüklük ve yücelik derununda ve fikirlerindedir. Fakat bunu hududlandırmak güçtür, imkansızdır.
Mevlâna'yı bir çok şark bilgin ve filozofları mürşit edinmiş, O'nun ışığı altında eserler meydana getirmişlerdir. Son yüzyıllarda Pakistan'ın filozof şairi İkbal, Mevlâna'yı rehber edinmiş, ( Cavid-name ) adlı meşhur Mesnevisini, Mevlâna'ya has bir ruhla işlemiş : ( Rûmî aşkın rehberi, sözleri, susayanın çeşmesidir. Rum'un Pir'i, vücud bulmuş vecd ve heyecandır. ) demiştir. İranlı bilginlerden Prof. Bedî'üz-zaman Firuzanfer, Hüsîyin Şecere, Celâl Hümayî Mevlâna'yı en yüksek şair ve mütefekkir olarak tanıtmış ve zikretmişlerdir.
Yalnız Şark âlemi değil, Garp âlemi de Mevlâna'nın büyüklüğünü öğmüş, Almanyanın en büyük şairi Goethe, ( Noten urd Ablardlungen zum vvest-Ostlichen Divvan ) adlı eserinde, Mevlâna'yı müdafaadan münezzeh olacak kadir kemal zirvesine ulaştığını, söylemiştir. Aynı, Ondokuzuncu yüz yıl başlarında Alman orientaliste'i Freidrich Rückert, Mevlâna'yı kısmen okumuş ve aldığı ilhamlarla şiirler yazarak, Alman edebiyatında ilk defa gazel şeklini kullanmış, eserlerini Mevlâna'ya ithaf etmiştir.
Tanınmış Fransız edip ve şairlerinden Viktor Hugo (-Les Orientales ) adlı eserinde, Mevlâna'dan mülhem ve O'nu terennüm eden nefis parçalar yazmış, keza Fransız Akademisi azasından Maarts Barres ( Une erquete atx pays Levant ) adlı eserinde: ( Arz, yaratıldığı günderberi O'nun gibi bir dahinin ayağını öpmemiştir. ) diyerek Büyük Mevlâna'yı tanıtmakta, ve ( O'nun ritmine uyarak sema ve teganni eyleyen tarikatını gördükten sonra, bir Dante, bir Shekispear, bir Goethe, bir Hugo'nun mahiyetinde eksik kalmış bir taraf olduğunun farkına vardım.) demektedir. Camridge Üniversitesi Profesörlerinden Rey-nold A. Nicholson, Mevlâna'yı bir çok mütefekkirlerle mukayese ederek, onların fevkinde olduğunu misallerle izaha çalışır. Bravvn O'nun hayranıdır. Daha bir çok Garpli edip, şair ve mütefekkirler, Mevlâna'nın büyüklüğü karşısında hürmetle eğilmişlerdir.
Mevlâna'nın Türk tefekkür hayatındaki tesirleri ise geniştir. Yunus Emreler, Fuzuliler, Şeyh Galipler, Keçeci zade İzzet Mollalar, O'nun feyz ve ışığından aldıkları ilhamlarla eserler meydana getirmiş, en güzel ifadelerle O'nu terennüm etmişlerdir. Şeyh Galip, (Hüsn-ü Aşk) ında Mevlâna için:
Akranına bilvücuh faik
Peygamber-i Rum denilse lâyık
diyerek, bizim söylemek istediklerimizi bir çırpıda cevaplandırıvermiştir.
MEHMET ÖNDER
Ney Dergisi - Yıl: 1954 Sayı:1