MEVLANA VE İNSAN
Hazret-i Mevlana'nın nazarında insan son derece değerli bir varlıktır. Çünkü insan: Allah'ın yeryüzündeki halifesi olarak yaratılmış, meleklerin vakıf olamadığı ilimlere sahip edilmiş, melekler Hazret-i Adem'e secde ile emrolunmuştur.
"Andolsun ki biz insanoğlunu üstün kıldık" ayetiyle Cenab-ı Hak; insanın diğer bütün varlıklardan üstünlüğünü, şan ve şerefini ilan etmiştir. İnsan "ahsen-i takvim" üzerine yani en güzel kıvamda yaratılmıştır, madden ve manen pek çok meziyetlerle donatılmıştır.
Hazret-i Mevlana; eserlerinde insanı, bu üstünlüğünü vurgulayarak ele alır:
"Alemden maksat insandır"
"İnsanın bir soluğu, bir cana değer;
Ondan düşen bir kıl, bir madene değer.
(Rubailer,78)
"Zayıfım, arığım, çaresizim ama; değil mi ki 'biz Ademoğullarını üstün ettik' sesi ulaştı, o sesin inayet eserlerini duydum; ne zayıfım ne arığım, ne de çaresizim, dünyanın çaresini bulurum ben. Okluğumu senin oklarınla doldurdum mu, Kaf Dağ'ının bile belini çeker, bükerim." (Mecalis-i Sab'a, 12)
"Kimi olur, temizliğimizi melekler bile kıskanırlar;
Kimi de olur, şeytan bile korkusuzluğumuzu görürde kaçar bizden .
Şu toprak bedenimiz, Tanrı emanetini yüklenmiş,
Maşallah çevikliğimize, nazar değmesin gücümüze kuvvetimize. " (Rubailer,19)
Ancak insan kendisindeki bu değerleri idrak ettiği, varlığındaki cevheri keşfettiği zaman insan olma özelliğini taşır;
"Canında bir can var, o canı ara ...
Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara ...
A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara;
Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara." (Rubailer, 22)
Allah'ın yeryüzünde halifesi olan insan, İlahi tecellilerin vücut bulduğu bir varlıktır. Önce kuru bir çamurdan yaratılan insana Cenab-ı Hak kendi ruhundan üfürmüş, insan bu ilahi nefesle adeta suret-i Rahman olmuştur.
"Sen su değilsin, toprak değilsin, başka bir şeysin sen...
Balçık dünyadan dışarıdasın, yolculuktasın sen.
Kalıp bir arktır, can o arka akan bengisu;
Fakat sen, senliğinde kaldıkça ikisinden de haberin yoktur." (Rubailer, 205)
"Dışa bakarsan insan şeklini görür ;
Rum ülkesinden, Horasan ülkesinden bir bölük şaşılacak halk seyredersin...
Rab'bine dön buyurdu ya; dönmek şudur, şu demektir:
İçine bak da insandan başkasını gör." (Rubailer, 218)
İnsan yalnız bedenden ibaret değildir. Ona hayat veren, Hak nuruna dost olan ruhtur. Bu gerçeği bilen ve ruhunu dosta yöneltenler gerçek insandır ve bunlar melekten üstündür.
Hazret-i Peygamberin: "Aklı daima şehvetine galip gelen kimse meleklerden daha yüksek, şehveti aklına galip gelen kimse ise hayvanlardan daha aşağıdadır." hadisine dayanarak Mevlâna yaratıkları üçe ayırır; Birincisi meleklerdir. Bunlar yalnızca akıldır. İbadet ve kulluk onların yaradılışında mevcuttur, ibadetsiz yaşayamazlar. İkinci sınıf hayvanlardır. Bunlarda yalnız şehvet vardır, kendilerini kötülüklerden alıkoyan akılları yoktur. Üçüncü grup ise insanlardır. İnsan akıl ve şehvettin karışımından oluşur. İbadet ve kulluk sorumluluğunu taşır. İnsanın yarısı melek, yarısı hayvan; ya da yarısı yılan yarısı balıktır. Her unsur insanı kendi tarafına çeker. Balık yönü onu suya, yılan tarafı toprağa sürükler. Akıl veya şehvet, hangi unsur galip gelirse; insan o gruba dahil olur. Nitekim Peygamberler bilgi ve akıl sayesinde meleklerden üstün varlıklar olmuştur. (Fihi Mafih, 122-123 ; Mesnevi, IV/ 1518-40)
"Sende bir hayvan, bir şeytan, bir Rahman sıfatı var.
Hangisinden sayılırsan, sayı günü ona katılırsın." (Mecalis-i Sab'a, 73)
"Sen 'Ademoğullarını yücelttik' ayetinin padişahısın; hem karaya ayak basarsın, hem denize.
Canla; 'Onları denize taşıdık' sözünü, 'Karada taşıdık'tan öne sür; yürü denize. (İsra Suresi, 17/70)
Karada meleklerin yeri yoktur, hayvanların ise denizden haberleri yoktur.
Sen vücut yönünden hayvan, ruh bakımından meleksin. Makamın hem yeryüzü olmalı, hem de gökler.
İnsan gibi olanları ayırdetmek için , kamilin kalbinde İlahi vahyin eseri vardır.
Toprağa mensup olan vücut yerde kalır. Ruh ise yüce göklerin süsüdür. " (Mesnevi, II/3811-16)
İnsan ruhunun meyli, Cenab- ı Hakka yakınlık olmalıdır.
Çünkü insan kısa bir süre için dünyaya gelmiş, vücut elbisesini giymiştir.
Asıl vatanı bu alem değildir. Bu yüzden Mevlana ruhtan; kara kargalar arasına sürülmüş bir doğan, ya da çevresi kuzgunlarla dolu bir bülbül veya eşek ahırındaki ceylan gibi söz eder. Fakat insan nerede olursa olsun, görünüşü neye benzerse benzesin; Allah aşkına sahipse , onun değeri göklerden yücedir.
"Doğan bembeyaz ve eşsiz olsa da fare avlıyorsa o; hor ve hakirdir.
Fakat baykuş da olsa, padişaha meyli varsa o, yüce bir doğandır, görünüşe bakma.
İnsanın boyu bir hamur teknesi boyundadır ama o, gökyüzünden de üstündür.
Gökyüzü hiç 'Biz onu üstün kıldık' hitabını duydu mu? Ama bunu yücelik sahibi insan işitti." (Mesnevi, VI/136-139)
Ancak insan kendisine bağışlanan bu üstünlüğe ulaşmak için dört vasıftan kurtulmalıdır. İnsana ayak bağı olan bu dört huy, dört kuşa aittir. Tavus kuşu gibi azametli, kaz gibi hırslı, horoz gibi şehvete düşkün olmak ve karga gibi olmayacak ümitlere düşüp, uzun ömre tamah etmek. (Mesnevi, V/31-52) Suret-i Rahman olan insana bu hayvani vasıflar yakışmaz. Mevlana'nın deyişiyle "aklın çarmıhı" olan huylar insanlık şuuruna yükselmeye manidir.
Mevlana'nın insanla ilgili olarak üzerinde durduğu bir noktada insana yaradılışında bahşedilen üstünlük ve bunca meziyetlerin verilme sebebinin Hakka kulluk etme amacına dayanmasıdır.
Sonuç olarak şunu belirtmeliyiz ki ; Mevlana'nın insana verdiği değer, onun zamanına ulaşan diğer mutasavvıflara nazaran en üstün seviyededir. Mevlana; insanlık şuurunu Kuran-ı Kerim ayetlerinin ışığı altında düşünmüş, insan olmanın faziletini en özlü biçimde dile getirmiştir