Semazen Akademik sayfalar hakkında düşünceleriniz?
İdare eder, Güzel, Daha güzel olabilir, Çok güzel, Çok Kötü
REKLAM ALANI
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
MEVLEVÎLİK KÜLTÜRÜ AÇISINDAN KÜTAHYA
Mustafa GÜNEŞ
18 Ekim 2009

MEVLEVÎLİK KÜLTÜRÜ AÇISINDAN KÜTAHYA

 

Mustafa GÜNEŞ[*]

ÖZET

 

Şehirler, kültürlerin önemli göstergeleridir. Kütahya, Selçuklu, Germiyanoğlu ve Osmanlı dönemlerinde bilim, kültür ve sanatın gelişmesine hizmet etmiştir. Kütahya, mevlevîliğin kurulması, gelişmesi ve kökleşmesinde de görev yapan bir şehirdir. Kütahya Mevlevîhanesi, mevlevîlik kültürü açısından çok önemli bir yere sahiptir. Bu mistik mekânın kurucusu Ergun Çelebi'dir. Kütahya Mevlevîhanesi, erken dönem Selçuklu Mevlevîhanelerinden birisidir. Ergun Çelebi, buraya defnedilmesini istemiştir. Kütahya Mevlevîhanesi'nden, tarih boyunca önemli mevlevî bilgeleri yetişmiştir. Bunlar, başta İstanbul olmak üzere önemli kültür merkezlerinde mevlevîliğin yayılmasında oldukça etkili olmuşlardır. Ebubekir Dede, Kütahya Mevlevîhanesi'nde yetişmiş ve Yenikapı Mevlevîhanesi'nin üst düzey yönetimine gelmiştir. Ailenin, buradaki etkinliği 1925 yılına kadar sürmüştür. Ailenin bir başka kolu da Galata Mevlevîhanesi'nde hizmet etmiştir. Mevlâna'dan etkilenen şair Mustafa Sakıp Dede, XVIII. yüzyılın başlarında, kırk altı yıl Kütahya Mevlevîhanesi'ni idare etmiştir. Klasik Türk edebiyatı tarihi açısından da önemli bir isim olarak kabul edilen Sakıp Dede'nin Kütahya'da Mevlevîliğin gelişip kökleşmesinde önemli hizmetleri olmuştur. Günümüzde Dönenler adı verilen Kütahya Mevlevîhanesi'nin ilk hali, Hazar Dinarî Mescidi'di

Anahtar Kelimeler: Kütahya, Kütahya Mevlevîhanesi, Ergun Çelebi, Ebubekir Dede, Mustafa Sakıp Dede, Dönenler, Hazar Dinarî Mescidi.

 

 

THE MEVLEVI ORDER OF KUTAHYA

 

ABSTRACT

  

 Cities are the significant indicator of the cultures. Kütahya made a great service in developing science, culture and art in the era of the Seljuks, the Germiyans and the Ottomans. Kütahya is a city which played an important role in establishing, developing and strengthening the roots of Mevlevîlik. Kütahya Mevlevîhanesi has a very notable place in terms of the Mevlevî Culture. This mystic place's founder is Ergun Çelebi. Kütahya Mevlevîhanesi is one of the early Seljuk Mevlevîhanes. Ergun Çelebi wanted to be buried there. Down the history, important Mevlevî scholars were brought up in the Kütahya Mevlevîhanesi. These scholars were very effective in spreading Mevlevîlik in the major culture centers primarily in İstanbul. Ebubekir Dede were grown up in Kütahya Mevlevîhanesi and became a superior level administrator in Yenikapı Mevlevîhanesi. The family's activities there lasted until the year 1925. A different section of the family served in the Galata Mevlevîhanesi. Mustafa Sakıp Dede, a poet influenced by Mevlana, administered Kütahya Mevlevîhanesi for forty-six years at the beginnig of the 18th century. Accepted as an important name in terms of the Classical Turkish Literature, Mustafa Sakıp Dede made a considerable service in developing and strengthening the Kütahya Mevlevîhanesi. Kütahya Mevlevîhanesi's first place, today it is called Dönenler, is Hazar Dinarî Mescidi.

Key Words: Kütahya, Kütahya Mevlevîhanesi, Ergun Çelebi, Ebubekir Dede, Mustafa Sakıp Dede, Dönenler, Hazar Dinarî Mescidi.

 

Her toplum, kültür ve medeniyetin belli bir yaşama ve kent anlayışı vardır. Şehirler, kültürlerin önemli unsurları ve göstergeleridir. Anadolu'da en eski yerleşim merkezlerinden birisi olan Kütahya, Selçuklu, Germiyanoğlu ve Osmanlı dönemlerinde bilim, kültür ve sanatın gelişmesine azımsanamayacak derecede hizmet etmiştir. Eski devirlerden günümüze kadar, pek çok kültür faaliyetine ev sahipliği yapan Kütahya, XIII. yüzyıldan sonra Divan edebiyatının temelini atan Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedî, Ahmed-i Dâî ve Şeyhî gibi şair yetiştirerek, Türk dili ve edebiyatının gelişimine de önemli katkılarda bulunmuştur

Bilim, sanat ve kültür şehri Kütahya, özellikle XVII. yüzyıldan sonra aynı etkinliği, verimliliği devam ettirememiş olmakla birlikte, çeşitli sosyal ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmaya devam etmiştir. Kütahya, Mevlevîliğin kurulması, gelişmesi ve kökleşmesinde de önemli kilometre taşı olarak görev yapan şehirlerimizden birisidir. Kütahya Mevlevîhanesi, Osmanlı coğrafyasında hızla yayılan mevlevîlik kültürü açısından çok önemli bir yere sahiptir. Bu tarihi mekânın kurucusu Celâleddin Ergun Çelebi'dir. Kütahya Mevlevîhanesi'nin yaşatılıp çevreye hizmet vermesinde, şüphesiz diğer mevlevî bilgelerinin de büyük hizmetleri olmuştur.

XIV. yüzyılda sadece Konya'da bulunan Mevlevîhane, dergâh ve diğer eğitim kurumları, daha sonraki dönemlerde çeşitli bölgelere yayıldı. Kütahya, Afyon, Bursa ve İstanbul gibi şehirler, Mevlevîliğin hızla kurumsallaştığı şehirlerin başında gelir.

Kütahya'da mevlevîlik denince ilk akla gelen isim şüphesiz Celâleddin Ergun Çelebi'dir. Ergun Çelebi, Mevlâna'nın üçüncü göbekten torunudur. Esrar Dede'nin Tezkire-i Şuarâ-i Mevlevîyye ve Sakıp Dede'nin Sefine-i Nefîse-i Mevlevîyye adlı eserlerinde onun hakkında geniş bilgi verilmektedir.

Celâleddin Ergun Çelebi, Hz. Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled'in kızı Mutahhara Hanım ile Germiyan Beyliği'nin kurucusu Yakub Bey'in torunu İlyas Paşa'nın oğludur. Şeceresi bir yandan Mevlâna'ya, bir yandan da Germiyan Beyliği'ne dayanmaktadır. Babası İlyas Paşa, Germiyan Beyi Süleyman Şah'ın oğludur.

Celâleddin Ergun Çelebi, ömrünün ortalarında, Kütahya Mevlevîhanesi postnişini (üst düzeyde sorumlu kişi) olmuştur. Hz. Mevlâna'nın üstün özellik ve farklı yaratılışından etkilenerek daima çevresindeki insanları rûhî ve fikrî bakımlardan aydınlatma gayreti içinde olmuştur.

Çevresinde, makam ve şöhretten uzak mütevazı kimliği ile tanınan Celâleddin Ergun Çelebi'nin ünü, Orta Asya Türk ülkelerine kadar yayılmıştır. Bu ülkelerden İshak Fakîh, Şeyh Ahî Erbasan, Ahî Evren ve Ahî İzzeddin gibi ünlü kişilerin Kütahya'ya gelerek, ondan feyz aldıkları bilinmektedir. Bu zatlar, kabirlerinin Ergun Çelebi'nin türbesi civarında olmasını da vasiyet ederek ona karşı olan yakınlık ve sevgilerini bu şekilde göstermişlerdir.

Celâleddin Ergun Çelebi'nin, İşaretü'l-beşere ve Gençnâme isimli eserleri vardır. İşaretü'l-beşere, Mevlevî mukabelelerindeki Veled devri, selam rumuzları, insan-ı kâmil, şeyh ve mürşidin özelliklerinden bahseden bir eserdir. Kırk beyitten oluşan ve mesnevi nazım şekliyle kaleme alınan Gençnâme'nin ilk beyti şöyledir:

Nedür ol genc-i pinhân kim hemîşe kubbesi devvâr

Zemînin eylemiş yek-nokta üzre dest-i hikmet-kâr

Celâleddin Ergun Çelebi, tasavvufî faliyetlerini Kütahya fatihi Hazar Dinarî'nin, Ulu Camii yakınında yaptırdığı mescidde sürdürmüş ve vefatında da buraya defnedilmesini vasiyet etmiştir. Şimdilerde, Dönenler adı verilen Mevlevîhane, Eydemir Hamamı'nın yanında ve Ulu Cami'nin doğu tarafında bulunmaktadır. Ergun Çelebi'nin buradaki görevine, ölüm tarihi olan H. 775 /M. 1374 yılına kadar devam ettiği bilinmektedir.

Tezkire-i Şuârâ-yı Mevlevîyye (Esrar Dede, Tezkire-i Şuara-i Mevlevîyye, İnceleme-Metin, Haz. İlhan Genç, Ankara, 2000, s. 96 -105) de Ergun Çelebi'ye geniş yer verilmiş ve ölüm tarihine de şu beyitlerle tarih düşürülmüştür:

                       Hazreti Sultân Ergûn-ı Velî

                       Bezm-i vasl-ı asla itdi hoş-hırâm

 

                       Ya'ni zâhirde bütûnı gösterüp

                       Kıldı bâtında zuhûra ihtimâm

 

                       Pes lisânü'l-gayb târihin didi

                       Rabbihi'l-Mevlâ dâ'î dâru's-selâm

 

Hazar Dinârî Mescidi, Kütahya Mevlevîhanesi'nin çekirdeği olarak kabul edilir. Eski Hazar Dinârî Mescidi'nin veya bugünkü türbenin içinde, Ergun Çelebi ve yakınlarına ait olduğu bilinen on dört sanduka, batısında da kabristan bulunmaktadır. Günümüze türbe olarak gelen bu mescidin kurucusu, Hazar Dinârî'nin, Kütahya'da Hıdırlık, Balıklı ve Sadeddin Camii'lerini de yaptırdığı bilinmektedir.

Türbeye dönüşen bu mescidin doğusuna, bugünkü Mevlevîhane inşa edilmiştir. XIV. yüzyıl ortalarında filizlenen Mevlevîhane, 1812, 1841 1959 ve 2004 yıllarında tamir görerek bugünkü şeklini almıştır. Mevlevîhane'nin güney kısmında, önceleri mutfak, derviş hücreleri, meşruta (vakıf ev) ve diğer birimler bulunuyordu. Mutfak önündeki alanda bulunan yedi katlı sanatlı olan çeşmenin yerinde, şimdilerde şadırvan vardır. Kütahya Mevlevîhanesi, 1959'da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, aslına sadık kalınarak restore ettirilmiştir.

Kendine has mimarisi ile bir kültür merkezi olan Kütahya Mevlevîhanesi, son olarak 2004 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Kütahya Belediyesi tarafından onarılmıştır. Dönenler Camii olarak hizmete devam eden ve halk arasında Dönenler olarak isimlendirilen Kütahya Mevlevîhanesi'nin ne zaman yapıldığı bilinememektedir.

Erken dönem Mevlevîhanelerden önemli birisi olan Kütahya Mevlevîhanesi, XX. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra, depo olarak kullanılmış ve ancak 1959 yılında gördüğü tamirattan sonra hizmet verebilen cami haline getirilebilmiştir. Kütahya Mevlevîhanesi'nin etrafındaki bölümler, daha sonraki zamanlarda yıkılmıştır. Bugün, batısında hazîre ve güneyinde de kesme taştan inşa edilmiş aşevi vardır.

Giriş kapısının üstünde bulunan, “Yâ Hazreti Ergûn” yazılı çini levha, Halil Mahir tarafından yazılmıştır. Daha üstte bulunan “Yâ Hazreti Mevlâna yazısı Çinici Ahmet Şahin'e aittir. Tamir kitabelerinden, 1812 ve 1841 yıllarında tamir ettirildiği anlaşılmaktadır.

Mevlevîhane'nin ortasında bulunan daire şeklindeki alan, sema merasimlerinin yapıldığı meydandır. Bu meydanın ortasında bir kuyu vardır. Yan taraflardaki yüksek olan iki bölüm, derviş ve Mevlevî muhibleri için, seyir yeri olarak tasarlanmıştır. Giriş kapısının sağından, üst kata çıkan merdivenlerde mutrib mahfili vardır. Daha üstteki kısımlar da, kadınların sema merasimlerini seyretmesi için özel olarak planlanmıştır.

Sema alanının çevresindeki sekiz direk üzerinde, Mevlevî sikkeleri, Muhammed Celâleddin Yâ Hazreti Mevlâna, Ashab-ı Kehf (Yedi Uyur) ve Kıtmir yazıları mevcuttur. Kubbe kasnağında, Ayete'l-kürsî ve devamındaki âyet vardır. Kubbede ise, Allah, Muhammed, Dört Halife, Hz. Hasan ve Hüseyin'in isimleriyle ihlas suresi yazılıdır. Caminin giriş kapısının dış üst tarafındaki camlı yer, minare olmadığı için ezan okuma yeri olarak düşünülmüştür.

Kütahya Mevlevîhanesi'nde, tamir kitabeleri ve şiirler de bulunmaktadır. Bunları ana hatlarıyla şöyle tanıtabiliriz: Türkçe bir rubai ve altı beyitten müteşekkil Farsça bir şiir, direkler arasında sekiz defa tekrar edilmiştir.

       Ey kâşif-i esrâr-ı Hudâ Mevlâna

       Sultân-ı bekâ şâh-ı fenâ Mevlâna

       Aşk itmededür hazrete böyle hitâb

       Mevlâ-yı gürûh-ı evliyâ Mevlâna

 

                        Ey ilahi sırların keşfedicisi Mevlâna !

                        Beka yurdunun sultanı, fenâ mülkünün şâhı Mevlâna

                        Aşk, sana böyle hitap etmektedir.

                        Ey evliyâ topluluğunun Mevlâsı Mevlâna

 

Farsça şiirin Türkçesi:

                        Bilir misin semâ nedir? Belâ (evet) sesini işitmek

                        Hakk'a ulaşıp kendini kendinden almaktır.

                        Bilir misin semâ nedir? Varlıktan habersiz olmak

                        Mutlak fânilik içinde, ebedîlik zevkini tatmaktır.

                        Bilir misin semâ nedir? Yakûb'un derdine devâyı,

                        Yûsuf'un gömleğinin kokusunda bulmaktır.

                        Bilir misin semâ nedir? Semâ, Musa'nın âsâsı gibidir.

                        Firavun'un bütün sihirlerini, zamanla kendine çekmektir.

                        Bilir misin? “Benim, Allah ile hususi bir ânım vardır”

                        Sözünün sırrına mekânsız ve aracı olmadan ermektir.

                        Bilir misin semâ nedir? Şems-i Tebrizî misâli,

                        Gönül gözünü açarak kutsal nurları görmektir.

 

TAMİR KİTABELERİ:

I

 1. Fürûğ-ı Şems ü himmet Mevlâna Hâlet Efendi kim

 Tecellî-bahş  ta'mîr oldu bu dergâh-ı pür-hûne

 

2. Olup bu bâbdan girdikte mûtû sırrına mazhar

Nazar kıl haşr ü neşre tut kulağın nağme-i sûra

 

3. Dem-â-dem dinle gel yâhû kudûmû mutribi nâyı

 Semâ et dilde tevhîd-i ilâhi belde tennûre

 

4. Makâm-ı evcden âyini okurlar Kudsiyâ târih

 Hele bu Mevlevî Dergâhı döndü beyt-i mâmûre

H. 1227/ M.1812

 

Halet Efendi, Mevlana ve Şems'in himmetleriyle bu mekânı güzel bir şekilde onardı. İnsan, kapıdan girdiği zaman, burada ölmeden önce ölmek sırrına mazhar oluyor. Hesaba çekileceğin günü düşün ve Sûr'un sesine şimdiden kulak ver. Daima kudüm ve ney çalanları dinle. Beline tennure giy ve tevhid söyleyerek sema et. Burada âyinler okunmaktadır. Tarih beyti: Bu Mevlevî Dergâhı, yaşanabilecek güzel bir ev haline geldi.

 

II

1. Kutb-ı âlem gavs-i a'zam pâdişâh-ı muhterem

Şâh-ı Mansûru'l-âlem şevketlü Han Abdülmecîd

Câlis-i evreng-i şevket ol Şâh-ı mâlik-i nikâb

Cûd-ı lutfuyle eder şâhân-ı âfâk-ı abîd

 

 2. Ol şehinşâh-ı selîmü'l- kâlb âdil meşrebin

Çekdi nev- tedbîr Adlî, zulme bir ser-sedîd

Kıldı tazîmât ile ma'mûr mülk-i milleti

Buldu dünyâ intizam hâli bir vefk-i ümîd

 

3. Âlemi kıldıkca i'mâr ol şehinşâh-ı güzîn

Hak Taâla ömrüni ikbâlini kılsın medîd

Eyleyüp ervâh-ı ehllullah'a kasmed-ihtirâm

Bir sürü dergâhların tecdîd kıldı bir mezîd

 

4. İşte ezcümle Kütahya Mevlevî Dergâhının

Tarh-ı dürr-i semende letâfet gün gibi oldu bedîd

Şâd olur Ruh-ı Cenâb-ı Mevlevî ol şâhdan

Böyle bir dürr ki kılındı ahd-ı lutfunda cedîd

 

 5. Buldı Kütahya zihi bu dergâhı zîb ile tâm

Mısra-ı zîbâsı oldu tâm tarîk-i müfîd

Resm-i diğerde dedim târîh-i bâlâsın Azîz

Kıldı pâk îcâd bu dergâhı Han Abdülmecîd

 H. 1257/ M.1841

 

Âlemlin kutbu, yardımcısı olan değerli kişi Sultan Abdülmecîd, tahta oturduğu zaman kötülükleri ortadan kaldırdı. Muhtaçlara cömertçe yardım etti. O şahların şahı, yumuşak kalpli adaletli sultan, milletin mülkünü imar etti. Ümit edilenden daha çok ülkeye hizmet etti. Hayırlı hizmetlerine devam ettiği sürece, Allah, Onun sultanlığını ve ömrünü uzatsın. Sultan Abdülmecîd Han, Allah dostlarının hatırlarını sayıp çok sayıdaki dergaha bir yenisini daha eklemiş oldu. Kütahya Mevlevî Dergâh'ı incilerle süslenerek güneş gibi ortaya çıktı. Mevlevî büyüklerinin ruhu şâd olsun. Kütahya, Abdülmecîd Han sayesinde, çok süslü, şâhane bir mevlevî mekanına kavuştu.

Şimdi de ana hatlarıyla tanıtmaya çalıştığımız Kütahya Mevlevîhanesi'den yetişen, burada hizmet veren Mevlevî bilgelerini kısaca tanıyalım: Kütahya Mevlevîhanesi şeyhi Mustafa Sakıp Dede, klasik edebiyat tarihimiz açısından önemli bir isim olarak kabul edilir. Mustafa Sakıp Dede, Mevlâna'nın cazibesi altında bulunan bir Mevlevî bilgesi ve şairdir. XVIII. yüzyılın başlarında, uzun bir süre (kırk altı yıl) Kütahya Mevlevîhanesi'ni idare eden Mustafa Sakıp Dede'nin, Kütahya'da Mevlevîliğin gelişip kökleşmesinde önemli hizmetleri olduğu söylenebilir. Onun hizmet redifli kasidesi çok meşhurdur. Bu kasidenin bir beyti şöyledir:

Gelmez kişinin rütbesine şemme-i noksân

Mâlen bedenen itmeden ahbâbına hizmet

 

Mevlevîlik kültürü tarihi açısından önemli bir isim olan Kütahyalı Ebubekir Dede, Kütahya Mevlevîhanesi'nden yetişerek Yenikapı Mevlevîhanesi postnişini olmuştur. Ailenin buradaki etkinliği ve hizmeti, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar (180 sene) sürmüştür. Ailenin bir başka kolu da Galata Mevlevîhanesi'nde hizmet etmiştir. Aile, başta musiki olmak üzere çeşitli güzel sanatlar alanında da varlığını hissettirmiştir.

Yenikapı Mevlevîhanesi'nde uzun yıllar (yaklaşık otuz yıl) postnişinlik yapan Ebubekir Dede'nin en büyük oğlu Ali Nutkî Dede'nin, özellikle Şeyh Gâlib'in yetişmesinde etkili olduğu bilinmektedir. Ali Nutkî Dede, babası Ebubekir Dede'nin 1175 yılında vefatı üzerine, Konya'da bulunan Ebubekir İbn-i Arif Çelebi'nin onayıyla, daha on üç yaşında iken, Yenikapı Mevlevîhanesi'nde üst düzey sorumlu kişi (şeyh, bilge kişi) olarak görev almıştır.  

Ebubekir Dede'nin ortanca oğlu olan Abdulbâki Nâsır Dede de ağabeyinin yanında tasavvufî eğitimden geçerek, Yenikapı Mevlevîhanesi'nde önce neyzen başı, daha sonra da şeyh olmuştur. Sultan II. Mahmut'la Abdulbâki Nâsır Dede arasında geçen şu konuşma, Osmanlı'da devlet- tekke ilişkilerinin boyutlarını göstermesi açısından da ilginçtir.

Yenikapı Mevlevîhanesi'ne sıkça gelerek çeşitli ihsanlarda bulunan II. Mahmud, bir gün mukabeleden sonra, Abdulbâki Nâsır Dede'ye “bir isteğinin olup olmadığını” sorar. Abdulbâki Nâsır Dede isteğinin yerine gelmesinin oldukça zor bir iş olduğunu belirtir. II. Mahmud: “Siz isteğinizi söyleyin, yaparız.” der. Abdulbâki Nâsır Dede de “Buraya bir daha gelmeyin” der. Bu cevap karşısında çok şaşıran sultan, “Bizi evliyaullahın kapısından mı kovuyorsunuz?” der.

Abdulbâki Nâsır Dede'den sonra yerine oğlu Recep Hüseyin Dede, ardından da Abdurrahim Künhî Dede (Ebubekir Dede'nin küçük oğlu, Recep Hüseyin Dede'nin amcası) geçmiştir. Abdurrahim Künhî Dede'den sonra, Abdulbâki Nâsır Dede'nin küçük oğlu Osman Selahaddin Dede, ondan sonra da Mehmed Celâleddin göreve gelmiştir. Mehmed Celâleddin Efendi, Tâhirü'l- Mevlevî'ye hocalık yapan bir kimsedir. Vefatından sonra yerine Abdulbâkî Baykara Dede geçmiştir. Mevlâna hayranı Celâleddin Dede (1849-1908), Mevlâna'ya olan hayranlığını şöyle dile getirir:

      

       Ey mefhar-i evvelîn olan Mevlâna

       Ve'y melce-i âhirîn olan Mevlâna

       Dervîşlerini hakîkatte vâsıl kıl

       Ey hâdî-i râh-ı dîn olan Mevlâna

 

Abdulbâkî Baykara Dede'nin oğlu Resuhi Baykara (1913–1989)'nın, Mevlâna ile ilgili bir rubâîsi şöyledir:

       Ehl-i aşkın âlem-i mânâsı var

       Muktedâsı yâni Mevlâna'sı var

       Özge hâlettir tecellî eyleyen

       Andelîb–âsâ gül-i rânâsı var

 

Sultan Veled, mevlevîliği çevreye yaymak veya tanıtmak amacıyla, Germiyan Beyliği döneminde yöreye gelmiştir. Ardından, XIV. yüzyılın ortalarında, Celâleddin Ergun Çelebi önderliğinde, Kütahya Mevlevîhanesi kurulmuştur. Germiyan ailesinden, Süleyman Şah ve Mutahhara Hatun'un (Sultan Veled'in kızı) kızı Devlet Hatun'un Yıldırım Bâyezid ile evliliği sırasında, Kütahya Germiyanoğulları tarafından Osmanlı'ya çeyiz olarak verilir. Bu olayın, uzun süre Osmanlı devlet ve toplum hayatında etkileri görülür. Bunun için, Sultan Mehmed'e, Çelebi unvanının verildiği söylenir. Fatih Sultan Mehmed'den sonra, tahta geçen sultanların kılıç kuşanma törenlerinde Mevlevî büyüklerinin hazır bulunarak kılıç kuşatma işine bizzat nezaret etmiş olmaları bunun açık örneklerinden birisi olarak gösterilebilir.

Kütahya Mevlevîhanesi'nden, tarih boyunca önemli Mevlevî bilgeleri yetişmiştir. Bunlar, Osmanlı coğrafyasında, başta İstanbul olmak üzere önemli kültür merkezlerinde mevlevîliğin yayılmasında oldukça etkili olmuşlardır

Osmanlı toplumunda, çok sayıdaki mevlevî dergâhı gibi, Kütahya Mevlevîhanesi de bir şiir ve müzik ocağı haline geldi. Itrî ve Dede Efendi gibi bestekâr ve musıkî üstatlarının yanında Şeyh Gâlib gibi ünlü şairler de Mevlevî dergâhlarında yetişti. Ali Nutkî ve Abdulbâki Nâsır Dede'ler, bu musikî ve edebiyat otoritelerinin yetişmesinde etkili oldu.

Mevlevîlik kültürü tarihi açısından önemli bir isim olan Kütahyalı Ebubekir Dede, (1705-1774) ve ailenin diğer fertleri, İstanbul'da özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinde devlet yönetiminde de etkili oldu. Şiir, müzik ve hat gibi sanatlarla da ilgilenerek çeşitli alanlarda topluma hizmet verdi. Son olarak, Kütahyalı Mevlevîlerin, kıyafet ve teçhizatları ile askeri bir birlik teşkil ederek İstiklâl harbinde vatan savunmasında görev yaptıklarını söyleyebiliriz.

Sultan Veled, Mevlevîliğin gelişmesine önemli hizmetler yapmış olan, Kütahya'ya olan hayranlığını Farsça divanındaki bir gazelle dile getirir. Bildirimizi, bu gazelin günümüz Türkçe'sine çevirisi ile noktalayalım.

 

Kütahya gibi bir şehir olmaz.

Ne mutlu Kütahya'da bir ay oturana.

Şansı olup da iki ay oturacak olan birisi, ondan hesapsız istifade eder.

Kütahya, bir güneş gibidir. Her tarafı yüzdür ve o yüzün, karanlığı yoktur.

Güzellikte cennete benzer. Yâ Rab! Ona eziyet, sıkıntı ve kahır gösterme.

Hiç, kusursuz bir güzele zehirli bir şerbet içirilir mi?

Onun her köşesi bir bağ ve bahçedir. Her tarafından pınarlar ve nehir akmaktadır.

Onun, duvar içine alınmış, muhafaza olunmuş güzel bir kalesi vardır.    

Onun gibi, dünyada hiçbir şehir görülmemiştir.

Böyle güzel şehre, bin Herat ve bin Merv feda olsun.

Sultan Veled de, onun güzelliği belli olunca herkesin yanında onun övgüsünü açıkça söylemektedir.

 

 

BİBLİYOGRAFYA

 

Arı, Ahmet, “Sakıp Mustafa Dede'nin Hayatı Eserleri ve Edebi Kişiliği” Kütahyalı Şairler Sempozyumu I, Kütahya 2000.

Eflâkî, Ahmed, Ariflerin Menkıbeleri ( Mevlâna ve Etrafındakiler), C.1,  çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1986.

Eflâkî, Ahmed, Ariflerin Menkıbeleri ( Mevlâna ve Etrafındakiler), C.2, çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1987.

Erdoğan, Mustafa “ İstanbul'da Kütahyalı Bir Şeyh Ailesi Seyyid Ebubekir Dede ve Ahfadı” İstanbul Araştırmaları 7, Güz 1998, İstanbul Araştırmaları Merkezi, İstanbul 1998.

Esrar Dede, Tezkire-i Şuara-i Mevlevîyye, İnceleme-Metin, Haz. İlhan Genç, Ankara 2000.

Gölpınarlı, Abdülbâki, 100 Soruda Tasavvuf, İstanbul 1985.

Güner, Hamza, Kütahyalı Divan Şairleri, Halk Şairleri, Tekke Şairleri, Aşık ve Ozanlar, Kütahya, 1967

Güneş, Mustafa, Gönül Çağlayanı Hazreti Mevlâna, Kütahya, 2005.

Sakıp Dede , Sefîne-i Nefîse-i Mevlevîyye, Mısır, 1283.

Uzluk, F. Nafiz, Germiyanoğlu II. Yakup Beyin Vakfiyesi, Vakıflar Dergisi, S. VII, s. 71-113.

 


[*]      Yrd. Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

 

 

Makaleler
MEVLANA’NIN ADALET FELSEFESİ  -Dr. Ergin Ergül  (07 Aralık 2017)
NÛR ORDUSU  -Ahmet ŞAHİN  (20 Mayıs 2016)
HAZRETİ PEYGAMBERİN YAKINLARI  -Ahmet ŞAHİN  (22 Nisan 2016)
Mevlânâ'ya Göre Evlilik ve Aile  -Prof. Dr. Abdulhakim Yüce  (23 Şubat 2013)
Hz. Mevlâna’nın Eğitim Anlayışı  -Muhammed ACIYAN  (19 Ekim 2012)
Mevlana’nın Şemaili Hakkında Yanılgılar  -Muhammet ACIYAN  (12 Temmuz 2012)
İstanbul'da Mevlevîlik  -Ekrem Işın  (22 Haziran 2012)
Türk Edebiyatında Edebî Tefekkür Anlayışı  -Ahmet ŞAHİN  (20 Mayıs 2012)
Şihabüd-din Sühreverdi  -Semâ Âdabı  (07 Ocak 2012)
MESNEVÎ’NİN ÖNSÖZÜ VE DİBACESİ  -Tahir-ül Mevlevî  (06 Ocak 2012)
TAHiR-ÜL MEVLEVÎ, HAYATI VE ESERLERi  -Sadi Aytan  (06 Ocak 2012)
TASAVVUFÎ ŞİİR  -Ahmet ŞAHİN  (03 Ocak 2012)
Mevlevî Müziği ve Sema'  -Hakan Talu  (01 Ocak 2012)
Mevlana Perspektifinden Hukuk Devleti İlkesi  -Ergin Ergül  (13 Aralık 2011)
Mevlana Perspektifinden Stratejik Düşünce  -Ergin Ergül  (13 Aralık 2011)
MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİNDE İNSANIN MANEVÎ GÖRÜNÜŞLERİ  -PROF. DR. KERİM ZEMANİ  (13 Aralık 2011)
SONSUZLUK SUSKUNLUĞUMDA SAKLI!  -Hatice Sedef Ergül  (11 Aralık 2011)
SIRR-I MA‘NEVÎ - İnceleme-Metin  -Dr. Ekrem BEKTAŞ  (03 Kasım 2011)
Kur'ân'ın Mânevî Bir Tefsiri Mesnevi  -Doç. Dr. Hüseyin Güllüce  (14 Temmuz 2011)
MEVLANA’DA ÜZÜM  -R. Bahar AKARPINAR  (20 Mayıs 2011)
EHLİYET VE LİYAKAT KAVRAMLARI  -Gülgün YAZICI  (20 Mayıs 2011)
SÜLEYMAN BELHÎ AİLESİ VE SON MEVLEVÎ POSTNİŞÎNLERİ  -Yrd. Doç. Dr. Yusuf ÖZ  (19 Mayıs 2011)
AŞK BAHÇESİNİN İNLEYEN BÜLBÜLÜ: YAMAN DEDE  -Hatice Sedef Ergül  (08 Mayıs 2011)
MİLLÎ SECİYYE  -Ahmet ŞAHİN  (08 Mayıs 2011)
YÂ RESÛLULLAH!..  -Ahmet ŞAHİN  (18 Nisan 2011)
BATI DÜNYASINDA MEVLÂNA ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR  -Prof. Dr. Mehmet AYDIN  (12 Nisan 2011)
MESNEVİ TERCÜMESİNİN MUKADDİMESİ  -Eva de Vitray Meyerovitch (Havva Hanım)  (12 Nisan 2011)
Şems-i Tebrizi'nin Evrensel Mesajları  -Kazım Öztürk  (20 Mart 2011)
Mevlana Öğütlerinin Sosyal Açıdan Önemi  -Kazım ÖZTÜRK  (20 Mart 2011)
MEVLANANIN TEFEKKÜR DÜNYASI  -Kazım Öztürk  (20 Mart 2011)
Hz. MEVLANA'DA ASK  -Dr. Mehmet ÖNDER  (13 Ocak 2011)
MEVLÂNÂ VE DEVLET ERKÂNI  -Can ALPGÜVENÇ  (31 Aralık 2010)
KÂİNÂTIN GÜLÜ’NE  -Ahmet ŞAHİN  (30 Aralık 2010)