MESNEVİ'DE KUR'AN TESİRİ
XIII. Asrın başlarında büyük ilim adamları yetiştiren bir âilede dünyaya gelen Mevlâna Celâleddin Rumi İslâmi ve diğer bazı ilim dallarını babası Sultânu'l-ulemâ Bahâeddin Veled'den öğrenmiştir; özellikle islâmi sâhada çok iyi bir öğrenim gören Mevlâna 12 Ocak 1231 de babası öldüğünde vaaz ve fetva verecek kadar sağlam ve yüksek bir bilgiye sâhip idi. Ancak bu bilgisine rağmen babasının ölümünden sonra onun talebesi Seyyid Burhaneddin Tirmîzi'nin yanında dokuz yıl daha bilgisini artırmaya çalışmıştır. Babasından aldığı değerli bilgilerin yanında bu ikinci hocası, Mevlâna'ya duygu ve sezgi temeline dayanan "İRFAN" sâhibi olduğunu haber vererek sûfilik telkininde bulunmuş ve onu müridleri arasına almıştır.
Mevlâna ulaştığı yüksek bilgi ve kültür seviyesi ile kısa zamanda çevresinde halkalar oluşturmuştur. Ancak bu ilim ve irfan sâhibinin tekâmülü, Banarlı'nın söylediği gibi, 23 Ekim 1244 târihinde Şems-i Tebrîzi ile tanışmasından sonra birden bire değişmiştir. Bambaşka bir insan olan Tebrizi, Mevlâna'yı duygu ve düşünce âlemlerinin geniş ve esrarlı ufuklarına doğru coşturmuş, kitapların dışındaki sırlara ermek yolunda ileri bir iman ve heyecan âlemine götürmüştür. İşte Şems'in bu ilâhi halleri, telkin kudreti, serbest duygu ve düşüncesi, (göz ile gönül alan hali) Mevlâna'yı kendine bağlamıştır. Fakat bazı sebeplerle Şems'in bir daha dönmemek üzere Konya'dan ayrılışı Mevlâna'yı derin üzüntüye sevketmekle beraber üstün irfânı sayesinde buna kaderin bir tecellisi olarak bakmasını bilmiş ve ona olan duygularını dîvânında âdeta coşan beyitleriyle dile getirmiştir.
Mevlâna, Aralık 1258 de müridi Salâhaddin Zerkub'un ölümünden sonra kendisine Çelebi Hüsameddin'i halife olarak seçmiştir. Şeyhindeki ilim, irfânın yanı sıra ilâhi aşk şimşeklerinin çaktığını gören Çelebi Hüsameddin ona büyük hizmetlerde bulunmuş ve MESNEVÎ'sini yazma fikrini vermiş, böylece Mesnevî'nin yaratılmasında da önemli bir vazife görmüştür. Artık Mevlâna ilmini, irfanını ve coşkun duygularını dile getirirken Çelebi Hüsameddin yazıyor ve bu durum bazen sabahlara kadar devam ediyordu.
Mevlâna'nın coşkun hâlet-i ruhhiyesinde, bazı yönlerden Hz. Muhammed'in iç dünyasının izlerini görmekde mümkündür, çünkü Hz. Muhammed'in Allah'ın varlığını tanıma ve tanıtma hususunda ki manevî duygularını Hz. Mevlâna gönül yolu ile Allah'a ulaşmanın heyecanı içinde tatmıştır. Bilindiği gibi vahiy Hz. Muhammed'e 40 yaşında gelmiştir. Ancak nübüvvetten önce Varaka b. Nevfel, Zeyd b. Amr b. Nufeyl (1), Ubeydullah b. Cehş, Osman b. el-Huveyres ve Umeyye b. Abi's- Salt (2) gibi şair ve hatiplerle vadilerde dolaşarak Tanrı'nın varlığını ve vahdâniyet fikirlerini dile getiriyorlardı. Nihayet içinde bulundukları toplumda patlama noktasına gelen bu ilâhi duyguların ışığı Hz. Muhammed'te tecelli etmiş, yıllardır ruhunu saran, zihnini, aklını meşgul
Hz. Mevlâna, hiç şüphesiz Kur'an ve Hz. Muhammed'i kendine rehber edinerek bilgi, tefekkür, sanat ve bunların hepsinden üstün bir aşk yoluyla Allah'a ulaşmak istemiş, içinde âyet ve hadislerin telmih olunduğu Mesnevî ve musikisiyle âdeta Tanrıya kanatlanarak bu değerli eserinde fikir ve gönül yücelten felsefesini işlemiştir.
Mevlâna, İslâm âleminde bir mukaddes kitap saygısıyla tanınan bu eserini, Şems-i Tebrîzî'nin ölümünden sonraki olgunluk döneminde 25618 beyiti ihtiva
Kur'ân'ın Mesnevî'ye olan bu tesiri:
a- Anlatımdaki tertip,
b- Kıssalar,
c- Mana (lafzı ve meâlen),
d- ifâdelerdeki akıcılık ve icaz (az sözle çok mânâ ifâde etmesi)
gibi hususlarda açıkça görülebilir. Şüphesiz Mevlâna'nın ilham kaynağı Kur'ân ve hadislere teşkil etmekle beraber anlatım teribinde de Kur'ân'ın tesiri müşâhede edilmektedir, Çünkü Mesnevîdeki tevâzu, iyilik, ibâdet ölçüsündeki çalışma şevki, çalışma ve insan olmanın fazileti ile insan ruhundaki hasedin çok sayıda misal ve hikayelerle anlatılması tıpkı Kur'ân'da Allah'ın varlığını, birliğini ve yüceliğini tanımaya davet edilirken olaylarla ilgili gerekli kıssaların getirilmesine benzemektedir. Bilindiği gibi Kur'ân, insanları vahdâniyete davet ederken, özellikle Mekke'de nazil olan âyetlerde, Allah'ın varlığı, yüceliği, gücü ve inanmayanların hali çeşitli kıssalarla anlatılmaktadır. Mevlâna'da inânç duyguları en güzel bir şekilde işlediği Mesnevî'sinde Peygamberlere, evliyâya âit menkıbelerden hikmetler sunduğu gibi Kur'ân ve Kur'ân dışında da çeşitli hikâyeler getirmiştir, ancak Mesnevî'de zikredilen bu misal ve hikâyeler Kur'ân'dan alınmış ise kısaca temas edilmekte, fakat “Padişahın hasta câriyesine âşık olması, onu iyileştirmeye çalışması, câriyeyi tedâvi eden hekimlerin acizlerinin belirlenmesi” gibi Kur'an dışından getirilenler ise uzun uzun anlatılmaktadır. Aşağıda bir iki misalle açıklayacağımız bu usulün Mesnevî'nin önemli özelliklerinden olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Mesela Mesnevî'nin:
“Kimin elbisesi bir aşk yüzünden yırtıldıysa o, hırstan, ayıptan tamamiyle arındı.” (3)
beytinde Yusuf Suresi'nin 25, 26, 27 ve 28. ayetlerindeki Zeliha'nın yanında büyüttüğü Yûsuf'a aşık olması, Yûsuf'un bunu
Yine Mesnevî'nin:
“Ey âşık, aşk Turdağının cânı oldu, Tur sarhoş oldu ve Mûsâ yıkıldı gitti.” (4)
beytinde de Araf Sûresi'nin 143. âyetindeki:
“Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmaya gelipde Rabbi onunla konuşunca “Rabbim bana kendini göster,
meâlindeki hadise kasdedilmektedir ve ikinci mısraında:
sözü de yukarıdaki âyetten aynen iktibas edilmiştir.
Kur'ân'dan alınıp da kısaca temas edilen bir çok kıssalardan diğer biri de:
“Bu solukta cân, eteğine serilmiş, Yûsuf'un gömleğinin kokusunu duymuş.” (5)
beyitindeki kıssadır. Bilindiği gibi Yusuf Suresi'nde, Yûsuf'u kıskanan kardeşleri onu öldürmek istemişler, bunun üzerine babalarından izin alarak onu şehir dışına çıkarmışlar, neticede battal bir kuyuya atmışlar ve kana buladıkları gömleğini babalarına getirip onu kurtların yediğini söylemişlerdir. Fakat oradan geçen bir kervan Yûsuf'u bulup Mısır'a götürmüş¸bu arada babası Ya'kûb'un gözleri ağlamaktan görmez olmuş, sonunda Mısır'dan getirilen Yûsuf'un gömleğini gözlerine sürmüş ve gözleri açılmıştır.
İşte Mevlâna, Kur'an'da geçen bu uzun hadiseye: “Cân, Yûsuf'un gömleğinin kokusunu duymuş” sözüyle kısaca temas ederek ifâde etmektedir. Öte yandan, yukarıda da belirttiğimiz gibi Kur'an dışından olan hikayeler çeşitli başlıklar altında uzun uzun anlatılmaktadır. Böylece Mevlâna Mesnevî'sinde Allaha ulaşma yollarını dile getirirken Kur'an ve hadiselere işâret ederek muhtelif hikâyelerle doğruluğu, dürüstlüğü ve samimiyeti öğretme coşkusu içindedir. Bu itibarla Mesnevî'de Astronomiden tıbba, din, felsefî ve sosyal bilgilerden psikolojiye kadar her türlü maddi, manevi ilimlerin ışığı altında söylenmiş hikmetli sözler ve hikayeler bulmak mümkündür.
Kur'ân'ın Mesnevî'ye olan en büyük ve belki de en mühim tesiri mânâ yönünden olmuştur; Çünkü Mevlâna eserinde çeşitli hâdiselere basit ve büyük vakalara derin bir görüşle bakmış, bunların her birinden insanı düşünmeye, olgunluğa sevkeden dersler, ibretler ve hikmetler çıkarmaya çalışmıştır. Türlü hayati olaylardaki esrarlı incelikler, okuyana ilâhi bir duygu ve heyecan veren üstün ifâdeler yer yer Kur'an'ın belâgat ve fesahatının yanı sıra bir çok ayetlerinin de icazlı, yani az sözle çok mânâ ifâde edecek şekilde olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı bazen bir âyet veya kelimede derin ve çeşitli anlamlar bulunmaktadır, ayrıca Kur'ân'ın insanları hidayete çağıran, hak yolunu gösteren, iyilik yapanlara mükafaatlar vadeden muhtevâsının dışında hitapları, ifâde ve okunuşu ile de insan ruhunu titreten, büyüleyen bir tesiri bulunmaktadır. İlhâmını bu ilâhi kitaptan alan Mesnevî'nin de insan ruhu üzerinde derin izler bıraktığını söyleyebiliriz. Ancak Mevlâna dinamik bir sûfidir, hiç bir zaman dünyadan eli eteğini çekenlerden olmadığı gibi halkı inanç ayrılığına iten, insanı düşünmekten, insanca yaşamaktan alıkoyan, aklı ve mantığı âdeta kısırlaştıran bağnaz fikre de sâhip olmamıştır. Serbest düşünceli, açık görüşlü, açık fikirli bir sûfidir. Mesnevîsinde büyük ve küçük hikâyeleri sıralayarak bunları ibret verici bir sonuca bağlamış, ayrıca yer yer hikmet dolu beyitlerinde bazen Kur'an'dan lafzan iktibaslarla bulunmakla beraber umumiyetle meâlen veya zımnen âyetlere işâret etmektedir. Bazı örnekler vermek için Mesnevî'ye bir göz atacak olursak 19. beyitte:
“Ey oğul, bağını kes, kurtul, gümüşe, altına esâretin ne vakta kadar?”
sözüyle HAŞR SURESİ'nin 9. âyetine meâlen, 22. beyitte Yûsuf ile Zeliha kıssasına zımnen, 26. beyitte Mûsa'nın Tur dağında Allah'ın kendisine görünmesini istemisine yine meâlen işâret edilmiş, ayrıca ikinci mısradaki sözü ise lafzan iktibas edilmiştir.
Mesnevî'nin 79. beytinde:
“Edepsizin kötülüğü yalnız kendisine değildir, bütün çevreye ateş salar.” (6)
sözüyle Hz. Mevlâna Yahudiler hakkındaki târihi vecizesini söylemiş ve böylece onların bulundukları yerlerde çevresine kin, nefret, kötülük saçan, bozgunculuk ve huzursuzluk yaratan bir toplum olduğu gerçeğini açıkca vurgulamıştır. Bunu takip
“Tanrı sofrası alış-veriş zahmeti olmadan gökten iniyordu. Mûsâ'nın kavmi içinden bir kaç kişi edepsizcesine, nerede sarımsak, hani mercimek dediler. Gökten sofra gelmez oldu, ekmek kesildi, onlarada ekin ekip biçmenin zahmeti kaldı” (7) der. Bu beyitlerin sözleri BAKARA SURESİ'nin 57, 58, 60 ve 61. ayetlerinin meâllerini taşımaktadır. Yine Mesnevî'deki:
“İsa dahi Hakka yalvarınca Allah'ın fazlı, lütfu ve cömertliği ona sığınak oldu. Ey Rabbim, gökten sofra indir, dedi ve semâdan onlara sofra gönderildi. Küstahlar ise terbiyesizlik edip sofra artıklarını da istediler. İsa onlara: Bu cömertlik sofrasıdır, o Hakkın ihsânı olarak dâimdir dedi.” (8)
beyitleri MÂİDE SURESİ'nin 111, 112, 113, 114 ve 115. âyetlerinin apaçık meâlleridir.
Daha öncede belirttiğimiz gibi Kur'an-ı Kerim, insanlara sadece dinî inançlarını açıklamakla kalmaz aynı zamanda sosyal hayatlarındaki insâni ilişkilere, maddi ve manevî hallerine, tutkularına, psikolojik durumlarına, hayatlarını yakından ilgilendiren tabiat olaylarına, mevcut ve geçmiş hâdiselere yeri geldikçe temas eder. Hz. Mevlâna'da Kur'an-i Kerîm'in bisisteminden hareketle insanları ruh ve gönül temizliğine davet ediyor, bu coşkun çağrısını ise çeşitli misal ve hikâyelerin yanı sıra âyetlerin meâlleriyle, vurgulamaktadır.
Kısaca özetlememiz gerekirse Mevlâna, Banarlı ve Gölpınarlı'nın da işâret ettiği gibi, insanı yakından ilgilendiren çeşitli hayâtî hâdiselere derin bir görüşle bakarak insanı hayrete düşüren dersler, ibretler çıkarmış ve bütün bunları Kur'ân-ı Kerîm'in hikâye sanatı ile kendine has bir duygu ve düşünce üslûbuyla Mesnevî'sinde ifâde etmiştir.
DİPNOTLAR
(1) Hz. Muhammed nübüvvetten önce Mekke yakınındaki Beldah vâdisinde Zeyd b. Amr ile yolculuk yapmış ve Hz. Muhammed yemekte ona kurutulmuş et ikram etmiş, ancak Zeyd bu etin o zamanlar putlara kesilen kurbanların etinden olduğunu düşünerek yememiştir. Bkz. K. el-agâni (Bulak), c.3, s.16
(2) Umeyre, Câhiliye devrinde içkiyi, zinayı ve puta tapmayı reddeden ve ibâdetiyle meşhur olan biridir; ayrıca “bi ismike Allahumme” sözünü ilk defa kendisi bulmuş ve Mekkeliler bunu
(3) Beytin tercümesi için bkz. A. Baki Gölpınarlı'nın MESNEVÎ ŞERHÎ, c. I. s. 44/22. Âmil Çelebioğlu ise bu beytin tercümesini: “Aşktan her kimin elbisesi parça parça olmadıysa o, kötülüklerden, hırstan, kibirden temizlenmemiştir.” Bkz. MESNEVÎ-İ ŞERİF aslı ve sadeleştirilmesiyle manzum nahifi Tercümesi, c. I, s. 3/22 Aynı beyit Firuzanferi'nin “KULLİYAT-I MESNEVİ MANEVİ'de 30. beyit olarak yer alır.
(4) Beytin tercümesi için bkz. Mesnevi Şerhi c. I, s. 44/26 Âmil Çelebioğlu bu beyiti:
“Vuslatın ışığı Tur'u nurla doldurdu (Tur sarhoş oldu) ve Mûsâ da düşüp bayıldı” şeklinde tercüme eder. Bkz. Mesnevî-i Şerif Şerhi'ne, c. I, s. 3/26
(5) bkz. Mesnevî Şerhi, c.I, s. 58/125; Mesnevî-i Şerif Tercümesi, c. I, s. 7/130: “Yûsuf'un gömleğinin kokusu gibi bu an câna, hal zevkinin kokusu geldi”; Külliyat-ı Mesnevi Manevi, s.13
(6) bkz. Mesnevî Şerhi, c. I, s. ; Mesnevî-i Şerif Tercümesi, c.I, s. ; Külliyât-ı Mesnevî, s.10.
(7) Aynı eserlere bakınız.
(8) Külliyât-ı Mesnevî Ma'nevî, s. 10-11; Mesnevî-i Şerif Tercümesi, c.I, s. 5/83-87