Bir aşk efsanesidir sema, ney kendi dilinde bu efsaneyi anlatır.
Sema âşıkların gıdasıdır semada sevgiliyle buluşma hali vardır diyen Mevlana “hal ehlinin gönüllerini sevgi arıtır” demektedir. Semaya giren dünyadan çıkar. Aşkın kollarını boynuna dolaması sonucu semazen sema ederek aşkı kucaklar ve bağrına basar.
Mevlana"ya göre; aşk olmayınca neşe ve sevinç artmaz. Buluttan denize yüz damla düşer ama aşk harekete geçmedikçe hiç biri sedefte inci olamaz. Aşkla taş yürekler bile yumuşar, yumuşar da gönül taş bile olsa mücevher kesilir. Âşıkların gönülleri ateşe benzer, bedenleri mangala. Aşk uçuşuna dünya dardır.
Sema aslından uzak düşen bir canın kıvranışını, çırpınışını ifade eder. Semazene, aynı dertten muztarip olan ney eşlik eder.Ney ve semazen birbirlerini en iyi anlayan iki dostturlar.Semazenin yüreğini oyan aşk ateşi ile neyin de içini oyan ateş aynı ateştir. Ayrılığı en çok onlar yaşamıştır. Ney kamışlıktan, asli vatanından ayrılmış, can da mutlak varlıktan ayrı düşmüştür. Ve o ayrılan mekana doğru çeken ilahi bir tılsım vardır.
Sema sevgilide fani olma gayretidir. Sevgiliye olan naz ve niyazdır. Pervanenin ateşe uçmak için sıçramasıdır.
Mevlana"ya göre neyin çıkardığı sesler ilahi aşkın ateşleridir. İçine üfürülen maddi soluk değildir. Bir kimsede bu ateş olmazsa o yok olsun daha iyidir. Ney çevreye aşk ateşleri saçmaktadır. Sema bu ateşi bu koru yelpazelemektir.
Ney mürşid-i kamildir. Kuşlara uçmayı öğreten bir üstattır. Neyin sesi, kişinin Rabbisiyle arasında olan perdeleri yırtar kulun âşık olduğu Allah"ı seyretmesini temin eder.
Ney yerinden ayrı düşmüş olan herkesin dert arkadaşıdır. Onun ses perdeleri bizim hicaplarımızı yırtmıştır. Mevlana"ya göre sema;”Kendinden geçmek ve Hakk"a vasıl olmak suretiyle “Bela” sesini işitmektir. Gömlekten Yusuf"a vasıl olma kokusunu duymak suretiyle Yakub"un derdine deva olmaktır. Allah"la bir olma zamanını yakalama sırrıdır.
Sema maddi alemden mana alemine bir yolculuk bir dalıştır.
Sema güzellikler senfonisi, bir temaşa abidesidir.
Güneşin sıcaklığının tesiriyle denizden uçan buharlar havada bulut olur. Sonra dağlara ovalara yağmur halinde düşerler. Bundan çaylar dereler ırmaklar nehirler oluşur. Fakat oradan buradan yakından uzaktan toplanıp çıktıkları yer olan denize kavuşurlar. Nehirler ırmaklar dereler taşarak coşarak denize kavuşuncaya kadar dert ve hicranla feryat eder dururlar. Aynı derdin feryadını Yunus “Beni bir dağda buldular/Kolum kanadım kırdılar/Dolaba layık gördüler/Derdim vardır inlerim” şeklinde ifade ederek dağların duygularına tercüman olur.
Sema “Gene gel gene, ne olursan ol, ister kafir ol, ister ateşe tap, ister puta, ister yüz kere tevbe etmiş ol , ister yüz kere bozmuş ol tevbeni, umutsuzluk kapısı değil bu kapı, nasılsan öyle gel” seslenişiyle bütün gönüllere bir kucak açmadır.
Sema, semadaki ay gibi güneş gibi dünya gibi olmak onların dillerince onların hallerince bir seyir, bir niyazdır.
Sema “medresem dünyam tekkem alem” diyen mana erinin aşkında doruğa ulaşmasıdır.
Ney ayrılığa isyan borusu çalış, sema sessiz bir başkaldırıştır.
Sema varlıktan yokluğa geçiş, kozayı yırtıp kelebekleşmedir.
Ney"e üflenen her nefes aşığın ateşine üflenen bir soluktur. Üflendikçe ateş artar ve kabına sığmaz. Eriyen âşık semayla öteler ötesine uçarak yükselir.
Sema bir şeb-i arus"tur ney de bu düğünü ilan eder.
Sema göklere merdiven dayamaktır, aşığın miracıdır.
Sema aşkından sarhoş olan aşığın mecnunlaşmasıdır.
Ney şekli ile elif gibi vahdeti temsil eder, sema da iki iken bir olmak, vahdet-i vücuda ulaşmaktır.
Âşık için ney bir bahanedir, her ses sevgiliden bir davettir, sema bu davete icabettir.
Velhasıl ney aşkın özü, özetidir. Sema beyaz bir dilekçedir.