Semazen Akademik sayfalar hakkında düşünceleriniz?
İdare eder, Güzel, Daha güzel olabilir, Çok güzel, Çok Kötü
REKLAM ALANI
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
KADININ İBN-İ ARABİDEKİ İKİLİ GÖRÜNTÜSÜ
Dr. Su'ad al-Hakim
Muhddin Arabi İslam kültürü tarihinde yeni bir kadın görüntüsü ve imajı sunmuştur.
09 Ocak 2008

KADININ İBN-İ ARABİDEKİ İKİLİ GÖRÜNTÜSÜ (TASAVVURU)

“İNSAN BİR VARLIK VE EVRENSEL BİR PRENSİP OLARAK, KADIN”

 

Dr. Su'ad al-Hakim

İslam Felsefesi ve Mistisizmi Profesörü. Lübnan Üniversitesi

 

Şaşırtıcıdır ki, 8 asırdan fazla bir zaman önce büyük İslam bilgini Muhiddin İbn Arabi (hicrix560-638) erkek ile kadının insanı kapasite olarak tam bir eşitlike oldupunu söyler. İbn-i Arabi erkeğin kadına olan önceliğine veya derecesine  varlıksal bir açıklama getirerek evrenle ilgili eril ve tekil düşünceleri bir kenara bıraktırır, onun yerine yaradılış ve irfan düzeyinde erilliğin ve dişiliğin birbirine kaynaştığı evrensel ve zaruri bir birlikten bahseder.

Muhddin Arabi İslam kültürü tarihinde yeni bir kadın görüntüsü ve imajı sunmuştur. Bu imaj çağdaş Müslümanlara ilham vererek İslam"da kadın mefhumlarını ve tasavvurlarını tekrar gözden geçirmelerine neden olup kültürel değişim çarkının doğru yönde ilerlemesini sağlayabilir.

İbn Arabi"nin görüşlerine temel çizgileriyle belirleyebilmek için bu çalışmamı 2 ana bölüme ayırıyorum. Her kısım ise iki alana ayrılarak toplam 4 alan olur ki her bir tanesi kadın konusunda yeni bir düşünsel açılım sağlayacak yeterliliktedir.

1)      Birinci bölüm İNSANİ VARLIK VASFIYLA KADIN iki alanda araştırılır.

a)      Kadının ilmi ehliyeti

b)      Kadının ruhsal ehliyeti

2)      İkinci Bölüm EVRENSEL PRENSİP; DİŞİ bu da 2 alanda araştırılır.

a)      Dişi olarak kadın erkeğin varlık ve irfani tamamlayıcısı

b)      Dişilik evrensel bir mertebesidir.

 

BİRİNCİ BÖLÜM

İNSANİ VASIFLARIYLA KADIN

 

İbn Arabi dişi ya da erkek olsun insan erkek olsun insan hakikatinin bütün insanlardan bir olduğunu görür. Her iki cins insanlıkla eşittir, temel olanda budur. Dişilik ve erillik ise insan cevherinde talidir. Der ki; insanlık erkek ve dişiyi kapsar. Erillik ve dişiliğin 2 hükmü vardır. Temelde erillik hükmü, talide ise dişilik hükmüdür.

İki cins arasındaki insani varlıktaki eşitliğe dayanarak kadın erkeğin yaptığı bütün işleri yapmaya yeterli olup bütün akılsal ve ruhsal faaliyetlere muktedirdir.

Şimdi onun ilmi ve ruhi ehliyetine bir göz atalım:

  1. Kadının İlmi Ehliyeti :

Çeşitli eski metinler bize kadının bilimsel ve siyasal hayata aleni ve direkt olarak iştirak ettiğinin bilgilerini bize aktarır. Bu, peygamberlik ve sahabelik döneminden Hicret"in ilk yüzyıllarına kadar sürmüştür. Daha sonra karanlık çağların başlamasıyla esir ya da satın alınarak cariyelerin sanat hayatlarına ve sultanların saraylarına girmesiyle hür kadının toplumsal yaşamdaki rolü giderek gerilemiştir.

Bu ise erkek ile kadın arasında eşit olmayan yeni bir ilişki getirmiştir. Bir tarafta güçlü, yöneten ve sahip ile diğer tarafta kişisel çıkarlarına ulaşmak için çoğu kez hile ve desiseye başvurmaktan çekinmeyen zayıf ve sahip olunan arasında bir ilişki

Kadın ve erkek topluluklarının  arasındaki bu hayati kopukluğa rağmen Sufi ortamın çoğunluğu her iki cinse açık kalarak kadına dişi olarak değil tıpkı erkek gibi ilahi yakınlığa ve irfana ehil bir insan olarak bakmıştır.

İbn Arabi ondan önceki Sufi seleflerinin ilim ve irfan sahibi kadın hakkındaki görüşlerini geliştirmiştir. Bu da onun metinlerinde tasavvuf ve fıkıh alanında açıkça görülür. Şimdi bu her iki alandaki kadını görelim:

a)      KADIN; ruhsal öğretmen, mürşid şeyh ve ilahi anne.

Bu kişiliğe en iyi örnek İŞBİLYELİ(sevilla) bilge kadın “Fatma Bint al Musanna el Kurtubi” (Kurtubalı Al Musanna kızı Fatma) ki İbn Arabi gençliğinde 2 yıl ona hizmet etmiştir ki bu süre İbn Arabi"nin bir sufi bilgenin dostluğu ile geçirdiği en uzun süredir.

Sufi terminolojisinde hizmet ve dostluk kelimeleri muaşeret yoluyla yani yaşayarak dostluk ederek, hizmet ederek öğrenme ve terbiye olma anlamına gelir ki bu da sufilerin öğrenme biçimidir. Hocaların telkine dayanan informatik yönteminden farklıdır. İbn Arabi "hizmet ettim" derken, hizmet edileni şeyh, mürşit ve ruhsal öğretmen edindiğini kasteder. Demek ki şeyh ve mürid ne ise Fatma Bint al Musanna ve İbn Arabi"de öyleydi.

İbn Arabi bu İşbilyeli bilge hanımın onun yeniden doğulundaki rolünü ve ona olan ruhsal bağını iyi belirtmiştir ki bu da hizmet ettiği ve yaşadığı diğer şeyhlerde olmamıştır. Sadece ona “ey Annem” diye hitab etmiştir. O da O"na “Ben senin ilahi ananım ve topraksal annenin "nur"uyum” der. (Gerçek annesi Nur Hanım"ı kast ederek)

Bu bilge hanımın İbn Arabi"nin yeniden doğuşundaki etkisi Futuhat adlı eserinde onun görüşlerine yer verdiği ve ona verilen velayetin getirilerin anlatıldığı az sayıdaki metinden anlaşılır. Örneğin İbn Arabi"ye der ki: “Allah"ı sevdiğini söyleyip onun tarafından hep görüldüğüne sevinemeyene hayret ederim”

İbn Arabi Fatiha"nın kendisine yardım ettiğini söylediğinde Hocasının makamını öğrenmiş. Sonra onunla birlikte Hocasının istediği bir şey için Fatiha"yı beraber okuduklarında ve onun okumasının etkisiyle surenin odada havada yüzerek belirince yüce makamını anlamış ve görmüştür. Ayrıca harf biliminde "ki bu da evliyalar bilimidir" bu bilge hanımdan yararlandığından bahseder.

Demek ki bu İşbilyeli bilge hanım İbn Arabi"nin hayatında ruhsal öğretmen ve mürşit veli olarak tecelli etmiştir. Ondan bahsetmekten ve alıntılar yapmaktan onun şeyhliğini ve ilminin önünde mürit olarak durduğunu belirtmekten çekinmemiştir. Bu da pratik olarak İbn Arabi"nin kadının şeyhliğine, ruhsal mürşitliğine ve müritlerinde erkeklerinde bulunabileceğinin ifadesidir. Cinsler arasında karışma bahanesiyle erkeğin kadına mürit olmasını caiz görmeyenlere burada hiç itibar edilmez. Çünkü kadında tarih boyunca ve günğmüze kadar erkeğin müridi olabilmektedir. Konu burada kadına müridin hayatındaki rolünü oynamasına müsaade edecek ilmi ehliyet ve irfan konusudur.

b)      Kadın fakih, kadın imam :

İbn Arabi Belkıs"a fıkhî bir mertebe vermiştir. Allah"a inanınca Süleyman"ın peşinden gitmemiş ona tabi olmamış, inancında bir peygamber veya imam izlemeyip aracı istemeyerek Allah"a tıpkı peygamberler gibi  direkt inancı ve bağı olduğunu ilan etmiş “Musa ve Harun"un Tanrısı” diyen firavunun aksine “alemlerin Rabbi olan Allah"a Süleyman ile birlikte inandık” demiştir.

İbn Arabi"nin hayatına baktığımızda onun kadından gıyabında bahseden bir teori adamı olmayıp tecrübe ve pratik adamı olduğunu görürüz. Kadının yeterliliğini, ehilliğini ve erkeğe eşitliğini söylerken kasın konusuna bakan veya baktıran biri olarak değil tanıdığı ve bildiği kadınları gören biri olarak söylemiştir. Onun kadınla ilgili söyedikleri kadının kendisine kudretini ve imkanlarını açtığı yaşanmış engin bir tecrübeye dayanır. İki cinsin ilmi yeterlilikteki eşitliği konusunda kadının erkek ve kadınlara imamlık yapabileceğini bile söylemiştir. Der ki; “Bazı insanlar kadının hem erkeklere hem de kadınlara imamlık yapabileceğine icazet eder, bende öyle diyorum”.

Bu çok güncel bir konudur, 21. yüzyıldaki hiçbir İslam bilgininin söylemeye cesaret edemeyeceği bir söylemdir. Bu da sanırım birçok müctehidin hüküm üretmeyi metinlerle gerçek yaşamın arasındaki diyalektizmden değil de metinlerden metin üretme çabalarına hapsolmalarındandır.

 

  1. Kadının Ruhsal Ehliyeti

İbn Arabi"nin şeyhlerinden İşbilyeli Fatma Bint al Musanna"nın ruhsal yeterliliğine bakarak şu soruyu sorabiliriz: Kadının önünde ona açık olan ruhsal mertebeler nelerdir? Varabileceği ve varamayacağı en üst tavan nedir?

İbn Arabi kendisinin varlık anlayışında kadının insan-ı kamile varacağını ve kamil insan olabileceğini söyler. Der ki: Keal kadına kapalı değildir. Erkekten yaratıldığı için yaradılış sırasında ondan bir derece gerisinde olmasına rağmen kemal kadına kapalı değildir. Kemalde bu sıra işlemez. Ayrıca Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde erkekliğin kemalinden bahsederken bunun erkek ve dişide de olabileceğini söyler. Keza aynı eserinde Batın Devlet bahsinde batinî evrensel faaliyetlerde makamları sayarken bu makamların erkeğe ve dişiye de açık olduğunu belirtmiştir.

Kadının tarihsel zayıflık imajına karşı gelirken İbn Arabi kadının gücüyle ilgili şöyle der: “Yaradılmış evrende kadından daha güçlüsü yoktur”. Allah"ın kadınların nefesinden yarattığı melek melaikenin en güçlüsüdür.

İbn Arabi daha da ileri giderek kadın ve erkeklerin kutupluk dahil bütün makamlara erişebileceklerini söyler. Peki kadına açık bu yüksek makam nedir? ve kadının kutb olması büyük şeyhin düşüncelerine göre nasıldır? Bu soruya cevaben deriz ki, kadın kutb olunca vaktin sahibi ve zamanı efendisi olur. Allah"ın yeryüzündeki halifesi, Seyyid"el mürsellini"n ümmetindeki vekili, seçkinliğin ve insani hususiyetlerin varisi olur. Dünya onunla döner, dünyanın hükmü ve yönetimi ona verilir, Hak onunla beraber olur ve onun zamanında sadece ona bakar. O en yüksek örtüdür. Cenab-ı Allah huzurunda koltukta oturup ona kendisinim ve dünyanın istediği bütün ilahi isimleri verir. O da ilahi suretle oturunca bütün aleme O"na biat etmesine ve emrine girmesini emreder. Biadına yüksek veya aşağı bütün memurlar girer. Sadece meleklerin üst mertebede olanlarla insanlar arasında kendisi gibi mükemmel ve kutb makamına ehil olanlar onun biatına ve tasarrufuna girmez.

İbn Arabi kadının erkeğe velayetini reddedenlere karşı gelirken açıkça kutupluk makamına varılabileceğini belirttikten sonra şöyle der: Peygamberimizin “kendilerini kadına yönettiren kavim iflah olmaz” demesi sizi yanıltmasın. Çünkü biz Allah"ın velî etmesinden bahsediyoruz, insanların velî etmesinden değil. Hadis insanların veli etmesinden bahseder. Ayrıca peygamberimizin bu meselede “Kadınlar erkeklere kardeştir” diyen hadisi bize yeterlidir. Yani erkeğin sahip olması caiz bütün makam, mertebe ve sıfatların Allah"ın istediği kadınlarda olabilir. Demek ki, İbn Arabi kadının erkeğe olan kardeşliğine dayanarak kardeşin muadil ve eşit olduğunu söyler. Dolayısıyla kadın erkeğe velayet makamlarının hepsine ehildir.

Kadının aşamayacağı tavan ise peygamberlik ve risalet makamıdır. İbn Arabi der ki; kadın kemal mertebesinde erkeğe ortaktır. Ama ekmeliyet makamı ki bu da risalet ve peygamberlik makamıdır, erkek tercihtir ve Hz. Muhammed"in son peygamber oluşuyla da diğer tüm Müslüman erkekleriyle eşit olmuştur.

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

DİŞİ; EVRENSEL BİR PRENSİP

 

Şimdi ise, kadının müstakil, hür bir insani varlık mefhumundan, diğer ile yani erkek ile ikili, eş ilişkisine diren “dişi” mefhumuna geçelim.

Burada dişilik seviyesinde rollerdeki ve evrensel mertebelerdeki farklar ortaya çıkar. İbn Arabi eşitlik ve farklılık konularında der ki: İnsaniyet yönünden bakan kadını erkekle eşitler. Erillik ve dişilik yönünden bakan ise erkek ile kadını ayırır.

Cenab-ı Allah der ki; “erkekler onlardan bir derece fazladır”. Yani eden edilgenin önüne geçer. Burada dişiliğin varlıksal bir mertebe olduğuna dikkat çekeriz. O bir sıfat, mevki ve roldür, sınırlanmış bir kişilik değil. Bu da dişi mertebesinde "er"in (erdişi) veya er mertebesinde bir dişi (dişi er) olmasında herhangi bir varlıksal bir engel yoktur, anlamına gelir ya da aynı kişinin bir konumda dişi başka bir konumda ise er olmasındadır.

Önümüzdeki 2 alanı incelediğimizde bu konu anlaşılacaktır.

 

  1. Dişi Olan Kadın Er Olan Erkeğin Varlıksal ve İrfani Tamamlayıcısıdır :

Dişi kadın ve er olan erkeğin ilk çıkışı Adem ve Havva"nın yaradılışlarında ve aralarında olan varlıksal eşleşmesidir, evliliğidir. İbn Arabi"de er olan erkek ile dişi kadındaki her ilişkide Adem ile Havva"nın varlığını görürüz. Sanki insan tarihindeki her ilişkinin kaynak örneği varoluşun başlangıcıymış gibi

İbn Arabi insanın başlangıcı ve iki cins arasındaki ilk ilişkinin ve kadın sevgisi mahiyetinin ilahi bir sevgi oluşu ile ilgili görüşünü yorumlara açık sembolik üslubuyla açıklar.

Bu kompleks ve kavrayıcı görüşü 2 madde halinde elden geldiğince özetlemeye çalışacağız:

 

  1. Dişi Kadın Erkeğin Varlıksal Tamamlayıcısı :

İbn Arabi Adem"in vücudunu ilk insan vücudu olarak görür. O da –bizim düşüncemize göre- çömlekçinin çamurdan vücutlar ve cisimler yapmasına benzer. Ve Adem"in kaburgasından Cenab-ı Allah Havva"nın vücudunu yaratır tıpkı marangozun tahtayı yontması gibi .

İbn Arabi Adem ve Havva"nın aralarındaki ve daha sonra insanların her çiftine sirayet eden varlıksal yakınlığı şöyle tasvir eder: Allah, Havva"nın çıkışıyla Adem"İn vücudundaki boşalan yeri arzu ile doldurmuş zira varlıkta boşluk olmaz. Böylece Adem kendisine olan sevgisiyle onu sevmiştir. Çünkü onun bir parçasıydı. Havva da Adem"i sevmiştir. Çünkü o geldiği ve oluştuğu mekan idi. Havva"nın sevgisi mekanına olan sevgidir. Adem"in ki ise kendisine olan sevgidir.

Demek ki er olan erkek kendinden ve suretinde olan kadınla birleşmeden varlıksal doluluğu hissedemez.

İbn Arabi dişi güzelliği göreceğimiz pencereyi açmışken şöyle diyebiliriz:İbn Arabi"nin arzu ettiği ve sevdiği kadın kendi suretinde yaratılan kadındır.

Özel yaşamına baktığımızda sadece bayan Nizam bint Mekineddin"i görürüz.O Adem"in vücudundan yaratılan Havva"sı olmuş ve varlıksak olgunluğa ulaşmak için onunla birleşmeyi istemiştir.Divanın  Mukaddimesi"nde (girişinde) bu söylediklerimizi kanıtlayacak vasıflarla ondan bahseder: çağın tek örneği, o gözün siyahında, göğsün yüreğinde oturur sevgisi kadimdir.

 

  1. Dişi Kadın Er Olan Erkeğin İrfani Tamamlayıcısı :

İbn Arabi Fusus"el Hikem adlı kitabının son bölümünde sadece bir kereliğine çok ince bir konuya değinir; özetle: Cenab-ı Hak maddeden başka bir şeyde görülemez. Görüntünün sadece maddeyle olacağından erkeğin Hakk"ı kadında görmesi en büyük ve en mükemmel görüştür. Böylece kadın erkeğin irfani tamamlayıcısı olur.

Peki İbn Arabi bu düşüncesini nasıl sunmuştur? Çıkış noktası Peygamberimizin bir hadisi olmuştur. O da: Dünyanızı bana sevdiren 3 şey vardır. Kadınlar, güzel koku ve namazdır.

Ona göre temel olan erkeğin Rabb"ine olan sevgisidir. Allah"ta ona kadını sevdirmiştir. Cenab-ı Allah nasıl kendi suretindekini sevdiyse erkeğe de ondan yarattığı ve onun suretinde olan kadını sevdirmiştir.

Erkek kadını sevip de onunla birleşmeyi ve bir olmayı istemiştir. Birleşme olunca da arzu her tarafını kaplamış ve kadında yok olmuştur. Hak ise kulunu sakındığı için ona yıkanmayı emretmiş ve sonra yok olduğu kişiye yani kadına bakmayı. Onu yıkanma ile temizlemiş. Çünkü Hakk"ı kadında görmesi gerekiyordu. Bu da en mükemmel görüdür. Çünkü bu Hakk"ı eden ile edilgenle birlikte(aktif ve pasif) görmektir. Kaşani bunun ilişki anında olduğunu söylese de metinden bunun hemen sonra ve akabinde olduğu anlaşılır.

 

  1. Dişilik Evrensel Bir Mertebedir :

İbn Arabi dişiliğin bütün varlıklarda geçerli olan evrensel ve varlıksal prensip olduğunu ve erillik ile var edilişlişğin bütün aşamalarını paylaştığını söylerken zirveye çıkar. Dişilik ve erillik varlıksal hacimlerde eşit ama varlıksal rollerinde ve mertebelerinde farklıdırlar.

Dişilik mertebesi edim ve etki mertebesinin sahibi erillikten etkilenme ve edilgenlik kabiliyeti mertebesidir. Dişilik erilliğin atım, tohum dönüşüm, oluşum ve ortaya çıkış yeridir. Ona göre her olabilen, her edilgen ve etkilenen er de olsa dişi mertebesindedir. Her kim ki ekim, dönüşüm ve oluşum yeri ise erde olsa dişilik mertebesindedir. Binanaleyh evrendeki her mahluk varlıksal ve irfan düzeyinde dişidir.

İbn Arabi der ki:

Biz dişiyiz oluşturduklarıyla

Şükür Allah"a ki kainatta hiç erkek yoktu

Toplumun ve geleneklerin erkek dediği ise bende onlardanım onlar dişidir ve umudumdur

Ve der ki; her edilgenin mertebesi dişiliktir ve edilgenden başkası da yoktur. Fiil veya edim, eden ve edilgenin arasındaki hakikate bölünür. Edenden yapabilmeyi kabul edilenden ise yapılabilmenin kabulü beklenir.

İbn Arabi"de dişilik ve erillik varlığın her yerinde vardır ve her biri diğerini var eder. Çünkü edime açık edilgen ekim ve oluşum yeri olan dişi olmadan eden ve ekip oluşturmak isteyen erde olamaz.

Dişillik ve erillik birbirlerine karışan ve aynı fiili paylaşan iki eşit prensiptir. Ona rağmen dişilik mertebesi erin gerisindedir. Peki İbn Arabi erkeğin kadına olan önceliğini ve derecesini nasıl açıklar?

İbn Arabi bu dereceyi ve önceliği toplumsal ve yaşamsal alandan çıkartarak varlıksal alana taşır. Ona göre erkek Allah"ı kadından önce idrak etmiştir. Çünkü ondan önce varolmuştur. İlahi emir tekrar etmeyeceğinden öncekine oluşan görüntünün sonradan gelene olmaz. Çünkü Cenab-ı Hak aynı surette iki defa tecelli etmez. Bu ilahi büyüklüğün gereğidir.

İşte erkeğin kadına göre önceliği budur. Futuhat"ın bir başka yerinde ise erkeğin bu varlıksal önceliğini yok etmeden kadına başka bir öncelik ve ayrıcalık mertebesi koyarak dengelemeye çalışarak şöyle der:

Allah"ın hikmetini görmezsin ki kadına isimde erkekten fazla kılmıştır. (Arapça"da erkeğe MAR", kadına ise MAR"A denir)

Arapça dilbilgisinde kadının erkeğe olan fazlasına devam ederek şöyle der:

Dişiliğin şerefindendir ki Allah için kullanılan  zat ve sıfat kelimeleridir ki dişildir.

Böylece kadının erkeğin ta karşısına eşit koymakta ısrar ederek şöyle der:

“Evren her ikisinin üzerinde durmakta” yani erkek ve kadının üzerinde

 

SONUÇ :

İbn Arabi"nin kadına olan bu pozitif dejenere olmayan görüşü yeniliği ve modernliği ile gerek kadını eksik ve aşağı gören mutâssıp İslamcıları gerekse hem Doğu"da hem Batı"da kadının tarihsel, kanuni fıkhi ve diğer alanlardaki konumunu tekrar gözden geçirilmesini isteyenleri epey şaşırtır. Aynı zamanda bu görüş İslam"ın insanlığını göstererek O"na isnad edilmeğe çalışılan kadına zulüm, aşağılama ve haksızlık safsatalarından arındırır. Kadına bugün fazlasıyla ihtiyacı olan kudsiyeti vermek için yılların sürgüne yolladığı ve çıkarların inkar ettiği İslami değerleri tekrar kadına kazandırmak için İbn Arabi"nin görüşü Hicri 6. yy"dan günümüze yetişmektedir.

 

Makaleler
MEVLANA’NIN ADALET FELSEFESİ  -Dr. Ergin Ergül  (07 Aralık 2017)
NÛR ORDUSU  -Ahmet ŞAHİN  (20 Mayıs 2016)
HAZRETİ PEYGAMBERİN YAKINLARI  -Ahmet ŞAHİN  (22 Nisan 2016)
Mevlânâ'ya Göre Evlilik ve Aile  -Prof. Dr. Abdulhakim Yüce  (23 Şubat 2013)
Hz. Mevlâna’nın Eğitim Anlayışı  -Muhammed ACIYAN  (19 Ekim 2012)
Mevlana’nın Şemaili Hakkında Yanılgılar  -Muhammet ACIYAN  (12 Temmuz 2012)
İstanbul'da Mevlevîlik  -Ekrem Işın  (22 Haziran 2012)
Türk Edebiyatında Edebî Tefekkür Anlayışı  -Ahmet ŞAHİN  (20 Mayıs 2012)
Şihabüd-din Sühreverdi  -Semâ Âdabı  (07 Ocak 2012)
MESNEVÎ’NİN ÖNSÖZÜ VE DİBACESİ  -Tahir-ül Mevlevî  (06 Ocak 2012)
TAHiR-ÜL MEVLEVÎ, HAYATI VE ESERLERi  -Sadi Aytan  (06 Ocak 2012)
TASAVVUFÎ ŞİİR  -Ahmet ŞAHİN  (03 Ocak 2012)
Mevlevî Müziği ve Sema'  -Hakan Talu  (01 Ocak 2012)
Mevlana Perspektifinden Hukuk Devleti İlkesi  -Ergin Ergül  (13 Aralık 2011)
Mevlana Perspektifinden Stratejik Düşünce  -Ergin Ergül  (13 Aralık 2011)
MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİNDE İNSANIN MANEVÎ GÖRÜNÜŞLERİ  -PROF. DR. KERİM ZEMANİ  (13 Aralık 2011)
SONSUZLUK SUSKUNLUĞUMDA SAKLI!  -Hatice Sedef Ergül  (11 Aralık 2011)
SIRR-I MA‘NEVÎ - İnceleme-Metin  -Dr. Ekrem BEKTAŞ  (03 Kasım 2011)
Kur'ân'ın Mânevî Bir Tefsiri Mesnevi  -Doç. Dr. Hüseyin Güllüce  (14 Temmuz 2011)
MEVLANA’DA ÜZÜM  -R. Bahar AKARPINAR  (20 Mayıs 2011)
EHLİYET VE LİYAKAT KAVRAMLARI  -Gülgün YAZICI  (20 Mayıs 2011)
SÜLEYMAN BELHÎ AİLESİ VE SON MEVLEVÎ POSTNİŞÎNLERİ  -Yrd. Doç. Dr. Yusuf ÖZ  (19 Mayıs 2011)
AŞK BAHÇESİNİN İNLEYEN BÜLBÜLÜ: YAMAN DEDE  -Hatice Sedef Ergül  (08 Mayıs 2011)
MİLLÎ SECİYYE  -Ahmet ŞAHİN  (08 Mayıs 2011)
YÂ RESÛLULLAH!..  -Ahmet ŞAHİN  (18 Nisan 2011)
BATI DÜNYASINDA MEVLÂNA ÜZERİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR  -Prof. Dr. Mehmet AYDIN  (12 Nisan 2011)
MESNEVİ TERCÜMESİNİN MUKADDİMESİ  -Eva de Vitray Meyerovitch (Havva Hanım)  (12 Nisan 2011)
Şems-i Tebrizi'nin Evrensel Mesajları  -Kazım Öztürk  (20 Mart 2011)
Mevlana Öğütlerinin Sosyal Açıdan Önemi  -Kazım ÖZTÜRK  (20 Mart 2011)
MEVLANANIN TEFEKKÜR DÜNYASI  -Kazım Öztürk  (20 Mart 2011)
Hz. MEVLANA'DA ASK  -Dr. Mehmet ÖNDER  (13 Ocak 2011)
MEVLÂNÂ VE DEVLET ERKÂNI  -Can ALPGÜVENÇ  (31 Aralık 2010)
KÂİNÂTIN GÜLÜ’NE  -Ahmet ŞAHİN  (30 Aralık 2010)