III. ULUSLARARASI MEVLÂNA KONGRESİ
AHMED YESEVÎ VE HACI BEKTAŞ VELÎ'NİN
ESERLERİNDE GÖRÜLEN DÖRT KAPI KIRK MAKAM'DAKİ
ORTAK VE AYRI MAKAMLAR
ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL*
“Yüksek medeniyetleri yüce şahsiyetler meydana getirir” veciz sözünü temsil eden mümtaz Türk milletinin mensuplarını, tarihin her döneminde bulabilmemiz mümkündür. Bu cümleden olarak biz; Oğuz kağan"dan – Kaşgarlı Mahmud"a, Yusuf Has Hacib"den Mevlana – Hacı Bektaş, Yunus Emre"ye, Fatih Sultan Mehmed"den – Mustafa Kemal Atatürk"e kadar bu yüksek medeniyete mensup pek çok, devlet ve bilim adamı, şair ve mutasavvıf yetiştiren bir milletiz.
Anadolu"nun Türkleşmesi–İslamlaşmasının ilk tapulu belgesini, 1071"de Alparslan ile birlikte alan Türk milleti, müteakip asırlarda da Anadolu"da; yeni bir medeniyet, yeni bir devlet, yeni bir kültür, yeni bir eğitim– öğretim sistemi geliştirerek, Anadolu insanını, çağın üstüne taşımaya çalışmıştır. Elbetteki bu dönemlerde, bazı zorluklar, krizler de olmuştur, fakat bu asil millet, bu krizleri, bizatihi kendisinin millî kültür değerleriyle yetiştirdiği âbide şahsiyetleriyle kısa zamanda atlatmasını bilmiştir. Böylece bir yandan Türk dünyasında, diğer yandan da milletlerarası platformda, yeni bir medeniyet düsturunu oluşturmuştur.
Elbetteki bugünkü insanımız, bugüne gelişini, yani tarihini, dünü"nü iyi bilmesi gerekmektedir. Bakınız bu husus için M. Fuad Köprülü"nün,
“Türk milletini çok iyi tanıyabilmek için ilk önce Onun tarih-i diniyyesini bilmek gerekir.” veciz sözleriyle anlatmak istediği mesajları bilimsel olarak çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir.
Bu sebeple, tarihin başlangıcından günümüze kadar değişik disiplinlerde oluşan Türk bilim dallarından biri de “Dinî–Tasavvufî Türk Edebiyatı” olmuştur.
Bu bilim dalı; halkın dilini ve zevkini, halk-millet-cumhur"un duygu ve düşüncelerini esas almış, halk"la iç-içe olmuş, devletle-cumhur"u bütünleştirmiştir. Bu itibarla Türk edebiyatı tarihi içinde bu bilim dalını ayrıca ele aldığımız zaman bunun; hem millî, hem dinî, hem de kültür tarihimize önemli ışıklar tutacak nitelikler taşımakta olduğunu görürüz. Çünkü, yetmiş iki millete aynı gözle bakan mutasavvıflardan;
Ahmed Yesevî"nin Türkçesi"ndeki “Öğretici düşünce, toplumu her yönüyle bilgilendirmesi”;
Mevlana"daki “sabır, faziletli duygu ve düşünceler ile hoşgörü ve insan sevgisi”;
Hacı Bektaş"taki, “Bir olalım, iri olalım, diri olalım sentezi”;
Yunus"daki “inandırıcı ve coşturucu ifade tarzlarını”, asırlar sonrasından günümüz insanında da bulmak mümkündür. Hatta bu duygu ve düşünceler, her bir mutasavvıf"ın eserlerinde mükemmelleşmekte, çeşitli coğrafyalara yayılan Türklerle, farklı sosyal yapıya sahip Türk toplulukları arasında bile “millî birlik ve millî kültür unsuru”nun aynı olduğu açıkça gözlenmektedir.
Bu “millî birlik, millî kültür ve millî beraberlik unsuru”nun Ortaasya"da , Ahmed Yesevî ile başlayıp, Anadolu"da; Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal vb.leri ile devam ettiği de görülmektedir.
Bilindiği gibi asıl konumuz, “Ahmed Yesevî ile Hacı Bektaş Velî"nin fikirlerindeki birlik, yani Ortaasya ile Anadolu"daki “kültür bütünlüğü”dür1 Biz burada, bu iki âbide şahsiyetin fikirlerini “Dinî–Tasavvufî Türk Edebiyatı” zemini içinde değerlendirmeye çalışacağız. Burada bizim asıl hedefimiz:
a. Ortaasya ve Anadolu"nun bu kültür potansiyelinde mükemmel bir bütünlüğe sahip olduklarını ortaya koymak,
b. Her iki mutasavvıfın fikirlerindeki müştereklerin ve farklılıkların yanında bunların işledikleri konuların da bütünüyle “sosyal hayata dayalı, laik, demokratik hukuk devleti anlayışına uygun olduğunu” göstermeye çalışmaktır.
Her ikisinin bu eserlerini konuları itibariyle kendi aralarında tasnif ettiğimiz zaman gördük ki, bu 40 makam"dan; 2"si İtikad"e, 5"i İbadet"e , 6"sı Ahlaka , 2"si İlim"e ve 25"i de Sosyal konular (yani insan sevgisi, hoşgörü)a âit bulunmaktadır. Demek ki yukarıdan beri söylediklerimiz, sadece onlara mahsus görüşleri doğrulamaktadır.
Saygıdeğer Bayanlar ve Baylar!
Büyük Atatürk"ün “Türkiye Cumhuriyeti"nin temeli millî kültürdür” veciz sözünün verdiği mesajları günümüzde bazılarının tam olarak kavrayamamalarından dolayı hepimiz zaman zaman üzüntü duymuşuzdur. Bu cümleden olarak sanıyorum ki; Ahmed Yesevî, Mevlâna, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal ve Nasreddin Hoca"nın da eserlerindeki dinî–tasavvufî terminolojilerin, tam olarak öğretilememiş veya anlatılamamış olunması sebebiyle bazı platformlarda bu “kavramlar”ın da, “bilimsellikten uzak ve yanlış değerlendirmeler” neticesinde , toplumda bir “kavram kargaşası”na götürdüğü görülmektedir. Bundan dolayı toplumumuzda; “incinenler, incitilenler ve incitenlerin var oluşu da hepimizi fazlası ile üzmektedir. Bu kargaşa ise genel anlamda “toplum barışını da zedeler durumda olduğu için”, yine hep beraber üzüntü duymaktayız. Öyle ise bizim toplum olarak bu bağlamda birbirimizi incitmeden devlet-millet-cumhur bütünlüğünde, birbirimizi sevmek ve bilimsel olarak da bütün bilim dallarında “yetenekli, çağdaş, çalışkan, dürüst, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı, üretken insan gücü” yetiştirmek zorundayız . Nitekim bu konuda Yunus"un
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz!” sözlerindeki önemli mesajlar gereğince birbirimizi sevelim ve büyük Atatürk"ün de dediği gibi; “milletimizi ekomomik, teknik, kültürel..vb"leri yönleri itibariyle çağın üstüne taşıyalım.”
Şimdi bu kavram kargaşasına katılmadan, Ahmed Yesevî ve Hacı Bektaş Velî"nin Dört Kapı Kırk Makam"daki “dinî, ilmî, sosyal, insan sevgisi ve hoşgörü konularını karşılaştırmalı olarak vermeye geçmeden önce, bu iki âbidevi şahsiyetin hayatları hakkında birkaç cümle söylemek isterim:
Bilindiği gibi Ahmed Yesevî, XII. Asırda Orta Asya"da yaşamıştır. Menkabevî hayatına bakacak olursak Onun eğitimi, Hz. Muhammed"in sahabelerinden olduğu söylenen ve kendi Hikmet"lerinde de sıkça bahsettiği Arslan Baba tarafından yaptırılmıştır.
Ahmed Yesevi ;Türkçe konuşan, Türkçe yazan ve Türkçe"nin herkes tarafından konuşulması gerektiğini vurgulayan bir mutasavvıf şairimizdir. O bu konuda ;
Sevmiyor âlimler Ayet- hadis anlamı
Sizin Türkçe dilinizi Türkçe olsa anlarlar
Âriflerden dinlesen Anlamını bilenler
Açar gönül ilinizi Başın eğip uyarlar
Miskin Kul Hoca Ahmed
Yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de
Seviyor söyler Türkçe'yi
Kendisi Orta Asya"da Dinî – Tasavvufî Türk Edebiyatı"nın kurucusu ve ilk eserleri de Divan-ı Hikmet ve Fakr-name"dir. 1116"da vefat etmiştir.
Şu anda adına Türkistan"da: “Türk-Kazak Hoca Ahmed Yesevî Üniversitesi” kurulmuştur.
Hacı Bektaş Velî, Ahmed Yesevî"nin 6. postnişini olan Lokman Parende tarafından yetiştirilen, daha sonra da Anadolu"nun Türkleştirilmesi– İslamlaştırılması için Anadolu"ya gönderilen Alp-eren"lerden biridir.
Hacı Bektaş Velî, XIII. Yüzyılda Anadolu"nun en önemli stratejik yerlerinden Kapadokya bölgesinde dergahını kurar. Orada , ocak uyandırır, öğrenci yetiştirir ve “merkezden muhite yerleşme” projesi ile hizmet sınırını Balkanlara kadar genişletir, teşkilatçılığını devam ettirir ve toplumun hocası ünvanını alır.
Eserlerinden; Besmele Şerhi, Fatiha Suresi Tefsiri, Kitabü"l-Fevâid ve Makalât"ı zikredebiliriz.
Kendisinin 1209"da doğup 1270"de bugünkü Hacıbektaş"da vefat ettiğini biliyoruz.
Şimdi sırasıyla bu iki şahsiyetin eserlerini Yunus"un dilindeki;
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır
ve Mustafa Kemal Atatürk"ün “ Hayatta en hakiki mürşid ilimdir!” sözleri doğrultusunda ve hiçbir “ kavram kargaşası”na muhatap olmadan, Ahmed Yesevi"ni Fakr-nâmesi"ne ve Hacı Bektaş Veli"nin Makalat"ındaki “ dört kapı-kırk makamı” bilimsel yönleriyle değerlendirmaya çalışalım.
Bilindiği gibi tasavvufi düşüncenin esaslarını ayet"ler ve hadis"lerin bilimsel verileri teşkil etmektedir. Bu cümleden olarak da sufilerin;
"Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim ve kainatı yarattım" veya
“Kim ki kendini bildi, rabbını da bildi” mealindeki hadisler, belli başlı hadis kitaplarında bulunmamasına rağmen, mutasavvıflar bunları bir başlangıç kabul etmişlerdir. Sufiler böyle durumlarda mânâ aleminde Hz. Muhammed ile görüşüp, hadisi bizzat öğrenmek ve hadisin sıhhatini bizzat ona tasdik ettirmek yoluna gitmişler2 ve diğerleriyle birlikte bu hadisleri de kendi düşüncelerine temel olarak kabul etmişlerdir. Ayrıca Sufiler, bu zikir ve fikirlerinin esasını da bu ayet ve ayetlere mutâbık hadislerin teşkil edeceğini ifade etmişlerdir.3
Bilindiği gibi, belli başlı tasavvufi tem"leri ortaya koymaya çalışan Dini- tasavvufi Türk edebiyatı"nın önemli eserelerinden olan Ahmed Yesevi"nin Fakr-nâme"si ile Hacı Bektaş Veli"nin Makalat"ında geçen fakr ve “ dört kapı-kırk makam” hakkında; Kâmûs-ı Türkî'de4, İslam Ansiklopedisi'nde5 Abdulbaki Gölpınarlı'da 6, Agah Sırrı Levend'de 7 ve Ahmed Yesevi'de8 de;
-“Dünya nimetlerini hiçe sayarak, azla yetinmek, alçak gönüllü olmak, nefsi arzularına düşkünlük göstermemek, kendini Tanrı'ya vermek, Tanrı'yı sevmek, Tanrı'nın yarattıklarını da bir o kadar sevmek, dürüst, müşfik ve müteşekkir olmak, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için birlik ve beraberlik ülküsünde, iki gününü birbirine eşit olmayacak şekilde, bugünü'nü dünden daha başarılı kılarak, veren el'in alan el'den daha üstün olması için çalışmak, helal kazanmak, helalinden yemek, herkese kudretince yardımcı olmak…vb'leri verilmektedir.
Biz de burada; Ahmed Yesevi'nin Fakr-namesi ile Hacı Bektaş Veli'nin Makalat'ındaki dört kapı- kırk makam arasındaki benzerlikler ile, bunlar arasındaki mevcut ortaklıkları ve farklılıkları ortaya koymaya çalışacağız. Çünkü her iki eserde ki “velayet temi”ni göz önünde bulundurucak olursak, hem Ahmed Yesevi"deki, hem de Şeyh Lokman Perende vasıtasıyla Hacı bektaş"a bağlanan9 bu müşterekleri ve farklılıkları, her iki Türk mutasavvıfının fikrî müştereklerinde görebiliriz.
Çalışmamızda kolaylık sağlanması açısından Yesevi'nin Fakrname'sini "Y" harfi ile, Hacı Bektaş'ın Makalat'ını ise "M" harfi ile gösterdik. Bu konuyu üç noktada ele alıyoruz. Onlar da;
A. Fakr-name ile Makalat"daki Dört Kapı Kırk Makam"ın Karşılaştırılması
Aşağıdaki tablo"da karşılaştırmalı olarak Fakr-nâme ve Makalat"daki dört kapı kırk makamı yan yana vermeye çalışacağız. Bunlar da:
Ahmed Yesevi"nin Fakr-name"sinde Dört Kapı Kırk Makam | Hacı Bektas Velî"nin Makalat"ında Dört Kapı Kırk Makam |
a . Seriatta Bulunan On Makam: 1. Amentü"ye iman.( (Allah"ın varlıgına- birligine,meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve serrin Allah"tan geldigine inanmaktır) 2.Namaz kılmak 3.Oruç tutmak 4.Zekat vermek 5. Hac farizasını yerine getirmek 6.Yumusak konusmak 7. lim ögrenmek 8. Ehl-i Sünnet ve"l-cemeât (Hz. Muhammed"in sünnetlerini yerine getirmek) 9.Emr-i bi"l-ma'ruf, yani ( Seriat bakımından yapılması gerekli seyleri yerine getirmek) 10. Nehy-i ani"l-münker, yani Seriatın yasakladıgı seylerden kaçınmak
| a. Seriat"te Bulunan On Makam: 1. Amentü"ye iman : (Allah"ın varlıgına- birligine,meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve serrin Allah"tan geldigine inanmaktır) 2. İlim Ögrenmek 3.İslâm"ın bes sartını yerine getirmek (İslâm"ın bes sartı olan; kelime-i sahadet, Namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, gücü yetince Hacca gitmek, seferberlik olunca kaçmayıp vatanını düsmana karsı gelerek korumak ve cenabetten temizlenmek.) 4. Helal kazanmak, faizi haram bilmek, 5. Nikah kıymak, 6. Hayz ve lohusalıkta cinsi münasebeti haram bilmek, 7. Ehl-i Sünnet ve"l- cemaat ehlinden olmak (Hz.Muhammed"in sünnetlerini yerine getirmek) 8. Sefkatli olmak 9. Temiz yemek ve temiz giyinmek, 10.Emr-i bi"l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker (yani iyiligi emredip kötü islerden sakınmak.) |
b. Tarikat"te Bulunan On Makam: 1. Tevbe etmek 2. Pire el uzatmak 3. Havf (korku) 4. Reca(Tanrı'nın rahmetinden ümitli olmak) 5. İslâm"ın bes sartını yerine getirmek (yani belirli vakitlerde Kur'an'dan süreler veya dualar okuyarak,belli baslı ibadetleri yerine getirmek) 6. Pirin hizmetinde olmak 7. Pirin izni ile konusmak 8. Nasihat dinlemek 9. Tecrîd olmak 10.Tefrîd olmak
| b.Tarikat"te Bulunan On Makam
|
c.Marifette Bulunan On Makam:
| c. Marifet"te Bulunan On Makam:
|
d. Hakikat"te Bulunan On Makam:
| d. Hakikat"te Bulunan On Makam:
|
B. Fakr-nâme ile Makalat"da Bulunan Ortak Makamlar:
Her iki eserde bulunan ortak makamları şu şekilde gösterebiliriz. Madde sonlarındaki harfler esere, rakam ise makam sıra numarasına işaret etmektedir.
Ahmed Yesevi"nin Fakrname"sinde Bulunan Ortak Makamlar | Hacı Bektas Velî"nin Makalat"ında Bulunana Ortak Makamlar |
a. Seriat"te Bulunan Ortak Makamlar:
8. Emr-i ma'ruf'a riayet: Y/9-M/10 | a.Seriatta bulunan ortak makamlar
9. Nehy-i münker"e riayet M/10 |
b.Tarikat"te Bulunan Ortak Makamlar:
| b. Tarikatta Bulunan Ortak Makamlar
|
c. Marifet"te Bulunan Ortak Makamlar
| c. Marifet"te Bulunan Ortak Makamlar
|
d. Hakikatt"e bulunan Ortak Makamlar 1. Alçak gönüllük: Y/1-M/1 | d. Hakikatt"e bulunan Ortak Makamlar 1. Alçak gönüllü olmak M/1 |
C. Fakr-nâme ve Makâlât"da Bulunan Farklı Makamlar: | |
Fakr-nâme"ye Göre a. Seriat"te Bulunan Farklı Makamlar | Makalât"a Göre a. Seriat"ta Bulunan Farklı Makamlar |
1.Yumusak konusmak:Y/6 | 1. Yok |
b.Tarikat"ta Bulunan Farklı Makamlar: | b.Tarikatt"a Bulunan Farklı Makamlar |
1. İslâm"ın bes sartını yerine getirmek: Y/5 | 1. yok |
c. Marifet"te Bulunan Farklı Makamlar | c. Marifet"te Bulunan Farklı Makamlar |
1.Dervisligi kabul kılmak:Y/2 2. Seriat ve tarikatı ayakta tutmak:Y/6 3.Ahireti ihtiyar kılmak: Y/8 4. Yok 5. Yok 6. Yok 7. Yok | 1. Yok 2. Yok 3. Yok 4. Sabır ve kanaat: M/4 5. Miskinlik:M/8 6. Marifet:M/9 7. Kendini bilmek:M/10 |
d.Hakikat"te Bulunan Farklı Makamlar: | d.Hakikat"te Bulunan Farklı Makamlar: |
1. İyiyi kötüyü bilmek:Y/2 | 1. Yok |
Netice olarak ifade etmek isteriz ki; maddeler halinde gösterdiğimiz müşterekler ve farklar tetkik edildiğinde görülecektir ki ;
Şeriat kapısında Ahmed Yesevi'nin zikrettiği on makamdan dokuzu Hacı Bektaş'ta da aynıyla görülmektedir. Yalnız Hacı Bektaş'ta; namaz,oruç, hac, zekat makamları tek maddede toplanmış buna ilave olarak helal kazanç, nikah, haram, şefkat ve temizlik maddeleri zikredilmiştir. Farklı olarak görülen bu ifadeler Ahmed Yesevi'nin, Emr-i ma'ruf- nehy-i münker makamlarında birleştirilmiş olması sebebiyle başkaca bir farklılık düşünülemez.
Tarikat Kapısı"nda Yesevi ile Hacı Bektaş'ın yedi makamı müşterektir. Yesevi'de bulunmayan; saç kesmek ile hırka, zenbil ve âsâ gibi maddi unsurların sonradan ilavesi kuvvetle muhtemeldir.
Marifet ve Hakikat kapılarında da yedişer makamın müşterek olduğunu görmekteyiz. Diğer üçü özde aynı, fakat ifadesi farklı makamlardan ibaret-tir.
Dört kapı'da zikredilen kırk makamdan otuzu birbiriyle ayniyet derecesinde benzerlik arzetmektedir. Diğer on tanesi birbirini nakzedecek derecede farklı olmayıp, sadece ifade farkından ibarettir.
Haddizatında bu kadar küçük farklılık bir eserin iki nüshasında bile görüleceğinden bunları fark olarak bile telakki etmemek gerekir.
Hal böyle olunca bu küçük mukayese bize gerek Yesevi'nin ve gerekse Hacı Bektaş'ın Türkistan'da başlayan aynı tasavvuf geleneğinin temsilcileri olduklarını, bu geleneklerin Anadolu yakasında da aynısıyla devem ettiğini ve böylece her ikisinin de maddeten olmasa bile manen mürşid- mürid münasebetinde olduklarını göstermektedir.
1 Daha fazla bilgi için bak: Güzel, A., Hacı Bektaş Veli ve Makalat, Ankara 2001.
2 İsmâil Hakkı Bursevî, Kenz-i Mahfî, İstanbul1980, s.10-11.
3 .Ahirete nazaran dünyanın değeri, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer, parmağı ile denizden aldığı su"yu göz önüne getirsin. Müslim,Cennet, 55.
4 Kamus-ı Türki'de; el-fakr, yoksulluk manasındadır, gına (zenginlik) mukabilidir. Fakr, mastar-ı metruk olup, isim olarak kullanılır. Sofiyye ıstılahında fakr, mefhum olan varlıktan kurtulmak, fenafillah'a mazhar olmak yerinde kullanılan bir tabirdir(O. Z. Pakalın, OTDTS, C.1,S.585).
5İslam Ansiklopedi'nde ise fakir hakkında şunlar yazılmıştır: “Maddi ve manevi bakımdan sıkıntı içinde olan, mukabili gânî, müstakil veya zengin”;ekseriya âciz manasını ifade eden miskin"den başka manada da kullanılır. C.4, s.449.
6 Abdülbâki Gölpınarlı, Vizeli Alaaddin, İstanbul 1923; Erarslan, K. a.g.m, S.S.46: “Tasavvuf'da ıstılah olarak kullanılan fakr'ın, bildiğimiz yoksulluk olmadığını, buna mukabil manevi yoksulluk olduğunu ifade etmektedir. Diğer taraftan
"Mevhum ve nazari olan varlığı terkeden ef'al, sıfat ve zatın Hakk'da fani kılan kimse, hakiki fakr'a erişmiş ve fakr tamamlanınca Allah kalır."mealindeki hadis mucibince fakr edilecek fakr'a erişmiş olur. Böyle olan adamın İstanbulerse sayısız malı, mülkü olsun, hiçbirine gönülle ağlamayacağı ve tasavvufi tabiriyle malına kul olmayıp, malı kendisine kul edeceği için hiçbir zararı yoktur."
7 Ağah Sırrı Levent, fakr kelimesinin tasavvufi manasına dikkat çekerek şu şekilde tasvif etmektedir: Fakr, tasavvufla tarikate yeni giren salikten İstanbulenen,dünya nimetlerine hiçe sayarak azla yetinmek, alçak gönüllü olmak, nefse düşkünlük göstermemek, dünya ile ilgiyi kesmek (alayık kaydından çözülmek), Tanrı'dan gayriyi düşünmemek ( masivadan geçmek) ve kendini Tanrı'ya vermektir. Salik tarikatteki dereceleri birer birer geçerek seyr-ı sülukı tamamlarken bu vasıfları da kazanmış olur. Nihayet son bir mertebe kalır ki o da fenafi'llah mertebesidir. Bu kendi varlığını Tanrı'nın varlığında yok etmektir.”
8 Erarslan, K., “Ahmed Yesevi'nin Fakr-name'si,” I.Ü.E.F Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.XXII, İstanbul 1997, s.46 vd.
9 Köprülü, M. F., Türk Edebiyatı"nda İlk Mutasavvıflar, Ankara 1981, s. 48-54.
10 E.Coşan-H.Özbay, Makalat, Ankara 1990, s.13 20. 14