GÜZELLİK-ÇİRKİNLİK
Bir gün pâdişah iki tane köle satın aldı. Kölelerden biri çok temiz yüzlü inci dişli bir kimseydi, nefesi gül kokusu gibiydi. Diğeri oldukça çirkindi, dişleri çürümüş ağzı kokuyordu.
Pâdişah o güzel yüzlü köleye ihsanlarda bulunarak onu hamama gönderdi. Dişleri çürümüş ağzı kötü kokan köleyi yanına çağırdı. Kendini çok beğendiğini, fakat arkadaşının kendisi hakkında bir hayli kötü şeyler söylediğini belirterek, onun da arkadaşının kötü huylarını söylemesini istedi. Fakat köle arkadaşına toz kondurmadı hep onu övücü sözler söyledi:
-O dâima doğru söyler. Ben onun gibi doğru sözlü adam görmedim. Olabilir ki bende bâzı ayıplar görmüştür fakat ben onların farkında değilimdir. Herkes önce kendi kusurunu görseydi onu düzeltmek isterdi. Meselâ ben kendi yüzümü ve yüzümdeki bir kiri göremem senin yüzünü görürüm.
Bu sözlere rağmen pâdişah tekrar ısrar eder:
-O senin bir çok ayıplarını sayıp döktü, sen de onun eksiklerini söylemelisin ki sana olan güvenim sağlamlaşsın, der.
Fakat çirkin yüzlü köle arkadaşı hakkında hep iyi beyanlarda bulunur. Pâdişah ne yaptıysa bir türlü o köleye arkadaşı hakkında kötü bir söz söyletemez.
Nihâyet ikinci köle hamamdan geldi. Pâdişah onu da sınamak için huzuruna çağırdı, onu övücü sözler söyledi:
-Sıhhatler olsun ne kadar zarif ve latif olmuşsun. Keşke öbür kölenin sayıp döktüğü kötü huyların da olmasa ne olurdu, dedi ve onu da diğer köle gibi denemek istedi.
Bunun üzerine köle kızdı, köpürdü ve arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başladı. Biraz konuştuktan, arkadaşının kötülüklerinden bahsettikten sonra pâdişah onu susturdu:
-Yeter atık ikinizin de özünü, aslını anladım, onun ağzı kokuyor, senin ise için kokmuş, bundan sonra sen o doğru sözlü ve güzel huylu kölenin emrindesin haydi git, dedi.
Mevlânâ olayın sonunda şu hikmetli sözleri sıralar:
“Güzel ve iyi yüz, kötü huyla birlikte olursa bir kalp akça bile etmez.”
Testinin şekliyle ne vakte kadar oyalanıp duracaksın? Testinin görüntüsünden geç, ırmağa, suya yürü.
Şeklini gördün ama mânâdan gafilsin. Akıllıysan sedeften bir inci seç, çıkar.” (Mesnevî, c. II, beyit: 843-1015)
AÇIKLAMA
Hikâyemizde dış görünüşten ve yüz güzelliğinden çok ahlâk güzelliği üzerinde durmak gerektiği vurgulanır. Açıklamalarımızda şu hadis-i şerifi yeri geldikçe tekrarlıyoruz: “Allah sizin dış görünüşünüze bakmaz, fakat kalblerinize ve niyetlerinize bakar.”
Mesnevî şârihleri güzelliğin yüzde değil özde bulunması gerektiğini belirtir ve bu hikâyeyle ilgili çeşitli açıklamalar yaparlar.
Mesnevî"de olayın devâmında şu beyit yer alır: “Bir hadiste şöyle denir: Riya ile / gösterişle yapılan duâ ve tesbih mezbelelikte biten yeşilliğe benzer.” (b. 1018) Şarihler burada kasdedilenin şu hadis olduğunu belirtirler: “Süprüntülükte, çöplüklerde biten yeşillikten sakınınız.” Bu hadisle katedilen de şu imiş: Yüzü güzel fakat ahlâkı düzgün olmayan kadınlardan uzak durun, onlardan sakının. Veya şöyle denmek istenir: Evlilik yaparken ahlâkı düşük ve yaşayışı bayağı seviyede olan âileden kız almayınız. Öyle âilelerin güzel kızları ve kadınları çöplüklerde çıkmış yeşilliğe benzetilmiştir.
Ayıca şu izah da yapılır: Mesnevî beytinde geçen “tesbih” Allah"ı anmak, O"nun yüceliğini ifâde etmek anlamına gelir ve güzel bir harekettir. Ama bu, gösteriş için yapılırsa, çöplükteki yeşilliğe benzer.
Meselâ bir memur veya işçi düşünelim; görevini dikkatle ve ciddiyetle yapıyor, aldığı ücreti hak etmek için elinden geleni yapıyor. Bu arada namazını da ihmal etmiyor, uygun olan kısa bir arada çabucak kılıp işinin başına dönüyor. Bir de riyakâr birisi var diyelim, herkes kendini dindar bilsin diye, abdestinde namazında gösterişle hareket ediyor, insanların omuzlarından atlayıp ille de ön saflara geçeceğim diye rahatsızlık veriyor. Birinci kimsenin kulluğu Allah katında daha makbuldür.
Kötü huyla birlikte olan güzel yüz makbul değildir. Herkes güzel bir sîmâya bakmaktan hoşlanır. Ama yüzün güzelliği özün çirkinliğini gizleyemez. O çirkinlik farkedilince ilk nazardaki hoşlanma nefrete dönüşür.
Ashaptan Cerir b. Abdullah pek yakışıklı bir kimseymiş. Hattâ bu sebeple ona “Bu ümmetin Yûsuf"u” derlermiş. Kendisi şöyle der: Peygamber Efendimiz bana şöyle buyurdu: “Ey Cerir, sen öyle bir kimsesin ki Allah seni güzel yaratmıştır. Sen de ahlâkını güzelleştir.”
Mevlânâ şöyle hatırlatır: “Bil ki zâhirdeki sûret güzelliği yok olur, fakat mânâ âlemi ebedî kalır.”
Evet câzibesiyle gönülleri çeken bir yüzün güzelliği devam edip gitmez. Hastalanır zayıflar, ihtiyarlıktan buruşur, cilt hastalığına tutulur sevimsiz hale gelebilir.
Tâhiru"l-Mevlevî nakleder: Gençliğinde güzel olduğunu kendisi anlatan biri vardı. Her yerde geçmişteki halinden bahsederdi. Bir gün bir mecliste yine eski güzelliğinden söz etti ve: “Câmi yıkılsa da mihrap yerinde” dedi. Orada bulunan bir zat da: “Estağfirullah, mihrap değil, son cemaat yeri bile harap olmuş” deyiverdi.
Ne ki ahlâk güzelliği böyle harap ve türab olmaz. O mânevî güzellik, sahibini daima sevdirir.
Ashaptan Zahir b. Harem"in yüzü hiç de güzel değildi. Ama güzel ahlâkı dolayısyla Peygamber Efendimiz tarafından pek çok iltifat görürdü.