3. ULUSLARARASI EĞİTİMDE KALİTE KONGRESİ
"Hazret-i Mevlana'nın Eserlerinde İnsan ve Eğitimi, Karakter Gelişim Eğitimi, Manevi Etkileşim"
02-04 ARALIK 2011
1.OTURUM
“Hazret-i Mevlâna'nın Eserlerinde İnsanın Manevi (Soyut) Yönleri”
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Oğuz DOĞAN
• Fıtrat, Mizaç, Huy
Prof. Dr. Kerim ZEMANİ (İran)
• Ruh, Kalp, Gönül
Doç. Dr. Osman Nuri KÜÇÜK
• Nefs ve Yetileri (Akıl, Gadap, Şehvet)
Dr. Mustafa MERTER
2.OTURUM:
“ Hazret-i Mevlâna'nın Eserlerinde Erdemler ve Karakter Gelişim Eğitimi”
Oturum Başkanı: Ahmet Murat ÖZEL
• Hikmet Erdemi
Doç. Dr. Safi ARPAGUŞ
• Şecaat Erdemi
Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
• İffet Erdemi
Prof. Dr. Ali AKPINAR
• Adalet Erdemi
Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ
3.OTURUM
“Hazret-i Mevlâna'nın Eserlerinde Erdemsizlikler”
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Bayram DALKILIÇ
• Korku ve Ölüm Korkusu
Yrd. Doç. Dr. Yakup ŞAFAK
• Gam ve Endişe
Prof. Dr. Muhyiddin SHAKOOR (ABD)
• Heva, Heves ve Şeytaniyet
Prof. Dr. Hacı Ahmet ÖZDEMİR
4. OTURUM:
“Hazret-i Mevlâna'nın Eserlerinde Değerler ve Değerler Eğitimi”
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Recep KAYMAKCAN
• Nesnel Değerler (Yararlı- Zararlı)
Prof. Dr. Osman BAKAR (Malezya)
• Mantıki Değerler (Doğru- Yanlış)
Prof. Dr. Ahmet İNAM
• Ahlaki Değerler (İyi –Kötü)
Prof. Dr. Zekeriya GÜLER
• Estetik Değerler (Güzel- Çirkin)
Prof. Dr. Turan KOÇ
5.OTURUM
“Hazret-i Mevlâna'nın Eserlerinde Manevi Etkileşim”
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet BAYYİĞİT
• AŞK
Doç. Dr. Emin IŞIK
• VİCDAN
Prof. Dr. Gholamreza AAVANI (İran)
• TERBİYE
Prof. Dr. Mustafa USTA
• EDEP
M. Fatih ÇITLAK
• AYRILIK
Prof. Dr. Erol GÖKA
• NEY METAFORU
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇIPAN
3. EĞİTİMDE KALİTE KONGRESİ SONUÇ BİLDİRİSİ
'Öğretmenin dersi aşk nağmeleriyle dolu olsaydı,
Okuldan kaçan öğrenciyi tatil günü bile okula getirirdi.'
- Hakikî bir eğitim anlayışında insan; çeşitli melekelere/kabiliyetlere sahip, fizik olandan metafizik olana kadar varlık'ın bütün mertebelerini kendinde toplamış “biricik varlık” olarak tanınmalı ve tanımlanmalıdır. İnsan aynı zamanda varoluşsal bir birliğe ve bütünlüğe sahiptir ve hakikî bir eğitim, bu bütünlüğü ortaya çıkarmayı hedefler. Bir başka ifadeyle nitelikli eğitimin konusu, “bir bütün olarak insan”dır.
- Yaratıcı, insanı; kendisinin isimlerini ve sıfatlarını bütünüyle yansıtacak, kendisine 'ayna' olabilecek, böylece en yüksek makama ulaşabilecek donanımlarla yaratmıştır. Bu makam “olgun insan” olma makamıdır. Evrende ortaya çıkan varlık mertebelerinin özü ve görünüşte “küçük” bir evren ama hakikatte 'büyük” bir evren olan insanın eğitiminin nihaî amacı da, insanı gerçekte ne ise o yapmaya çalışmak, yani “olgun insan” mertebesine ulaşmasını sağlamaktır.
- İnsanın bu dünyada bulunmasının amacı, ancak eğitimle gerçekleştirilebilir. Eğitim veren de eğitim alan da insan olduğu için önce insanın bütün elemanlarıyla, donanımlarıyla ve boyutlarıyla tanınması, bilinmesi gerekir.
- İnsan bedeninin maddî/somut yapısının modern bilimin ve teknolojinin yardımıyla en ince ayrıntısına kadar bilinmeye çalışıldığı günümüzde; manevî/ soyut boyutunun da tanınmaya/bilinmeye çalışılmasında Hazret-i Mevlâna'nın şahsında geleneğimizin büyük ilim adamları ve gönül ehlinin söylediklerinden/ yazdıklarından mutlaka yararlanmak gerekir.
- Hazret-i Mevlâna düşüncesinin ve eğitim anlayışının temeline insan fıtratını koyar. Fıtrat kanunu na ters düşen ve onu esas almayan eğitim uygulamalarının doyurucu ve verimli neticeler veremeyeceğine dikkat çeker.
- İnsanın “olgun insan olma” amacını gerçekleştirebilecek potansiyelle, ham kabiliyet le dünyaya geldiğine, bunların işlenmesi gerektiğine inanan Hazret-i Mevlâna, eğitime ihtiyaç kavramını getirmiştir. İnsan, gelişim ve yücelişin hangi safhasında olursa olsun, daima daha ilerisine ihtiyaç duyacaktır. Bu gerçeği gören Hazret-i Mevlâna insana her zaman ihtiyaç içinde olduğunu hatırlatıyor.
- Hazret-i Mevlâna insanın ham kabiliyetlerle dünyaya geldiğini ve bu kabiliyetlerin potansiyel bir güç taşıdıklarını görmüş, bu gücün kendiliğinden değil de eğitimle ortaya çıkacağına inanmıştır. Eğer insandaki bu hamlık olmasaydı eğitime temel bulmak imkânsız olacaktı. Mevlânâ bitkinin yağmura olan ihtiyacını, insanın eğitime olan ihtiyacına benzetir. Hamlık noksanlığı ifade eder; noksanlık da giderilme ihtiyacını doğurur. Hamlık ancak bilgi ve sevgi sayesinde olgunlaşır. Onu da ancak eğitim verebilir. İnsan olgunlaştıkça, eğitime ne kadar ihtiyacı olduğunu hisseder ve anlar. İnsanı yüceltilmesi, karakterine şekil verilmesi , kişiliğinin olgunlaşması dediğimiz eğitimin temel hedefleri ancak hakikî eğitim sayesinde gerçekleşebilir.
- İnsanın fıtratı, mizacı, huyu, ruhu, gönlü, kalbi, nefsi ve nefsinin yetileri; aklı, arzuları, öfkeleri bilinirse,tanınırsa, bunlara uygun bir eğitim daha kolay ve verimli yürütülebilir. Dolayısıyla, her yönüyle bütüncül bir eğitim programı, varlık mertebelerinin özü olan insanın bu gerçekliğine hitap etmelidir. Hazret-i Mevlâna, eserlerinde edebî zerafetiyle tamamen bu hususları esas almıştır.
- Fıtrat, insanın doğuştan, potansiyel olarak sahip olduğu doğal eğilimlerdir. Bu doğal eğilimler her zaman hakka ve hakikate, hayra ve fazilete, hünere ve güzelliğe, yenileşmeye, aşka ve tapınmaya dairdir. İnsan, ayrıca birtakım değişmez mizaç ve huy özelliklerine de sahiptir ki, bütün bunlar eğitimle iyiliklere yönlendirilebilir.
- Benliği (nefsi) iyi tanımak gerekir. “Nefsini tanıyan Rabbini tanır.” İnsanın kabiliyet merkezleri olan dimağ (zihin/beyin)'in ve gönül(kalp/ vicdan)'ın dengeli ve düzenli bir şekilde ve bir arada, sürekli eğitilmesi gerekir. Biri diğerine tercih edilmemeli, hiçbiri ihmal edilmemelidir. Geleneğimizde zihin, beyin, dimağ, kalp, vicdan, akıl ve gönül her zaman ruh ile irtibatlı olarak ele alınmıştır.
- İnsan özü itibarıyla ne biliyorsa odur. İnsanın sahip olduğu bilgi onu geliştirir ve insan bildiği şey ile özdeş hale gelir. Bu bilgi geleneksel kaynaklarda çoğu zaman görüş yahut müşahede ile aynı tutulur. Müşahede yahut görüş bilgiyi temsil eder. Aslında görüş, bilmenin kendisidir.
- Fakat bu tip bir biliş/bilgi, ancak aklın eğitimi, manevi etkileşim, gönül yoluyla tamamlandığı zaman elde edilebilir.
- İnsanın fiziği ve metafiziği birlikte sentezleyerek ulvîliği yakalayabileceğine işaret eden Hazret-i Mevlâna insanın varlık mertebelerini, kendi özünde taşıdığı ilahî cevherle aşabileceğini söylemiştir. İyi insan olmak için Yaratıcı ile manevi etkileşime girmeye engel olabilecek olan kalbi, her türlü kötü duygu ve düşünceden arındırmak gerekir. Bu da insanın benliğinin eğitilmesiyle, yetilerinin dengede tutulmasıyla mümkündür. Benliğin kışkırtılması veya öldürülmeye çalışılması aşırılıklar olarak değerlendirilmelidir. Kışkırtılmış benlik; arzularının ve isteklerinin tahrik edildiği bir süreci, maddi ve kültürel 'gelişme' 'ilerleme' 'ekonomik ve teknolojik kalkınmanın şartı ve bahanesi olarak ortaya koyar. Yarış, rekabet, sınırsız üretim ve tüketim, insan benliğinin arzu ve ihtiraslarını doyurmak üzere hayatın merkezine yerleşir. Bunun karşısında benliğin öldürülmesi, arzuların ve isteklerin sürekli bastırıldığı bir süreci doğurur ki bu da bir başka aşırılıktır. Aslolan benliğin arzu ve isteklerinden meşru olanlarını, meşru yollarla tatmin etmektir. Hayatın devamlılığı da ancak bu şekilde sağlanır.
- Dünya üzerinde kaygı, narsizm, öfke, nefret üzerine yapılan araştırmalar, dünyayı tehdit eden unsurların sadece çevre kirliliği, ekolojik dengenin bozulması vs değil; esas tehlikenin bu trajik tabloyu oluşturan insanın yeterince anlaşılmaması olduğunu göstermektedir. Bu konuda yapılan çalışmaların sonucu “me generation” “ben veya bencillik nesli” ile karşı karşıya kalınmış olduğu gerçeğidir. Ya insan nefsinin gerçek yapısı anlaşılıp çareler üretilmeli ya da bir medeniyet kazasıyla tarihin sonlanabileceği görülmelidir.
İnsan benliğinin yetilerinden olan akıl, eğitimle denge haline kavuşturulmalı ve ruha bağlanmalıdır. Böylece aklın yardımıyla duyular ve diğer yetilerden arzu ve öfke yetileri daimî olarak dengede tutulur. Çünkü, benliğin yetilerinden akıl dengede olursa hikmet, arzu yetisi aklın yardımıyla dengede olursa iffet(dürüstlük), öfke yetisi yine aklın yardımıyla dengede olursa şecaat(cesaret) erdemleri ortaya çıkar. Her üç yetinin (akıl,arzu,öfke) dengede ve birbirleriye uyumlu olması durumunda hikmet, şecaat,iffet erdemleri ile beraber adalet erdemi de ortaya çıkar. Bu dört temel erdem ve bunların alt erdemleri, insan benliğinin yetilerinin dengede olmasının doğal sonucu olduğundan insanı eğitenler, bu erdemlerin eğitilenler tarafından tanınması, öğrenilmesi ve içselleştirilerek davranışa dönüştürülmesi için yardımcı olmalıdırlar.
- Hazret-i Mevlâna'nın görüşlerini bugün de hala canlı kılan şey, ileri görüşlü olmasıdır. Yüzyıllar ötesinden dolaylı olarak erdemli bir toplumun ancak adalet temelleri üzerinde yükselebileceğini ifade eder. Bunun tam aksi olarak bir toplumda eğer erdemsizlikler, haksızlıklar hala varsa; böyle bir toplumun yönetim düzenini adalet üzere işletebilmek için polis, bekçi gibi güvenlik güçlerinin çokluğu yeterli değildir.
- Özellikle yönetici konumunda olan kimselere merhamet ağacını gönüllerine dikmelerini ve adalet suyuyla sulamalarını tavsiye eden Hazret-i Mevlâna devletin sürekliliğinin ancak bütün bireyler arasında dengeyi korumakla tecelli edeceğini vurgular.
- İnsan benliğindeki yetilerin dengede olması haliyle ortaya çıkan erdemlerin öğrenilmesi ve davranışa dönüştürülmesi sürecini Karakter Gelişim Eğitimi olarak adlandırabiliriz. Karakter Gelişim Eğitimi Programı okullarda uygulanacak Değerler Eğitimi programının bir parçası olarak alınmalıdır. Bu programın uygulanmasıyla öğrencilerin donanımlı bir karaktere ve sağlam bir kişiliğe sahip olmalarının yolu açılacaktır.
- Yaşamı boyunca sürekli bir 'tercih' yapmak, cüz'î iradesini kullanmak zorunda kalan insan, her zaman iyi/kötü, doğru/yanlış, yararlı/zararlı, güzel/ çirkin ikilemleriyle karşı karşıyadır. Tercihinde kendisine yardımcı olacak olanlar, sahip olduğu erdemler ve değerlerdir. Değerler Eğitimi Programının sağlıklı ve verimli yürütülebilmesi için, hayatın bütün alanlarını kapsayan bir değerler gruplandırmasına ihtiyaç vardır. Çünkü gruplandırmalar eğitim sürecinde öğrenmeyi ve öğretmeyi kolaylaştırır. Kongre boyunca işlenen ve aşağıda yer verdiğimiz değer gruplandırması, Değerler Eğitimi Programı için temel alınırsa daha verimli olacağı kanaatindeyiz. Buna göre değerler:
1- Nesnel Değerler: Yararlı/Zararlı
2- Mantıkî Değerler:Doğru/Yanlış
3- Ahlakî Değerler:İyi/Kötü
4- Estetik Değerler: Güzel/Çirkin biçiminde gruplandırılarak, okullardaki tüm derslerinin eğitim programlarına giydirilmesi, örtük program şeklinde ve fırsatlar değerlendirilerek uygulanması önerilir.
- Halk içinde Hak ile birlikte yaşama anlayışına sahip olan Hazret-i Mevlâna; ahlaki değerlerin ve yüce erdemlerin birey ve toplumun hayatında davranışa dönüştürülmesini eğitim anlayışının temeli yapmıştır. Bireyi ve toplumları, iyiyi eylem haline getirme ve kötü olandan sakındırma konusunda, masal ve hikaye üslubu ile darb-ı mesel, analoji ve kıssaları kullanarak eğitirken; çocukların hayal gücünü ve geniş ufuklu düşünme yetisini geliştirerek zihin formlarının gelişimine de katkıda bulunur. Hikaye ve masal kahramanlarının fedakarlığı, cesareti, sevgisi, merhameti, iyilik severliği, adaleti ve paylaşma ahlakı ile okuyanlarını buluşturur ve sahiplenme duygusunu harekete geçirir.
- Hazret-i Mevlana doğru ve yanlışın sadece aklın sınırlarında anlaşılamayacağını belirtir. Aklın bilebileceği doğruluğu ve yanlışlığı gözden geçirdikten sonra bu bilgiyi; gönül, vicdan veya akl-ı külli ile aşmak gerekir. Bilgin, zamanın bilimi çerçevesinde 'doğru-yanlış'ı anlamalı, ama bunun ötesine de geçmeye çalışmalıdır. Görünen dünyanın koşulları ile sınırlı bilgi, 'doğru- yanlış' değerlerini temelleriyle anlayamaz. Anlayabilmesi 'varlın birliğini' oluşturan yapıyı, o yapı karşısında insanın yerini anlamakla mümkündür. Bu imkan ise Hazret-i Mevlâna'ya göre ancak aşk'ta mevcuttur.
Erdem (virtue) ile değer (value) kavramlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Değerler görecelidir ve kişiden kişiye, toplumdan topluma, zamandan zamana değişebilir. Erdemler ise kişiye ve topluma göre değişmez, zaman ve mekan üstü bir geçerliliğe sahiptir. Bu yüzden “Evrensel Değerler” söylemine karşı dikkatli olunması gerekir.
Güçlü ve gelişmiş ülkeler kendi değerlerini evrensel olarak adlandırıp başkalarına/ötekilere dayatabilirler. İnsanların büyük çoğunluğu tarafından paylaşılarak hayata geçirilmiş, kültürde ve örfte yer tutan, gelenek içinde yüzyıllar boyu anlatılmış/aktarılmış ve kaynağı kutsal metinler olan erdemler esas alınmalıdır ve değerler eğitimi programında bu erdemlerin kazandırılmasına öncelik verilmelidir.
İnsanların değer tercihindeki yanılgılarının, erdemlerden sapıp erdemsizliklere yönelmelerinin; korku, ölüm korkusu, gam, endişe, heva, heves ve şeytaniyetten kaynaklandığı bilinmeli ve öncelikle bunlara karşı önlemler alınmalıdır. Öğrencinin değer tercihleri arkadaş çevresi, öğretmen, anne, baba ve akrabaları, komşularının desteği ve selîm bir akıl, bilgi, irfan, vicdan ve kalbin rehberliğinde kolaylaştırılmalı ve erdemsizliklerden uzak durmaları sağlanmalıdır.
- Eğitim her şeyden önce eğitim alacak kişinin eğitimsizliğini kabul etmesi, hatta bilgiye susamasını gerektirir. Eğitim eksikliğinin farkında olmayan insan eğitilecek bir konumda değildir. Eğitimin amacı sadece bu dünyadaki neticelere göre sınırlandırılırsa, insanı eğitime hazır hale getirecek olan öğrenme isteği tam olarak harekete geçirilemez.
-Eğitimin amacı insan benliğinin yetilerinin dengede olması ve benliğin arındırılması olduğundan, formel ve mantıki eğitimin yanı sıra, ahlaki ve manevi değerlendirmelerden de hiçbir zaman bağımsız düşünülmemelidir. Bu ahlaki/manevi eğitim, dışa yansıyan doğru davranışlarla birlikte, manevi/ soyut disiplin ve gönlün/kalbin temizlenmesi anlamına gelir. Böylece, açıkça görülemeyenlerin bilgisine ulaşmak daha kolay olur.
- Hakikî bir eğitim ve öğretim ruh ile inançtan doğar. İnanç, bilgiyi ve onun Aktarılmasını yapılandırır. Ruh'a ve inanca dayanmayan akıl, kendini benliğin merkezine yerleştirir, bu yüzden sahih ve içselleştirilebilir bilgiye ulaşamaz.
Hazret-i Mevlâna'ya göre hakikî bir eğitim akıl yetisini, her zaman inanç öğretilerinin ışığı altında ve akıl ile ruh arasındaki ilişkiyi dikkate alarak geliştirmek zorundadır. Hakikî bir eğitimde Hazret-i Mevlâna gibi bir eğitimcinin en üst düzeyde sahip olduğu formel eğitimin yanı sıra, ilham, yaratıcılık ve Hazret-i Mevlâna'nın formel eğitimden üstün gördüğü ilahi kaynaklı gönlü gıdalandırma ve diğer unsurların da yer alması gerekir. Bu sezgisel gücü her insan için geliştirmek mümkün olmayabilir. Fakat bunun katı kurallar ve taklit ile köreltilmemesi de gerekir. Çünkü Hazret-i Mevlâna inanç kaynaklarının ortaya koyduğu modellere değil, ancak hakikatin bizzat yaşanmasının körü körüne taklit edilmesine de şiddetle karşıdır.
-Eğitim anlayışı fizik olandan metafizik olana kadar insanın varlığının bütününü kuşatmalıdır. Ahlakî boyutun yanı sıra estetik bir boyuta da sahip olmak zorundadır. Güzellik felsefesi ile sanatın ve estetiğin önemi üzerinde hiçbir düşünür Hazret-i Mevlâna kadar derinlikli durmamıştır. Hayatı, güzelliğin tezahürleriyle dolu olan bu eşsiz bilge, yaratıcıyı insanın sanatlardaki gerçek hocası, öğretmeni olarak görmüştür.
- Eğitimin en yüksek hedefi, insanlık halinin ve yaratılışının nihaî anlam ve gayesine karşılık gelmelidir. Bu hedef yaratıcıyı yakînen bilmektir/tanımaktır. Bu bilgi Hazret-i Mevlâna'nın aşk dediği cazibe ve muhabbet olmadan mümkün değildir. Dolayısıyla aşk yahut sevgi, bu bilgiden ayrı düşünülemez. Hazret-i Mevlâna'ya göre bu bilgi basit bir insanî duygu değil; ilahi bir gerçekliktir. Bu yüzden aşk ateşine sahip olmayan kişi Hazret-i Mevlâna'nın gözünde, İlahi gerçekliği tam olarak idrak edemeyen ve yaşayamayan bir insandır.
Hakikî bir eğitim, katılaşmış kalplerimizin ve unutkan zihnimizin külleri arasında kalmış olan bu aşk ateşini canlandırmak zorundadır. Bu olmadan tam manasıyla insan olmak mümkün değildir.
- Hakikî bir eğitim fizikî ve zihnî olandan aklî ve kalbî olana kadar insanoğlunun bütün varlık alanlarını kuşatan hiyerarşik bir yapıya sahip olduğundan, inanç; eğitim sisteminin her seviyesine nüfuz etmeli, ahlakî ve estetik değerlerle bütünleşmelidir. Bu eğitimin en büyük başarısı, evrensel aklın insan varlığını aydınlatması ve fıtratına işlenmiş olan aşk ateşinin yardımıyla, yaratıcının gereğince bilinmesini/tanınmasını gerçekleştirmesidir. Dolayısıyla bu aşk ve sevgi, bilgiye ulaşma sevgisinden, öğrenciyle öğretmen arasındaki sevgiye kadar eğitimin bütün boyutlarına nüfuz etmelidir.
Hz. Mevlana'nın düşünceleri, sevgiye dayalı bir eğitim ve insan ilişkileri bağlamında esas alınmalıdır. Bağnazlık,fanatiklik ve bölücülük sevgisiz eğitimin yol açtığı hastalıklardandır.Bunların önüne geçebilmek hür düşünceye açık, vicdanı hür insanlar yetiştirmeyi, hoşgörülü öğretmen ve eğitimcileri gerekli kılmaktadır.