Hicabi Kırlangıç
|
Hz. Mevlânâ'dan Gazeller(Çeviren Hicabi Kırlangıç)
ای يوسفِ خوشنامِ ما خوش می روی بر بامِ ما
ای در شکسته جامِ ما، ای بر دريده دامِ ما
ADI GÜZEL YUSUFUMUZ
Adı güzel Yusufumuz, hoş çiğnedin çardağımız
Senden kırık kadehimiz, darmadağın ağlarımız
Ey nurumuz, gururumuz, desteklenen uğurumuz
Kaynat bizim coşkumuzu şarap olsun salkımımız
Dilberimiz, maksudumuz, ey kıblemiz, mabudumuz
Yaktın bizim ödümüzü, bak çıkıyor dumanımız
Ey yarimiz, ey efemiz, tuzağında yüreğimiz
El çekme gel işimizden, gel rehin al sarığımız
Gönül çamura saplandı, can gidiyor gönül ne ki
Sevdamızın ateşinden, vay kalbimiz, vay başımız!
آن مير دروغين بين با اسبك و با زينك
شنگينك و منگينك، سربسته به زرينك
چون منكر مرگ است او، گويد كه اجل كو؟كو؟!
مرگ آيدش از شش سو، گويد كه منم اينك!
گويد اجلش كاي خر كو آن همه كر و فر
وان سبلت و آن بيني وان كبرك و آن كينك ؟
کو شاهد و کو شادي؟ مِفرَش به کيان دادي؟
خشت است ترا بالين، خاک است نهالينک
ترکِ خور و خفتن گو، رو، دينِ حقيقي جو
تا ميرِ ابد باشي بي رسمک و آيينک
بي جان مکن اين جان را، سرگين مکن اين نان را
اي آنک فکندي تو دُر در تکِ سرگينک
ما بستة سرگين، دان، از بهرِ دُرّيم اي جان
بشکسته شو و دُر جو اي سرکشِ خودبينک
چون مردِ خدا بيني، مردي کن و خدمت کن
چون رنج و بلا بيني، در رخ مفکن چينک
اين هجوِ من است اي تن، وان مير منم هم من
تا چند سخن گفتن از سينک و از شينک؟
شمس الحق تبريزي، خود آبِ حياتي تو
وان آب کجا يابد جز ديدة نمگينک؟
Şu atıyla, eyeriyle gelen sahte beye bir bak
Neşe içinde sermest, dünya süsüne tutsak
Ne eceli? Hani ecel? deyip ölümü inkâr eder
Altı yönden gelir ölüm, işte burdayım, der.
Ecel ona, bre eşek, der, hani onca debdebe?
Hani o bıyık burmalar, o çalım, o öfke?
Hani sevdiğin, hani neşe? Döşeğini kime verdin?
Yastığın kerpiç senin, işte toprak döşeğin.
Yiyip yatmayı bırak, kalk gerçek dini ara,
Ara da var kuralsız töresiz ebedî saltanata.
Atmışsın sen inciyi fışkının ta dibine,
Bu canı cansız etme, şu ekmeği pis etme.
Bil ki ey can, inci için bağımlıyız fışkıya.
Behey bencil serkeş, kırıl da inci ara!
Hak adamını görünce adamlık et, hizmet et
Yüzünü buruşturma görünce belâ, mihnet
Ey beden, bu kendi hicvim, o bey de benim, ben!
Yetmez mi bu konuşmak, derelerden tepelerden?
Zaten âb-ı hayatsın, ey Tebrizli Şemsu'l-Hak,
O su, nemli gözlerinden başka nerde olacak?
آن نفسی که با خودی يار چـو خـار آيدت
وان نفسی که بی خودی يار چه کار آيـدت
آن نفسی که با خودی خودِ تو شکارِ پشه ای
وان نفسی که بی خودی پيـل شـکار آيـدت
آن نـفـسی کـه با خـودی بسـتـة ابرِ غـصه ای
وان نفسی که بی خودی مـه به کـنار آيـدت
آن نفـسی که با خـودی يار کـنـاره مـی کـند
وان نفـسی کـه بـی خـودی بادة يـار آيـدت
آن نفسی که با خودی همچو خزان فسرده ای
وان نفسی که بی خودی دی چو بهار آيدت
جـمـلـة بـی قـراريـت از طـلـب قـرارِ تســت
طـالـبِ بـی قـرار شـــو تـا کـه قـرار آيـدت
جملة ناگوارشـت از طـلـبِ گـوارش اســت
تـرکِ گـوارش ار کـنی زهـر گـوار آيـدت
جـمـلـة بـی مـراديـت از طـلـبِ مـرادِ تـسـت
ور نـه هـمـه مـراد هـا هـمـچـو نـثـار آيـدت
عاشــقِ جـورِ يـار شــو عاشـــقِ مهـرِ يـار نـی
تـا کـه نـگـارِ نـازگر عاشـــــقِ زار آيــدت
خسـروِ شـرق شـمـسِ دين از تبريز چون رسد
از مـــه و از ســـــتاره ها والله عـار آيــدت
Kendinde olduğun an, sana diken gelir yar
Kendinde olmadığın an yar ne işine yarar
Kendinde olduğun an kendin avsın sineğe
Kendinde olmadığın an insan fili avlar
Kendinde olduğun an gam bulutuna tutsaksın
Kendinde olmadığın an ay senin yanına koşar
Kendinde olduğun an yar senden uzak durur
Kendinde olmadığın an yar sana şarap sunar
Kendinde olduğun an hazan gibi solarsın
Kendinde olmadığın an kış sana olur bahar
Bütün kararsızlığın karar arayışındandır
Kararsızlığa tâlip ol ki gelsin sana istikrar
Bütün tatsızlığın lezzet arayışından gelir
Lezzeti terk edersen zehir lezzet olup çıkar
Murada ermeyişin hep murat arayışındandır
Yoksa saçılır üzerine bütün muratlar
Yarin sevgisine değil cevrine âşık ol da
Sırılsıklam âşık olsun sana nazlı yar
Doğunun güneşi Şemseddin Tebriz'den gelince
Utanç verir sana vallahi ayla yıldızlar
عشقِ تو آورد قدح پر ز بلای دلِ من
گفتم، می می نخورم، گفت، برای دلِ من
BİR KADEH SUNDU AŞKIN
Bir kadeh sundu aşkın
İçinde gönül belam,
Ben şarap içmem dedim,
İç dedi,
Hatırım için.
Marifet şarabıydı verdiği.
Nasıl desem,
Acı, lezzetli, hoş
Tıpkı gönlümün vefası gibi.
Bir yandan Cebrâil geldi,
Bizse sarhoş öylesine.
Atıldım ileri,
Gör diye gönlümün haşmetini.
Dedi, ey Allah'ın sırrı,
Gösterme herkese yüzünü.
Ve şükredip Allah'a,
Gönlümün güzelliğini övdü.
Dedim, bu olası değil,
Değil aşkın gizlenesi.
Perdeleyecek nerede
Benim bu şeffaf kalbimi?
Aşkın gözünü kan bürürse
Rüstem'in eli kolu bağlanır
Dahası parçalanır Uhud!
Böyle yerde yüreğimin
Ne hükmü kalır?
Şahım gelse çadırıma,
Ne mutlu andır o an.
Gelse de kerem edip
Yüreğimi soyundursa.
Bensiz sararıp solmuşsun dese
Dese daha yakına gel.
Gel de gönlümün havası
Çarpsın yüzüne.
Desem, o lütfun nerede,
Kendin arayıp sorsan kulunu?
Senden başka bilecek kim,
Yüreğimin daralan
Genişleyen yolunu?
Hayır dese, tazelen,
Ucun bucağın olmasın;
Benim esintim önünde
Ol nergisten gülden taze.
Desem,
Ey her sıkıntının, güçlüğün ilacı
Senden başka deva nerde,
Ey gönlümün devası!
Gönlüne şâhittir onun
Meyveleri ağaçların.
Şâhit benim gönlüme de
Sapsarı kesilmiş yüzüm,
İnci gibi gözyaşım.
دلا نزدِ کسی بنشين که او از دل خبر دارد
به زيرِ آن درختی رو که او گلهای تر دارد
در اين بازارِ عطاران مرو هر سو چو بی کاران
به دکانِ کسی بنشين که در دکان شکر دارد
ترازو گر نداری پس ترا زو ره زند هرکس
يکی قلبی بيارايد، تو پنداری که زر دارد
ترا بر در نشاند او به طراری، که می آيم
تو منشين منتظر بر در، که آن خانه دو در دارد
به هر ديگی که می جوشد، مياور کاسه و منشين
که هر ديگی که می جوشد، درون چيزی دگر دارد
نه هر کلکی شکر دارد، نه هر زيری زبر دارد
نه هر چشمی نظر دارد، نه هر بحری گهر دارد
بنال ای بلبلِ دستان، ازيرا نالة مستان
ميانِ صخره و خارا اثر دارد، اثر دارد
بنه سر گر نمی گنجی، که اندر چشمة سوزن
اگر رشته نمی گنجد، از ان باشد که سر دارد
چراغ است اين دلِ بيدار، به زيرِ دامنش می دار
از اين باد و هوا بگذر، هوايش شور و شر دارد
چو تو از باد بگذشتی، مقيمِ چشمه ای گشتی
حريف همدمی گشتی که آبی بر جگر دارد
چو آبت بر جگر باشد، درختِ سبز را مانی
که ميوه نو دهد دايم، درونِ دل سفر دارد
A gönül otur gönülden haberlilerin yanına
Yürü taze çiçekleri olan ağacın altına
Bu aktarlar çarşısında boşta gezer gibi gezme
Öyle biriyle otur ki şeker olsun dükkânında
Terazin yoksa çok geçmez keser yolunu herkes
Sahte parayı süsler de altın der yutturur sana
Geliyorum, az bekle der, kapıya oturtur seni
İki kapılıdır o ev, boşa oturma kapıda
Tas getirip oturma her kaynayan kazan başına
Başka bir şey vardır çünkü kaynayan her bir kazanda
Her kamışta şeker olmaz her altın bir üstü olmaz
Bakış bulunmaz her gözde, inci olmaz her deryada
İnle ey şakıyan bülbül, çünkü sarhoşlar inlerse
Tesir eder, tesir eder taşlara, kayalara
Sığmazsan bırak başını; nitekim iğne gözüne
Başı vardır da ondandır eğer iplik sığmıyorsa
Uykusuz gönül lambadır, onu eteğinle koru
Bu yelden, bu havadan geç, fitne vardır bu havada
Yelden geçip gittiğinde yerleşirsin bir pınara
Yoldaş olursun gönlünde pınar çağlayan bir dosta
Pınar çağlarsa gönlünde yeşil ağaca benzersin
Taze meyveli bir ağaç, gönül içre yolculukta.
درخت و آتشی ديدم، ندا آمد که جانانم
مرا می خواند آن آتش، مگر موسیِ عمرانم؟
دخلت التيه بالبلوی و ذقت المن و السلوی
چهل سال است چون موسی به گردِ اين بيابانم
مپرس از کشتی و دريا، بيا بنگر عجايبها
که چندين سال من کشتی در اين خشکی همی رانم
بيا ای جان توی موسی و اين قالب عصای تو
چو بر گيری عصا گردم، چو افکنديم ثعبانم
توی عيسی و من مرغت، تو مرغی ساختی از گل
چنانکه در دمی در من، چنان در اوج پرانم
منم استونِ آن مسجد که مسند ساخت پيغمبر
چو او مسند دگر سازد، ز دردِ هجر نالانم
خداوندِ خداوندان و صورت سازِ بی صورت
چه صورت کشی بر من، تو دانی، من نمی دانم
گهی سنگم، گهی آهن، زمانی آتشم جمله
گهی ميزانِ بی سنگم، گهی هم سنگِ ميزانم
زمانی می چرم اينجا، زمانی می چرند از من
گهی گرگم، گهی ميشم، گهی خود شکلِ چوپانم
هيولايی نشان آمد، نشان دايم کجا ماند
نه اين ماند، نه آن ماند، بداند آن من آنم
Bir ağaç ve ateş gördüm, bir ses geldi: “Ben cânânım.”
Ateş beni çağırıyor, yoksa ben Mûsa mıyım?
Sıkıntıyla çöle girdim, bıldırcın ve helva tattım
Mûsa gibi kırk yıldır bu çölde gezip durmadayım
Gemiden, denizden sorma, gel de ilginçlikler seyret
Ki ben bunca yıl karada gemiyle yol almadayım
Gel ey can, Mûsa sensin, şu bedense senin asan
Eline alırsan asâyım, atarsan ben ejderhayım
Sen İsâ'sın, ben kuşunum; sen çamurdan bir kuş yaptın
Bana bir nefes üflersen bak nasıl gökte uçarım!
Ben mescidin direğiyim; Peygamber'in yaslandığı…
Başka yere yaslanınca hicran derdiyle ağlarım
Ey sâhiplerin sâhibi, ey sûretsiz heykeltıraş…
Bana ne resim çizdiğin sen bilirsin ben bilemem
Bazen taşım, bazen demir, kimi zaman tüm ateşim
Bazen taşsız bir terazi, bazen terazi taşıyım
Bazen otlarım burada, bazen de otlarlar benden
Bazen kurdum, bazen koyun, bazen de şeklen çobanım
Bir acâyip görüntü bu; hiç görüntü hep kalır mı?
Ne buna benzer, ne şuna; o bilir ki odur aslım.
سير نگشت جانِ من بس مکن و مگو که بس
گر چه ملول گشتهاي کم نزني ز هيچ کس
چونک رسول از تنق گشت ملول و شد ترش
ناصح ايزدي ورا کرد عتاب در عبس
گر نکني موافقت دردِ دلي بگيردت
همنفسي خوش است خوش، هين مگريز يک نفس
ذوق گرفت هر چه او پخت ميانِ جنسِ خود
ما بپزيم هم به هم ما نه کميم از عدس
من نبرم ز سرخوشان خاصه از اين شکرکشان
مرگ بود فراقشان مرگ که را بود هوس
دوش حريفِ مستِ من داد سبو به دستِ من
بشکنم آن سبوي را بر سرِ نفسِ مرتبس
نفسِ ضعيفِ معده را من نکنم حريفِ خود
زانک خدوک ميشود خوان مرا از اين مگس
من پس و پيش ننگرم پردة شرم بردرم
زانک کمندِ سکرِ مي، ميکشدم ز پيش و پس
خوش سحري که روي او باشد آفتاب ما
شاد شبي که باشد او بر سرِ کوي دل عسس
آمد عشق چاشتي شکلِ طبيب پيش من
دست نهاد بر رگم گفت ضعيف شد مجس
گفت کباب خور پيِ قوتِ دل ، بگفتمش
دل همگي کباب شد، سوي شراب ران فرس
گفت شراب اگر خوري از کفِ هر خسي مخور
باده منت دهم گزين صاف شده ز خاک و خس
گفتم اگر بيابمت من چه کنم شراب را
نيست روا تيممي بر لب نيل و بر ارس
خامش باش اي سقا کاين فرس الحياتِ تو
آبِ حيات ميکشد بازگشا از او جرس
آبِ حيات از شرفِ خود نرسد به هر خلف
زين سببست مختفي آبِ حيات در غلس
Doymadı benim canım, sözü bitirme, yeter deme
Hiç kimseden geri kalmazsın, usanmış olsan bile
Peygamber konuğundan bıkıp ekşitince yüzünü
İlâhi öğütçü onu azarladı “Abese” de
Uyum içinde olmazsan gönül derdi kaplar seni
Birliktelik hoştur hoş, bundan kaçma bir an bile
Türdeşleri arasında pişen her nesne tatlanır
Mercimekten nemiz eksik? Biz de pişelim biz bize
Kopmam sarhoşlardan, özellikle şeker içenlerden
Ayrılıkları ölümdür, kim heveslenir ölüme?
Sarhoş refîkim dün gece elime bir kadeh verdi
Kırarım ben o kadehi nâmert nefsin ensesinde
Zayıf mide nefsini ben kendime arkadaş etmem
Çünkü bu sinek yüzünden sofram girer birbirine
Ben öne arkaya bakmam, yırtarım ar perdesini
Şarabın kemendi beni önden arkadan çekince
Yüzü güneşimiz olunca ne güzel sabahtır o
Gönül semtinde o bekçi olunca hoştur o gece!
Kuşluk vaktinde aşk tabip sûretinde bana gelip
Elini koyup nabzıma, dedi, nabız düşmüş yine
Kalbin güçlenmesi için kebap yemelisin dedi
Ona dedim, yürek hepten kebap oldu, sür bâdeye
Dedi, şarap içersen, her alçağın elinden içme
Çerçöpten arınmış saf şarabı ben veririm sana
Dedim ki ben seni bulsam şarabı neyleyeyim?
Teyemmüm câiz değildir Nil ve Aras kıyısında
Sessiz ol ey saka, zira senin bu hayat atın
Hayat suyu taşıyor, onun zilini çözsene
Hayat suyu, şerefinden ulaşmaz her halefe
İşte bu yüzden gizlidir gecenin son bölümünde
Web sitemizin dışında farklı sitelere yönlendiren linklerin içeriklerinden
Semazen.net sorumlu tutulamaz.
Görsel Tasarım: Capitol Medya // Yazılım: CM Bilişim