Recep Dikici
|
TÂHİR EL-MEVLEVÎ VE ERMENİ TERZİYAN İLE DÎNÎ VE EDEBÎ MÜZÂKERESİ
Prof. Dr. Recep Dikici*
Şâir, müderris, muharrir, gazeteci, mesnevîhan ve edebiyat tarihçisi olan Tâhir el-Mevlevî (Olgun), 1877 yılında İstanbul'un Taşkasap semtinde doğmuştur. Babası Hademe-i hassa başçavuşlarından Hacı Mustafa Saffet Bey, annesi Sultan Abdülazîz'in Çerkez câriyele-rinden Emine Emsal hanımdır. Çok yönlü bir kişiliğe sâhip olan Tâhir el-Mevlevî, ilköğreni-mini evlerinin yakınında bulunan Hekimbaşı Ömer Efendi Sıbyân Mektebinde yapmış ve bilhassa burada Hâfız Hasan Efendi'den istifâde etmiştir. Bu zat, Gülhâne Askerî Rüşdiye-si'nde okumuş ve bu arada babasını kaybetmiş olup, daha sonra Menşe-i Küttâb-ı Askerî'ye girmiştir. Buradaki iki yıllık öğreniminin ardından 1892'de Bâb-ı Seraskeri'de memuriyete başlamıştır. Buradaki vazifesine devem etmekle beraber Fatih dersiamlarından Filibeli Mehmet Râsim Efendi ile Mesnevîhan Selânikli Mehmed Es'ad Dede'nin derslerine devam etmiş ve icâzetname almıştır (1893).
Tâhir el-Mevlevî, âileden bağlı bulunduğu Mevlevîliğe fiilen 1894'de Şeyh Mehmed Celâleddîn Efendi'ye bağlanarak intisap etmiştir. O yıl Es'ad Dede'yle beraber Mısır'ın “Tevfîk-i Rabbânî “ vapuruyla hac yolculuğuna çıkmışlar; İskenderiye, Kahire, Suveyş, Yanbu' yoluyla Medîne'ye, Şubat 1885 yılında da Mekke'ye varmışlar. Tâhir el-Mevlevî, bu yolculuğu sırasında yol üzerindeki dergâh, türbe ve benzeri yerleri ziyaret etmiş; Es'ad Dede'nin delâletiyle Kahire, Medîne ve Mekke'de Şeyh Ahmed Denderâvî, İmâdullah el-Hindî, Mekke Süleymâniye müderrislerinden Şeyh İsmâil Nevvâb ve Mekke şeyhülmeşâyihi Ahmed er-Rufâî gibi âlimlerin sohbetlerinden bulunmuştur. Bunların sonuncusu, kendisine teberrüken Kadirî ve Rufâî tarikatlarından birer de icâzetname vermiştir. Hacdan dönüşünde Yenikapı Mevlevîhanesi'nde Karamanlı Hâlid Dede'den istifâde etmiştir. Mevlevî muhibliği-ni yeterli görmeyerek çile çıkarmak ve hizmet etmek isteyen Tâhir el-Mevlevî, memuriyetten istifâ ederek, 1896'da Yenikapı Mevlevîhanesi'nde çileye soyunmuştur. Yenikapı Mevlevîha-nesi'nde Cemâl Efendi'nin vefâtından sonra, Şeyh Celâleddîn Efendi'nin kâri-i Mesnevîliğini yapmış; pazartesi günleri dergâhta Tunuslu Şeyh Mustafa Efendi tarafından takrîr edilen Futuhât-ı Mekkiye derslerine de katılmıştır. Dergâhtaki hizmetinin yanı sıra ilmî ve edebî faaliyetlerde bulunan Tâhir el-Mevlevî 1001 gün süren çile vazifesini Ekim 1898'de 22 yaşında iken tamamlamıştır. Âdet olduğu üzere çileden sonra şeyhinden izin alarak Konya'ya Hazret-i Mevlâna'yı ziyarete gitmiştir. Bir süre burada kaldıktan sonra İstanbul'a dönerek Yenikapı Mevlevîhanesi'ndeki hücresine çekilmiştir.
Tâhir el-Mevlevî, çile çıkardıktan 5-6 ay sonra Mevlevîhanede oturup vakıf lokması yemek yerine, Mevlevîlikle ilgili eserleri gün ışığına çıkarmak gibi bir gaye ile Beyazıt'ta tramvay yolunda “Tâhir Dede Kütüphânesi “ adında bir sahaf dükkanı açmıştır. Burada Mir'ât-ı Mevlâna adlı kendi eseriyle Sırrî Abdülbâkî Dede'nin Mi'râciye'sini Manzûme-i Mi'râc adıyla neşretmiştir. Bu arada Beyazıt'ta satış olmaması yüzünden dükkanını Bâb-ı Âli caddesine nakletmiştir. Bu arada her hafta 16 sayfalık bir forması neşrolunmak üzere yaklaşık 100 forma hâlinde çıkacağı mukaddimesinde bildirilen ve Vâsıf Efendi tarafından toplanıp, Hazret-i Mevlâna hakkında övgü dolu birçok manzûmeyi ihtivâ eden “ Mecmûa-i Medâyih-i Hazret-i Mevlâna” dan 7 forma bastırmıştır. Aynı yıl içinde Cevrî İbrahim Çelebînin Hilye-i Çehar Yâr-ı Güzîn adlı manzûmesini bir mukaddime ilâvesiyle neşretmiştir.
Tâhir el-Mevlevî, “ Tâhir Dede Kütüphânesi “ neşriyatının yanı sıra bir de müstakil haftalık bir gazete çıkarmayı arzu etmiş ve bu gayeyle ilgili makama müracaatta bulunmuş-tur. Karşılığında red cevabı alınca, o günlerde neşriyatına ara veren Resimli Gazete'yi sâhibinden kiralamıştır (1899). Fakat bu ilk sayının kapağına Mecmûa-i Medâyih-i Hazret-i Mevlâna'nın ilânıyla beraber bir Mevlevî sikkesi resmi basıldığından, o vakit veliaht bulunan ve Mevlevî muhibbi olan Mehmed Reşad namına propaganda yapıldığı gerekçesiyle gazete kapatılmıştır. Ancak Tâhir Bey sorguya çekilmiş, fakat suç oluşturacak bir hareketi görülme-diğinden serbest bırakılmıştır. Bunun üzerine maruz kaldığı tavır ve baskılar karşısında kitapçılığı bırakmıştır..
Dükkanı kapattıktan sonra 4 yıl gibi bir müddet Nazime Sultan'ın vekil harçlık vazife-sini ifâ eden ve daha sonra bu işten de ayrılarak 1904'te Orman ve Maadin Nezaret'inde açılan bir imtihanı kazanan Tâhir Bey, defter-i kebîr kalemine kâtip olarak tayin edilmiştir. Yine aynı yıl Burhân-ı Terakkî ve Rehnümâ-yı Füyûzat adlı özel okullarda Farsça ve İslâm Tarihi okutmaya başlamıştır. Nezâretteki vazifesinde ilerleyerek, çeşitli kademelerde görev yapmıştır. Meşrûtiyetin ilânından sonrai rehber-i Vatan gazetesinin çıkışına da katılmışır. Nekregü dergisinde, “ Tâhir saffet “ imzasıyla mizâhi yazılar yazmış ve onun kapanmasını müteâkiben çıkan Nekregü ile Pişekâr'da yazmaya devam etmiştir. Bir ara İttihâd ve Terakkî'ye girmiş ise de, sonra istifâ etmiştir. Tâhir el-Mevlevî, Beyânü'l-Hak, Sırât-ı Müstekîm ve Sebîlü'r-reşad-da sürekli yaşmıştır.
Tâhir el-Mevlevî, 1909'da Dârü'ş-şefakâti'l-İslâmiye'nin edebiyat ve kompozisyon hocalığına tayin edilmiş ve burada 36 yıl görev yapmıştır. 1920'de Mahfil mecmuasını çkarmış, aynı yıl Ticaret ve Ziraat Nezareti iktisat Heyeti başkâtipliğine tayin olmuştur. Ayrıca bu görevine özel kalem başkâtipliği de ilâve edildi. Fakat Kuvâ-yi Milliye taraftarı olmasından dolayı, bu görevinden azledilmiştir. 1921'de Ali Satış komisyonu başkâtipliğine, daha sonra Ticaret ve Ziraat Nezareti'nde sicil mümeyyizliğine getirilmiş ve 1923'de sicil mümeyyizliğinden de azlolunmuştur. 1924 yılında İmam-Hatip Mektebine öğretmen olmuştur. 1929'da Maltepe Askerî Lisesi edebiyat hocalığına ve bu vazifede gösterdiği başarı nedeniyle bir sene sonra, 1931'de terfî ettirilerek, 10 görev yapacağı Kuleli Askerî Lisesi'ne atanmıştır.
Son memurluğu, Millî eğitim Müdürlüğü Tasnîf-i Kütüb Komisyonu azalığı olan Tâhir Bey, burada yazma divânları toplayan bir katalog hazırlamıştır (1947). Araştırmalarını Yücel dergisinde yayınlamış ve 1948'den sonra İslâm Yolu adlı bir dergi çıkarmıştır. Ömrü-nün son seneleri rahatsızlıkla geçmiş olup, 1951 yılında İstanbul'da vefât etmiştir. Tâhir Bey, Fars ve Türk edebiyatları, tarih, Mevlâna, Mevlevîlik ve diğer birçok konularda eser yazmış ve tercümeler de yapmıştır.
Basılmış Eserleri: 1. Afgan Emîri Abdurrahman han, 2. Amuzgâr-ı Fârisî (1), 3. Asr-ı Saâdette: Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, 4. Bâkî'ye Dâir, 5. Cengiz ve Hülâgû Mezâlimi, 6. Dest-i Âviz-i Fârisî-Hannan, 7. Divân Edebiyatı ve Istılahları, 8. Divânçe-i Tâhir, 9. Edebiyat Istılahları, 10. Edebiyat Lugatı, 11. Edebiyat Tarihimize Dâir Manzum Bir Muhtıra, 12. Fütuhatü'l-İslâmiye Tercümesi, 13. Fuzûlî'ye Dâir, 14. Germiyanlı Şeyhi ve Harnamesi, 15, Hazreti Peygamber ve Zamanı, 16. Hind İhtilali, 17, Hind'in Moğol Hüküm-darları ve Nâdir Şah, 18. Hind Masalları, 19. İki Mektup Surûri ile Gubarî, 20. İnsanlığın Büyük Önderi Resûlü A'zam Hazreti Muhammed'in Hal Tercümesi, 21. İslâm Askerine, 22. Kafkasya Mücâhidi Şeyh Şâmil'in Gazavâtı, 23. Kâili Bilinen Fıkralar, 24. Kamerî Aylara Dâir Malumat, 25. Matbuat Âlemindeki Hayâtım, 26. Medâris-i İslâmiyye Talebesine Tarih Hülâsaları, 27. Mesnevî Dersleri, 28. Mesnevî'nin Eski ve Yeni Mu'terizleri, 29. Mesnevî'nin Mu'terizine İkinci Cevap, 30. Mir'ât-ı Hazret-i Mevlâna, 31. Mir'âtul-Akâid, 32. Müslüman-lıkta İbadet tarihi, 33. Şâir Nev'î ve Sûriye Kasîdesi, 34. Siyer-i Peygamberî, 35. Şeyh Celâ-leddîn Merhum, 36. Şeyh Sa'dî'nin Bir Sergüzeşti, 37. Şükûfe-i Baharistân, 38. Târih-i İslâm Sahaifiden, 39. Tedrîsât-ı Ebediyyeden Nazım ve Eşkâli Nazım, 40. Teşebbüs-i Şahsî, 41. Edebî Mektuplar, 42. Münâcât-ı Hazreti Mevlâna Tercümesi, 43. Nisâbu'l-Mevlevî Tercüme-si, 44. Divânçe-i Fârisi-i Tâhir.
Yazma Eserleri: 1. Âsi Abaza Hasan Paşa, 2. Âşık Çelebî Tezkiresi ve Şâir Zâtî, 3. Bursalı Gazalî, 4. Büyüklerimizden Bazı Zevât, 5. Dînî, Tarihî, Edebî Makâleler, 6. Divân Edebiyatından Birkaç parça ve İzâhı, 7. Divân-ı Tâhirü'l-Mevlevî (1), 8. Divân-ı Tâhirü'l-Mevlevî (2), 9. Edebiyat Dersi Muhtırası, 10. Edebiyat Sözlüğündeki Uydurma Ta'birler, 11. Edebiyat Tarihimizde Araştırmalar, 12. Garb Edebiyatına Dâir Manzûm Bir Muhtıra, 13. Hallâc-ı Mansûr'a Dâir, 14. Hitâbet Dersleri, 15. Hulefa-yi Râşidîn Devri Hulâsa-i Vakâyii, 16. İbn-i Kemâl'in Yavuz Hakkındaki Mersiyesi, 17. İslâm Ansiklopedisi İçin Yazdıklarım, 18. İstanbul'un Eski Âdetlerinden, 19. Kavâid-i Edebiyye Dersleri, 20. Kitâbet-i Resmiye, 21. Kudemâ-yı Mevleviye, 22. Kur'ân ve Mağz-ı Kur- ân, 23. Mantıkî ve Bir Hezeliyyesi, 24. Mecmû'a-i Eş'âr, 25. Menâkıbu'l-Ârifîn'de Münderic “ Makâlât-ı Şemsi Tebrîzî ” den On Fasılın Tercümesi, 26. Mısır'daki Abbâsi Halifeleri, 27. Nedîm'in Köşk Kasîdesi ve Namık Kemal ile Ziyâ Paşa'nın Nâziresi, 28. Osmanlı Devletinde İdam Edilen İki Şeyhulislâm, 29. Risâle-i Fütuvvetiyye Tercümesi, 30. Sabrî'nin Ebû Sa'îd Efendi Vasfındaki Kasîdesi, 31. Sa'di-i Şirazî'ye Dâir, 32. es-Sîretu'n-Nebeviyye ve'l-Âsâru'l-Muhammediyye Tercümesi, 33. Sünbülzâde Vehbî'nin Tayyare Kasîdesi Şerhi, 34. Şâir Ali İffet, 35. Şâir Anıtları, 36. Şâir Refi'-i Kâlayî, 37. Şeyhulislâm Abdülazîz Efendi, 38. Târih Hulâsaları ve Kısâs-ı Enbiyâ, 39. Teceddüt Edebiyatına Dâir Muhtıra, 40. Tefsir-i Hüseynî Tercümesi, 41. Telfîku'l-Ahbâr ve Telkîhu'l-Âsâr, 42. Tercümelerim, 43. Türk Edebiyatı Tarihçesi, 44. Veliyyuddîn Oğlu Ah-med Paşa Divânı'nın Nesre Çevrilişi.
Tâhir el-Mevlevî, “ Şâir Nev'î ve Sûriye “ adlı eserinde ( s.44-45), Fuzûlî divânı'nı Ermenice'ye terceme eden müteveffa Terzibaşıyan'la tanıştığını ve müzâkerede bulunduğunu şöyle anlatmaktadır : “ 1919 târihlerinde epeyce bir hastalık geçirmiştim. Evde yatarken bir mektup aldım. Ermeni Katolik patrikhanesi başkâtibi Terzibaşıyan imzasını hâvi bu mektubu gönderen, Fuzûlî divânını Ermeniceye terceme etmekte olduğunu söylüyor, anlayamadığı bâzı yerleri müzâkere için vaktim olup olmadığını soruyordu. Adresi yazılmış ve pulu yapıştırılmış bir zarf da beraber gönderilmişti. Şimdi hastayım, iyileşirsem müzâkerede bulunabilirim diye cevap yazdım. İki gün sonra bu muhterem adam iyâdetime geldi, istifsâr-ı hâtırda bulundu. Kendisinin Ankaralı olduğunu, Vatikan'dan mezun bulunduğunu, Avrupa lisanlarından birkaçını bildiğini, Arapça ile Farsça'yı biraz anladığını söyledi. Hele Türkçe'yi pek iyi konuşuyordu. Bir iki saat görüştük ve birbirimizden hoşlandık. İyi olduktan sonra ziyaretine gittim. Şişlide Katolik mezarlığının üst tarafındaki sokağın içinde ve sağ cihetteki evlerden birinde oturuyordu. Ziyaretimden çok memnun oldu. Hemen Fuzûlî divânı'nı çıkardı. Bâzı gazellerini okudu. İnşâdındaki kusurdan (Arûz) ile meşgul olmadığını anladım. (Taktı') usûlünü kısaca söyledim. Çabucak kavradı, nisbeten ahenklice okumaya başladı. Ondan sonra kendine müşkil olan bâzı beyitleri sordu. Hâtırımda kaldığına göre ilk sorduğu, Fuzûlî divânı'nın başındaki (Tevhid)'e dâir kasîdenin matlaında (hulle) kelimesi idi. Kim bilir? Belki de mâhud( dindeki talakla ilgili ) hulle mes'elesine âid bir şey sanmıştı.
Arapların peştamal gibi bele sardıkları beze (izâr), silecek gibi omuza attıklarına da (rida) denildiğini, ikisine birden bir takım elbise demek olmak üzre,(hulle) tâbir edildiğini haber verdim.”
Edebî müzâkerelerinde Hâfız ve Fuzulî divânlarını gözden geçirdiklerini belirten Tâhir el-Mevlevî, muhtelif meseleler hakkında saatlerce söyleştiklerini ve bu söyleşmeler arasında dinî bahisler de olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etmektedir : “ Fakat ne o beni Katolik olmaya teşvik etti, ne de ben onu Müslüman olmaya davet ettim. İkimiz de medenî ve terbiyeli bir adamın yapacağı gibi birbirimizin itikâdına tearuzda bulunmadık. Ara, sıra zarîfâ-ne latîfeler de oluyordu. Meselâ : yetmişi geçkin bir ihtiyar olduğu hâlde, bana hürmet ve hiz-met için bir gün eliyle çay pişirmişti.
Bardaklar gayet ufak olduklarından ben bir tâne şeker almakla iktifâ ettim.
- Bir tâne yeter mi? Baksanıza ben üç tâne koydum dedi. Gülerek :
- Bize bir tâne kâfî, size üç tâne lazım, dedim. Nükteyi anladı. O da gülerek :
- Siz kanaatkârsınız, cevâbını verdi.
Şu muhâvere ile (Tevhîd) ve (Teslîs)'e imâ edilmişti.” (s.45-46).
Tâhir el-Mevlevî, bir başka dînî mevzûyu şöyle görüştüklerini ifâde etmektedir : “Yine bir gün kütübhânesinden bir Mushaf çıkardı. (İnnâ..) âyetini okuyup ne demek olduğunu sordu. Ben, kendimde Kur'ân tefsîrine salâhiyet görmediğimi söylemekle berâber (Lillah)'daki (lam)'ın (temellük) ifâde etmesi dolayısı ile âyetin “biz, Allah'ın milki ve memlûkiyiz, yine onun nezdine gideceğiz” meâlinde bulunduğunu anlattım. Bunun üzerine Terzibaşıyan :
- Yakışan mânâ bu. Fransızca tercemesi yanlış yapılmış, çünki orada “biz Allah'ın oğullarıyız” diye çevrilmiş, dedi.” (s.46).
Manevî bir şahsiyete sâhip olan Tâhir el-Mevlevî'nin, çalışmalarını ve hizmetleri-ni, daha çok Mevlâna ve Mevlevîliğe hasrettiği görülmektedir.
Bibliyografya : Sâdi Aydan, Tâhir'ül-Mevlevî, Hayatı ve Eserleri, Mesnevî (Terceme ve Şerheden Tâhir'ül-Mevlevî), Konya, 1963; Abdülbâkî Gölpınarlı, Mevlânâdan Sonra Mevlevîlik, İstanbul, 1953; Reşid Süreyyâ Gürsoy, Tâhir Olgun'un Hayatı ve Eserleri, Bilgi Yurdu, nr. 30, 1940; Tâhir'ul-Mevlevî, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Sadeleştiren : Abdullah Sert, Bahar Yayınları, İstanbul, 1974; Atilla Şentürk, Tâhir-ül-Mevlevî, Hayatı ve Eserleri, Nehir yayınları, İstanbul, 1991; Zülfikar Güngör, Son Mesnevîhânlardan Tâhir'ul-Mevlevî ve Mevlevîlik Hakkındaki Bazı Görüşleri, Dinbilimleri Aka-demik Araştırma Dergisi, (2009), Sayı : 3; Dursun Gürlek, Mesnevî'nin Sırrna Eren Bir Âşık : Tâhir'ul-Mevlevî, http:/akademik,semazen.net; http:/mevlevider.net; Osmanzâde Hüseyin Vasssaf, Sefînetü'l-evliyâ, Süleymâniye kütüphânesi, Yazma Bağışlar bölümü, numara : 2305; Tâhir Olgun (el-Mevlevî), Şâir Nev'î ve Sûriye, Aydınlık Basımevi, İstanbul, 1937.
* Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı.
İpek Yolu Dergisi Mayıs 2011
Web sitemizin dışında farklı sitelere yönlendiren linklerin içeriklerinden
Semazen.net sorumlu tutulamaz.
Görsel Tasarım: Capitol Medya // Yazılım: CM Bilişim