ŞEHZADE İLE BÜYÜCÜ KADIN
(Mesnevî, Cilt 4, beyit nu: 3082-3241)
Bir padişahın yiğit bir oğlu vardı. Bir gece rüyasında çocuğunun ansızın öldüğünü gördü. Uyanınca öyle bir sevindi ki ömründe öyle bir sevinç görmemişti.
Gördüğü ölüm rüyası üzerine padişah, evlensin de soyu sopu devam etsin diye şehzadeye bir kız almak istedi. Şöyle düşündü:
“Soyumun devamı için oğluma iyi huylu, terbiyeli bir kız alacağım. Fakat alacağım kızın kötü bir padişahın soyundan değil, temiz bir kişinin soyundan olmasını isterim.”
Padişah bir zâhidi (dünyaya yüz vermeyen, gönlünü kaptırmayan) akrabalığa seçince, bu haber kadınların kulağına vardı! Şehzadenin annesi dedi ki; “Evlenmede gerek akıl, gerek dini deliller, eşit/denk olmayı şart koşmuştur. Hâlbuki sen cimriliğinden kurnazlık ederek oğlumuzu bir yoksulla akraba yapıyorsun”.
Karı-koca biraz tartıştılar; nihayet padişahın görüşü üstün geldi. Oğlunu, yaradılışı ve huyu güzel bir kızla nikâhladı. Fakat kaza ve kader bu ya; o güzelim şehzadeye bir ihtiyar büyücü kadın da âşık oldu. O kocakarı, şehzadeye öyle bir büyü yaptı ki, Bâbil büyücüleri bile bu büyüye haset ederler.
Şehzade tam bir yıl o karıya esir oldu. O kokmuş karının ayakkabısının tasmasını öpüp durdu. Kocakarının sohbeti, şehzadeyi kesip biçmekte, eritip mahvetmekteydi.
Dünya, padişaha zindan kesildi. Şehzade ise babası ve akrabası ağlarken gülmekteydi. Padişah pek çaresiz kaldı. Gece gündüz kurbanlar kestirmekte, sadakalar vermekteydi. Ne çare varsa hepsine başvurdu; fakat oğlan, kocakarıya gittikçe daha fazla âşık oluyordu.
Padişahın secdeye kapanıp “Ya Rabbi! Ferman senindir. Hakk'ın mülkünde Hak'tan başka kimin hükmü geçer ki? Fakat bu zavallı çocuk, öd ağacı gibi yanıp duruyor. Ey merhametli Allah'ım, onun elinden tut, yardım et” demeye başladı.
Nihayet onun “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” demesi, feryat etmesi makbule geçti; yoldan usta bir büyücü çıkageldi. O büyücü, uzaktan, o çocuğun bir ihtiyar karıya esir olduğunu duymuştu. Bu karının büyüde eşsiz, örneksiz olduğunu ve bir ikincisinin bulunmadığını işitmişti.
O, sıkı düğümleri çözüp şehzadeyi sıkıntıdan kurtardı. Padişah şenlikler yaptırdı, şehir halkı sevindi, o ümidini kesmiş gelin de muradına erdi. Büyücü kocakarı kederinden geberdi.
AÇIKLAMA
1. Ders: Gönlünü dünyaya kaptırmış insanları ancak peygamberler ve veliler iyileştirebilir
Hz. Mevlânâ bu hikayeyi açıklarken diyor ki:
“Şehzade, insanoğludur, Allah'ın halifesidir. Babası da meleklerin secde ettikleri, Allah'ın halifesi Âdem Safî'dir. Kâbilli kocakarı dünyadır; insanoğlunu babasından büyü yaparak ayırdı. Peygamberle veliler de buna çare bulan o hekimdir.”
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de dünyevi cazibelerin aldatıcılığına dikkat çekip insanları uyarmıştır:
“Allah sizi dünyaya halife olarak göndermiştir ve ne yapacağınızı görmektedir. Dünyaya karşı ve kadınlara karşı dikkatli olun.” (Tirmizi, Fiten 26)
“Dünyadan (dünya hayatına aldanıp kapılmaktan) sakının. Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki muhakkak dünya, Harut ve Marut'tan daha büyüleyicidir.” (Münavî, Feyzu'l-kadir, I, 139, hadis nu: 145)
2. Ders: Allah'a ve dine uzak olan değil, dindar olan bir eş seçmeli:
Hz. Mevlânâ hikayeyi açıklarken diyor ki:
“Sen dini avlamaya bak ki onunla beraber güzellik, mal, mevki ve sana fayda veren baht da senin olsun!”
Peygamberimizin şu hadisine işaret edilmektedir: “Bir kadınla şu dört özelliği için evlenilir: Malı, soyu (asaleti), güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç/tercih et de huzur bul.” (Kütüb-i Sitte Tercümesi, hadis nu: 5626)