Er-Rahim ise, kendisine vacib kıldığı şekilde, özel manevi kemali kullarından itaat ve ibadet edenlere verendir. Nitekim sahih bir duada şöyle denilmiştir: “Ey dünyanın Rahmanı, ey ahiretin Rahim'i!”
Binaenaleyh er-Rahman muhtaç olanlara, er-Rahim ise, iftihar ehline özgüdür.
Allah'ın rahmeti, iki kısma ayrılmıştır: Bunlardan birisi, vâcip rahmet ve diğeri ise, imtinani rahmettir. Buna göre, imtinân rahmeti, er-Rahman mertebesinden bir feyizdir, bu rahmet ile, zuhur eden şeyler zuhur etmiştir; yaratıkların korunması ve bulundukları hal üzere rızıkları da rahmete bağlıdır. Ayrıca, bu rahmet sayesinde şakilerin varacakları yer de ahirette rahmet olacaktır.
Hakkın rahmanlığının umumiliği ve rahimliğinin şümulünün neticesi, Nefes-i Rahmani'nin var olanların mertebelerinin şahıslarının zatlarında ve taayyün etmiş mümkünlerin fertlerine sirayet etmesidir. Bu bağlamda, zuhur eden şeylerde, genel anlamda sureti itibariyle rahmetle çelişen gazab, elem gibi şeyler zuhur ederse, bu, keşif ve tahkik bilgisiyle varlık cihetinden rahmetin ta kendisidir.
Çünkü gazabı yaratıp, onu yokluktan varlığa çıkartması Hakkın gazaba rahmetinden kaynaklanır. Bunun yanı sıra, Hakkın kendisi gibi önce veya daha sonra gazab etmediği bir mertebede gazabı izale etmesi de Hakkın kullarına rahmetinden kaynaklanır.
Böylelikle, her şeyi içerdiği için, her şeyi kapsayan imtinani rahmetin saltanatı umumi olmuştur. Bu rahmet, er-Rahman isminin saltanatının mahallidir.
Bu rahmetin umumiliğinin neticesi olarak Hakkın şakilere yönelik ihsanı da artmıştır. Her ne kadar onların varış yerleri “şakilik” diyarı olsa bile, rahmetin her şeye yayılmasının eserlerinin kendilerinde hallerine yaraşır tarzda sabitleşmiş olması nedeniyle, onlar da azabdan tat alacaklardır. Çünkü ihsanın zuhuru, sadece asilerde ve suçlularda büyük olabilir; bu noktada muhsinler bahsin dışındadırlar.
Rahmetin bu umumiliği nedeniyle Hak, günahkar olmalarına rağmen, bütün kullarını kendisine izafe etmiştir. Bu bağlamda Allah ü Teâlâ şöyle buyurmuştur: “ De ki: Ey kendilerine zulmeden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. ” (Zümer, 53)
Böylelikle Allah, kullarının rahmetinden ümit kesmelerini yasaklamıştır, hatta İblis bile, Hakkın lutfundan olan rahmetine tamah etmiştir; şayet Hakkın rahmetinden ümit kesmiş olsa idi, hiç kuşkusuz bu, daha büyük bir günah olurdu. Bununla birlikte İblis'in varacağı yer ateştir ve kendisine tâbi olanların günahlarını taşıyacaktır. Buna göre taşınan şey, belirli bir sürede kesilir, çünkü o, bir cezadır, ceza ise, amellere uygun olur. Şu halde ceza da kesilecektir, Allah'ın fazlının ise, kesilmesi söz konusu değildir, çünkü o, karşılık ve amellere uygun olup olamamanın dışında kalır.
İmtinan rahmeti her şeyi kuşatmıştır; bu rahmet, bir mahalle veya başkalarına değil de sadece bir diyara mahsus değildir, aksine o, dünya ve ahirette varlık diyarıdır.
Vaciplik rahmeti ise, na't ve özellikleriyle özel bir konuya sahiptir, onda rahimlik eserleri tezahür eder ki, bunlar, onun tecellilerinin ve saltanatının tecelligâhlarıdır.
Bu rahmet de, türün cinse dahil olması gibi, imtinani rahmete dahildir. Bu nedenle Hak onu şu ifadesiyle kayıt altına almıştır: “ Ben o rahmeti tövbe edenlere, zekât verenlere yazacağım.” (Araf, 156)
Bu bağlamda Allah, onlara rahmet edeceğini ve amelleri karşılığında kendilerine mükafat vereceğini bildirmiştir; onlara ulaşan rahmet, kendilerinden Hakka ulaşan takva ölçüsündedir.
İşte bu, uygun karşılıktır.1
Rahim ile Rahman, rahmetten meydana gelmiş iki isimdir. Rahman daha umumî, Rahim ise daha hususi ve daha tamamlayıcıdır.
Rahman'ın mana bakımından umumi olması; bütün varlıklarda rahmetin zuhurundan dolayıdır. Rahim'in de hususi olması; saadet ehline mahsus kılınmasından dolayıdır.
Ancak; Rahman'ın rahmetinde ceza ve azab karışmış olabilir... Mesela: Lezzet ve kokusu kötü olan ilacı içmek gibi. Çünkü, bunda hastaya rahmet mevcut olduğu gibi yaradılışa uygun olmayan şey de mevcuttur...
Fakat Rahim'in delalet ettiği rahmete hiçbir şey karışmaz. O sırf nimettir. Bu nimet de ancak Kamil ve tam saadet sahiplerinde bulunur...
Rahim, Rahmana nisbetle insanın vücud yapısındaki göz gibidir. Yani Rahim daha aziz, daha şanı yüksek ve daha hususi bir duruma sahiptir.
Rahmanın bütün merhametlere mutlak şümûlü vardır. Bundan dolayıdır ki: Rahim'deki rahmet, tam manasıyla ancak ahirette meydana gelir, denilmiştir.
Çünkü hem ahiret dünyadan daha geniştir ve hem de dünyadaki her nimete keder karışması şarttır.2
Rahman ve Rahim arasındaki fark, ya Rahman sıfatının Allah'a mahsus olması, ya Rahman'ın genel olması, ya da yüce ve değerli nimetleri ifade etmesinden kaynaklanmaktadır:
• Birincisine göre Rahman Allah'tır. Çünkü bu kelimenin içerdiği şeyler kullardan meydana gelmez. Bu, ancak Allah'tan olabilir. Halbuki “Rahim” sıfatı, kullar için de kullanılır.
• Rahman geneldir. Bu genelliğin nasıl olduğu sorulabilir: Çünkü neredeyse bunun kapsamına girmeyen şey yoktur. Aksine bu, bir bakıma bir imtihan türüdür. Buna cevabımız şudur: Bazı olaylar var ki, insan bunu rahmet olarak değerlendirirken, bir külfet ve ceza olabiliyor. Bazen de bir külfet ve ceza olarak kabul ederken, bir rahmet olabiliyor. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “ Hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda iyi olabilir ve hoşunuza giden bir şey de hakkınızda kötü olabilir. ” (Bakara, 216).
Birincisine, yani rahmet gibi görünüp, aslında ceza ve azap olana örnek, şâirin şu ifadeleridir:
“Gençlik, boş zaman ve atılganlık,
İnsanın başına olmadık işler açar”
Bütün bunlar görünürde nimettir.
İkincisine, yani ceza, azap ve külfet gibi göründüğü halde rahmet olana örnek, öğrenmesi için öğrenciyi okula hapsetmek, ya da zor kullanmaktır. Bu görünürde kötü, fakat sonuçta iyidir. Mesela hırsızın cezalandırılması, hırsız açısından bir ceza, fakat toplum için rahmettir.
Aptal kimse, işin dışıyla ve kabuğuyla ilgilenir. Oysa akıllı işin aslını ve sırlarını düşünür, bunlarla ilgilenir. Nice bela ve sıkıntılar var ki, sonuçta rahmet ve berekettir. Küçük bir kötülüğe uğramaktan korkarak büyük bir iyiliği terk etmek, en büyük kötülüktür. İnsanlara bir takım yükümlülükler verilmesi, sorumluluklar yüklenmesi, ruhların bedensel ilişkilerden arındırılmasına yöneliktir. Nitekim cehennemin yaratılması; kötüleri, iyilerin amellerine özendirmek, şeytanın yaratılması da kullar arasında dürüst ve samimi kimseleri ortaya çıkarmak içindir. Bir şeyi derinlemesine araştıranın görevi, Hızır gibi, binasının temelini gerçekler üzerine kurmasıdır. Çünkü Hızır (a.s.), Hz. Musa ile arkadaşlığında, arkadaşlık prensiplerini sağlam temeller üzerine oturtmuştu. İnsan tabiatının hoşlanmadığı birçok şeyde gizli sırlar ve gerçek
hikmetler yatabilir. Eğer Allah'ın rahmeti olmasa ve bu rahmet Allah'ın gazabını geçmeseydi, kâinatın varlığından söz edilemez ve Allah'ın “Mün'im (nimet verici) isminin de bir anlamı olmazdı.
• “Rahman” Yüce ve değerli nimetler içindir. Bunun hemen ardından da “Rahim” sıfatı geliyor. Bunun sebebi kulun, istekte bulunurken, Allah'tan değersiz bir şey istemesinin edebe aykırı olduğu vehmini defetmek içindir. Nitekim: “Biraz ihtiyacım vardı da onun için gelmiştim” diyen kimseye, sanki: “Sen git de, bu isteğini sıradan birisinden iste. Çünkü Rahman olan Allah'dan az istekte bulunmakta kusur işlemektesin. Oysa Allah Rahim yani merhamet edendir. Bu bakımdan sen, ayakkabının bağına, çorbanın tuzuna varıncaya kadar her şeyini Allah'tan iste” demek gibi bir anlam bulunmaktadır.3
1 Konevi, Esma-i Hüsna Şerhi
2 Cili, İnsan-ı Kamil, Cilt 1, sf: 151-152
3 Konevi, Fatiha Suresi Tefsiri