ABDÜLHAKİM ARVASİ'YE (1865-1943) GÖRE NAMAZIN MANEVİ YORUMU

ABDÜLHAKİM ARVASİ'YE (1865-1943) GÖRE NAMAZIN MANEVİ YORUMU[1]

Prof. Dr. Vahit GÖKTAŞ[2]

"Hiçbir amelime güvenmiyorum lakin Allah Teâlâ'nın düşmanlarına düşmanlığım var."

"Yazın bereketi baharın gelişinden belli olur."

Özet

Bu makalede Abdülhakim Arvasi'nin namazla ilgili manevi yorumları ele alınmıştır. Abdülhakim Arvasi bir İslam alimi ve aynı zamanda bir sufi olarak namazın ehemmiyetine dikkat çekmiş, namazla ilgili bir risale yazmıştır. Bu risalede abdestle ve namazla ilgili fıkhi bilgiler vermiş,  namazın hakikatini ortaya koymuş ve namazın manevi yorumunu yapmıştır. Yine bu risalede namazın miraç oluşu, namazdaki manevi haller, tekbir, kıyam, rüku, secde ve tahiyyatın hakikatiyle alakalı yorumlarda bulunan Arvasi namazın psikolojik ve sosyolojik yönleriyle ilgili bilgiler de vermiştir.

Arvasi'ye göre namaz sadece şekilden ibaret değildir, namazda gaybu'l-gayb aleminin sırrı vardır. Namaz bir sevgilidir, namazda ruhun gıdası vardır. Namazın hakikati bütün hakikatlerden daha iyidir, müşahade ve tecellilerden yüksektir. Namaz mekasıddandır. Diğer ibadetler namazın vesilesidir.

Bu makalede, Abdülhakim Arvasi'nin namaz risalesinde ve diğer eserlerinde zikrettiği namazla ilgili fenomonolojik yorumları ele alınmıştır.

Anahtar kelimeler:

Arvasi, namaz, manevi yorum, fenomonoloji, tasavvuf, namaz risalesi

Giriş

Abdülhakim Arvasi 1865 yılında Van'ın Başkale kazasında doğmuştur. Soyu Abdülkadir-i Geylani'ye uzanmaktadır. Abdülhakim Arvasi'nin sekiz erkek ve iki kız kardeşi vardır. İlk eğitimini babası Seyyid Mustafa Efendi'nin yanında almakla birlikte resmi temel eğitimini Başkale'de tamamladı. Ailenin büyükleri Kādiriyye ve Çiştiyye tarîkını müntesib olmakla beraber sülâlesinin önde gelenleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'ye bağlanmışlardır. Abdülhakim Arvasi de 1295/1878 yılında Seyyid Fehim Efendi'ye bağlanarak Nakşbendîliğin Hâlidiyye koluna intisâb etti. Ardından mürişidi Seyyid Fehim Efendi tarafından kendisine 1305/1887 yılında halîfelik verildi.[3]

Birinci Dünya Savaşının başlaması ve 'Tehcir Kanunu' ile kasabanın boşaltılması istendi. Bunun üzerine Abdülhakim Arvasi, yüz elli kişilik akraba, âile ve yakınlarıyla Bağdat'a yerleşmek amacıyla yola çıktılar. Aile Revândiz'e geldi, üç ay burada kaldı. Erbil yoluyla Musul'a ulaştıktan sonra bir buçuk yıl Musul'da kaldılar. Musul'da bulundukları sırada, Abdülhakim Arvasi Sason kazasına müftü olarak tayin edildi. Savaş sırasında gösterdiği üstün hizmetler nedeniyle meşîhat tarafından ilmî rütbe ve maaş ile taltîf edildi. Buradan sonra Abdülhakim Arvasi, ailesiyle Adana'ya geldi. Bir buçuk yıl Adana'da ikamet etti. Adana'dan Eskişehir'e oradan da 1337/1919 yılında İstanbul'a ulaştı. Abdülhakim Arvasi bu zorunlu göç hâricinde ilim tahsili, vaaz, sohbet, hac ve hicret gibi muhtelif nedenlerle Van, Doğu Bâyezid, Eleşkird, Musul, Mısır, İskenderiye, Rıbat, Tanta, İsmailiye, Süveyş, Cidde, Şam, Halep, Beyrut, Lübnan, Humus, Erzurum, Trabzon, Tiflis, Batum' vb. civar şehirlere seyahatlerde bulundu. Gittiği yerlerde âlim ve meşâyıh ile görüşen Abdülhakim Arvasi, vaaz ve irşadlarına buralarda devam etti. Abdülhakim Arvasi, Kâşgarî Dergâhı şeyhliğine asaleten tayin edildi. Dergâhtaki şeyhlik görevinin yanı sıra Kâşgarî Câmii'ndeki imâmlık ve hatiplik görevi kendisine verildi. 27 Kasım 1943'te dar-ı beka'ya irtihal eyledi.[4]

Eserleri

Râbıta-i Şerîfeer-Riyâzu't-TasavvufiyyeMevlidü'n-NebîNefy ve İsbât Zikrinin Mufassalen ÂdâbıAshâb-ı KirâmEcdâd-ı NebîSefer-i ÂhiretKeşkûlİslâm Hukûkunun İncelikleriTesbih Kullanmanın Meşru'iyyeti ve Mebde-i ZuhûruEkber-i KebâirNamaz RisâlesiTarîkat-ı Aliyye-i Nakşbendiyye'nin Âdâbını Mübeyyin Bir Mektup Sûreti

Süleyman Kuku müstear adıyla Ahmet Faruk Meyan[5] Abdülhakim Arvasi'nin külliyatının tamamını iki cilt halinde Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin Külliyatı ismiyle neşretmiştir.[6]

Sûfilere Göre Namaz

Diğer ibadetlerin farziyeti için sıhhat, emniyet gibi şartlar gerekirken namaz ibadetinin yılda bir kez veya bir ay süresince değil, genele yönelik ve günde 5 vakit olması dolayısıyla diğer ibadetlerden farklı görüşmüştür.

Namazın bedene, ruha ve sosyal hayata iyi geldiği bilinmektedir. Ancak namazın hakkını vererek eda etmek gerekmektedir. Namaz kılan kişi için en mühim meselelerden biri namazdayken namazda olamamaktır. Camide dahi iş, telefon, yarım kalan bazı şeyler vs dolayısıyla Allah'ın huzuruna durma veya Hak'la beraberlik hususunda sıkıntı yaşanmaktadır.

Günde beş vakit namaz kılma, insanın iç dünyasında nefsiyle yaptığı büyük cihatlardan birisidir. Çünkü insan nefsi namaz kılmak istemez. Namazdan şiddetle kaçar. Onun için namaz kılma çok ağır bir ibadettir. Ama insan ruhu için namaz kılma böyle bir anlam taşımaz. Ruh namazdan büyük bir lezzet alır.

Namaz kılma ruha çok zevkli bir ibadet olarak görünür. Allah'la sohbet etmek gibidir. Ruh namaz kılma ile temel gıdalarını alır. İnsan ruhu namaz kılma ile huzura kavuşur.

Namazda Allah huzurunda olmanın ve O'na saygı ve tazimde bulunmanın en güzel bedeni hareketleri sergilenir. Namaz bize Rabbimizin en büyük hediyesidir. Namaz kılmak, insan ruhu için bir lüks değil muhtaç olduğu bir ibadettir. Namaz kılma, içerisindeki bedeni hareketleri, okunan sure, dua ve zikirleri ile insana kulluk şuurunu hatırlatan en mükemmel ibadettir. Bu açıdan namaz kılma insanın en üst doyum bekleyen temel güdüsünü, varoluşsal gayesini doyuran bir ibadettir.[7]

Sufilere göre namaz münacaattır, nurdur, huzurdur, miraçtır ve Hakk'a vuslattır. İbn Arabi arifin manevi namazı ile hal vakit ve makam arasında irtibat kurar.[8]

Mevlana şöyle der: 'Aklını başına al da namaz yumurtasından civciv çıkar, yani namazdan manen yararlan, yoksa dane toplayan bir şey öğrenememiş kuş gibi, Allah'ın büyüklüğünü düşünmeden yere başını koyup kaldırma.' [9]

Abdülhakim Arvasi'ye Göre Namazın Manevi Yorumu

Abdülhakim Arvasi namazla ilgili müstakil bir risale kaleme almıştır. Arvasi namazla ilgili bu risalede asdestle ilgili ilmihal bilgilerinden bahseder sonra namaz ilmihalini geniş bir şekilde ele alır.

Namaz öncesi alınan abdest, adeta günahlara tövbe ve istiğfar etme, kendini Allah

huzuruna çıkmaya hazırlama gibi bir anlama sahiptir. Abdest alma başlı başına bir ibadettir.

Bunun yanında eserlerinin farklı yerlerinde namaz ilmihali[10], farz ve nafile namazlar ve namazın ehemmiyeti gibi hususlarla ilgili bilgiler vermiştir.[11]

Namaz İslam'ın beş rüknünden biridir. Namaz dinin direğidir. Namaz müminin miracıdır. Miraç olması ise bu ümmete mahsustur. Namaz hususunda fıkhi bilgiler veren Arvasi namazın ve içindeki rükünlerin manevi izahlarını da yapar.

Arvasiye göre namazı hakkıyla eda edenin üzerinden külfet kalkar ve namazın halaveti ve lezzeti kalır. Namazla çok namütenahi haller meydana gelir. Bu haller ise Arvasi'ye göre tarikat yolunun sonunda olan müntehilere müyesser olur.[12] 'Namazla hakâik münkeşif olur.'[13] Yani namazla hakikatler ortaya çıkar.

Arvasi namaz kılmanın anlamını şöyle açıklar:

'Sen mahluksun; Yaratıcının emriyle nefsinde bütün yaratılmışları hatırlarsın. Mahlukat; emr alemi ve halk alemi şeklinde iki sınıftır. Emr ruhlar alemi, halk ise cisim ve madde alemidir. Kişi namaz kılarken kendisini, basit ve mürekkep cüzlerini göz önüne getirir. Bütün insanları etrafında düşünür. Akabinde cinleri, bitki, hayvan, gökyüzü, felekleri, arşı, refrefi, sidretü'l-müntehayı, melekleri ve diğer mahlukatı zihnine getirir. Sonra 'Allahu ekber' diyerek tekbir getirir ve bütün mahlukatın yaratıcısı Allah'tır, der. Namaza durmadan bütün bunları düşünüp kalbini masivadan boşaltır.[14]

Arvasi tekbirin hakiki manasını şöyle anlatır:

'Ey alemlerin sahibi bizler sana kurban olmuşuz. Zira kurban keserken İbrahim (as.) 'Allahu ekber' dedi. İnsan kendi nefsini yaratıcıya kurban etmek istediği zaman 'Allahu ekber' der. Nefsin kurban edilmesi için keskin bıçak ancak 'Allahu ekber''dir. Vücud bu suretle kurban edilerek Bismillah ile namaza başlandı. Huzur-ı hazrete girildi. Kıyamet gününü tahayyül edip huzur-ı Hakda hesap ve münacat için saf bağladılar. Huzûr-ı Yezdan'da hasret ve nedamet gözyaşları döküp kıyamet gününün dehşetinde hayret ve şaşkınlığa kapıldılar.'[15]

Arvasi'ye göre namaz Allah'a ve Rasülüne imandan sonra bütün ibadetlerin ve amellerin üstünde en iyi ibadettir. Namaz kulluk ve aslın ortaya çıkmasıdır. Namaz iman gibi mekasıddandır ve diğer ibadetler namaz için vesiledir. Müminle kafiri birbirinden ayıran namazdır. Bu manada önemli bir ölçüdür. Arvasi 'Nerede namaz var; orada iman var. Nerede namaz yok; orada iman ya var, ya yok! demiştir. [16]

Namaz, münker ve menhiyattan insanı men eder, uzaklaştırır. Günahlar için kefarettir. Güzelliği diğer ibadetlerden farklı olarak iman gibi zatidir. İbadetlerin tamamını kendinde toplayan ve insanı Cenab-ı Hakk'a en çok yaklaştıran ameldir. Namaz kıldığı zaman, insanın dünyada Allah'a en yakın olduğu zamandır. Namazda Allah'a münacat ve Allah'ı müşahade vardır.[17]

Namaz mümin için felahtır kurtuluştur. Ancak bunun için namazın şartlarına riayet edilerek huşu hudu, kalp huzuru, itmi'nanla, cemaatle, tam bir sükûnle, tezellülle eda etmek gerekmektedir.

Sufiler namazı münacaat olarak görmüşlerdir.[18] Arvasi de namazdaki münacaatın önemine dikkat çeker ve kişinin münacatla namazını eda ettiğinde matlubunun ve hacetinin hasıl olacağını ifade eder. Ona göre namazın dünyadaki mertebesi, ahirette ru'yetullah yani Allah'ı görme mertebesi gibidir. Bu da en üstün mertebedir. [19]

Arvasi hudû'nun tarifini şu şekilde yapar: 'Kıyamda ve gayride olduğu gibi, gözünü secde yerine hasr eylemek ve Kur'an okumaya teveccüh etmek; eğer mana ehlinden ise onun esrarını düşünmek, manasını anlayamıyorsa, Hak Teala'nın kelamı olduğunu hatırında tutmaktır.'[20] Bunlara devam eden kimse Allah'ın zatına teveccühte bulunmuş olur. Arvasi namazdan muradın Allah'a teveccüh olduğunu söyler. Kişi bütün uzuvlarıyla, zahiriyle ve bâtınıyla Allah'a yönelmelidir.[21] Arvasiye göre zat-ı baht yani Allah cc isim ve sıfatların mülahazası olmadan murakabe, tasavvur ve taakkülden yüksektir. Yani isim ve sıfatlar olmadan insanın Allah'ın zatını anlaması mümkün değildir. Teveccüh, murakabe, tasavvur ve taakkul Allah'a vasl-ı üryani ile vasıl olmakta mümtaz olmuş ariflerin nasibidir. Arifin batını namaz kılarken anlatılması imkansız bir halle yüksek bir zirveye ulaştır ve zahirden kesilir. Zahiri bu haldeyken namazın erkanını ifa ile meşguldür. Batını ise tam olarak Allah'a vuslatı tatmaktadır.[22]

Cemaatle namazın ehemmiyetine vurgu yapan Arvasi, namazın erkanına adab ve sünnetlerine riayette hiç kimsenin kusur etmemesi gerektiğini söyler. Kıyamette imandan sonra ilk hesap namazdan olacaktır. Kişi namazın hesabını verebilirse diğer ibadetlerin hesabı Allah'ın inayetiyle kolay olacaktır. [23]

Namazın kişide korku ve heybet meydana getirmesi gerekir.

Tahrime tekbiri: Namaza girmek demektir. Elleri kaldırmak her şeyden beriyim demektir. Allah'ın bizim namazımıza ihtiyacı yoktur. Başlama tekbiri farzdır. Namaza başlarken ihtiyacı arz etmek gerekir. Diğer tekbirler sünnettir.

Kıyam: Zillet ve tevazuun nihayetidir. Kişi beş duyu organını hareket ettirmeden kıyamda durur. Tam bir huşu ve zelil bir vaziyette Allah'ın huzurunda durur. Ben ona layık ibadette bulundum duygusunu def etmek için rukuya gider. Kişi kusuru kendisine isnat edip Cenab-ı Hakk'ı tenzih etmelidir.

Namazda sübhaneke duasını okurken gaflette bulunmak edebe aykırı bir davranıştır. Sübhaneke ilk huzura giriştir. Kıraat esnasında da hakiki mütekellim olan Allah'ın namına kıraat yapmak gerekir. Bu esnada da nefsani vesvese ve şeytani duygulardan uzak olmak gerekir. [24]

Kıyamda kişi şöyle der: 'Ya rabbi, ben her emrini ifaya kaimim (hazırım) ve senden gelen her şeyi kabule hazırım. Fakat vâridat-ı ilahiyyen o kadar ağırdır ki, kaldıramam belim bükülür.'

Arvasi ruküyu şu şekilde açıklar: Rükû tevazu demektir. Rüku edenler, aciz vaziyettedirler. Ellerini dizlerine dayar. O zaman rüku, kıyamdan daha ziyade zillet ve meskenet, havf ve haşyete delalet ettiğinden, nefsin Allah'a layık bir ibadette bulundum.

'Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.'[25]

Secdeden daha ileri bir tezellül yoktur. Bu manada rükudan iki yönüyle ayrılır. Birincisi 'A'lâ'dır. A'lâ, azimden daha mübalağalıdır. İkincisi secdenin önemi dolayısıyla secdenin önünde ve sonunda 'Allahu ekber' denir.

Kişi namaz kıldığında enbiya ve evliyanın ruhları, melekler ve cinler mutlaka beraber bulunurlar.

Namazı vaktinde kılmak Allah'ın emrine imtisal, sünnet ve önemli bir edeptir.

Namaz edep ve şartlarına uygun olarak eda edilirse kişiyi felaha erdiren makbul bir namaz olabilir.

Namaza durmadan önce dünya düşüncesini ve masivayı kalpten çıkarmak gerekir. Allah'ın azametini göz önüne getirmek gerekir. Çünkü namaz alemlerin Rabbi'nin huzurunda durmaktır. Peygamberimizin miracıdır. Musa as'ın Tûrudur. Her namazda veya her gün veya haftada bir kere olsun Allah korkusundan, bir miktar ciğer kanı dökmelidir. Göz yaşı dökülmeyen namazın faydası çok azdır.

Namazda gönül huzuru olmalıdır.  Allah cc bizim idrakimizin ötesinde olan bir huzur ve nazarla hâzır ve nâzırdır. Ne işle meşgul olursak olalım O bilir ve görür, gönlümüzden geçeni bizden daha iyi bilir. O nedenle bizim de Allah'ı görür gibi ibadet etmemiz gerekir. Biz onu göremesek de O bizi görür.

Allah'ın bizim namazımıza ihtiyacı yoktur. Namazın hakkını vermek için namaza kalk, tahrime tekbirinden önce ruhlar ve cesetler aleminden Allah'ın bütün maklukatını tasavvur ederek zihninde ve içinde hazır bulundur. Buna ilk önce nefsinden başlayarak basit ve mürekkep azaların tabii hayvani ve insani sıfat ve hususiyetlerin hepsini tasavvurdan geçir. Daha sonra bu alemin içindeki madeni, nebatatı, hayvanları, insanı ve diğer mahlukatı aklına getir. Denizleri, dağları, sahraları düşün. Gök ve yeryüzünü tasavvur et. Sonra göğe çık, sidretül müntehaya, refref, levh kalem, cennet cehennem, arş ve kürsiye kadar yüksel. Sonra cesed aleminden ruhlar alemine intikal et. Beşeriyetle ilgili süfli ruhları, dağlara ve denizlere aid olan ruhları zihninde tut. Sonra bu alemin dışındaki mahlukları kalbinde ve ruhunda hazır edip göz önüne getirdiğinde 'Allahu ekber' de. Allah'ın nasıl bir yaratıcı olduğunu idrak et. [26]

Tahrime tekbiri yani namazın başında 'Allahu ekber' demek ilahi azamet ve kudreti göz önüne getirip namaza başlamak demektir. Bu şekilde miracı yaşayabilir insan.

Her bir rüknün sonundaki tekbir 'ben bu rüknü edaya layık değilim' demektir. Secde tezellül ve inkisarın nihayet yeridir. Burada namazı hakkıyla ifa ediyorum vehmine ve kibrine düşmemek gerekir. Bunun için de secdede 'a'lâ' sözüyle Cenab-ı Hak yüceltildi.

Tahiyyatta iken Efendimiz'in miraçta müşerref olduğu kelimeleri kıraat ederek kişi namazı kendine miraç etmektedir. Adeta miracı yaşamaktadır. Tahiyyatta Cenab-ı Hakk'ın konuşması, Rasülüllah'ın konuşması ve meleklerin konuşması vardır. Tahiyyatta Allah Teâla'yı övgü, sena, Rasülüllah'a (sav.) selam ve tüm mü'minlere selam ve dua ve meleklerin şehadeti vardır. Abdülhakim Arvasi dikkat çekici bir şekilde; tahiyyatta geçen 'esselamü aleyna ve alâ ibadillahi's-salihin' duasını yapmadığı için ve bundan tüm Müslümanları mahrum bıraktığı için namazı terk eden kişinin tüm Müslümanlara zulmettiği yorumunu yapar.[27]

Namaz dünyada sevgilinin nikabını açmak gibidir.

Namaz gamlı kalplere deva ve lezzettir.

Namaz hastalara rahatlama ve şifadır.

Namazın zahirinin yanında gaybü'l-gayb aleminde de bir hakikatı vardır. Bu bütün hakikatlerin üstündedir.

Namaz gönülleri çalan bir sevgilidir.  Bu sevgilinin sureti dünyada namaza mahsus bir erkan ile görünmekte. Kıyam, kuud, huşu ve adapla bu sevgilinin edaları ortaya çıkmaktadır. Sevgilinin suretine âşık olmayan erkanına tutulmayan kimse bu erkanın hakikatini anlayamaz. Onun edasına hayran olmayan kimse bu huşu ve tuma'ninenin kıymet ve kadrini idrak edemez. Namazı ne kadar ifade etseniz namazın kıymeti tüm bunların da üzerindedir. Namazın iyilik ve güzelliği idrak ve anlayışa sığmayacak kadar yüksektir.

Namaz müşahade ve tecellilerden çok âlidir. Namazın hakkını ne kadar vermeye çalışırsa kişi onun hakikatine o kadar erer, feyiz ve bereketinden o kadar istifade eder. Onun hüsnü cemali ve kemali daha çok zuhur eder. Cenab-ı Hakk'ın inayeti ve hususi lütfu daha fazla tecelli eder. Bu nedenle namazı her bakımdan muhafaza etmek gerekir.

Namazdaki tadil-i erkan ve namazın zahiri şartlarını yerine getirmenin önemine de dikkat çeken Arvasi tadil-i erkan hususunda kusur yapanların her şeyinden bereket kalkacağı uyarısında bulunur.[28] Yine bu şartları yerine getirmeyenlerin namazıyla ilgili hadislerde geçen ikazları zikreder ve bu hususlara riayet edilerek kılınan namazlarla ilgili olarak da şunları söyler:

'Bildirilmiştir ki mümin kul, namazı eda ederken, o namazın rükû' ve secdelerini, erkan vesairesini iyi ve tamam yaparsa, o namaz beşaşetli (parlak) ve nurani olur. Melekler o namazı âsumana (göğe) iletirler. O namaz da sahibine hayır dua eder ve der ki: Beni muhafaza ettiğin gibi, Allahü Teâlâ'da seni muhafaza eylesin.'[29]

Namazı vaktinde kılmak, kasten kazaya bırakmamak gerekir. Arvasi namazı hafife alanların altısı dünyada, üçü ölümü sırasında, sekeratta, üçü kabirde ve üçü de kabirden kalkarken haşirde olmak üzere on beş çeşit cezaya uğrayacağını söyler. Bunları maddeler halinde sıralar ve izah eder.[30]

Arvasi, namazın vaktinde ve tadil-i erkânla kılınmasına çok ehemmiyet vermiştir. Şöyle demiştir: 'Bu kadar yaşındayım. Elhamdülillah bir vakit namazım kazaya kalmamıştır. Ama yine de Seyyid-i senedim, üstadım, Seyyid Fehim hazretlerine yetişemedim. O, bir vakit namazını cemaatsiz kılmış değildir.'[31]

Ekrem Buğra Ekinci, Arvasi'yi anlattığı kitabında İlyas Ketenci'den bir hatıra nakleder: 'Daruşşafaka'da okurken, bir Pazar günüydü. Bahar mevsimiydi. Efendi Baba'ya gidecektim. Sabahleyin kalktım. Abdest aldım. Bu arada güneş doğdu, namaz fevt oldu. Edirnekapı'dan Otakçılar'dan yürüdüm, tekkeye çıktım. Efendi Baba, caminin içerisinde Ziya Bey'le karşılıklı oturmuş Mektubat okuyorlardı. Ben de camiye geçtim, oradaki camekânın içine girdim. Efendi Baba beni gördü. Başını kaldırdı. 'Bir vakit namaz üzerimden geçeceğine, Allah bin defa canımı alsın!' buyurdu. Ben de oradan çıktım, abdest alıp namazımı kaza ettim.'[32]

Arvasi, İmam Rabbani'nin Mektubat'ının 261. mektubundan namazla ilgili alıntılar yapar. Buna göre namaz:

İslam'ın beş esasından ikincisi ve İslam'ın beşte bir parçasıdır fakat bütün ibadetleri kendinde toplaması dolayısıyla yalnız başına Müslümanlıktır demektir. Yani tek başına tüm İslamiyet'in özünü barındırır.

Namaz miraçtır. Ruyetullahtır. İnsanın Allah'a en yakın olduğu yer namazdır. Bu dünyada ruyetullah mümkün değildir ancak namazda ru'yetten birşeyler nasip olmaktadır.

Namaz olmasa maksadın, gayenin güzel yüzünden perdeyi kim kaldırır'

Aşıklar maşuku nasıl bulurdu'

Namaz üzüntülü ruhlara lezzet verir.

Namaz ruhun gıdasıdır.

Namaz kalbin şifasıdır.

Namazın dışında zevk, vecd, bilgi, marifet, makam, nur, renk, telvin, temkin, tecelli, zuhurat vb ne hasıl olursa ve namazın hakikatinden birşeyler anlaşılmazsa bu hasıl olan şeylerin tümü gölge, akis ve suretten meydana gelmiştir. Vehim ve hayalden başka bir şey değildir.

Namazın hakikatine eren kamil mümin namazda bu dünyadan çıkıp ahiret hayatına girer ve ahirete mahsus olan nimetlerden bazı şeylere kavuşur.  Araya akis ve hayal karışmaksızın asıldan haz ve pay alır. Dünyadaki diğer bütün kemalat ve nimetler gölge, suret ve görünüşten hasıl olur.

Yine Arvasi, İmam Rabbani'nin namazın hakikatini anlattığı Mektubatı'nın 1. Cildinin 261. Mektubunu nakleder. Burada İmam Rabbani şöyle der: Bu mektubu okuyunca, içinizde namazın hakikatini öğrenmek ve ona mahsus kemalattan bir kaçına kavuşmak arzusu uyanır ve bu arzu, sizi rahatsız edecek kadar çoğalırsa, istihareler yaptıktan sonra bu tarafa gelip, ömrünüzün bir kısmı da namazı öğrenmek için harcayınız.' Bunun yanında Arvasi, Mektubat'tan alıntılarla namaza dair bazı cümleleri paylaşır. [33]

Ekinci bir hatırayı Habil Bey isimli bir şahıstan şöyle nakleder:  'Rize'den gemiyle eşyalarımızı geçiriyordum. Gemide hırsızlar olduğu için eşyaların başından ayrılmadım. Bu arada birkaç namaz vakti geçti. İstanbul'a gidince Efendi Baba'ya gittim. Efendi Baba'nın ilk sorduğu soru, 'Yolda namazlarını kıldın mı'' oldu. 'Efendim eşyalarımın çalınmaması için birkaç vakit namazını kılamadım' dedim. Efendi Baba, 'Keşke bütün eşyaların çalınsaydı da, bir vakit namazını kaçırmasaydın' dedi. [34]

Abdülhakim Arvasi, Necip Fazıl'la karşılaşmalarında her fırsatta namaz üzerinde dururdu. Necip Fazıl, Abdülhakim Arvasi ile ilk tanışmalarından az sonra Arvasi'nin kendisine 'Namaza ne vakit başlayacaksın'' dediğini söyler. Şöyle devam eder: Bana soracaklardır: 'Nasıl gidiyor namazların' Ben de 'Vakitlerinde yetiştiremiyorum efendim, fakat akşamları evde, yatsın namazının edasıyla beraber bütün günü kaza ediyorum.' dedim. Ve bir kere daha olduğu gibi memnuniyetsiz bir sükutla susacaklardır. 'Namaz, aman namaz; mutlaka namaz'Nerede, ne şartlar altında olursa olsun mutlaka namaz 'buyurdular. 'Efendim, namazda üstüme müthiş havatır (vesveseler) yükleniyor' dediğimde, 'Olsun. Namazını kıl!' buyurdular. Bir kere de sehiv secdesini sormaya kalktım. Hatadan korkuyordum; sanki hata korkusuyla namaz kılamıyordum. 'Sen bunları bırak da namazını kılmaya bak!' dediler.[35]

Namazın, farz, vacip, sünnet ve müstehablarına riayet çok mühimdir. Namaz bunların karışımıdır. Namaz kılanlara hakikatler açılır ve ilm-i ledün ihsan olunur. Bu ilmin yetmiş iki derecesi vardır. En Aşağı derecesi ağaca bakınca yaprakların, denize bakınca katrelerin, sahile bakınca kum tanelerinin sayısını bilmek, cennetle cehennemlik olanı yani said ve şaki'yi ayırmaktır. Kabirde namaz kılmak, Allah'a teveccühtür. [36]

Arvasi Hazretleri'nin namazını, sevenlerinden biri şöyle anlatır: 'Temkin ve duruşları dağlardan metin ve heybetliydi. Rükû'a ve secdeye eğilirken, bir insan değil sanki bütün bir dağ eğiliyor, geniş bir ovayı kaplıyordu. Biraz sonra secdede baktım. Küçülmüşler, sanki eriyip yok olacaklardı. Şaşırdım. Hiç böyle hallerini görmemiştim.' [37]

Arvasi, namazdan sonra 'tekabbelallah' demeyi beğenmezler; 'Ne yaptık ki kabul etsin diyoruz; bunun yerine 'bârekallah' demeli, demişlerdir. [38]

 

Sonuç

Namaz şekilden ibaret değildir. Namazda gaybu'l-gayb âleminin bir hakikati vardır ki diğer hakikatlerin üzerindedir. O hakikate kavuşmadıkça onun kemali anlaşılmaz. O hakikat ise aynı zamanda namazın suretiyle de alakalıdır.

Namaz gönülleri çeken bir sevgilidir. Sanki onun güzel sureti, âlem-i mecazda (bu dünyada) bu hususi erkân ile ortaya çıkmakta ve onun güzel edaları, bu kıyam, ku'ûd, adab, huşu ile aşikâr olmaktadır. O surete âşık olmayan kimse bu erkânın hakikatini anlayamaz.

Namazın hakikati bütün hakikatlerden daha iyi ve müşahede ve tecellilerden yüksektir.

Namazda adap ve erkân ile meşgul olmak gerekir.

Namaz dinin direğidir ve Müslümanla kâfiri tam ayırır.

Namaz mekasıddandır. Diğer ibadetler namazın vesilesidir.

Namaz bütün ibadetlerin ve orucun üstündedir. Hepsinden efdaldir.

Namazı cemaatle eda eden sıratı şimşek gibi geçer.

Namazda aldığımız her tekbir yaptığımız rüknün tam hakkını veremediğimiz ve rüknü yerine getirmeye layık olamadığımız anlamındadır.

Namazda tadil-i erkân ve edeplere riayet etmeyene ceza, namazı dürüst kılana kurtuluş ve ümid vardır.

Namazı farziyetin dışında bir de peygamberimiz kıldı ben de bu niyetle kılayım şeklinde düşünmenin ayrı bir sevabı vardır.

Kişi namaza durduğunda kendisine cennet kapıları açılır. Rabbi ile arasında perdeler kalkar.

Namazdaki hallerin diğer haller üzerine çok üstünlüğü vardır.

Namaz üzüntüleri giderir, hastalıklara şifadır.

Namaz günahlara kefarettir.

Namaz fuhşiyattan ve münkerden kişiyi alıkoyar.

Namazdaki iltizazda ruhun payı vardır, nefsin hazzı ve payı yoktur.

Namazda ilahi perdeler açılır.

Namazda kıraatte[39] dil Musa as ile konuşan ağaç gibidir. Kişinin kendi kuvvet ve azaları vasıtadan uzaktır. Bazen de zahir bâtından tamamen ayrılmıştır.

Nafileler zıllî yakınlığa, farzlar ise aslî yakınlığa kavuşturur.

 

Kaynakça

Arvasi, Abdülhakim. Sevânihu'l-efkâr ve sevâmihu'l-enzâr. c. 1-2.

Arvasi, Abdülhakim. Sefer-i Ahiret, Büyük Doğu Yayınları, Ekim 2016.

Arvas, Nimetullah. 'Arvas Medresesi ve Türkiye'deki Entellektüel Çevre Üzerindeki Etkisi (Seyyid Abdülhakim Arvasi Örneği)'. Medrese ve İlahiyat Kavşağında İslami İlimler (Uluslararası Sempozyum), ed. İsmail Narin, Bingöl: Bingöl Üniversitesi Yay., 2013, 1/213-244.

Arvas, Nimetullah. 'Nakşi Geleneğinin Bir Takipçisi Olan Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin İstanbul Yansımaları'. Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi Gönül Sultanları Buluşması, Eskişehir: Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı (TDKB), 2013, 699-721.

Azamat, Nihat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1988, 'Abdülhakim Arvasi', 1/211-212.

Baz, İbrahim. 'Abdülhakim Arvasi'nin Nakşibendiyye'nin Adabını Mübeyyin Bir Mektubu'. Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2012, 5/219-229.

Baz, İbrahim. 'Ankara'nın Maneviyat Önderlerinden Abdülhakim Arvasi ve Bağlum'. II. Uluslararası Hacı Bayram-ı Veli Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. Ethem Cebecioğlu, Vahit Göktaş, Ankara: Kalem Neşriyat, 2017, 336-348.

Çakmaklıoğlu, M. Mustafa. İbn Arabi'ye Göre İbadetlerin Manevi Yorumları. İstanbul: İnsan Yay., 2011.

Çetin, Nuran. 'Abdülhakim Arvasi ve Tasavvuf Anlayışı'. Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 2014, 33/29-150.

Doğan, Mehmet. 'Necip Fazıl'ın Üniversitesi: Seyyid Abdülhakim Arvasi'. Ankara: Yeni Türkiye, 2021, 119/58-63.

Ekinci, Ekrem Buğra. Hayatı ve Hatıralarıyla Seyyid Abdülhakim Arvasi. İstanbul: Arı Sanat Yay., 2022.

Göktaş, Vahit ' Pektaş, Muhittin. Manevi Danışmanlık ve Dini Rehberlik. Ankara: Sonçağ Yay., 2021.

Işık, Hüseyin Hilmi. Namaz Kitabı. İstanbul: Hakikat Kitapevi, 2015.

İmam Gazâlî. Namazın Sırları. çev. Dilaver Selvi, İstanbul: Semerkand Yay., 2018.

İmam-ı Rabbânî. Mektûbât-ı Rabbânî. çev. Abdülkadir Akçiçek, İstanbul: Çile yay., 1979, 1/608-612.

Kısakürek, Necip Fazıl. O ve Ben. İstanbul: Büyükdoğu Yay., 2013, 269-270.

Kuku, Süleyman. Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, İstanbul: Damra Yay., c. 1-2.

Mevlâna. Mesnevi. çev. Şefik Can, İstanbul: Ötüken Yay, 2003.

Miyasoğlu, Mustafa. 'Necip Fazıl ile Abdülhakim Arvasi'nin Sohbetleri'. Tarihi Kültürü ve Sanatıyla 9. Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler, İstanbul: Eyüpsultan belediyesi, 2005, 498-505.

Tosun, Necdet. Gönül Sohbet İster Kahve Bahane. İstanbul: Erkam Yay., 2019, 110-121.

Yılmaz, Sevim. 'Abdülhakim Arvasi ve Tasavvuf Çizgisi'. II. Uluslararası Hacı Bayram-ı Veli Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. Ethem Cebecioğlu, Vahit Göktaş. Ankara: Kalem Neşriyat, 2017, 2/349-362.

 


[1] Bu yazı Abdülhakim Arvasi Hayatı Eserleri ve Tesirleri, ed. Mahmud Esad Erkaya-Emrullah Astan, İlahiyat Yay., Ankara 2024, 183-197 sayfaları arasında yayınlanmıştır.

[2] Ankara Ün. İlahiyat Fakültesi, ORCID:0000-0002-1171-5795, eposta: vgoktas@ankara.edu.tr

[3] Abdülhakim Arvasi'nin hayatı, eserleri ve hatıralarıyla ilgili en geniş bilgileri bulabileceğiniz eser Ekrem Buğra Ekinci'nin çalışmasıdır. Bkz. Ekrem Buğra Ekinci, Hayatı ve Hatıralarıyla Seyyid Abdülhakim Arvasi, (İstanbul: Arı Sanat Yay., 2022); Nihat Azamat, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1988), 'Abdülhakim Arvasi', 1/211-212.

[4] Nuran Çetin, 'Abdülhakim Arvasi ve Tasavvuf Anlayışı', Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 2014, 33/29-150; Mustafa Miyasoğlu, 'Necip Fazıl ile Abdülhakim Arvasi'nin Sohbetleri', Tarihi Kültürü ve Sanatıyla 9. Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler, (İstanbul: Eyüpsultan Belediyesi, 2005), 498-505; İbrahim Baz, 'Abdülhakim Arvasi'nin Nakşibendiyye'nin Adabını Mübeyyin Bir Mektubu', Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2012, 5/219-229; İbrahim Baz, 'Ankara'nın Maneviyat Önderlerinden Abdülhakim Arvasi ve Bağlum', II. Uluslararası Hacı Bayram-ı Veli Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. Ethem Cebecioğlu, Vahit Göktaş, (Ankara: Kalem Neşriyat, 2017), 336-348; Nimetullah Arvas, 'Nakşi Geleneğinin Bir Takipçisi Olan Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin İstanbul Yansımaları', Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi Gönül Sultanları Buluşması, (Eskişehir: Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı (TDKB), 2013), 699-721; Nimetullah Arvas, 'Arvas Medresesi ve Türkiye'deki Entellektüel Çevre Üzerindeki Etkisi (Seyyid Abdülhakim Arvasi Örneği)', Medrese ve İlahiyat Kavşağında İslami İlimler (Uluslararası Sempozyum), ed. İsmail Narin,  (Bingöl: Bingöl Üniversitesi Yay., 2013), 1/213-244; Sevim Yılmaz, 'Abdülhakim Arvasi ve Tasavvuf Çizgisi', II. Uluslararası Hacı Bayram-ı Veli Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. Ethem Cebecioğlu, Vahit Göktaş, (Ankara: Kalem Neşriyat, 2017), 2/349-362; Mehmet Doğan, Necip Fazıl'ın Üniversitesi: Seyyid Abdülhakirn Arvasi, (Ankara: Yeni Türkiye, 2021), 119/58-63.

[5] Ahmet Faruk Meyan 1938 yılında Trabzon Sürmene ilçesi Baştımar köyü'nde doğmuş 2 Ağustos 2019 günü vefat etmiştir. Memleketi olan Baştımar köyüne defnedilmiştir. İlk okulu ve orta okulu Sürmene'de okuduktan sonra Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirmiştir. Daha sonra biraz Harb Okulu'na devat etti ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Rus Dili ve Edebiyatı, İngilizce, Ortaçağ Tarihi alanlarında uzmanlaştı. İki yıl kadar Türk Rus sınırında sınır çalışmalarında bulundu. Daha sonra Kuleli Askeri Lisesi, Harp Akademisi, Ordu Yabancı Diller Okulu'nda dersler verdi.  1983 yılında emekli oldu. Çok sayıda eseri tercüme ve neşretti. Kendisiyle vefatından önce yapılan mülakata dair hatıralar için bkz. Necdet Tosun, 'Ahmet Faruk Meyan Hocamızla Sohbetler' Gönül Sohbet İster Kahve Bahane (İstanbul: Erkam Yay., 2019), 110-121.

[6] Süleyman Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, (İstanbul: Damra yay.) c. 1-2.

[7] Namazın insan için psikolojik sosyolojik etkileri ve bir terapi oluşuyla ilgili geniş bilgi için bkz. Vahit Göktaş ' Muhittin Pektaş, Manevi Danışmanlık ve Dini Rehberlik, (Ankara: Sonçağ Yay., 2021), 140-152.

[8] Bkz. Mustafa Çakmaklıoğlu, İbn Arabi'ye Göre İbadetlerin Manevi Yorumları, (İstanbul: İnsan yay., 2011), 152-249; Namazın hikemî yönüyle ilgili geniş bilgi için bkz. İmam Gazali, Namazın Sırları, çev. Dilaver Selvi (İstanbul: Semarkant Yay., 2018).

[9] Mevlâna, Mesnevi, çev. Şefik Can, (İstanbul: Ötüken Yay, 2003), 3/190.

[10] Kaza namazı ile ilgili bkz. Arvasi, Sevânihu'l-efkâr ve sevâmihu'l-enzâr, trs., 1/106-107

[11] Hüseyin Hilmi Işık namazla ilgili yazdığı müstakil kitabında namazın ehemmiyetine şöyle dikkat çeker: 'İman ettikten sonra en mühim emr namazdır. Beş vakit namaz kılmak her Müslümana farz-ı ayndır. Kılmamak büyük günahtır. Hanbeli mezhebinde ise küfürdür. Namazı tam ve doğru kılabilmek için öncelikle namaz bilgilerini öğrenmek lazımdır.' Hüseyin Hilmi Işık, Namaz Kitabı, (İstanbul: Hakikat Kitapevi, 2015).

[12] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/361-373.

[13] Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/383.

[14] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/200.

[15] Mesnevi'de geçen Dekûki hikayesini alıntılayan Arvasi iki farklı yerde bu hikâye üzerinden namazın deruni boyutunu anlatır. Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 1/518-526, 2/338-341; ayrıca bkz. Şefik Can, Konularına Göre Mesnevi Tercümesi, 3/169-181.

[16] Ekinci, Seyyid Abdülhakim Arvasi, 168.

[17] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/200; Hüseyin Hilmi Işık, Namaz Kitabı, 132.

[18] M. Mustafa Çakmaklıoğlu, İbn Arabi'ye Göre İbadetlerin Manevi Yorumları, 154.

[19] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/200.

[20] Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/200; bkz. İmam-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, çev. Abdülkadir Akçiçek, (İstanbul: Çile yay., 1979), 1/608-612.

[21] Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/383.

[22] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/200.

[23] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/200.

[24] 'La ilahe illallah' zikriyle ilgili ve kelime-i tevhidin anlamıyla ilgili bkz Arvasi, Sevânihu'l-efkâr ve sevâmihu'l-enzâr, trs., 1/185, 2/125, Felak, Nas, Zilzal, Tekasür sûrelerinin tefsiri ile ilgili bkz. 1/206-210; Ayete'l-kürsi'nin tefsiri ile ilgili bkz. c. 1, 218-229.

[25] er-Rahmân, 55/7.

[26] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/200.

[27] Esseyyid Abdülhakim Arvasi, Sefer-i Ahiret, Büyük Doğu Yayınları, Ekim 2016, s. 8

[28] Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 2/420.

[29] Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 343.

[30] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 347-351.

[31] Ekinci, Seyyid Abdülhakim Arvasi, 167.

[32] Ekinci, Seyyid Abdülhakim Arvasi, 167.

[33] Bkz. Kuku, Son Halkalar ve Seyyid Albülhakim Arvasi'nin Külliyatı, 361-373.

[34] Ekinci, Seyyid Abdülhakim Arvasi, 167.

[35] Necip Fazıl Kızakürek, O ve Ben (İstanbul: Büyükdoğu Yay., 2013), 269-270

[36] Ekinci, Seyyid Abdülhakim Arvasi, 168.

[37] Ekinci, Seyyid Abdülhakim Arvasi, 167.

[38] Ekinci, Seyyid Abdülhakim Arvasi, 169.

[39]Arvasi, Kur?an-ı Kerim?in tilavet adabıyla ilgili eserinde bilgiler verir: bkz. Arvasi, Sevânihu?l-efkâr ve sevâmihu?l-enzâr, trs., 1/185, 2/196-202.

Yazar: Vahit GÖKTAŞ
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 09.05.2025 tarihinde yazdırılmıştır.