“Rızkınız Göklerdedir”
Hz. Mevlana “Mesnevi”sinde şöyle bir hikaye anlatır: (5/288)
“Ey bir sözle imana kaani olanlar, bizzat imanın kendisi bir nimet, büyük bir gıdadır.
Gerçi canın ve gözün gıdası olur ama ey oğul, bedenin de ondan nasibi vardır.
Cisme ondan bir nasib vasıl olmasaydı Hz. Peygamber (sav) “Şeytanım müslüman oldu” buyurmazdı.
Ölüyü dirilten o iman nimetinde şeytan nasibsiz olsaydı hileyi terk edebilir miydi?
Şeytanlar aşağılık dünyanın aşığıdırlar. Bir aşkı diğer bir aşktan başkası gideremez.
Çünkü yakîn nuru bir lezzet bahşedince aşk, neyi varsa oraya nakleder.
Ey midesine esir olan, hırsı terk et. Kerem yolu, gıdayı değiştirmekledir.
Ey gönlü hasta kişi, kendini tedaviye başla. Bütün tedbir, mizacı muhafaza edebilmektir.
Ey çeşit çeşit yemeklerin mahkumu olan, sabredip sütten kesilmedikçe senin için kurtuluş yoktur.
Açlıkta nice yemekler vardır. Gayrı terk et, o yana dön!
Göz gibi, nur ile gıdalan. Ey insanların hayırlısı, melek evsafıyla vasıflan.
Melekler gibi Hakk'ı tesbihi kendine gıda kıl da onlar gibi ezadan kurtul.
Cibril, yemeğe meyl etseydi kuvveti akbabayı geçmezdi.
Cihan sofrası, ne şaşılacak bir sofradır. Lakin o, hasislerin gözlerinden gizlidir.
Cihan bahçesi nimetlerle dolu olsa da fare ve yılanların nasibi yine de topraktır.
Onların nasibi her an topraktır. Ey temiz emir, sen, yılanlar gibi toprak yiyici olma!
Ağacın içindeki ağaç kurdu boyuna “Kimin böyle güzel bir helvası var!” der durur.
Bok böceği ise pislik içinde yaşar. Pislikten başka alemde bir meze bilmez!”
Hz. Mevlana şöyle buyurur:
“Yemekten maksat akıldır, ekmek, su değil; can, akıl nuruyla feyizlenir.
İnsana nurdan başka bir gıda yoktur; her gıdadan gelişme olmaz!
Artık bu gıdalardan perhiz et, zira hür insanla eşeğin gıdası başkadır.
Böylece asıl gıdaya kabiliyetin olsun; nur lokmasına ulaşasın.
Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyle; canın can oluşu o canın feyziyledir.
O nur yemeği, bir kere nasibin olsa bu tandırda pişen ekmek topraktan aşağı gelirdi!”
“Mideden geç, gönülden yana yönel... Ta ki Hak'tan perdesiz selam gelsin.”
“Vücudun yağlı ve tatlıyla beslenirse, özünde bir canlılık kalmaz.”
“Hakk'ın sıfatlarını temaşa etmeksizin ekmek dahi yesem boğazımda kalır. Lokmalar, sevgilinin yüzünü görmeden nasıl hazmolur? Onun gülünü, gül bahçesini seyretmemenin sefası yoktur. Allah'ın nurunu ümit etmeden öküz ve eşekten başka kim yiyip içer?”
“Mana kapısını çal ki açsınlar. Fikir kanadını aç ki seni doğan kuşu yapsınlar. Fikir kanadın çamura bulanmış ve ağırdır. Senin gıdan çamurdur. Sana ekmek toprak oldu. Et, ekmek bunlar topraktır. Az ye ki çamur gibi gam toprağında kalma. Alçak nefsin, acıkınca köpekleşiyor; sert, asi ve kötü huylu oluyor. Doyunca murdar bir leş ve hareketsiz duran bir duvar gibisin. Bir an leş, bir an köpekler gibi oluyorsun. Arslanlar yolunda gitmeye nasıl dayanacaksın? Av köpeği av için bir vasıtadır. Ona çok kemik verme, sonra iş göremez. Köpek doydukça tembelleşir, av için bir isteği kalmaz.”
“Senin gönlünde gözyaşının zevki yok. Görmemişler gibi gayen su ve ekmekten ibaret. Dağarcığındaki ekmeği boşaltırsan, agah bir el onu inciyle doldurur. Can çocuğu şeytan sütünden kesilsin ki meleklerle yoldaş olsun. Sen karanlık, mükedder ve bulanık oldukça şüphesiz şeytan ile sütkardeşsin. Nur ve kemal, helal kazanılmış lokmadan doğar. Kandili söndüren yağ, yağ değildir. Kandilini söndüren o yağı su say. İlim ve hikmet, aşk ve merhamet helal lokma ile olur. Bir lokmadan haset, hile, tuzak, gaflet ve cehil meydana geliyorsa o haram olduğundandır. Buğday ekilen yerde arpa bitmez. Şüphesiz atın yavrusu eşek olmaz. Lokma tohum gibidir, meyvesi fikirlerdir. Lokma derya gibidir, incisi düşüncelerdir. Helal lokmadan taat arzusu, Hakk'a yaklaşma isteği husule gelir.”
“Bu dünyanın yiyip içmesini terkedersen, bil ki saadet şarabı ebedidir. Bu aşağılık dünya bir andır. Onu terk eden huzuru elde eder. Rahatı terk ettiğini unutma. Sonra bakilik şarabını iç. Dünya cife(leş)sini köpeklere bağışla; zan şişesini kır, parçala.”
“Ey aşağılık! Himmet parmağı kısa olan kişi, canının kuvvetlenmesine ekmeğin sebep oluşu yetişir. Beyaz ekmek için yüzsuyu döktüğünden, söğüt ağacı gibi meyvesizsin. His canı ekmeğe sabredemiyorsa, bakırına kimyayı müessir kıl.”
“Kamil için yemek ve konuşmak helaldir. Madem ki senin kemalin yok, herşeyi yeme ve dilsiz ol.”
“Her ilacın başı perhizdir. Bil ki uyuz kaşındıkça artar. Perhiz ilacın aslı oldu. Perhiz et, can kuvvetine yakın ol.”
“Lokma ten köşküne direktir. Ekmek, açlık kılıcına bir zırhtır.”
“Ey yağlı ballı güzel yemeklere esir olan, onların fazlasını git de helada seyret! O zaman onlara, “Hani güzelliğiniz nerede? Tabaklardaki safa ve lezzetiniz ne oldu?” dersin! O da sana, “O taneydi, ben de tuzağıydım, tane gizli olunca, sen de tutuldun!” der.”
“Miden temiz şeyleri pis hale getiriyorsa, boğazına anahtarı kaybolmuş bir kilit vur. Kimin lokması Allah nuru haline geliyorsa, istediğini yesin, helal olsun.”
“Aşağılık kimse, gaybın cömertliğinden feyizlendiği halde Rezzak olan Cenabı Hakk'a itimat etmez. Gerçi ona, zaman zaman açlık isabet ederse de bu vakte kadar Hakk onu nasipsiz, rızıksız bırakmamıştır. Eğer açlık olmasaydı, çok yemekten dolayı sende diğer yüzlerce dert baş gösterirdi. Açlık mihneti, hafiflik, letafet ve amel bakımlarından o illetlerden daha iyidir. Mihnetlerden açlık, en iyisidir. Onunla nice fayda ve hünerler hasıl olur.”
“Açlık, her ilacın sultanıdır. Ona hor bakma, onu candan koru. Bütün dertler, açlıktan iyileşir. Açlık olmadıkça ilaçlar müessir olmaz. Bir kimse, küflü bir ekmek yiyordu. Birisi ona, “Bunu nasıl yiyorsun?” diye sorunca, dedi ki; “açlığım, sabrımdan iki misli olunca bana arpa ekmeği helva gibi gelir. Ben çok sabırlı oldummuydu, sabrettimmiydi benim için daima helva yemek mümkündür. Bizzat açlık, herkese zebun olmaz. Bu hadden öte bir otlaktır. Açlıkla arslan gibi olsunlar diye ondan ancak Hakk'ın makbul kulları nasiplenir. Açlığa, her ahmak dilenci layık olmaz. Nasılsa ot eksik değil, yesin dursun! Bol bol ye! Sen buna layıksın! Ekmek kuşusun, su kuşu değilsin ki!..”
“Sabır ve tevekkül gözünü kapamış, ekmek kaygısıyla yanıp yakılıyorsun. Sen azizler zümresine katılmış değilsin ki cevizsiz, kuru üzümsüz diri kalabilesin. Açlık, Hakk'ın has kullarının rızkıdır. O her ahmak şaşkın dilenciye verilmez. Bu korkudan geç! Sen o haslar zümresinden değilsin ki bu mutfak içinde ekmeksiz kalasın. Avamın karnını doyurmak için her an kase üstüne kase, ekmek üstüne ekmek verirler. Onlar öldükleri an, ekmek, önlerinden giderek der ki, “Korkun açlıktandı daima. İşte sen gittin, ekmek kaldı. Ey rızık için efkarlanan,(kalk da onu al bakalım!)”
“Bedensiz canın yiyip içmesi olmasa “Rızkınız göklerdedir” ayeti kimin içindir?”
“Bu kesif, bu katı yiyecekleri terkedersen bil ki latif gıdalar sana yemek olurdu.
Onlardan binlerce ölçek de yesen yine melekler gibi pak ve dertsiz olurdun.
Yoksa ne yellenme, ne kulunç ve ne de midede bir ızdırap, bir ağrı olur. Buradaysa az yersen karga gibi aç kalırsın. Çok yersen geğirmeğe başlarsın. Az yersen huyun kötüleşir, bedenin zayıflar. Çok yersen mide şişkinliği illetine uğrarsın. Ruh gıdası, Hak taamıysa ne hoş yiyecektir. Sandal gibi o deniz üzerinde yüz. Sabırlı ol, oruca sarıl. Her an Hak gıdasını bekle. Çünkü O, Muhsin ve Halim olan Allah bekleyenlere, sabredenlere büyük lütuflarda bulunur. Tok kimse, ekmeğin gelmesini beklemez. Onun için, ekmeğin erken de, geç de gelmesi birdir. Aç olansa her an talepte bulunur. Açlıkla bekler durur. O cana can katan gıda, o nevale de muntazır olmazsan sana gelmez. Hasılı, yücelerden gelecek sofrayı ercesine dört gözle bekle! Her aç, sonunda elbet kısmetini bulur, devlet güneşi onun da doğar. Himmet edip misafir aşı az yese sofra sahibi daha iyilerini ikram eder. Aşağılık, cimri sofra sahiplerine bakma sen. Kerem sahibi ve Rezzak olan Hakk'a iyi zanda bulun. Dağ gibi, himmetle başını kaldır da Hakk'ın nuru sende tecelli etsin. O sabit ve sakin yüce dağın tepesini görsene, her seher güneşi bekler durur.”
“Küçük bir çocuk gibi ağlayan göz gerek sana. Çok yeme ki ekmek, özünün hararetini giderir. Ten gece gündüz ekmekle yapraklanır, semirirse can dalı, hazan gibi yapraklarını döker! Ten yaprağından, azığından cana arıklık gelir. Bunun azaltılması, onun artırılması gerek. Hak yolunda borç vermek gerektir. Ten azığından borç ver de karşılığında gönülde yüzlerce çemen bitsin. Ten lokmasından borç ver de böylece “Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği nimetler” zahir olsun. Ten kendisini pislikten arıtırsa bil ki misk ve incilerle dolar. Bu pislikten arınıp temizlenince “Sizi temizler” sırrı insanı güzelleştirir.”
“Can bahşedenin fermanını tutmayanın canına ekmek neye yarar?”
“Kulluk etmemiş, yüzünü yıkamamış lokma arayan, cehenneme lokma olur!”
“Nimete doyunca isyankar oldular, zaruret gidince azgınlaştılar! Nefs Firavundur, onu doyurma ki eski küfrüne esir olmasın! Nefse, riyazet ateşi olmaksızın kurtuluş yok; soğuk demir dövülmekle işlenmez! Aç kalmadan ten, itaatkar olmaz; yoksa soğuk demiri dövmek gibidir! Zar zar ağlayıp inlese de nefs, İslam'a meyletmez.”
Filiz Konca