SEYYİD BURHÂNEDDÎN MUHAKKİK-İ TİRMİZÎ*
Prof. Dr. Recep DİKİCİ*
Gönüller Sultanı Hazreti Mevlânâ'nın hocalarından birisi de, Seyyid Burhâneddin Muhakkik Tirmizî'dir. Anadolu velîlerinden olan bu zata, Hazreti Hüseyin'in soyundan geldiği için, Seyyid denilmiştir.
1165 (h.561) senesinde Tirmiz'de dünyaya gelen Seyyid Burhâneddîn, ilk tahsilini babasından yapmış ve daha sonra ilmini geliştirmek için, Belh'e giderek, Mevlânâ'nın babası Sultânu'l-Ulemâ Bahâeddîn Veled'in talebesi olmuştur. Seyyid Burhâneddîn 12 yıl hocasının yanında ilim öğrenmiş ve manevî yüksek derecelere erişmiştir. Bundan sonra hocası, oğlu Mevlânâ'nın terbiye edilmesi ve yetiştirilmesi için Seyyid Burhâneddîn'i görevlendirmiştir. Bunun üzerine Seyyid Burhâneddîn, Mevlânâ'nın ilim ve ahlâk bakımından yüksek bir şahsiyet olması için, büyük çabalar sarfetmiştir. Sonunda amacına ulaşan Seyyid Burhâneddîn, daha sonra Allahü Teâlâ'nın aşkıyle dağlarda tek başına yaşamaya başlamış ve nefsinin arzu ve isteklerini terkederek, çok riyazet çekmiştir. Bu sırada Sultânu'l-ulemâ Bahâeddîn Veled, ailesiyle birlikte Anadolu'ya göç etmişti. Seyyid Burhâneddîn, riyazetini tamamlayıp, hocasını ziyaret etmek düşüncesiyle Belh'e gittiğinde, onun Anadolu'ya hicret ettiğini Öğrenince, Tirmiz'e yerleşmiştir.
Birgün Tirmiz'de âlimlerle sohbet ederken, kalp gözüyle hocasının vefat ettiğini anlayan Seyyid Burhâneddîn, hocasının oğlu Mevlânâ Celeleddîn Rûmî'yi yalnız bırakmamak ve onun hizmetinde bulunmak için, Konya'ya gelmiştir. O sırada Karaman'da kayınpederinin yanında bulunan Mevlânâ'ya mektup yazarak, Konya'ya gelmesini istemiştir. Mevlânâ mektubu alınca, merhum babasının bu çok kıymetli talebesinin, kendisini yetiştirmek üzere, Konya'da bulunmasına çok sevinmiş ve derhal yola koyulup Konya'ya gelmiştir.
Seyyid Burhâneddîn artık Mevlânâ'nın zahirî ve bâtınî ilimlerde olgunlaştığını ve tasavvufta çok yüksek derecelere ulaştığını anlayınca, Kayseri'ye gitmeye karar vermiştir. Mevlânâ, bu ayrılığa tehammül edemeyeceğini hocasına bildirmiş ise de, onu kararından vazgeçiremerniştir. Mevlânâ, bu kadar ısrar etmesine sebebin ne olduğunu sorunca, Seyyid Burhâneddîn "Öyle anlıyorum ki, yakında buraya Şemsi Tebrîzî gelecek. Senin bundan sonraki yükselmen, onun vasıtasıyla olacak. Sen artık ona havale olundun. Onun şefkat kanatları altında, aşamadığın engelleri aşar, daha yüksek manevî hallere kavuşursun. O seni, tasavvufun en mahrem noktalarına çeker. Sen de, ona aynı âlemi anlatırsın. Bu şekilde birbiri nizi tamamlar ve yeryüzünün en büyük iki dostu olursunuz. Ben de Kayseri'ye gidip, ömrümün son yıllarını orada geçiririm" buyurmuştur. Mevlânâ, Kayseri'ye gitmeye kesin kararlı olan hocasını, hürmet ve edeple uğurlamış ve daha sonraki senelerde, onu sık sık ziyaret etmiştir.
Bu arada Seyyid Burhâneddîn Hazretlerinin diğer bir talebesinin de, Şeyh Selâhaddîn isminde Konyalı bir zat olduğu hatırlatılmalıdır. Nitekim Seyyid Burhâneddîn, bir sohbetinde, "Hâlimi Selâhaddîn'e, kâlimi yani sözümü de Mevlânâ'ya verdim." buyurmuştur.
Zamanındaki evliyanın büyüklerinden ve önde gelenlerinden olan Seyyid Burhâneddîn, devamlı Allahü Teâlâ'ya ibâdet ve taat ile meşgul olur, bir an olsun, Ondan gafil olmazdı. Kerametler sahibi Seyyid Burhâneddîn, birgün çarşıda giderken, kaftanının eteği bir tarafa hafif eğilmişti. Bunu gören bir genç, dalga geçmek maksadıyle; "Hey Derviş! Bu ne biçim kaftandır?" diye sordu. O da; "Kaftana ne olmuş? Nesi var kaftanın?" deyince, genç; "Ne olacak, eğrilmiş." dedi. Gencin kendisiyle alay ettiğini anlayan Seyyid Burhâneddîn, ona; "Bu mühim değil, sen benim kaftanımın eğriliğine bakacağına, kendi ağzının eğriliği ile meşgul olsan daha iyi edersin" buyurdu. Genç tam bu sırada ağzının eğrildiğini hissetti. Hatasını anlayıp, derhal Seyyid Burhâneddîn de, gencin özürünü kabul edip, ağzına şefkatle bakınca, gencin ağzı düzeldi.
Ayrıca Seyyid Burhâneddîn, Kayseri'de birgün, yol kenarında Allahü Teâlâ'nın muhabbetiyle kendisinden geçmiş bir halde yürürken, Moğol askerlerinden birisi, atını onun üzerine sürüp, "Hey kimsin? Necisin?" diye sorunca, Seyyid Burhâneddîn, "Allahü Teâlâ'nın huzurunda bulunan bir kimseye, bu şekilde sorman uygun mu?" diyerek, cevap vermiştir. Asker, onun bu ibret verici sözlerinden çok müteessir olmuş ve derhal atından inip, kendisinden özür dilemiştir.
Diğer taraftan Bağdat'taki evliyanın büyüklerinden olan Şihâbeddîn-i Sühreverdî, Anadolu'ya geldiği zaman, Seyyid Burhâneddîn'i ziyaret etmiş ve onunla bir süre sohbette bulunmuştur. Daha sonra Sühreverdî hazretleri, hayran kaldığı bu şahıstan övgüyle bahsederek, "Seyyid Burhâneddîn, hakîkat ve marifet deryasının çok usta bir dalgıcı, mânâlar âleminin parlayan bir yıldızı ve gizli sırların kaynağı olan yüksek bir zattır." demiştir.
Seyyid Burhâneddîn'in vefat tarihi kesin olarak belli olmayıp, 1240 (h.638) senesinden sonra vefat ettiği bazı kaynaklarda kaydedilmiştir. Selçuklu veziri Sahip Şemseddîn, Seyyid Burhâneddîn'in kabrinin üzerine türbe yaptırmış. Ancak birkaç gün sonra türbenin yıkıldığı görülmüştür. Tekrar yapılmış ise de, yine yıkılmıştır. Seyyid Burhâneddîn, bir
Seyyid Burhâneddîn'in, eserlerde yer alan hikmetli sözlerinden bazıları şunlardır:
"İlmiyle amel etmeyen âlim, itaatta bulunmayan câhilden beterdir, Hiç olmazsa, ilmi olmayan kimse, "Bilseydim böyle bir şey yapmazdım." deme şansına sahiptir."
"Kötülük etmeyen temiz bir kimseye iftirada bulunmak, göklerden daha ağır bir suçtur."
"Bedeniniz mezara girmeden önce, şerrinden emin olmayınız."
Netice olarak Seyyid Burhâneddîn ve Mevlânâ gibi Allah'ın sevgili kullarını tanımak, içtenlikle onları sevmek ve saymak, insanlara huzur verir, dünya ve âhiret saadetini kazandırır.
*5 .5.1998 Yılında Hz. Mevlâna"nın Çevresi ve Etkileri Panelinde sunulmuştur.
** Selçuk Üniversitesi Fen-Edb.Fak. Doğu Dilleri ve Edb.Bölüm Başkanı
BİBLİYOGRAFYA
Prof. B. Furûzanfer, Mevlânâ Celaleddin, Çeviren: Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1990, s.48 vd.;
Abdülbâkî Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddîn, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1959, s.45-49;
Ahmed Eflâkî, Menâkıbu'I-ârifîn, Çeviren: Tahsin Yazıcı, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1959, ;
Muhammed ehHanefî, Sefînetü'I-Evliyâ, İstanbul, 1908, i, 298;
Molla Câmî, Nefahâtü'l-Üns Tercümesi, İstanbul, 1981, s. 505;
Ahmed Nazif, Kayseri, 1991, s.3;
Abdülvehhâb b. Celâleddîn el Hemedânî, Sevâkibü'l-Menâkıb, Süleymâniye Kütüphanesi, Âşir Efendi Bölümü, 154, vrk. 12b - I4b;
H.Ritter, İslâm Ansiklopedisi, Celâleddîn Rûmî Maddesi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1977, III, 54.