MEVLÂNA’DAN GÜNÜMÜZE MESAJLAR

MEVLÂNA'DAN GÜNÜMÜZE MESAJLAR*

 

 

Bilindiği üzere, bazı fikirler ölü bir cenin gibi, daha doğmadan ölürler. Bazıları kısa bir süre gündemde kalır, sonra kaybolur. Bazı fikir, düşünce ve mesajlar ise ölümsüzdür. Her asır ve dönem için yenidir ve tazeliğini korur. Bunlar, diğer görüş ve düşüncelere temyiz ederek, insanı, evreni hayatı ve değerleri doğru teşhis eden, doğru yorumlayan ve onlara evrensel bir perspektif getiren fikirlerdir. Her dönemde beşeriyet o fikirleri arar ve onlarla kendine yön bulur.

 

Gerçekten bugün bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi ve insanlığın imkânına bol maddî refah sunmasına rağmen insanlık bir yandan; kendi özünü aramakta, ruhunun sesini dinlemek ve hayatının anlamını doğru bir şekilde yorumlamak istemekte öte yandan da; açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü, haksızlık, huzursuzluk ve adaletsizliğin aşırı boyutlara ulaştığını, toplum ve çevre felaketlerinin yaşandığını görerek, Tanrı kainat ve insan ilişkileri çerçevesinde hayatı evrensel nitelikleriyle yorumlayan, ferdi ve toplumsal değerleri bütün boyutlarıyla analiz eden, çözüm yolları teklif eden Mevlâna gibi, mesajları asırları aşıp gelen fikir ve gönül adamlarına ihtiyaç duymakta olduğu açıktır.

 

Mevlâna, insanın biyolojik yapısından, Tanrı'ya vuslatına kadar, onu maddî ve manevî olarak ilgilendiren her konuya el atmış, onun dünyevî ve uhrevî sorunlarına verdiği cevapları çağları aşarak günümüze kadar gelmiş, parçalanıp dağılmaya yüz tutmuş, inançsızlık buhranının girdabında boğulan modern dünyanın insanına bir ışık olmuştur. Nitekim çağımız İngiliz düşünürlerinden Prof. Arthur J. Arberry: “…Bundan sonra hayatımı Mevlâna'nın eserlerini tetkik etmekle geçireceğim; çünkü onlarda çağımızın hastalıkları için ruhanî ilaç ve teselli bulmak mümkündür.” demektedir.

 

Mevlâna, her çağın hastalıklarına karşı, her çağın insanına ve toplumuna bir kurtuluş reçetesi olarak, inanç ve bilgileri, öğütleri ve mesajlarını şiir tabletleri içinde sunmuştur.

 

“Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız din üzerinde sağlamca durur, öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır” derken anlatmak istediği budur.

 

Mevlâna, mesajlarını, nasihatlerini, hikâye veya kıssa anlatım tarzıyla sunar. Buradan onun Kur'an metodunu benimsediğini söyleyebiliriz. Gerçekten o Mesnevî'sinde “nasihat ederken; sevgiliye, dosta, kendine, oğlu Sultan Veled'e, ismi verilen veya meçhul muhataba, bilginlere, cahillere, hocaya, talebeye, esnafa, idarecilere, halka, devlet ricaline, hemen her seviyede ve yaşta genç ihtiyar erkeğe ve kadına, mümine, kâfire, akıllıya, deliye ve bilhassa âşıklara hitap eder. Dolayısıyla o, değişik seviye, kültür, zevk, meşrep hatta inançları dikkate alarak daha faydalı ve müessir olabilmek için öğütlerinde gayet metodik davranır.”(Çelebioğlu, Mevlâna'dan Öğütler, 3. Milli Mevlâna . Kongresi. 1988, Konya, s. 133) O, şunları söylemektedir:

 

“Bu ancak bir misaldir, onun misli değil. Bu misalde, anlamaktan aciz olan bir koku alsın, anlasın diye getirilir.” (Mesnevî, III, 278, İzbudak terc.)

 

“Bu misal getirme, söz arasında bir vasıtadır. Herkesin anlaması için vasıta şarttır” (Mesnevî, V, 20)

 

“Bütün bu remizlerden, gemiden, denizden ancak o Tanrı denizini anla! Başka şey anlamaya kalkışma” (Divân, VI, 168 Gölpınarlı terc.) ifadesinde de görüleceği üzere dolaylı olarak, semboller, remizler, teşbihler, hatta metaforlar veya zıt mefhumlar içinde emir, nehiy, tavsiye, ikaz hatırlatma dilek ve benzeri şekillerde beyan eder.” (Çelebioğlu, a, y.,s. 131-132)

 

Mevlâna öğütlerini ve mesajlarını “Bizden sonra gelenler, duysunlar diye söylüyor, armağan bırakıyorum bu sözleri. Çünkü ecel geldi mi bir an bile durmaz” (Divân, III, 103) beytiyle rastgele yapmadığını, bir gayesinin olduğunu bizzat kendisi dile getiriyor.

 

Mevlâna'nın pek çok konuda mesajları vardır. Bunlardan ferdi, ailevi, toplum ve çevre ile yönetici ve yönetenlere ilişkin olanlarını ele almak istiyoruz. Öyle zannediyoruz ki, mesajlarının büyük bir kısmı bu başlıklar altında toplanabilir. Yüzlerce misaller ve beyitler içinden az sayıda seçmeler yapacağız.

 

I- İnsanın Ferdi Ahlâk ve Eğitimine İlişkin mesajlar:

 

a) Helal Lokmanın Önemi

 

Mevlâna tıpkı ünlü mutasavvıf düşünür Ahmet Yesevî gibi, dünya ve ahiret mutluluğu isteyen her ferdin, mutlaka dünyada bir işinin olması, çalışıp helal yoldan rızkını kazanmasını tavsiye etmektedir. Tembellik en büyük ayıptır. İnsan çalışıp çabalamalı, başkasına yük olmamalı, alın terinden kazanılan temiz ve helal lokmayla beslenmelidir.

 

“Çalışıp çabalamak kaderle cedelleşmek değildir; çünkü bunu da bize kader yükledi”(Mesnevî, I, 947)

 

“Peygamber de, rızk için “kapısı bağlıdır, kapısında kilit var” buyurmuştur. O kilidin anahtarı bizim hareketimiz, gelip gitmemiz ve kazancımızdır.(Mesnevî, V, 2385-2386)

 

“(Şunu da bil ki) nur ve kemali artıran lokma helal kazançtan elde edilen lokmadır” (Mesnevî, I, 1642)

 

“İlim ve hikmet helal lokmadan doğar; aşk ve rikkat helal lokmadan meydana gelir” (Mesnevî, I, 1644)

 

Mevlâna, herkesin bir işinin bulunmasını, mümkünse herkesin bir sanat sahibi olmasını da öğütler. Hatta hayatta muvaffak olmanın yolunun, tembelliği atıp, hiçbir işi ihmal etmemesinden geçtiğini vurgular. Ona göre hiçbir iş yarına bırakılmamalıdır. Mevlâna'yı dinliyoruz:

 

Ey akıl sahibi! Sanat öğrenmeye çalış; fakat o sanatı, ehil olan kerem sahibi, temiz bir kişiden öğren (Mesnevî, V, 1056)

 

“(Bir işi) yarın yaparım deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin; dikkat et!” (Mesnevî, II, 1269)

 

Mevlâna gençlere söz dinlemeyi öğütler. Gerçekten problemlerle boğuşan ve her kafadan bir sesin çıktığı, kimsenin kimseyi dinlemediği bir çağda bu mesajın ne kadar önemli olduğunu takdir edersiniz.

 

“ Söz söylemek için önce dinlemek gerekir…”( Mesnevî, I, 1627)

 

“Söz söylemede yücelik aramayın! Dinlemek, söylemekten yeğdir. (Mesnevî, IV, 3316)

 

“İnsan, kulağıyla gelişir; duya duya canlanır. Hayvansa boğazıyla, yemekle-içmekle gelişir.” (Mesnevî, VI, 291)

 

b) Aklın Kıymeti Bilinmeli

 

Mevlâna aklı, hayata yön veren en ulvi bir değer olarak görür. Onun iyi kullanılması, nefsin esaretinden kurtarılması gerekir. Şehvete ve vehme karşı en etkin ilaç akıldır. Onun kıymeti bilinmelidir.

 

“Akıl diyarında nice âlemler vardır! Bu akıl denizi ne kadar engindir! İnsan akılla adam olur; saçı sakalı ağarmakla değil…” (Mesnevî, I, 1109; III, 2280)

 

“Aklın, insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir; yılan ve akreptir.” (Mesnevî, I, 2329)

 

“Ey yiğit, akıl şehvetin zıttıdır! Şehveti isteyen akla 'akıl' deme1 Şehvete mağlup olana 'vehim' de. Vehim sahte akçedir; akıl ise hâlis altın” (Mesnevî, IV, 2301-2303)

 

c) İyi Arkadaş Aramalı

 

Mevlâna, insanın kişiliğinin olumlu yönde gelişmesinde iyi ve örnek kişilerin rolünün farkındadır. Gerçekten kişi dosluk ve ahlâki anlamda iyi insanlarla ilişki kurarsa onun kişiliği de olumlu yönde gelişir. Kötü ve cahil dostlar da insanı kötü bir fert olması yönünde zemin hazırlar. Çünkü insan etkilenen bir varlıktır. Mevlâna bu konuya cidden çok önem verir. Ona göre kötü bir arkadaş zehirli bir yılandan da kötüdür. Kötü dosttan ırak olmayı, iyi dost edinmeyi tavsiye ettiği mesajlarından bazı örnekler verelim:

 

“Herkesin kendisine muhtaç olduğu, ihtiyacı bulunmayan eksiklikten münezzeh Allah'ın zatına and olsun ki, kötü yılan bile kötü arkadaştan yeğdir” (Mesnevî, V, 2634)

 

“Tatlı sözlü cahil dostun sözlerine pek kapılma! O sözler, eskimiş, yıllanmış zehre benzer” (Mesnevî, VI 1431)

 

“Kim iyi dostlarla düşer kalkarsa külhanda bile olsa gül bahçesindedir. Düşmanla düşüp kalkan ise gül bahçesinde bile olsa külhandadır” (Mesnevî, IV, 1976-1977)

 

“Temizlerin muhabbetini ta canının içine dik! Gönlü hoş olanların muhabbetinden başka muhabbete gönül verme” (Mesnevî, I, 722)

 

“Din ehlini kin ehlinden ayırt et; Hakk'la oturanı ara, onunla otur!” (Mesnevî, II, 3719)

 

“İyi kişilerle dost olmayan, elbette kötü kişilerin yanında yer alır, onlara komşu olur Kötü dostla ünsiyet ise, belâya bulaşmaktır. Mademki o geldi, bana uyumak düşer”( Mesnevî, IV, 1636 vd.)

 

d) Sevgi ve Aşkın Önemi

 

Mevlâna sevgi ve aşkın ferdin hayatına hâkim olmasından yanadır. Kişi sevgi ve onun şiddetli hali olan aşkı tecrübe etmeli, insan olma bilincine o yolla vâkıf olmalıdır. Hakk'a aşık olmadan beşeri aşkta yoğrulmalı sonra Tanrı'ya vuslatı gerçekleştirmeli ve kendi özündeki güzelliği keşfetmelidir. Beşeri aşkı şehvet zannedenler Mevlâna'yı anlamamışlardır. Ona göre “sevgi ve rahmet insanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse hayvanlık vasfıdır” (Mesnevî, I, 2436)

 

İnsan, insan olma şuuruna ancak sevgi ve aşkla ulaşabilmektedir. Bu konuda Divân-ı Kebir'inde o: “aşkı olmayan kişinin insanlığını inkâr ederim” demektedir. Ona göre aşk, her türlü sıkıntıların, üzüntülerin, endişelerin, streslerin, korkuların, bunalımların ve dertlerin devasıdır. Yani: “bütün hastalıklarımızın hekimidir” (Mesnevî, I, 24)

 

e) Haset ve Hırsa Dikkat

 

Mevlâna'ya göre, haset, kişinin ruhî gelişmesinin en büyük engellerinden biridir. Bu konuda o, Ebu Cehil örneğini verir.

 

“Ebu Cehil, Hz. Peygamber'e uymaya utandı, hasedinden kendisini yüceltmeye, ondan yüksek olmaya çalıştı. Adı Ebu'l-hakem'di, Ebu Cehil oldu. Niye ehliyetli kişiler vardır ki, haset yüzünden ehliyetsiz olup kalmışlardır” (Mesnevî, II, 808-809)

 

“Hasetten Mısır'daki Yusuf'un başına neler geldi? Bu haset, pusuya yatmış büyük bir kurttur.” (Mesnevî, II, 1407)

 

“Kendine gel kendine! Padişahlara hasede kalkışma. Terk et hasedi; yoksa âlemde sen de bir İblis olursun” (Mesnevî, II, 3429)

 

Mevlâna'ya göre dünya kötü değildir; hattâ para-pul, çoluk çocuk dünya değildir. Dünya, Tanrı'dan, Gerçek Varlık'tan gafil olmaktır. Bir kabın içinde su yoksa denizin ortasında bile olsa batmaz, fakat içinde su olursa batar gider. Bunun gibi insanın içinde dünya hırsı olmadıkça insan dünya nimetlerine gark olsa ona hiçbir zarar gelmez, içinde hırs olan batar (Bkz. Gölpınarlı, Mevlâna'ının Fikri Hayatı, Tarih-Coğrafya dünyası Mevlâna Özel Sayısı, Ankara, 1959 , C. 2, s. 406 vd)

 

“Hırs kulağa bir şey duyurmaz, kin gözü kapatır, adama bir şey anlatmaz” (Mesnevî, III, 66)

 

“Kanaatten hiç kimse ölmemiş, hırsla da hiç kimse padişah olmamıştır” (Mesnevî, V, 2398)

 

f) Güzel Huy ve Edep Her Şeydir

 

Mevlâna, nefsin heva ve hevesten kurtulmasına, ferdin kötü huylarından arınıp, iyi huylarla bezenmesine çok önem verir.

 

“ Ben çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha güzel bir ehliyet görmedim.”

 

“Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur; kimin kalbi sırçadansa kırılmıştır”

 

“İyilikle gelmenin şartı iyilik etmektir; bu güzelliği, bu iyiliği huzura götürmektir” (Mesnevî, II, 810, 816, 944)

 

“Güzel huy peşinde yürü, iyi huyla düş kalk. Gül yağına bak, nasıl gülün huyunu almış (Mesnevî, VI, 3007)

 

“Kötülükle bulundun mu kork, emin olma; çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur, Allah, onu mutlaka bitirir! (Mesnevî, IV, 165)

 

Mevlâna ahlâk ilkesinin odak noktasına edep kavramını koyar. Ona göre edep, kötü huyluların huylarına sabırdır, insanı hayvandan ayıran özelliktir ve Kur'an'ın ana mesajıdır.

 

“Ey Müslüman! Edep nedir diye arar sorarsan bil ki, edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir”( Mesnevî, IV, 771)

 

“Âdemoğlunun eğer edepten nasibi yoksa, Adem değildir.

Âdemoğluyla hayvan arasındaki fark edeptir.

Gözünü aç da bak cümle Kelâmullah'a:

Kur'an'ın bütün ayetlerinin manası edepten ibarettir” (Tahirü'l-Mevlevî Şerhi, C. I, s. 114-115)

 

II- Aile Eğitimi ile İlgili Mesajlar

 

a) Denge ve Uyum Şart

 

Mevlâna, toplumun temel çekirdeği olan aileye çok önem verir. Eşlerin birbirleriyle uyumlu olması, çocukların iyi yetiştirilmeleri hususunda insanlığa birçok mesajlar vermektedir. Ona göre eşler her şeyden önce birbirleriyle denk ve uyumlu olmalıdır. Kadın ailede ezilmemeli, eşler birbirlerine her ortamda sevi ve saygıyı eksik etmemeli ve aynı duyguları paylaşmalıdırlar. Mevlâna'yı dinliyoruz:

 

“Eşlerin birbirine benzemesi lâzımdır. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak! Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işe yaramaz. Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki arslana kurdun eş olduğunu hiç gördün mü?” (Mesnevî, I, 2309-2311)

 

“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır” (Mesnevî, II, 3681)

 

“Yariyle hoş geçinen yarsiz kalmaz, müşteri ile iyi anlaşan iflas etmez. Ay geceden ürkmediği için öyle parlak kaldı; gül de dikenle uyuştuğu için o kokuyu elde etti” (Rubâîler, no: 211)

 

Mevlâna'nın karı koca arasında denge ve uyum tavsiye etmesinin sebebi, hem aile mutluluğunun sağlanması, hem de çocukların mutlu bir ortamda eğitilerek aileye, topluma yararlı birer fert olmaları içindir.

 

b) Şiddete Hayır

 

Mevlâna aile içi şiddete karşıdır. Cahil kişilerin karılarına şiddet uygulayacağını ve bunların da sevgiden yoksun olan ve tabiatlarında hayvanlık duygusu galip olan kişiler olduğunu söyler. Mevlâna'yı dinliyoruz.

 

“ Kadınlar akıllı erkeklere karşı galip gelirler, fakat cahil kişiler kadınları mağlup ederler. Bu tür cahiller, sert ve kaba olan insanlardır. Bunlarda acıma, lütfetme, sevme duygusu azdır; çünkü yaratılışlarında hayvanlık duygusu üstündür” (Mesnevî, I, 2434-2437)

 

III- Toplum ve Çevreye Ait Mesajlar

 

a) Adalet Terk Edilemez

 

Mevlâna topluma adalet duygusunun hâkim olmasını arzular. Ona göre adalet, yapılması gerekenleri yapmaktır, haklının hakkını teslim temektir, yoksa herkese eşit olmak demek değildir. Mesnevî'de:

 

“Adalet nedir? Ağaçlara su vermektir. Zulüm nedir? Dikeni sulamaktır. Adalet, bir nimeti yerine koymaktır, her su isteyen tohumu sulamak değildir” (Mesnevî, V, 1089-1090)

 

b) Sosyal Ahlak Gerçekleştirilmeli

 

Toplumda sosyal ahlâkı hâkim kılmak, insanların ayıplarını örtmek, sevgi ve hoşgörüyü hâkim kılmak, mutlu bir toplumun esasını oluşturur. Mevlâna'ya göre bir topluma sevgi ve hoşgörü hâkim olursa, o toplumda kırgınlıklar, hakaretler, küslük ve dargınlıklar ortadan kalkar. İnsanlar arası yardımlaşma çoğalır, bencillik, nankörlük ve soysal krizler kalkar yerine dostluk, kardeşlik ve vefa duygusu alır. Toplum mutlu olur, fertleri de birbirlerini ahlâkî denetime tabi tutar. (Yakıt, Mevlâna'da Aşk Felsefesi, Ötüken, İstanbul, 2010, s. 114)

 

c) “Ben” Değil “Biz” Diyen Toplum

 

Mevlâna'ya göre, sevgi ve aşkla toplum “ben” merkezcilikten “biz” merkezciliği geçebilir ve fertler birbirlerinin acılarını paylaşarak azaltabilir ve mutlulukları paylaşarak da çoğaltabilir kanaatindedir. O, toplumu mutlu yapan sosyal ahlâk ilkelerinin insanlar arasında yerleştirilmesi mesajını eserlerinde verir.

 

IV- Yöneten ve Yönetilenlere İlişkin Mesajlar

 

a) Yöneticiler Hakkı Gözetmeli

 

Mevlâna eserlerinde yönetici ve yönetilenlerin sorumluluklarını hatırlatır. Onlara çeşitli örnekler ve öğütlerle birçok mesajlar verir. Mevlâna'yı dinliyoruz.

 

“Her buyruk sahibinin, insanları yönetirken Hakk'ın buyruğunu gözetmesi gerekir.” (Mesnevî, VI, 3292)

 

“Bir sofranın çevresine yüz tane adam oturur yer; fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığmaz” (Mesnevî, V, 526)

 

b) Yöneticiler Ehil olmalı

 

“Adam olmayanın eline bir mal ve mevki geçti mi, herkesten önce kendi rezilliğine sebep olur.

 

Çünkü ya cimriliği tutar az verir; ya da cömertliğe girişir yerli yersiz bağışlarda bulunur.

 

Yönetenlerin ehillerden olması veya bugünkü ifâdeyle onların ehillerden seçilmesi konusunda Mevlâna'nın halkı uyardığı mesajları mevcuttur. Nitekim şu beyitlerde bu gerçeğe vurgu yapmaktadır.

 

Hüküm, bir sapığın eline geçti mi onu makam sanır; ama gerçekte kendisi kuyuya düşmüş demektir.

 

Ahmaklar baş oldular mı akıllılar başlarını korkudan kilimin altına sokarlar” (Mesnevî, IV, 1443, 14445, 1447, 1452)

 

V- Sonuç:

 

Görüldüğü gibi Mevlâna bütün insanlık için önemli mesajlar veren ender düşünürlerden biridir. İnsanı, insanlığı, hayatı ve değerleri iyi yorumlamış onu evrensel boyutta ele almış ve beşeriyetin sorunlarına, bunalımlarına çare olacak reçeteler sunmuş ve onun mutluğunun ölümsüz mesajlarını asırlar öncesinden vermiştir. İnsanlığın kurtuluşunu kendine görev edinmiştir. Mevlâna'nın bu konudaki görevini Divân-ı Kebîr'inden kendi ağzından dinleyelim:

 

“Biz bu dünyada güneş gibiyiz. Herkesin can vermeye, tüm insenler âlemine yararlı, faydalı olmaya gelmişiz.

 

Kalpleri kırılmış, gamlara düşmüş kişilere dost olmaya, onların gamlarını, kederlerini paylaşmaya gelmişiz.

 

Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayaklar altında ezilenleri, gül bahçesine getirelim, onlara neşeler bahşedelim diye bu dünyaya gelmişiz.

 

Biz altın gibi birkaç kimsenin öz malı değiliz. Biz ummanlar gibiyiz, madenler gibiyiz; biz bu âlemde herkesin malıyız” (Divân-ı Kebîr, II, no: 842, Ş. Can terc.)

 



· “I. Uluslar arası Sultan Divani ve Mevlevilik Sempozyumu”, Bildiri metni, 27-29 2010, Atatürk Kongre Merkezi(ANS Kampüsü), Afyonkarahisar

 

 

Yazar: İsmail Yakıt
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 21.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.