Dünyadan Giden...
Hz. Mevlana, mürşid kitap olan Mesnevi'sinde şöyle buyurur: (c:5, beyit:1768 vd.)
“Birisi “Cihan ne hoştu, eğer onda ölümün ayağı gizlenmiş olmasaydı” deyince,
Bir başkası da, “Onda hiç ölüm olmasaydı ıstıraplarla dolu olan bu cihan hiç bir şeye değmezdi.
Kimseye bir faydası olmayan ovaya bırakılmış bir harman gibi olurdu!” dedi.
Sense ölümü, hayat sandın tohumu çorak toprağa ektin.
Noksan akıl, ters görücüdür. Zira o, hayatı da ölüm olarak görür, a ahmak!
Ey Rabbim, sen bize hakikat sırrını aydınlat, her şeyi bize olduğu gibi göster.
Hiç bir ölü, öldüğü için hasret çekmez. Ancak taatının azlığına yanar.
Yoksa ölen kimse, kuyudan ovaya çıkmış, zevk u safa meclisine ulaşmıştır.
Bu daracık matem yurdundan ferahlayıp geniş bir ovaya göçmüştür.
Orası doğruluk yeridir, orada yalan yoktur. Ayranla sarhoş olan has şarabı ne bilsin?
Orası öyle bir doğruluk yurdudur ki Hak onlarla beraberdir. Sudan ve çamurdan (tenden) kurtulmuş nur ile dostturlar.
Bu hayat için bir iki nefesin kaldı. Bari gayret et de ercesine öl!”
Hz. Mevlana yine Mesnevi'sinde şöyle buyurur: (c:6 beyit:1472 vd.)
“Hazret-i Peygamber'in sözü doğrudur, “Dünyadan giden herkeste, ölümden dolayı bir hayıflanma ve üzülme yoktur, belki fırsatı kaçırdığından dolayı yüzlerce ıstırabı vardır” buyurmuştur.
Ehlullah bu beyiti şöyle açıklar:
(Dünyadan ölüp ahirete giden kimseye ölüm gamı ve zararı yoktur. Belki elindeki fırsatın fevt olmuş olmasından dolayı çok hasret ve teessüf duygusu vardır. Nitekim fakirin Avrupa'da tahsil etmiş bir arkadaşım var idi. Teverrüm edip vefat etti. Kendisini alem-i ma'nada hasta bir halde gördüm. Sebebini sordum. Dedi ki: “Eğer bir daha dünyaya ve o aleme gelmek mümkün olsa idi, Resul-i Ekrem Efendimizin izini ta'kib eder ve bir parmak geri kalmaz idim.)
Niçin ölüm, her devletin ve ikbalin mahzeni iken ben ona üzüldüm.
Ecelin yok ettiği o hayalleri niçin bunca ömrüme bedel ettim.
Ölüler, ölümden dolayı hasret çekmezler. Hasretleri iş yapmak fırsatını kaçırdıkları içindir.
(O ölen kimselerin hasreti ölümün kendisinden değildir. Onun hasreti buz üzerine yapılmış nakışlar mesabesinde olan dünya suretlerinin önünde durup onlara muhabbet etmesinden dolayıdır...)
“Yazıklar olsun, köpüklerle uğraşmış, denizden gafletle ömrümüzü harcamışız” derler.
Deniz, o köpükleri karaya vurunca git de onları mezarlıkta seyret!
Hareketlerinden, gezip dolaşmalarından, “Sizi böyle deniz mi paymal etti?” diye sor.
Onlar da sana, lisan-ı hal ile “Bunu denize sor, biz cevap veremeyiz” derler.
Köpük gibi olan suret de dalga olmaksızın hareket edemez. Rüzgarsız toprağın göklere yükselmesi mümkün mü?
Madem tozu gördün, rüzgarı da gör. Köpüğü gördün öyleyse denizi de gör.
Gör, gör ki işin aslı bu görüşündür. Gerisi hep yağdan, etten ilik ve sinirden ibaret.
Ne yağın, meclis aydınlatacak mum ve ne de etin sarhoşa kebap olur.
Bu vücudunu tamamen bakışta yok et. Bakışa git, bakışa git, bakışa.
Bir nazar vardır, bir kaç arşın ötesini görür, bir nazar da vardır, iki alemi birden görür.
Bu ikisinin arasında sayısız fark vardır, iyi görmek için gözüne sürme bul. Sırları en iyi Allah bilir.
Yokluk denizinin şerhini işittin. Öyleyse bu denize dalmaya çalış.
Bütün bu kainatın aslı yokluktur. Onda ne iz, ne yol ne de nişan vardır.
Üstatlar, hünerlerini izhar etmek için hep yokluğu ararlar.
Hasılı, üstatların da yaratıcısı olan Cenabı Hakk'ın tezgahı yokluktur.
Bu yokluk nerede daha fazlaysa Hakk'ın tezgahı o taraftadır.
Yokluk en yüksek tabaka olduğu için herkesten öne yoksullar geçtiler.
Has derviş, teninden malından geçebilendir. İş, beden yokluğudur, dilencilik değil.
Dilenci, malı yok olandır. Kanaatkar ise cismini feda edendir.
Boşuna dertten şikayetçi olma. Zira o, yokluk yolunda rahvan giden bir attır.
Bu kadarı söylendi, gerisini sen düşün. Fikrin donmuş düşünemiyorsan git, zikret.
Zikir, fikri harekete getirir. Zikri, bu donmuş fikre bir sır güneşi kıl.
Gerçi asl olan cezbedir ama cezbeyi bekleme, işe himmet et.
İşi terk etmek naz etmek gibidir. Canıyla oynayana naz nasıl layık olur?
Reddolunma veya kabul edilme endişesine düşme. Sen daima emri ve nehyi görmeye bak.
Cezbe kuşu ansızın yuvadan uçuverir. Onu görünce artık mumu söndür, çünkü sabah olmuştur.
Gözünün nuru keskin olan kimse; dışa bakarken içi görür.
Zerrede ebediyet güneşini, katrede bütün denizi görür.”
Hakikatin safasına ulaşabilme duasıyla...
Filiz Konca