Niçin sıkıntı çekeriz?
Kimsenin saatin kaç olduğunun ve vaktin nasıl geçtiğinin farkına varamadığı bir sohbette hâzirûndan biri kâmil bir mürşide sordu:
- Efendim, biz bu dünyada neden sıkıntı çekeriz?
Efendi cevap verdi:
- Bu dünya sıkıntılar âlemidir. Her fâni mutlaka sıkıntı çeker. En büyük sıkıntıları da peygamberler çekmiştir. Sıkıntının ise üç sebebi vardır; taksirât, imtihan ve terfî.
Ve ilave etti; “Gönüller daralmadan genişlemez.”
Sıradan bir vatandaş için bu üç sıkıntı şu şekilde tezâhür eder. İşini düzgün ve zamanında yapmaz. Daha sonra bunun cezasını çeker. Bu onun için sıkıntı olur. Bir yerde memurdur, amir olmak ister.
Bir Müslüman için de sıkıntının kaynağı aynı şeylerdir. Dünyaya gelme sebebimiz de sıkıntı çekmek içindir. Hz. Adem'den beri bu kural işliyor. Hz. Adem, cennette yasaklanan meyveyi yedi ve karşılığında bu dünyaya gönderildi ve böylece Adem'in ve oğullarının sıkıntısı başladı. Daha sonra, tekrar geldiği yer olan cennete girmeye layık olup olmadığının anlaşılması için imtihan edildi. Ve Adem de sıkıntılarla dolu bu imtihanı, yani dünya hayatını yaşadı. Böylece sıkıntı bize, büyük babamızdan tevarüs etmiş oldu. Peygamberimiz de buyurmamış mıydı: Dünya müminin zindanıdır.
Çektiğimiz sıkıntılarının üç nedeni olduğunu söylemişti Efendi Hazretleri. Bunlardan birincisi taksirat idi. Taksirat dediğimiz şey işlediğimiz günahlarımız, yani hoş olmayan davranışlarımız. İnsan bu dünyada yaptığı bir hatanın sonunda mutlaka cezasını çekiyor, er ya da geç. Bazen bir saat, bazen bir ay, bazen de ömrünün sonunda. İkincisi imtihan içindi. Bir Müslüman için bu dünya zaten imtihan dünyası değil mi? Allah bizim imanımızı ve itikadımızı sınamak için bizleri imtihan eder. Allah bizi mal ile imtihan eder, kadın ile imtihan eder, evlat ile imtihan eder, makam-mevki ile imtihan eder, gençlik ile imtihan eder, hastalık ile imtihan eder, acı ile imtihan eder, sevinç ile imtihan eder. Kısacası her hâl ile imtihan eder. Hepimiz bu dünyada imtihandayız. Kaldıramadığımız şeylerle imtihan edilmekten de Allah'a sığınırız. Üçüncüsü de daha iyi Müslüman olmak için yapılan ibadetlerdir. Daha fazla ibadet etmek, uykusuz kalmak, aç kalmak, seyahat etmek gibi sıkıntılara girilir. Bunlar da karşılığı Allah'tan beklenerek katlanılan sıkıntılardır.
Peki bir derviş için sıkıntı nasıl olur?
Derviş sıkıntıya talip olan kimsedir. Dervişler yol boyunca imtihan edilirler. Onların mertebeleri yükseldikçe ve halleri değiştikçe imtihanları zorlaşır. Onlar için günah efendilerinin buyruklarını ihmal etmektir. Cezası da ilerleme kaydetmemek olur. Bu da sıkıntıya yol açar. Manevi halleri yoğunlaştıkça şeytan yoldan alıkoymak için türlü desiseler uydurur. Eğer rehber kuvvetli ise mürit bu sınavları aşar. Yoldan sapmaz. Burada da kâmil bir mürşidin önemi ortaya çıkar. Mürit bir mertebeden bir başka mertebeye geçmek için nafile ibadetleri artırır. Bunun dozunu da mürit belirlemez, mürşit tayin eder. Her müride de aynı dozda zikir veya başka bir vazife verilmez. Kişinin yaşına, huyuna, durumuna göre değişir. Bunu tayin edecek kimse ise gönül doktoru olan kâmil mürşitlerdir. Mürit için terfi bir üst mertebeye yükselmektir. Virdleri, zikirleri ve ibadetleri de sıkıntı ve zorluk olur. Mürit bu zorluklara katlanır ve karşılığında da mertebesi yükselmiş, yani terfi etmiş olur.
Arif insanlara gelince; sıradan insanlar için sıkıntılı haller onlar için zevkten başka bir şey değildir. Sıradan insanlar için zevk olan işler onlar için sıkıntı olur. Mahrumiyet diye bir şey yoktur onlar için. Çünkü her daim Hak'la birliktedirler. Hak'la beraber olanın neye ihtiyacı olabilir? Kendilerini Hakk'a teslim eden birisi için sıkıntı ortadan kalkar. Onlar üzüntü nedir bilmezler. Onlar için ayrı-gayrı olmaz. Alem onlar için bir seyrangâhtır. Her şeyi merkezinde görürler. Eşyanın hakikatina vakıf oldukları için bitmek tükenmek bilmeyen bir zevk aleminde yüzerler. En büyük sıkıntı onlar için bu temâşâ zevkinden mahrum olmaktır.
Mevlam çektiğimiz sıkıntıları boşa çıkarmasın.