DEVRAN !...

“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir... Çünkü kimin kimi yiyeceğine, "suyun akışı" karar verir. “ (Afrika Atasözü)

 

DEVRAN !...

 

“...Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.” (3-190)

 

Gece ile gündüz nasıl ki birbiri ardınca gidip gelmekte ise, karınca ile balık da birbiri ardınca “gidip gelmektedir”. Gidip gelmeyi tasavvuftaki “haşr-neşr” ve “devran” olarak düşünebiliriz.

 

Öncelikle bu atasözüne göre, herkes herkesi yiyor! Yani, birbirinin içinden geçiyor! “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın” (3-27)

 

Tasavvuftaki “devir” konusu özellikle zahiri birliği idrak için benim çok önemli bulduğum bir konudur. Ne var ki, Hindu ve diğer başka özellikle uzak doğu kökenli dinlerdeki “tenasüh”, enkarnasyon ve karma gibi inançlarla karıştırılabildiği için olsa gerek, çok fazla ortalarda dillendirilmiyor.

 

Oysaki, gecenin gündüzün içinden geçmesinde dahi “devran” ve ibret vardır, selim akıl sahiplerine.. Aklı meaş sahiplerine değil!Bu ibretin “zikri” dahi vardır: Devran zikri. Nedir devran zikri? Gökteki meleklerin arşı tavafı mı?! Ama biz yerdeyiz!? Herkes kendi zikrini yapsa olmuyor mu?!

 

Gökteki melekleri niye taklit edelim şimdi? İnsanın işi taklit olunca, yerdeki gökteki demeden herkesi taklit ediyor! Demekki “devran” zikrinin de bir hakikisi ve hakikati var, hem de yeri göğü ve ikisi arasındakileri kapsayan bir hakikati var....

 

Ben unutmadan, naçizane, tenasühle karıştırmadan, “Allah bir yarattığını bir daha yaratmaz” bilgisine kat'i imanla, Mevlana'dan Ibrahim Hakkı hz.lerine kadar, Allah ehlinin açıkladığı “devir” konusunu araştırmayı tavsiye ederim, meraklısına....

 

Hepsi bir top kumaş... Aynı kumaş.. (enasır-ı erbaa) Kiminden ceket, kiminden etek dikilmiş... Kimine balık, kimine karınca resmi çizilmiş. “Bir” terzinin elinden çıkmış hepsi... Ve bu kumaş öyle kumaş ki... Hiç bitmez... Niye bitmez?  İşte bu kumaşı anlamak için ibretlik olan “devir”i gözlemlemeli... Bu kumaşın mamülleri, birbirini yiyerek, birbirinin içinden geçmek suretiyle her biri “bir” olsa da, her biri  aynı zamanda başka biridir... “Cemsiz fark şirk, farksız cem zındıklık, cem ile birlikte fark tevhiddir.” Hz. Ali (k.v). 

 

Başkalığı yaratan sıfattır. Öz aynı...  “Öz'e ermek”, bu yüzden terk-i dünya ile, yani sıfatlardan soyunmakla mümkün... Yine de ne ceketi inkar edebiliriz, ne pantolonu.. Terzi öyle istemiş! “Hu Sultanım..” İkisinin aynı kumaştan olduğunu da inkar edemeyiz. “Bir top kumaş haline gelmeden de ne “başkalık” ve ne de “ayrılık” ortadan kalkar..Ama üzülmeyelim, Allah var gam yok! Zaten ceket olmadan önce bir top kumaş idik... Bir gün yine “toparlanıp” bir top kumaş OLuruz.  “Allah'tan geldik, Allah'a dönücüyüz”..

 

“Çobanlık” peygamber mesleği.. Allah her halde o mümtaz kullarına boş yere yaptırmadı bu işi. Doğayı iyi gözlemlemek lazım. “Aç gözünü seyret, tekrarı yok bunun”. “Derin” konulara dalarken, gözümüzün önündekilerden mahrum kalıp, işin püf noktasını kaçırıyor muyuz, diye düşünüyorum bazen. “Yemek yemek” ne kadar enteresandır mesela... Günde 3 kere yer, hiç düşünmeyiz yemeği... Ne yiyeceğimizi düşünürüz sadece.. Ah bu ülfet... Hem neş'e, hem külfet! Hz. Gaybi babadan öğrendim ben “yemeği” ve “devir”i:

 

Âlem âdem âdem âlem olmadadır haşr-ü-neşr
Haşr ile neşr olmadan bir dem cihan bulmaz rehâ

 

Sıfât ü zâtına masdar olupdur âlem ü âdem
Bu minval üzre âlem âdem olur devr eder bir bir

 

İllâhu... İllâhu...

 

 

Yazar: Meryem Irmak
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 21.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.