Nasıl Çalışır?..

Nasıl Çalışır?..

 

Bizim kuşaktan olanlar hatırlayacaktır, ”Nasıl Çalışır?” adı ile çıkan bir bilim-araştırma dergisi vardı. Genellikle teknolojiye meraklı kimseler için makinelerin, aletlerin nasıl işlediği detaylı, hoş çizimler ve resimlerle anlatılırdı.

Görüşlerinden yararlandığım değerli bir dost, sünnetullaha dair işleyişleri açıklamaya giriştiğinde cümlelerinin sonunu “Böyle Çalışır” şeklinde bitirir. Fabrikada dişlilerin dönüşünü çağrıştıran bu sevimli hitap, Allah Sisteminin yerli yerince işleyişine dair yeni tefekkürlere yönelmeme sebep olmuştur.

Geçenlerde, sohbetleri ile şerefyâb olduğum dostları dinlerken aralarından biri uyarıcı tavırla şöyle dedi: ”Bakıyorum da yıllardır teorik kavramları, soyut oluşumları konuşuyoruz. Bunlar bildiğimiz şeyler. Bundan ziyade bize yaşanmış örnekler lazım. Yaşadıklarımızı konuşsak daha etkili olmaz mı?!..”

Yaşadıklarını anlatmak kolay değil. Yaşanan manalar genellikle kişiye özel hissedişler. Ancak, örneklik-rehberlik işlevi de elzem. Nebevî bir görev bu.Hepimiz, kardeşlerimize tesirli örnek haller ve söylemlerle uyarıcı olmak durumundayız. En azından hatırlatmak zorundayız.

İşte bu çerçevede hakikat yolunda yürüyen siz değerli dostlarımla bazı hissediş, gözlem ve yaşantı örneklerini paylaşmak istiyorum. Sistemin nasıl çalıştığı konusunda örnek açılımlar verebilirsem kendimi bahtiyar addederim. Hemen belirteyim ki; bunlar benim penceremden seyredilenlerdir. Bağlayıcılığı yoktur, gönlünüze uyar, aklınıza yatarsa değerlendirirsiniz.

 

Esma Nasıl Yaşanır?  Allah'ın ĞAFUR esmasını okumaya çalışıyordu. ”Affetmek, bağışlamak ne güzel” dedi kendi kendine. Allah nice günahları, nice nankörlükleri affediyordu. Geçmişte yaşayan ulu erenler bağışlayıcı olmuşlardı hep. Rasülullah(s.a.v) Mekke Fethi Günü bütün Mekke'lileri bağışlamıştı. Oysa onlar işkence etmiş, canına kastetmiş, yurdundan sürmüşlerdi.

Ya O nasıl bağışlayacaktı?.. Mesafeli olduğu kişiler bulunsa da dargınlıkları yoktu .”İyi geçimli olmak müminin şiarıdır” ilkesinden hareketle herkesle iyi olmayı ilke edinmişti. Ama bir yandan da affedici, bağışlayıcı olmaya özenmişti.

Günler geçti yakın çevresinde ciddi bir gerilim patlak verdi!.. İş icabı yakın görüştüğü kimseler gerilmiş, taraf olmak durumunda kalmıştı. Taraflardan bir bölümü şahsına cephe almış, ortalık dedikodu ve hatta iftira ile kaynamaya başlamıştı… Uzatmayalım, bazı kimselerle uzaklaşmış, selamlaşmaz olmuştu…

İşte o günlerde düşündü… Neyi istemiş,neye özenmişti?... AFFEDİCİ OLMAYA;ĞAFUR ESMASINI YAŞAMAYA!... Özendiği, okumaya, zikretmeye çalıştığı esmanın onda açılım zamanı gelmişti. Önüne sahne konuyordu ki; rolünü icra edip hakkını verebilsin. Fiil olmaksızın esma dönüşmezdi yaşama!..

”Kırgınlıkta ilk barışan sevabı toplar” buyuruyordu Allah Rasülü.. Öyle yapmalıydı. Ama şeytanı bırakmıyordu: ”SEN HAKLISIN,NİYE SEN GİDESİN,ONLAR GELSİN!...”  diye durmadan vesvese verdi lanetli şey!.. Hainin boğazını sıkmalıydı… İlk selamı verdi. Biraz zor oldu ama,karşılık da buldu. Günler içinde gördü ki; selam yetmiyor, daha çok adım gerek.

Sohbete oturdu… Çay içti, hal-hatır etti. Olan olmuş, yaşanması gereken yaşanmıştı. Kırgınlıklar bertaraf oluyor, ortam yumuşuyordu… Zaman içinde eski dostluklar yeniden pekişti..

Nice sonra düşündü: Sahi niye yaşadı bunları?.. ”Böyle Çalışır” diyordu ya dostu, sistem çalışmış, özendiği, zikrettiği esmanın ilk stajını yapmıştı.

Aman dikkat! Siz siz olun, özendiğiniz manalara dikkat edin. Olumlu manalar dahi olsa esmanın çoğunlukla sıkıntı ve bela ile açıldığını sakın hatırdan çıkarmayın!...

Şuna Bir Tekme Vur!..  Değerli bir düşünür, sabah yürüyüşü için  arkadaşı ile evinden çıktı.Dere kenarına geldiklerinde bir yengecin yola ilerlediğini gördüler. Öteden hızla gelen kamyonun hayvanı ezmesi işten bile değildi. O zat arkadaşına döndü: “Hemen koş, şuna bir tekme vur!“Arkadaşı denileni yaptı, yengeç dereye yuvarlandı ve ezilmekten kurtuldu. Düşünür arkadaşına şöyle dedi:

-Şimdi bu hayvana mikrofon uzatma imkanımız olsa da ne yaşadığını sorsak, hemen yediği tekmenin acısını dile dökecek, bize sitem edecek, azap yaşattığımızı söyleyecektir. Bizi zalim ilan edecektir kendince!.. Oysa o aldığı tekmenin hayatını kurtardığından habersizdir. Başa gelen bela ve sıkıntıları yengeç penceresinden düşünürsek azap duyarız. Bir üst boyuttan nazar edersek çok şeyi fark ederiz!...

 

Allah De, Ötesini Bırak! Hayat bu, türlü cilvelerle işliyor. Kurumda yönetim değişikliği olmuş, yeni yönetimde üst düzey görev almaya yeltenenler öne çıkmak için türlü atraksiyonlara yönelmişti.

Hayat, çoğu kere denklemler gibi karmaşık işlevlerin çözümlemesi ile yürüyordu. Ne var ki işe şahsi menfaat ve hırslar girince insanlar etik olmayan yollara da başvurabiliyorlardı. İşte o günlerde kurumsal bir dönüşümün ilk ayağı olarak belli görevlerde değişim rüzgarları esmeye başladı. Ne yapabilirdi? Hatırlı kişileri yanına alabilirdi. Birilerini devreye koyup, yerini pekiştirebilirdi. En azından amire yakın kimselerin yanında görünebilirdi. Fakat hiçbiri içine sinmiyor, ”ALLAH DE, ÖTESİNİ BIRAK” ayeti hep önüne çıkıyordu.

Neydi Allah demek?... Rububiyet boyutundan bakıldığında bazı ilişkileri kullanmak, bazı kimseleri iyi niyetle devreye koymak da doğaldı… Allah demek, öylece kayıtsız yatmak demek değildi tabii. Ancak, normal sayılan bağlantıları kullanmak dahi Ona sevimli gelmiyordu.

Büyüklerin “Seyretmek ve kulluğuna devam etmek” tabir ettikleri hali kuşanmalıydı. Öylece günlük işine devam etti. Dedikodu ve gelişmelere perde çekti. Ne olursa olsun ANı yaşayacak, o günün, o işin hakkını verecek,ötesini düşünmeyecekti. Öyle de yaptı.

Aylar geçti, kurumda bir dizi değişim gerçekleşti. Yeri değiştiği için üzülenler, vazifesinden hoşnut olmayanlar sızlanıp duruyordu. O ise sadece seyrediyordu. Değişim süreci oturmuş, normal süreç başlamıştı. Dostlarından biri sordu: ”Senin yerinde hiç değişiklik olmadı.Kimden torpillisin?”

Cevap verdi: ”Rabbul Alemiynden; En`am -91'den torpilliyim!..“

 

Budanıyor Dallarım: Rüzgârlı bir sabahtı.Pencereden dışarıyı seyrederken zaman zaman fırtınaya dönüşen rüzgarın ağaçları yerinden savurduğunu gördü. Dalları uzun, gür, geniş alana yayılan ağaçların kökünden devrildiğini gördü. Budanmış ağaçlar ise fırtınanın şiddetinden etkilenmemiş, ayakta duruyorlardı..

Budanmış ağaçlar, budanan eller tarafından dallarından olduklarında kimbilir neler söylemiş, ne şikâyetlerde bulunmuşlardır diye düşündü. Oysa, budanmaları onlar için Rahmetmiş.. Belki bunu şimdi anlıyorlardır, dedi içinden...

Kararan hava ile birlikte şimşekler çakarken bilincinde de şimşek çaktı: “Geçmişte üzüldüğüm bazı darbeler, şimdi ayakta kalmam için olmasın?!..“

Yaşadıklarını düşündü.Kesilen bağlantılarını, kopan bazı ilişkilerini geçirdi aklından.

Şimdilerde onlar olsa, ayakta kalamaz, dallarıyla birlikte yuvarlanır giderdi. Budanarak gelen rahmete sonsuz şükürler etti.

 

***

İşte böyle dostlarım!

Hepsi de yaşanmış sahneler aktardım size.Allah Sisteminin işleyişine dair mini ipuçları olarak alır, kıymete değer bulursanız arada sırada bu tarz aktarımlara devam ederiz. Önce yazana,  sonra okuyana, sonra da aktarılana okumak, hazmetmek, yaşama dönüştürmek nasip olsun!..

 

(Sürecek)

 

Mehmet DOĞRAMACI

dogramacimehmet@gmail.com

Yazar: Mehmet DOĞRAMACI
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 21.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.