Defter

Defter

 

Okullar açıldı. Biz de bu hafta sonunu evde okul hazırlığı ile geçirdik pek çok aile gibi. Kitaplar defterler alındı, kaplandı, etiketlendi, ayrıştırıldı.

 

Bu esnada bir dost aradı:

 

-Hep sen mi tefekkür soracaksın? Bu defa sıra bende: "Kur'an'da KİTAP çok geçiyor. DEFTER de geçiyor ama, farkında mısın?.. AMEL DEFTERİ mesela. Kitabı okumayı anladık da, defter neye işaret?.. Haydi kolay gelsin!.."

 

Ehh, sen misin milleti sorularla bunaltan?!

İftar vakti, top atılma saati böyle yaparlar adama.

 

Çaresiz eğildik konuya.

Hemen taradık ayetleri.

 

Kur'anda kelime olarak DEFTER ifadesi yok!

Ama dostun dediği gibi AMEL DEFTERİ anlamına gelen KİTAP- SAYFA ifadeleri mevcut. Dostumuzun dediği gene doğru; bize ait, bizim tarafımızdan yazılan manasına defter, Kur'anda da var!...

 

“OKU KİTABINI”, “KİTABINI SAĞDAN ALANLAR” türünden ayetler gördük…

(Kehf/49, Hakka/ 25-27-30-31, Enbiya/94)

 

...

İftar sonrası çay faslı başlarken çocuklar çantalarını yerleştirmişler, eğitim maratonuna son hazırlıklarını tamamlamışlardı. Üçünü de yanı başıma oturmaları için çağırdım. Onlar meyve suları ve bisküvilere, ben çay fincanına uzanırken en ufağa sordum:

 

-Ders için sadece kitap yetmez mi oğlum, niye defter alıyoruz bir de?..

 

 Bizimki soru ne kadar abes, dercesine yüzüme bakarak atıldı:

-Olur mu babaaa? Öğretmen kitaptan ödev veriyoooor, çalışıp deftere yazıyoruuuz.

 

Onu sıkıştırmak için üsteledim:

-Olsun, kitabın üstüne yazsanız, deftere ne gerek var?

-Kitabın üstüne yazılmaz ki,  kirlenir hem, deftere yazılır.

 

Kirlenme ifadesini yetersiz buldum ama küçüğün üstüne de çok gidemezdim. Diğeri söze girdi:

 

-Kitap her öğrenci için ortak! Defter bize özel!...

-Olsun, kitabı okuyun sadece, bir de yazmak niye? Hem kitap da yazılı bir şey.

 

En büyükleri duramadı:

-Kitaplar Milli Eğitim tarafından basılıp yollanıyor. Kitap her yerde aynı. Bizim okulda da, ötekinde de, bende de, arkadaşımda da… Defter ise sadece bana özel.

 

-Yani, nasıl ayırıyorsun kitap ile defter farkını?

-Bir kere defter benim!.. Başkasından bir şey eklenmesi imkânsız, bana özel…

-Evet,

 

-Deftere yazılanlar; benim yazım… Hem öğretmen yazıları hemen tanır. Yazı, beni yansıtıyor baba!

 

“Kavak Yelleri” başlamak üzere. Öğrencilik hayatına dair bu diziyi kaçırmaz bizimkiler. Çabuk çabuk sorup toparlamalıyım.

 

-Sizin öğretmen sadece yazı güzelliğine mi bakıyor?

 

Ortanca biraz strese girer gibi:

-Ya baba mahsus anlamamazlık edip yorma bizi. Niye yazıya baksın? Ödeve bakıyor.

-Tamam da oğlum ödev dediğin ne?

-Ödev, kitaptan ne anladığımızı yazıp deftere geçirmek demek. Bunu yapınca kitabı ne kadar anladığımız anlaşılıyor?..

 

İkinci fincan dolarken dizinin jeneriği dönmeye başladı. Biraz da özet kısım girer, az daha vakit var! Bir şeyler daha öğreneyim miniklerden:

-Kitaptaki sorulara cevap veriyorsunuz yani, deftere yazarak.

 

-Evet.

-Başka?..

-Okuma Parçalarının özetini çıkarıyoruz.

-Özet derken?

-Ne anladığımızı, kitaba göre cümlelerle değil, kendi cümlelerimizle yazıya döküyoruz.

-Büyüklerden sorup yazsanız, kopya etseniz olmaz mı, anlar mı öğretmen?

 

En küçük atıldı gene:

-Tabii, geçenlerde Tuğçe, ablasının dediklerini yazmış, kızdı öğretmen: “Kendin düşün, kendin yaz, taklitçilik yapma” dediiii…

 

Çocukların dikkati yavaş yavaş televizyona kayarken ortalığa konuşuyorum:

-Demek sizin başarınızda kitap kadar, hatta ondan daha çok defter önemli. Peki bu defterlere ne zaman bakar öğretmen? Yıl sonunda mı kontrol edilir?

 

En büyük dayanamadı:

-Baba dalga mı geçiyorsun, bizimle kafa bulmuyorsun değil mi?.. Bu sınıflardan sen de geçtin. Yıl sonunda mı olur kontrol? Her gün kontrol var. Hatta her ders bakılıyor defterlerimize…

 

 

Tamam, işin suyunu çıkarmamalıyım. Teravihe de az kaldı. Son bir iki kelime ile çocukları serbest bırakayım:

-Çocuklar, defterlere göre kitabı ne kadar anladığınız ölçülüyor değil mi?..

-Evet.

-Çok iyi anlayanlar, anladıklarını yazıya iyi dökenler ileri geçiyor, sınıfın öncüsü oluyorlar, orta düzey var, daha geri düzey var…

-Eveeeet.

-Yani kitabı okudukça, defterlerinize aktarabildikleriniz, sizin başarı değerinizi belirliyor, yıl sonunda karşınıza çıkacak tabloyu oluşturuyor diyebilir miyiz?.

-Tabi ki öyle!

-Yani defterinize yazabildiklerinizle kendi yerinizi, konumunuzu oluşturuyorsunuz desek olur mu?

-Olur tabii..

-Sağ olun çocuklar. Haydi siz bakın eğlenmenize, ben çıkıyorum.

 

Teravihe az kaldı. İmam kürsüden haykırıyor:

-O gün kimisi defterini sağından alır, kimisi solundan. Solundan alacakların vay haline!...

 

***

 

Ahh benim ehl-i irfan dostum! Öyle bir soru sordun ki mübarek akşamda, inan ben çıkamadım içinden.

 

“Kitabı okuma” yı çok konuştuk da iş “Defterimizi yazma” ya gelince inan kalakaldım yerimde.

 

Mesele sadece okumak değil, dedi bizim çocuklar.

Asıl hüner defterine yazmaktaymış.

Not da, puan da oradan geliyormuş.

Taklit, kopya, aşırma fark ediliyormuş.

Okuyabildiğini, anlayabildiğini yazmalıymışsın defterine.

 

 

Defter ne ola ki?..

Okumayı dahi tam sökmemişken, yazmak da ne ki?..

Çıkamadım içinden.

Namaza duruyorum.

Siz bulursanız cevabı haber edin bize de.

 

 

Mehmet DOĞRAMACI

m_dogramaci@yahoo.com

 

 

Yazar: Mehmet DOĞRAMACI
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 03.12.2024 tarihinde yazdırılmıştır.