Artık Korku Yok
Hz. Mevlana mürşid kitap olan “Mesnevi” sinde şöyle bir hikaye anlatır: (4.cilt,beyit 3397.vd.)
Bir gün katır, deveden sordu; çünkü ikisi de aynı ahırdaydılar.
Katır dedi ki, “Yürürken çok düşüyorum, köyde, yolda, çarşıda!
Bahusus dağdan inerken her zaman baş üzre düşmekteyim!
Halbuki sende niçin böyle düşüp kalkma yok? Sanki senin aziz canın bir başka can!
Ben, dizlerimi vurup tepe üstü düşerek ağzım ve dişlerim kan içinde kalırım!
Üstümde palanım, yüküm çarpılır; boyuna da eşekçi bir hayli döver!
Her an ah ile tevbe edip sonra tevbesini bozarak günah işleyen bir akılsız gibiyim!
O tevbe bozan iradesinin zayıflığından insanken İblis'in maskarası olur!
Yükü ağır ve taşlık yolda giden topal at gibi baş aşağı düşer.
O eşek tevbesini bozduğu için gaybdan başına inen darbeler eksik olmaz.
Her an yine tevbeye azmetse de şeytan, onu tekrar bozdurur!
Çok zayıftır ama, kibriyse pek fazla; nazarında Hakk'a ulaşanlar bile hordur!
Ey deve sense müminler gibisin; başını, burnunu incitmekten eminsin.
Sende böyle bir afet yok, bu ne iştir? Sen yüz üstü düşüp sürçmüyorsun?..”
Deve dedi ki, “Bil ki bütün saadetler Cenab-ı Hak'tandır ama aramızda farklar çoktur!
Aşikardır ki benim başım ve gözlerim yücelerde; yüce görüşse zararı defeder.
Dağın tepesindeyken onun yamacı, hatta her çukuru, çıkıntısı, her düzü bana görünür!..
Şöyle ki o yüce er de ecel gününe kadar başına gelecekleri görmüştü.
Yirmi yıl sonra olacak işler o kusursuz zata malum olmuştu.
O takva sahibi, yalnız kendi halini değil garbın da şarkın da ahvalini biliyordu.
Onun gözünün ve gönlünün nurunun şavkı vatan sevgisindendir.
-İlahi nurun vatanı, tecelli ettiği yer kamil insanın gönlüdür.-
Gör ki Yusuf da önce rüyasında yıldızların, ayın ve güneşin secde ettiklerini görmüştü.
On yıl veya daha fazla geçince Yusuf'un gördükleri zuhur etti.
“Mümin, Allah'ın nuruyla görür” sözü manasız değil, Hakk'ın nuru, gökleri yarar!..
Senin gözünde bu yüce nur yok; hayvani hisse böyle bağlanıp kalakalmışsın!
Sen, gözlerinin zayıflığından ayağının önünü görürsün; sen zayıfsın, bir zayıfı da rehber edinmişsin.
Elin, ayağın kılavuzu gözlerindir; basılacak, basılmayacak yeri onlar görür.
Biri de şu ki, benim gözüm çok aydındır; bir diğeri de yaradılışımın temiz oluşudur.
Ben helal-zade olarak doğmuşum, zina veletlerinden ve sapıklardan sanma!
Şüphesiz sense zina veletlerindensin! Yay kötü olunca ok, eğri gider.
Katır, “A deve, sözlerin doğru” dedi. Bunu söyledi ve gözleri yaşlarla doldu!
Bir zaman ağlayıp sonra devenin ayağına kapanarak “Ey develerin seçkini;
Ben fakiri kulluğa kabul etsen, ikbal fidanına hiçbir zarar gelmez!” deyince,
Deve, dedi ki, “Madem ki sen acz ile ikrar ediyorsun; var yürü, afetlerden kurtuldun!
Hakkı teslim ettin, beladan azad oldun! Hem de düşmanlık muhabbete döndü!
Zatında bu kötü huy asli değildi; yoksa aslı kötü olan, ebediyen münkirdir.
Kimde kötü huy, ariyet olarak bulunsa, sonunda o, kötülüğünü ikrarla tevbe eder.
Adem Aleyhisselam'ın da günahı eğreti olduğundan hemen o, Hakk'a tevbe etti.
Şüphesiz İblis'in cürmü, asli olduğundan ona tevbe yolu gamla kapandı.
Madem kendin ve kötü huyun senden gitti; artık sana ateşten ve yırtıcı hayvanların dişlerinden korku yok.
Yürü, sen devlete eriştin, ebedi bir talihe ulaştın.
-Haydi salih kullarımın arasına, cennetime gir- hitabına nail oldun.
Hakk'ın has kullarına yoldaş olunca cennete girmeye yol buldun.
-Bize doğru yolu hidayet et- sözün, cennete kadar elinden tutup götürür.
Ey aziz, ateştin, nur oldun, korukken üzüme döndün!
Yıldızdın, şimdi güneş oldun, sevin artık; doğrusunu Allah daha iyi bilir...”
Ey Hak ziyası Hüsameddin, kendi balını süt havuzuna karıştır!..
Sütün tadı bozulmaktan kurtulsun; daha da tatlansın!
Elest denizine ulaşsın, çünkü denize vasıl oldu muydu artık bozulmaz!
Çünkü süt, bal denizine bir yol bulunca ona bir afet asla tesir edemez.
Ey Hak arslanı, bir arslancasına kükre de o, yedinci kat göğe yükselsin!
Ama bundan uyumuş, usanmış can habersiz, arslan kükreyişinden fare ne anlar?
Derya gönüllülere armağan olmak için ahvalini altın suyuyla yaz!
Bu cana can katan söz, Nil suyu gibidir; Kıptilerin gözünde kan kesilir!
Ehlullah bu hikaye için şu açıklamayı yapar:
“İlahî nura mazhar olan muttakiler, his gözünden sıyrılarak eşyanın hakikatine nüfuz ederler. Fakat hayvanî hissin tesiri altında kalanlar ancak ayaklarının önünü görebildiklerinden, maddî ve manevî hayatta daima düşerler, felaketten felakete uğrarlar. Halbuki mütefekkirler, basirete doğru gittiklerinden düşüşleri binnisbe azdır.
“Ariflere gelince: Onlar baştan aşağı göz kesilmişler ve yukarıdaki bahislerin birinde dediğimiz gibi arkaya bakınca ta asıldan, bulunduğu ana kadar geçenleri; öne bakınca da bulunduğu andan mahşere kadar bütün olacakları görmüşlerdir. Zaten idrak, görüşün, maddî ve manevî kuvvetiyle ölçülür.
“Müteakiben Mevlana, ebedî saltanat ve saadete erişenler için Fecr Suresi'nin sonunda bulunan “Salih kullarım arasına gir ve benim cennetime gir” ayet-i celîlesine işaret ederek hakikî halâsa erişenlere: “Ey nefs-i emmarenin fenalıklarından tövbe edenler, sizler artık has kullarım arasına ve nihayet benim cennetime giriniz.” İlahi hitabını tebşir ediyorlar ki, ehlullah için hakikî cennet, daha dünyada iken Hakk'ın zat ve sıfatında fanî olarak didar-ı ilahî'ye ulaşmak ve Hakk'la beraber olmaktır. Bu cennete onlar, Cennet-i Acele (acele ulaşılan cennet) ve diğer ahiretteki cennete ise; Cennet-i âcile (vakti merhumunda girilecek cennet) derler, zaten dünyada bu cenneti bulduktan sonra gayba yol açılmış ve ahiretin cennetine de girilmiş olur.”
“Hakikat denizine yol bulmuş olan ve o su ile dolan küpün önünde ırmaklar diz çökerler” (Mesnevi c.4,23.)
Filiz Konca