HİLYE-İ MEVLÂNÂ ADLI ESERE GÖRE MEVLÂNÂ’NIN ÖZELLİKLERİ

 

LÜTFÎ MEHMED DEDE VE HİLYE-İ MEVLÂNÂ ADLI ESERİNE GÖRE MEVLÂNÂ"NIN ÖZELLİKLERİ*

 

MUSTAFA ERDOĞAN**

 

ÖZET

  

Mevlânâ"nın soyundan gelen ve Manisa Mevlevîhânesi şeyhi Nakşî Ali Dede"nin oğlu olan Lütfî Mehmed Dede, babasının vefatından sonra aynı Mevlevîhânede şeyhlik yapmış, 1737 yılında vefat etmiştir. Lütfî Dede"nin Hilye-i Mevlânâ adlı mesnevî tarzında bir eseri vardır. Mevlânâ hilyelerinin Türk edebiyatındaki ilk örneği olan bu eser, yazma halinde ve 124 beyit uzunluğundadır. Lütfî Dede bu eserinde, Mevlânâ"nın fizikî ve manevî portresini çizmiştir. Bu yazıda öncelikle Lütfî Dede"nin hayatından bahsedilmiş, ardından eseri incelenmiş ve bu esere göre Mevlânâ"nın özellikleri üzerinde durulmuş, en son da eserin tam metni verilmiştir.

 

Anahtar Kelimeler: Mevlânâ, Mevlevî, hilye, Lütfî Mehmed Dede.

 

LÜTFÎ MEHMED DEDE AND THE CHARACTERISTICS OF MEVLÂNÂ ACCORDING TO HİS HİLYE-İ MEVLÂNÂ

 

ABSTRACT

Lütfî Mehmed Dede, coming from Mevlânâ"s family and being the son of Nakşî Ali Dede who is the sheikh  of Manisa Mevlevîhâne became the sheikh at the same Mevlevîhâne after his father"s death and died in 1737.  Lütfî Dede has a work named Hilye-i Mevlânâ written in  mesnevi  style. This work is the first sample of Hilye-i Mevlânâ type in Turkish Literature, is in written form and has a length of 124 couplets. In his work, Lütfî Dede has drawn Mevlânâ"s physical and spiritual portrait. In this work Lütfî Dede"s life was mentioned first and then his work was studied, Mevlânâ"s characteristics were emphasized according to this work and the full text was given at the end.

 

Key Words: Mevlânâ, Mevlevî, hilye, Lütfî Mehmed Dede.

 

Giriş

 

Büyük mutasavvıf Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî"nin (1207-1273) eserleri ve fikirleri etrafında şekillenen ve Mevlânâ"nın oğlu Sultan Veled (1226-1312) tarafından teşkilatlandırılıp temelleri atılan Mevlevîliğin, ortaya çıkışından zamanımıza kadar Türk kültür ve sanatını, din ve düşünce hayatını ne kadar etkilediği bilinen bir konudur. Mevlânâ"nın ve Mevlevîliğin Osmanlı-Türk toplumunda musikiden resme, sosyal hayattan siyasete, felsefeden güzel sanatlara kadar birçok alanda izleri görülmekle birlikte, en fazla tesir ettikleri saha her halde edebiyattır. Mevlevî şâirlerin, eski Türk edebiyatının şairler kadrosu içinde çok büyük bir yer tuttukları, hatta tezkirelere bakılırsa bu kadronun yaklaşık % 70"ini oluşturdukları göz önüne alınırsa, klasik Türk edebiyatı şairlerinin en çok rağbet ettikleri ve dolayısıyla beslendikleri tarikatın Mevlevîlik olduğu ortaya çıkmış olur[1]. Bunun tabiî bir sonucu olarak eski Türk edebiyatı şairleri Mevlânâ ve Mevlevîlikle ilgili birçok eser kaleme almış, pek çok şiir söylemişlerdir.

Diğer taraftan kendi devirlerinde yüksek düzeyde birer sanat ve kültür merkezi olan, birer akademi gibi hizmet veren Mevlevîhâneler içinde Manisa Mevlevîhânesi"nin de önemli bir yeri vardır. Bu Mevlevîhâne, bulunduğu çevreye dîn, tasavvuf, sanat ve kültür alanlarında öncülük, merkezlik yapmış; ayrıca Birrî ve Kâmilî gibi şâirlerin yetişmesini sağlayarak bir edebî muhît niteliği kazanmıştır. Bu irfan merkezinden yetişen şâirlerden biri de Lütfî Mehmed Dede"dir.

 

Lütfî Mehmed Dede Kimdir?

 

Kaynaklarda Lütfî Dede hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Bu bilgilere göre, şâirin asıl adı Mehmed/Muhammed"dir. Mevlânâ soyundan gelen Manisa Mevlevîhânesi şeyhi Nakşî Ali Dede"nin oğlu, Muharrem Efendi"nin torunudur[2]. Lütfî Dede, mürîdi şâir Birrî"nin Bülbüliyye"sine yazdığı takrizde kendini, “Muhammedu"l-Lütfiyyu"l-Mevlevî min evlâd-ı Hazret-i Mevlânâ” diye tanıtmaktadır[3]. Şâirle ilgili en eski ve derli toplu bilgi Esrar Dede Tezkiresi"nde verilmektedir. Bu eserde Lütfî"nin âilesiyle ilgili şunlar söylenmektedir: “Ferruh Çelebi ahfâd-ı kirâmından Şâh Çelebi sıbt-ı mükerremleri Bayram Çelebi evlâdından Mağnisa"da serîr-ârâ-yı irşâd olan Nakşî Ali Efendi"nün meyve-i dıraht-ı âmâli ve nev-bâve-i bâğ-ı sinn ü sâlidür…”[4] Lütfî Dede"nin doğum tarihiyle ilgili herhangi bir net bilgi yoktur. Yalnız hilyesini 1688-1689 yılında yazdığına göre[5], bu tarihten en az 25 yıl önce doğmuş olsa 1663 yılına tekabül eder. Buna dayanılarak Lütfî Çelebi"nin 1663"ten daha önceki bir tarihte dünyaya geldiği tahmin edilebilir. Lütfî Çelebi, Mevlânâ soyundan geldiğini kendi eserinde şöyle ifade etmektedir:

 

Kıla eltâfını hem-dem o Latîf

Bula dil-hâhını Lütfî-i za"îf

 

Çâkeri Hazret-i Mevlânâ"nun

Nazm iden na"tını ol sultânun

 

Meselâ kemter-i evlâdı anun

"Âciz ü ahkar-ı evlâdı anun[6]

 

Lütfî Çelebi"nin, bir taraftan küçük yaştan itibaren babası Şeyh Ali Dede"nin yanında Mevlevîhâne"de Mevlevîlik eğitimi alıp çile çıkarırken, diğer taraftan zamanın ilimlerini tahsil ettiği, ayrıca şiirlerine bakılırsa, iyi derecede Arapça ve Farsça öğrendiği tahmin edilebilir. Yine eserinde, ünlü hilye şairleri Hâkânî, Cevrî ve Neşâtî"nin hilyelerinden bahsetmesi de Lütfî Dede"nin okuyan birisi olduğunu göstermektedir.

Babası Şeyh Nakşî Ali Dede"nin 1703 yılında vefatından sonra şeyhlik makamına geçen Lütfî Dede, ömrünün sonuna kadar bu vazifeyi devam ettirmiş, tıpkı babası gibi Manisa ve çevresinde benimsenip itibar görmüştür[7]. Mevlevîhâne ile birlikte Ulu Cami vakfının da mütevellîsi olan Lütfî Dede"nin adı zaman zaman şer"iyye sicillerinde de geçmektedir. Nitekim 1099/1687-88 İzmir zelzelesinde, Ulu Cami minaresinin şerefesinden yukarısı çatladığından, Lütfî Dede tamiri için 1101/1689-90"da mahkemeye başvurmuş ve mahkeme de tamirini uygun görmüştür. Yine Lütfî Efendi, 1105/1693-94 tarihinde mahkemeden Mevlevîhânenin tamiri talebinde bulunmuş ve bu talebi de kabul edilmiştir. Bununla ilgili mahkeme kaydında Lütfî Dede"den “Medîne-i Magnisa"da vâki merhûm Saruhanoğlı İshak Çelebi binâ ve vakf eylediği Mevlevîhânenin evlâdiyyet ve meşrûtiyyet üzre mütevellîsi ve şeyhi olan işbu bâisü"l-kitâb umdetü"l-meşâyihi"l-izâm Ali Efendi bin el-merhûm Muharrem Efendi hususu âtiyyü"z-zikirde vekîl-i sâbitü"l-vükelâsı olan sulb-i kebîr oğlı fahrü"l-müderrisîni"l-kirâm Mehmed Efendi…” diye bahsedilmektedir ki bu ifade Lütfî Dede"nin aynı zamanda müderrislik yaptığını da göstermektedir[8].

Lütfî Dede, şeyhliği süresince bir taraftan Mevlevîhâne"nin ve vakfın işleriyle meşgul olurken, diğer taraftan dervişlerin yetişmesi için gayret sarf etmiştir. Nitekim ona bağlanıp sohbetlerine katılan insanlardan biri de şâir Manisalı Birrî"dir[9]. Daha önceden Lütfî Dede"nin babası Nakşî Ali Dede"ye bağlanmış olan Birrî Mehmed Efendi, onun vefatından sonra Lütfî Dede"nin sohbetlerine katılmış, ondan istifade etmiştir. Lütfî Dede"yle Birrî"nin aralarının çok iyi olduğu, birbirlerini çok sevdikleri anlaşılmaktadır. Bu bağlılık aynı zamanda yazıya da dökülmüş; Lütfî Dede Birrî"nin Bülbüliyye"sine takriz yazmış, Birrî de Lütfî Dede"ye hitaben bir kasîde yazarak oğlunun düğününe tarih düşürmüş ve bu vesileyle şeyhi Lütfî Dede"yi övmüştür. Birrî Divanı"nda yer alan ve toplam 38 beyit olan bu kasidenin girişinde baharın gelişinden ve güzelliklerinden bahsedilmekte, daha sonra uygun bir girizgâh beytiyle asıl konuya giriş yapılmaktadır. Lütfî Dede"yi yakından tanıyan ve seven, çağdaşı birinin kaleminden çıkmış olması itibariyle önemli olan bu kasidenin bazı beyitleri aşağıya alınmıştır. Birrî, Lütfî Dede hakkında şunları söylemektedir:

 

Cenâb-ı Hazret-i Lütfî Efendi kim ezelden tâ

Hudâ lutf itmiş ol zât-ı şerîfe fazl u "irfânı

 

O bir şeh-zâde-i şâh-ı velâyetdür ki ceddidür

Celâleddîn-i Rûmî kâşif-i esrâr-ı Yezdânî

 

Ne devlet şehrümüzde mesned-ârâ-yı hilâfetdür

Kemâ-kân itmede icrâ müdâm âyîn ü erkânı

 

Sülûk erbâbına rehber odur kim zâtı olmışdur

Bu demde kavm-i Mağnisa"ya Hakk"un lutf u ihsânı

 

Ma"ârif-perver-i ebr (?) şeh-süvâr-ı fazl u irfânsın

Ki rahş-ı himmetün evvel kademde aldı meydânı

 

Kef-i cûdun k"ider bezl-i "atâ erbâb-ı irfâna

Ol ihsânı gül ü nesrîne kılmaz ebr-i nîsânî

….

Sana irs ile irse n"ola sıdk-ı Hazret-i Sıddîk

O zât-ı pâk cedd-i emcedündür ey kerem kânı

 

Zihî ihsân u fazl-ı Lâ-yezâlî kim virilmişdür

Sana hulk-ı Ömer "ilm-i "Ali vü hilm-i "Osmânî[10]

 

Daha sonra kısaca Lütfî Dede"nin oğlundan bahseden Birrî sözlerine şöyle devam etmektedir:

 

Sezâdur bir ziyâde hûb târîh eylesem zîrâ

"Aceb sûr oldı bu Birrî yine bâ-"avn-ı Rahmânî

 

Kudûm u ney sadâsıyla safâlar kesb idüp diller

Yine bu bezm-i şâdîde olındı zevk-i rûhânî

 

Bunı dir deff ile neyler gönülde gam elem neyler

Gam-ı dünyâyı terk eyler bu bezmün cümle mihmânı

 

Birrî Dede manzûmesini; Lütfî Dede"nin eteğini mihnet dikenlerinden uzak, her gününü de evladı ve ailesiyle düğün mutluluğu içinde geçirmesi için Allah"a dua ederek bitirmektedir[11]. Bu kasideden başka Birrî Divanı"nda, Lütfî mahlaslı bir gazel de tahmis edilmiştir. Bu gazelin de Lütfî Mehmed Dede"ye âit olması kuvvetli bir ihtimaldir[12].

Buna karşılık Lütfî Dede"nin şâirliğinin ve Birrî"ye verdiği değerin anlaşılması için Birrî"nin Bülbüliyye"sine yazdığı Arapça, Türkçe ve Farsça takrizi aşağıya yazmak faydalı olacaktır. Bu takrizin girişinde Birrî, Lütfî Dede"yi “himmetlü şeyh efendimüz” diyerek takdim etmektedir.

“Kutbü"l-"ârifîn ve sultânü"l-ma"şûkîn Hazret-i Mevlânâ Celâlü"d-dîn kaddesena"llahu ve iyyâküm bi-sırrıhi"l-metîn evlâd-ı güzîninden kerâmet-penâh ve şâh-ı ma"ni-tahtgâh himmetlü şeyh efendimüz hazretlerinün takrîz-i garrâ sûretidür.

 

Kıt"a

 

[mefâ"îlün mefâ"îlün fe"ûlün]

Atânî min riyâzi"l-birr lutfen

Kitâbu satrıhi nahli"l-ma"ârif

 

Elâ fî lafzıhi virdü"n-nikâtun

Ve fî ma"nâhi esmâru"l-letâyif*

 

Nazm

 

[fe"ilâtün mefâ"ilün fe"ilün]

Habbezâ Birri-i suhan-perdâz

Şi"r içre [o] şâ"ir-i mümtâz

 

Âferîn ki semend-i tab"unla

Kasabu"s-sebkı eyledün ihrâz

 

"Ârif-i ders-i "aşk-ı bülbülsün

Gülbün-i ma"rifetde ey gül-i nâz

 

Tâ"ir-i bâğ-ı rif"at oldun sen

Evc-i ma"nâda velvele-endâz

 

Bâl-i "irfân ile nice demdür

Eyledün seyr-i "âlem-i i"câz

 

Nüsha-i Bülbüliyye"de kıldun

Bunca rengîn edâyile âgâz

 

"Aceb olmaz diseydi ehl-i suhan

Bûstân-ı rumûz-ı gülşen-i râz

 

"Ömrüni ey nihâl-i bâğ-ı hüner

İde efzûn Hudâ-yı bî-enbâz

 

Oldı Lütfî senün hayır-hâhun

Hakk"a eyler hemîşe öyle niyâz

 

Namakahu"l-fakîr ilâ-Rabbihi"l-kadîr Muhammedu"l-Lutfiyyu"l-Mevlevî min evlâd-ı Hazret-i Mevlânâ kuddise sırrıhu"l-a"lâ gafara lehu.

 

[mefâ"îlün mefâ"îlün fe"ûlün]

Zi-firdevs-i berîn gul beste beste

Der-evrâkeş demîde deste deste

 

Dimâg-ı cân-ı men z"ân şod mu"attar

Şebistân-ı zamîrem şod münevver”*[13]

 

Lütfî Dede"nin hayatı ve kişiliğiyle ilgili Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye"de zikredilen bir olay da şudur: Lütfî Dede"nin, Manisa Mevlevîhânesi"nde rehberlik görevini yürüttüğü sırada, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Peçevî Ahmed Dede vefat eder. Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Lütfî Dede"yi İstanbul"a davet ederek ondan bu önemli Mevlevîhâneye şeyh olmasını ister. Muhtemelen İstanbul"a gelerek sadrazamla görüşen Lütfî Dede, Esrar Dede"nin ifadesiyle, “meşreb-i sâfiyyeleri kenâre-gîrî-i uzlete mâ"il olmağla isti"fâ idüp tekrar makâm-ı evvellerine ric"at…” eder. Yani, uzleti seven bir yapısı olduğundan bu görevi kabul etmez ve tekrar Manisa"ya, eski görevine döner[14]. Peçevî Ahmed Dede 1724 yılında vefat ettiğine göre bahsedilen olay da aynı yıl olmuş olmalıdır[15].

Lütfî Mehmed Dede, bu tarihten sonra 13 yıl daha yaşamış, böylece aynı Mevlevîhânede toplam 34 yıl şeyhlik yaparak H. 1150/M. 1737 yılında vefat etmiştir[16]. Lütfî Dede"nin nereye defnedildiği hususunda kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. El-hâc Mustafa Efendi"nin kızı Neslihan Hatun"la evli olan Lütfî Dede"nin birinin adı Osman olan iki oğlu, Hatice ve Fâtıma adlı iki de kızı olmuştur. Lütfî Dede"nin vefatından sonra şeyhlik makamına yine aynı âilenin üyeleri geçmiş; önce Lütfî Dede"nin oğlu Osman Efendi, onun vefatı üzerine de torunu Bahaeddîn Efendi Manisa Mevlevîhânesi"ne şeyh olmuştur. Bahaeddîn Efendi"den sonra oğlu Ahmed Efendi, ondan sonra da aynı aileden Osman Efendi, Mustafa Efendi ve Mustafa Şefîk Efendi şeyh olmuşlardır[17].

Lütfî Dede"nin “ârifâne güftâr ve sâlikâne eş"ârları” olduğunu belirten Esrar Dede, onun şiirine örnek olmak üzere şu beyti nakletmektedir:

 

Vasla kaydı vasla mâni"dür kerem kânı dede

Vâsıl olur Hakk"a ol kim mâ-sivâyı terk ide[18]

 

Tâhirü"l-Mevlevî (Olgun) de Lütfî Dede ve oğlunun karşılıklı şiir söylediklerini şu şekilde haber vermektedir: “Manisa Mevlevîhânesi şeyhlerinden Lütfî Çelebi, oğluna sûf bir cübbe almak için söz vermiş. Fakat vaad bir türlü incâz edilmediği için mahdûm çelebi:

 

Peder-i müşfik-i sâfî-dilimiz ey sôfî

Va"d kılmış idi bir sûf-ı safâ-evsâfı

Lîk olmamak ile va"d vefâ döndü gönül

Kişt-i kemmûna ki ana kurı va"de kâfî

 

nazmını yazıp babasına vermiş. Lütfî Çelebi de şu kıt"a ile mukâbelede bulunmuş:

 

Mîve-i bâğ-ı fu"âd oğlumuza ey sôfî

Va"d-i sûf eylediğim kavlimi olmam nâfî

Azm ü maksadım benim ol va"de vefâ idi velî

Sîm ü zer kîsede olmuştu Arapça: Mâfî!”[19]

 

Hilye ve Hilye-i Mevlânâ"lar

 

Arapça bir isim olan ve kelime olarak “süs, bezek, vasıflandırmak, yaratılış, sûret, sıfat” gibi anlamlara gelen hilye; terim olarak öncelikle Hz. Peygamber"in fizikî ve manevî özellik ve güzelliklerini anlatan eserler ile bu konuda hüsn-i hatla yazılmış levhaları ifade etmektedir. Aslında hilyeler daha geniş bir muhtevası olan şemâillerden, şemâiller de hadîs-i şerîflerden doğmuştur. Daha önceden şemâil ismiyle anılan bu eserler, İslâmî edebiyat içinde özellikle Osmanlı Türkleri zamanında büyük bir gelişme gösterip hilye adıyla özel bir edebiyat türü haline gelmiş ve bu konuda halkın beğenisini kazanıp yaygınlaşan eserler yazılmıştır. Hz. Peygamber sevgisinin bir tezahürü olan ve onun şefâatine ulaşmak arzusuyla yazılan hilyelerin Türk edebiyatındaki en ünlüleri Hâkânî, Cevrî, Neşâtî, Nahîfî ve Nesîmî Mehmed Efendi tarafından yazılanlardır.

Zamanla diğer peygamberler, dört halife, aşere-i mübeşşere, Hz. Peygamber"in yakınları, din ve tasavvuf büyükleri gibi farklı kişiler hakkında da hilyeler yazılmasıyla hilye terimi anlam genişlemesine uğramıştır[20]. Hakkında hilye yazılan din ve tasavvuf büyüklerinden biri de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî"dir.

Mevlevî olsun olmasın, divan şairlerinin umumiyetle Mevlânâ"yı çok sevdiği, belki kısmen geleneğin de etkisiyle onun hakkında pek çok övgü şiiri söylendiği bilinmektedir[21]. Bazı şairler bununla da yetinmemiş, Mevlânâ"nın sözle portresini çizmeye çalışmış, yani hilyesini söylemiştir. Şimdiki bilgilere göre Türk edebiyatında üç kişi hilye-i Mevlânâ türünde şiir söylemiştir. Bunlar; Lütfî Mehmed Dede, Bursalı Ali Rıza Efendi ve Tâhirü"l-Mevlevî"dir[22].

Bu şairlerden Mevlevî Ali Rıza Efendi; uzun yıllar devlet hizmetinde bulunmuş, A"yân Meclisi azası olmuş ve 1905 yılında vefat etmiştir. Üsküdar"da Selimiye Dergâhı"nda medfundur. Meslek-nâme-i Hümâyûn ve Kartal-nâme adlı basılmamış eserleri vardır[23]. Rıza Efendi"nin hilyesi 45 beyitten ibaret olup mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır. Başta Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi olmak üzere muhtelif kütüphanelerde, çoğunlukla da mecmualar içinde, yazma nüshaları bulunmaktadır[24].

Tâhirü"l-Mevlevî ise bilindiği üzere Yenikapı Mevlevîhânesi"nden yetişmiş şâir, yazar, gazeteci, müderris, edebiyat tarihçisi, Mevlevî dedesi ve son Mesnevîhanlardandır. İstanbul"da 1877"de doğmuş, 1951 yılında ölmüştür. Başta Şerh-i Mesnevî ve Divan olmak üzere dînî, tasavvufî ve edebî pek çok eseri vardır[25]. Tahirü"l-Mevlevî çile çıkardığı sırada yazdığı hilyesini, 1899 yılında Mir"ât-ı Hazret-i Mevlânâ adlı eserinin içinde bastırmıştır. Eser, 184 beyitten oluşmaktadır ve mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır[26].

 

Lütfî Dede"nin Eseri

 

Mevcut bilgilere göre Türk edebiyatında yazılmış Mevlânâ hilyelerinin ilk örneği Lütfî Dede"nin Hilye-i Mevlânâ adlı eseridir. H. 1100/M. 1688-89 yılında tamamlanan bu manzume, mesnevî nazım şekliyle ve aruz vezninin fe"ilâtün fe"ilâtün fe"ilün kalıbıyla yazılmıştır. Eser, 124 beyitten oluşmaktadır.

Eserden Lütfî Dede"nin zamanın sadrazamı olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa"yla görüşerek eserini ona ithaf ettiği açıkça anlaşılmaktadır[27]. Ancak bunun zamanı net olarak bilinmemektedir. Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Peçevî Ahmed Dede"nin 1724 yılında vefatı üzerine İbrahim Paşa"nın Lütfî Dede"yi İstanbul"a davet ederek ondan bu önemli Mevlevîhâneye şeyh olmasını istediği yukarıda ifade edilmişti. Lütfî Dede eserini belki de bu görüşmesinde paşaya sunmuştur. Eser 1688-89 yılında tamamlandığına göre, bu durumda İbrahim Paşa"nın övüldüğü son bölümün hilyeye sonradan ilâve edilmiş olması ihtimali ortaya çıkmaktadır. Şimdilik net olarak bilinen, hilyenin 1688-89"da tamamlandığı ve daha sonra Sadrazam İbrahim Paşa"ya sunulduğudur.

Lütfî Dede"nin hilyesi, başlıklarla ayrılmış beş bölümden meydana gelmiştir. Giriş mahiyetindeki ilk bölüm “İbtidâ Kerden-i Tevhîd-i Hudâ” başlığını taşımaktadır ve 9 beyittir. Bu kısımda; Allah"a hamd ederek söze başlanmakta, ardından insanı seçkin bir biçimde yaratıp ahsen-i takvime mazhar edenin, ona ikram edenin Allah olduğu, güzellerin yüzünü güzellikle ay gibi parlatan ve âşıklara can yakıcı âhlar ettirenin ise Allah"ın güzelliğinin tecellisi ve nurunun parıltısı olduğu vurgulanmaktadır. Âşıkların onun nurunun pervanesi olduğu, değerli ve yüksek insanların onun güzelliğine gönül verdikleri belirtildikten sonra, Allah"ın lütuf ve ihsanının sonsuz olduğu ifade edilerek bu bölüm tamamlanmaktadır.

“Medh-i Ân Hazret-i Sultân-ı Rüsül” başlıklı ikinci bölüm 11 beyitten ibarettir. Başlıktan anlaşılacağı üzere burada Hz. Peygamber övülmekte, ona ve onun akraba ve arkadaşlarına salât ve selam edilmektedir.

Üçüncü bölüm “Bâ"is-i Dâ"iye-i Manzûme” başlığını taşımaktadır ve 21-48. beyitler arasında, 28 beyitten oluşmaktadır. Eserin yazılış sebebinin açıklandığı bu bölümde Lütfî Dede; Hâkânî, Cevrî ve Neşâtî"nin hilyelerini gördüğünü, kendinin de farklı bir sevgiliyi anlatmak hevesine düştüğünü ve Mevlânâ Celâledîn"in güzel vasıflarını anlatmaya, onu övmeye karar verdiğini söylemektedir. Ardından bu arzu ile onun mübarek özelliklerini öğrenmek için gece gündüz çalıştığını belirten Lütfî Dede"nin muradı ise, bütün bu gayret ve uğraşlarının affına sebep olmasıdır. Aslında böyle bir âlî-nesebi anlatmak için kendisinde liyâkat yoktur. Ancak Allah"ın lütfu, tevfiki ve Hz. Hünkâr"ın manevi yardımı olursa kalem hemen şevk ile konuşmaya başlayacaktır ve nitekim başlar.

Eserin dördüncü bölümü “Hilye-i Hazret-i Monlâ Hünkâr” başlığını taşımaktadır. Asıl konunun işlendiği bu kısım 49-112. beyitler arasındadır ve toplam (bu beyitler dahil) 64 beyitten meydana gelmektedir. Hz. Mevlânâ"nın maddî ve mânevî özelliklerinin anlatıldığı bu beyitler üzerinde aşağıda ayrıca durulacaktır. Bu bölümün son beytinde şâir manzumenin tamamlanma tarihini şöyle ifade etmektedir:

 

Lutf-ı Hakk ile olup sa"y-i benâm

Buldı bin yüzde bu nâme dahi nâm

 

Hilyenin beşinci ve son kısmının başlığı “Midhat-ı Sadr-ı Kerîmü"l-Ahlâk”tır. Lütfî Dede, 113-125. beyitler arasında ve toplam 13 beyit uzunluğunda olan bu bölümün ikinci beytinde

 

Nazm ile Hilye-i Mevlânâ"yı

Eyledüm yâd dem-i "Îsâ"yı

 

diyerek eserinin ismini açıkça belirtmektedir. Lütfî Dede bu bölümde ayrıca, eserini daha önceden müsvedde halinde yazdığını, fakat beyaza çekip kimseye göstermediğini, isteyene vermediğini, onun gerçek sahibini beklediğini ifade etmekte, sadrazama ithaf edilmesiyle eserin gerçek sahibini bulduğunu söylemektedir. Bu bölümün sonunda şair kısaca sadrazamı övüp ona dua ederek eserini tamamlamaktadır.

 

Lütfî Dede"nin Hilye-i Mevlânâ"sına Göre Mevlânâ"nın Özellikleri

 

Eserin dördüncü bölümünde, asıl konu olan Mevlânâ"nın özellikleri işlenmektedir. Konu işlenirken bir plan dâhilinde hareket edilmiş; önce Mevlânâ"nın yüzü, gözü, kaşı gibi fizikî özelliklerinden bahsedilmiş, daha sonra da onun velîliği, âlimliği gibi manevî özellikleri üzerinde durulmuştur. Anlatımın yer yer benzetmelerle süslendiği eserin kaynakları konusunda şair herhangi bir bilgi vermemiştir. Hilyede belirtilen özelliklerin tarihte yaşamış, gerçek Mevlânâ"ya ne kadar uyduğu tartışılabilir. Ancak netice itibariyle bu konuda edebî ve tarihî bir eser ortaya konulmuştur ve ilk aşamada bunun tespiti, değerlendirilmesi ve yayımı gerekir. Diğer benzer metinler de ortaya konulduktan sonra istenirse bu konu tartışılabilir.

Lütfî Dede"nin hilyesine göre Mevlânâ"nın özellikleri şöyle özetlenebilir:

O azametli ve şerefli Rab, Mevlânâ"nın yüzünün rengini sanki beyaz bir gül gibi yapmıştı. Güneş, yüzünün nûrunu her gördüğünde şaşırırdı. O, kutsal nur ile dolmuştu, dolunay bile ona gıpta ederdi. Kaşlarının şekli tıpkı yeni ay gibi idi. Onlar sanki güzellik beytinin süsünü arttıran siyah renkli iki mısra idiler. Kaşları bitişik değildi, fakat güzel görünüşlü idi. Alnı pek parlaktı, açılmış susam çiçeğine benzerdi. O iki süzgün gözü büyükçeydi, göreni mest ederdi. Ne çok sarı ne de siyah, ama bakışları gönüller alıcı idi. Hoten âhûsu eğer şahane gözlerine baksa kıskanırdı. Yüzündeki mübarek burnu güzel ve elif gibi düzgündü. Yanakları ne çok etli idi ne de çok zayıftı. Güzel yüzü yeni açılmış bir gül gibiydi. Yüzündeki siyah renkli tüyler de güzeldi, büyük atasınınki gibi inceydi. Siyah denilebilirdi ama daha çok sarıya meyilli idi. Hz. Peygamber gibi orta boylu idi. Bütün azaları güzel ve mütenasipti. Bedeni çok şişman değil, orta halli idi. Vücudunda kıl yoktu. Hafifçe eğilerek yürürdü ki Habîb-i Ekrem"in yaratılışı da öyle idi. Ağacın dalları meyve ile dolduğu zaman nasıl eğilirse, o da aynen öyle önüne meylederdi. Konuşması tatlı idi.

Bütün ahlakı güzel olan Mevlânâ, lütuf ülkesinin padişahı idi, daima yumuşaklıkla bakardı. Velîlik ülkesinin şahı, keramet meydanının önde gelen eriydi. O ne kadar nitelense ve övülse lâyıktır, çünkü Allah"ın sevgilisi olmuştur. Habîb-i Ekrem"in sırrına mahremdir, ona ulaşmıştır. Ona tam vâris denilse yeridir, çünkü o Peygamberler Sultanı"nın vârisidir. O ay parçası, dînin meş"alesini parlatmış; o şâh, tarikatte yol gösterici olmuştur. O, marifet gül bahçesinin bülbülü, hakikat çimenliğinin gülüdür. Onun Mesnevî"si esrar incileriyle dolu bir deryâdır. Öyle ki hiçbir dalgıç onun derinliğine, dibine ulaşamadığı gibi; nice seçkin insanlar da onun genişliği karşısında dudaklarını ısırmışlardır. Halbuki Mesnevî, onun zâtına nispetle bir damla gibidir. Mana ülkesinde marifetleri süsleyen Mevlânâ"nın her beyti bir ülke olmuştur. Hz. Mevlânâ, iki cihan övüncü Hz. Peygamber"e en çok bağlı olan Ebubekir-i Sıddîk"in yüce neslinin on birinci göbekten evlâdıdır. Güneşle ay onun ayinini görüp vecde gelip gece gündüz döndüler. 604"te (miladî 1207) dünyaya gelen ve 672"de (miladî 1273) naz ile cennet bahçesine uçan Mevlânâ"nın övgüsünde kalem zayıf ve kasırdır, yetersiz kalır. Onun güzelliğini açıklamak, onu tarif etmek kolay değildir.

 

Eserin Nüshaları ve Metin Tespitinde Dikkat Edilen Hususlar

 

Lütfî Çelebi"nin hilyesinin bugün için tam ve müstakil tek nüshası bilinmektedir. El yazması halinde Süleymaniye Kütüphanesi Âtıf Efendi Bölümü 2256 numarada bulunan eserin özellikleri şu şekildedir: Şemseli, deri ciltli, 195X108-155X61 mm ebadında, âherli, krem renkli kağıt, 5 varak, ta"lik yazı, çift sütun üzerine yazılmış 17 satır, toplam 120 beyit. Ayrıca serlevha ve başlıkların yanları müzehhep, başlıklar sürh, metin çevresi altın yaldızlı cetvelle çevrilidir. İstinsah tarihi ve müstensihi belirtilmeyen yazmanın 1a yaprağında şu notlar vardır: “Evlâd-ı Mevlânâ"dan Lütfî ceddi Mollâ-yı Rûm Hazretleri"nin hilye-i mübârekelerin nazm itmiş. Nâzımı Lütfî Çelebi Magnisa Mevlevîhânesi Şeyhlerinden Ölümi 1150”. Aynı yaprakta El-Hâc Mustafa Sıdkî"nin ve Âtıf Efendi"nin mühürleri bulunmaktadır.

Bu nüshadan başka, eserin hilye bölümü 53 beyit halinde Mecmua-i Medayih-i Mevlânâ adlı yazma mecmuanın içinde de yer almaktadır. Bu mecmua, XV ile XX. yüzyılın başları arasında yaşamış şâirlerin eserlerinden ciddî bir tarama yapılarak meydana getirilmiş, Mevlânâ ve Mevlevîlikle ilgili şiirlerden oluşan bir eserdir. Vâsıf Efendi tarafından tertip edilen bu mecmuanın nüshaları ve mecmua içinde hilyenin bulunduğu yapraklar aşağıda belirtilmiştir:

 

1.        Mevlana Müzesi Kütüphanesi, No. 2163, vr. 48b-49b.

2.        Mevlana Müzesi Kütüphanesi, No. 4923, vr. 1b-2b.

3.        İstanbul Üniversitesi Eski Eserler Kütüphanesi, No. T. 1186, vr. 38a-39a.

4.        İstanbul Üniversitesi Eski Eserler Kütüphanesi, No. T. 2951, vr. 37b-38a.

5.        İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, O. Ergin Yazmaları, No. 54, vr. 48b-50a.

6.        Ankara Millî Kütüphane, 06 Hk No. 1029, vr. 37a-37b.

 

Bu çalışmada eser incelenirken ve metin yeni yazıya çevrilirken öncelikle müstakil ve daha hacimli olan Süleymaniye Kütüphanesi Âtıf Efendi nüshası (Kısaltması AE) esas alınmış, ardından Mecmua-i Medayih-i Mevlânâ (Mevlana Müzesi Kütüphanesi, No. 2163, vr. 48b-49b. Kısaltması M) nüshasıyla karşılaştırılmıştır. Bu sırada mecmuada bazı beyit ilaveleri, daha uygun kelime değişiklikleri ve beyit dizilişinde daha bir uyum olduğu görülmüştür. Tamamı bizim de içinde bulunduğumuz bir heyet tarafından yeni yazıya çevrilerek yayına hazırlanan bu mecmuadaki ilave ve değişikliklerin mecmuayı tertip eden Vâsıf Efendi tarafından yapılması çok zayıf bir ihtimaldir. Bu bakımdan Vâsıf"ın hilyenin farklı bir nüshasını görmüş olması ihtimali de vardır[28]. Burada, yukarıda bahsedilen iki nüsha karşılaştırılarak daha tam ve düzenli bir metin ortaya konulmaya gayret edilmiştir.

 

Sonuç

 

Bu çalışmayla Lütfî Mehmed Dede ve eseri üzerinde ilk defa müstakil bir ilmî yayın yapılmış olmaktadır. Mevlânâ"nın soyundan gelen ve Manisa Mevlevîhânesi şeyhi Nakşî Ali Dede"nin oğlu olan Lütfî Mehmed Dede; babasının vefatından sonra aynı Mevlevîhânede şeyhlik yapmış, 1737 yılında vefat etmiştir. Lütfî Dede"nin 1688 yılında tamamladığı ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa"ya ithaf ettiği Hilye-i Mevlânâ adlı mesnevî tarzında bir eseri vardır. Türk edebiyatında yazılmış hilye-i Mevlânâ"ların ilki olan bu eser, yazma halinde ve 124 beyit uzunluğundadır. Hilyede; Mevlânâ"nın önce fizikî, daha sonra mânevî özellikleri anlatılmıştır.

Lütfî"nin hilyesine göre Mevlânâ; beyaz yüzlü, açık alınlıdır. Kara kaşlarının arası açık, gözleri iri ve siyahla sarı arası bir renktedir. Düzgün bir burnu, çok etli olmayan yanakları vardır. Orta boylu ve mütenasip azalıdır. Şişman olmayan vücudunda kıl yoktur. Yürürken hafifçe öne eğilir, konuşması çok tatlıdır. Velîlik ülkesinin şâhı, tarikatta rehber, ayrıca büyük bir âlim olan Mevlânâ; Hz. Peygamber"in tam varisi, Hz. Ebubekir"in on birinci göbekten torunudur. 1207 yılında doğmuş, 1273 yılında vefat etmiştir.

 

Kaynakça

 

Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul, 1309.

Birrî Mehmed, Bülbüliyye ve Divan-ı Birrî, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum Eserler Bölümü, No. 54 (06 Mil MFA 1994 A 3983).

Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Haz. Mustafa Tatçı-Cemal Kurnaz, Ankara, 2000, Bizim Büro Yay.

Cunbur, Müjgan, “Manisa Mevlevîhânesi"nden Yetişen İki Şâir”, Birinci Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri, Manisa, 2002, s. 267-274.

Esrar Dede, Tezkire-i Şu"arâ-yı Mevleviyye, Haz. İlhan Genç, Ankara, 2000, AKM Yay.

Fatin Davud, Tezkire-i Hâtimetü"l-Eş"âr, [İstanbul], 1271.

Günay, Mehmet, “XVII. Yüzyılda Manisa Mevlevîhânesi ve Şeyh Ali Efendi"nin Faaliyetleri”, Birinci Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri, Manisa, 2002, s. 333-342.

Güngör, Zülfikar, Türk Edebiyatında Türkçe Manzum Hilye-i Nebevîler ve Nesîmî Mehmed"in Gülistân-ı Şemâil"i, AÜ SBE, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2000.

Güngör, Zülfikar, Türk Edebiyatında Hilye-i Nebevî Türünün Doğuşu, Gelişimi ve Sebepleri”, Tasavvuf, Yıl 4, S. 10 (Ocak-Haziran 2003), s. 185-199.

Hakani Mehmed Bey"in Hilye-i Şerîfe"si, Haz. Abdülkadir Karahan, İstanbul, 1992, Sabah Gazetesi Yay.

Horata, Osman, “Mevlânâ ve Divan Şairleri”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Osmanlı"nın Kuruluşunun 700. Yılı Özel Sayısı, Ankara, 1999, s. 43-56.

İhtifalci Mehmet Ziya Bey, Yenikapı Mevlevihanesi, Yayına Haz. Murat A. Karavelioğlu, İstanbul, 2005, Ataç Yay.

İpekten, Haluk -vd., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara, 1988, KTB Yay.

İsen, Mustafa, “Tezkirelerin Işığında Divan Edebiyatına Bakışlar Divan Şairlerinin Tasavvuf ve Tarikat İlişkileri”, Ötelerden Bir Ses Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Ankara, 1997, s. 209-220, Akçağ Yay.

Kur"ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Haz. Ali Özek-vd., Ankara, 1993, TDV Yay.

Lütfî Çelebi, Hilye-i Mevlânâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Âtıf Efendi Bölümü, No. 2256.

Manisalı Birrî Mehmed Dede Hayatı, Eserleri, Edebî Şahsiyeti ve Dîvânı, Haz. Rasih Erkul, Manisa, 2000, Manisa Valiliği Yay.

Mecmua-i Medâyih-i Mevlânâ, Tertip Eden Derviş Vâsıf, Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, No. 2163.

Mehmed Süreyya, Sicil-i Osmânî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye, C. 4, Dârü"t-Tıbâatü"l-Âmire, [İstanbul], Tarihsiz.

Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu II, Haz. Abdülbâki Gölpınarlı, Ankara, 1971, MEB Yay.

Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu III, Haz. Abdülbâki Gölpınarlı, Ankara, 1972, MEB Yay.

Müstakimzâde Süleyman Sa"deddin, Mecelletü"n-Nisâb fi"n-Nisebi ve"l-Künâ ve"l-Elkâb, Ankara, 2000 (Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi Bölümü No. 628"den tıpkıbasım).

Onay, Ahmet Talât, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Haz. Cemâl Kurnaz, Ankara, 1992, TDV Yay.

Sahîh Ahmed Dede, Mevlevîlerin Tarihi Mecmûatü"t-Tevârîhü"l-Mevleviyye, Haz. Cem Zorlu, İstanbul, 2003, İnsan Yay.

Şentürk, Atillâ, Tahirü"l-Mevlevî, Hayatı ve Eserleri, İstanbul, 1991, Nehir Yay.

Tâhirü"l-Mevlevî, Mir"ât-ı Hazret-i Mevlânâ, İstanbul, 1315.

TDEA, C. 4, İstanbul, 1981; C. 6, İstanbul, 1986, Dergâh Yay.

Tuman, Mehmet Nâil, Tuhfe-i Nâilî Divan Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri, Haz. Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı, Ankara, 2001, Bizim Büro Yay.

Uluçay, M. Çağatay, Saruhanoğlulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar, İstanbul, 1940.

Uluçay, M. Çağatay, Saruhanoğlulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar-II, İstanbul, 1946.

Uluçay, M. Çağatay, Manisa Ünlüleri, [Manisa], 1946.

Uzun, Mustafa, “Hilye”, TDVİA, C. 18, İstanbul, 1998, TDV Yay.

 

 

METİN


 

[AE vr. 1b] *

İBTİDÂ KERDEN-İ TEVHÎD-İ HUDÂ

 

[fe"ilâtün fe"ilâtün fe"ilün]

 

1                     Hamd ol pâdişeh-i dânâya

O Hudâvend-i cihân-ârâya

 

2                     Ki benî-âdemi mümtâz itdi

Hüsn-i hulk ile ser-efrâz itdi

 

3                     Didi şânında lekad kerremnâ**

Habbezâ fazl u kerem lutf u "atâ

 

4                     Sûret ü ma"nide tekrîm itdi

Mazhar-ı ahsen-i takvîm itdi***

 

5                     Kodı farkında külâh-ı "izzet

Hilye-i behceti kıldı hil"at

 

6                     Vech-i hûbânı iden hüsn ile mâh

İtdiren "âşıka âh-ı cângâh

 

7                     Pertev-i hüsni tecellâsıdur

Lem"a-i nûr-ı dil-ârâsıdur

 

8                     Nûrı pervânesidür müştâkân

Hüsni dil-dâdesi oldı hâsân

 

9                     Lutfı deryâsına yok hadd ü kenâr

Genc-i ihsânına yok "add ü şumâr

 

MEDH-İ ÂN HAZRET-İ SULTÂN-I RÜSÜL

 

10                  Dahi sad dürr-i tahâyâ-yı bihîn

Salavât-ı şeref-âyîn-i güzîn

 

11                  Hazret-i mefhar[i] mevcûdâtun

A"ni nâzende-i kurb[ı] zâtun

 

12                  İde îsâr o Hudâvend-i enâm

Ravza-i sidre-nişânına müdâm

[AE vr. 2a]

 

13                  İde tâ kim bu felekler devrân

Devr ide tâ meh ü mihr-i tâbân

 

14                  Oldı Hallâk-ı cihâna mahbûb

Şübhesüz Hazret-i Hakk"a matlûb

 

15                  "İzzet ile o Resûl-i ekmel

O şehenşâh-ı nebiyy ü mürsel

 

16                  Çâkeridür anun ey merd-i güzîn

Cümle-i ehl-i semâ ehl-i zemîn

 

17                  Âl ü ashâb-ı kirâma zi-derûn

Çok selâm ola ki hadden bîrûn

 

18                  İtdiler dîn-i mübîne hıdmet

Oldı her birisi hâs-ı ümmet

 

19                  Kim ki ol zümre-i pâke ez-dil

İktidâ itdi be-sıdk-ı kâmil

 

20                  Reh-i dîn içre hidâyet buldı

Sâhib-i "izz ü sa"âdet oldı

 

BÂ"İS-İ DÂ"İYE-İ MANZÛME

 

21                  Sebeb-i tahliye-i sımt-ı kelâm

Böyledür dinlegil ey nîkû-nâm

 

22                  Gördüm ol Hazret-i Hâkânî"nün

Hüsn-i nazmın o şeref-âyînün

 

23                  Ki Nebî hazretinün midhatini

Nazm-ı ra"nâya komış zînetini

 

24                  Dahi Cevrî-i sa"âdet-eserün

Tarz-ı inşâsın o hayru"l-haberün

 

25                  Vasf-ı ashâb-ı Resûl"e himmet

Eyleyüp buldı anunla devlet

 

26                  Hem Neşâtî-i sürûr-âsârun

Şi"r-i zîbâsını ol hoş-kârun

 

27                  Enbiyâ na"tını bâ-hüsn-i kelâm

Silk-i tahrîre komış bi"l-ikrâm

 

28                  Düşdi nâ-geh hevese bu dil-i zâr

Ya"ni vasf itmek içün bir dildâr

[AE vr. 2b]

 

29                  Hem-çü ney nâle iderdi her ân

Âteş-i âh ile oldı sûzân

 

30                  Didüm ey dil neden oldun nâlân

Sûziş ü derdüni itme pinhân

 

31                  Didi ey garka-i bahr-i "isyân

Böyle bî-hûde gezer mi insân

 

32                  Hem-dem-i şâhid-i "aşk-ı pâk ol

Şevk bezminde girîbân-çâk ol

 

33                  Sıdk u ihlâs ile çün Mevleviyân

Eyle meydân-ı suhanda devrân

 

34                  Hilyesin Hazret-i Mevlânâ"nun

Nazm ile ol güher-i ra"nânun

 

35                  Na"t-hânîde suhan-perdâz ol

"Andelîb-i gül-i bâg-ı râz ol

 

36                  Hilyesin sen de Celâle"d-dîn"ün

Kıl teberrük o kerem-kânînün

 

37                  Oku âyîn-i senâsın cânâ

Hüsn-i evsâfını eyle inşâ

 

38                  Gûş idince bu kelâmı dilden

Ya"ni hem-râzum olan bî-gılden

 

39                  Ârzû oldı bana leyl ü nehâr

Vasf-ı ferhunde-i hüsn-i dildâr

 

40                  Oldı bu vech ile dilde hâhiş

Eyledüm ben dahı sa"y ü kûşiş

 

41                  Tâ murâdum bu ki ey nîkû-hû

Sebeb-i afvum ola bu tek ü pû

 

42                  Ne olam ben ki diyem midhatini

Böyle "âlî-nesebün rütbetini

 

43                  Ne ola zerre-i nâ-çîz ü hakîr

Ki ide hüsnini şemsün takrîr

 

44                  Evliyâ bezmine oldı dâver

Etkıyâ cem"ine oldı server

 

45                  Ne liyâkat ola bende hâlâ

Zerreden de dahı dûnam ammâ

[AE vr. 3a]

 

46                  Nazar itseydi eger ol Dârâ

Zer olur mermer ü seng-i hârâ

 

47                  Himmet-i pâki olur râh-nümâ

"Âşık-ı sâdıka bâ-lutf-ı Hudâ

 

48                  Nûr-ı tevfîk refîk oldıgı dem

Başladı şevk ile güftâra kalem

 

HİLYE-İ HAZRET-İ MONLÂ HÜNKÂR

 

49                  Hilyesin Hazret-i Mevlânâ"nun

Dinle pîrâyesin ol sultânun

 

50                  Eyleyen anı şehâ zîb-i kitâb

Yazdı bu resme nice lafz-ı savâb

 

51                  Levn-i sîmâsını ol Rabb-i Mecîd

Gûyiyâ kılmış idi verd-i sepîd

 

52                  Nûr-ı vechini o şâhun her gâh

Didi gördükde mihir şey"li"llâh

 

53                  Nûr-ı kudsî ile ol dolmış idi

Gıbta-âverde-i bedr olmış idi

 

54                  Şekl-i ebrûsı idi hem-çü hilâl

Böyle nakş itdi Hakîm-i Müte"âl

 

55                  İki mısrâ"-ı siyeh-levn idi tâ

Matla"-ı hüsne odur zeyn-efzâ

 

56                  İttisâl üzre degül ol kaşlar

Hoş-nümâ idi o "âlî-manzar

 

57                  Levh-i pîşânı idi pek rûşen[29]

Meselâ oldı açılmış sûsen

 

58                  Bekledi hüsni sarâyın gûyâ

Karşu karşu iki hâcib cânâ[30]

 

59                  Oldu vâsi" ol iki çeşm-i humâr

Mest iderdi göreni ey hüşyâr

 

60                  Ne ziyâde saru idi ne siyâh

Dil-rübâ idi o gözlerde nigâh

 

61                  Reşk iderdi Hoten âhûsı eger

Çeşm-i şâhânesine kılsa nazar

[AE vr. 3b]

 

62                  Mushaf-ı rûyı içinde anun

Bîni-i pâki o "âlî-şânun

 

63                  Hûb u mevzûn elif-i sîm-endâm

Böyle nakl itdi diyen ehl-i kelâm[31]

 

64                  Ne mülahham idi ruhlar ne nahîf

Nev-şüküfte gül idi vech-i latîf

 

65                  Hatt-ı şeb-rengi dahi oldı latîf

Cedd-i a"lâsı gibi üsti nahîf

 

66                  Subh-ı dîdâra idi zînet-dih

Şöyle ki oldı görenler vâlih

 

67                  Ger siyeh-reng idi disen kâbil

Lîk fi"l-cümle saruya mâ"il

 

68                  Tâmmü"l-kâme idi hem-çü Resûl

Cümle a"zâsı latîf ü makbûl

 

69                  Lahm-ı cismi vasatü"l-hâl idi hem

"Aşk-bahş idi o zât-ı hurrem[32]

 

70                  Dahi bî-mû idi cism-i zîbâ

Reşk iderdi ana sîm-i sârâ[33]

 

71                  Gülşen-i hüsne nihâl-i mevzûn

Mîve-i "ilm-i ledünle meşhûn

 

72                  İnhinâlıca iderdi reftâr[34]

Ki odur hulk-ı Habîb-i Muhtâr

 

73                  Meyl ider pîşine ağsân-ı nihâl[35]

Olsa ger mîve ile mâl-â-mâl

 

74                  Bir de güftârı halâvetli idi[36]

Cümle ahlâkı melâhatlı idi

 

75                  Mülket-i lutfun olup pâdişehi

Dâ"imâ hilm ile oldı nigehi

 

76                  Şâh-ı iklîm-i velâyetdür ol

Merd-i meydân-ı kerâmetdür ol

 

77                  Vasf u medhi ne kadar olsa sezâ[37]

Oldı zîrâ ki o ma"şûk-ı Hudâ

 

78                  Mahrem-i râz-ı Habîb-i Ekrem[38]

Vâsıl-ı sırr-ı Resûl-i A"zâm

 

79                  Oldı ol vâris-i sultân-ı rüsül

Yeridir dirler ise vâris-i kül

 

80                  Meş"al-efrûz-ı şerî"atdür o mâh

Reh-nümâ oldı tarîkatde o şâh[39]

[AE vr. 4a]

 

81                  Gülşen-i ma"rifetün bülbülidür[40]

Çemenistân-ı hakîkat gülidür

 

82                  Dürr-i esrâr ile pür bir deryâ

Mesnevî"sidür anun ey dânâ

 

83                  Öyle ki ka"rına irmez gavvâs[41]

Leb-gezân vüs"atine nice havâs

 

84                  Bahr-i zâtına kıyâs ol katre[42]

Katre ammâ ki berâber bahre

 

85                  Mülk-i ma"nâda ma"ârif-zîver

Oldı her beyti anun bir kişver[43]

 

86                  Oldı şeh-zâde-i Sıddîk-i "Atîk

Ki odur Mefhar-i Kevneyn"e sadîk

 

87             Nesl-i Bû Bekr-i celiyyü"l-hasebün[44]

A"ni ebnâ-i "aliyyü"n-nesebün

 

88                  On birincisidür ol pâk-nijâd[45]

O sütûde-dil ü ferhunde-nihâd

 

89                  Görüp âyînini şems ile kamer

Döndiler vecde gelüp şâm u seher

 

90                  Müşterî oldı sa"âdet-cûyân[46]

Hem harîdâr-ı füyûzât ey cân

 

91                  Neyyir-i Hazret-i Mevlânâ"dan

Şems-i kadr ü şeref-i Monlâ"dan

 

92                  Nakşınun fikri olup Zühre"ye kâr

Dem-be-dem eylemede nâle vü zâr

 

93                  Gûyiyâ mutrib olup her şeb ü rûz[47]

Eylemekde nagamât-ı pür-sûz

 

94                  Fasl idince nice "uşşâk u nevâ

Şevk ile girdi semâ"ına semâ

 

95                  Şeş sad u çârda ol murg-ı cinân

Tutdı dünyâ kafesi içre mekân

 

96                  Altı yüz yetmiş ikisinde be-nâz

Eyledi bâg-ı bihişte pervâz

 

97                  Dinle ey kilk-i za"îf ü kâsır

Reh-i medhinde anundur fâtir[48]

 

98                  Nice çâbük-rev-i meydân-ı suhan

Dahi ser-bâz-ı dilîrân-ı sühân

[AE vr. 4b]

 

99                  Bunca "acz ile nedür bende mecâl

Anı ta"rîfe idem bast-ı makâl

 

100               Hüsnünün metnini kim ve"l-hâsıl[49]

Şerh olunmak ya olur mı kâbil

 

101               Vasfı imlâ vü beyâna sığmaz

Medhi evrâk-ı "ayâna sığmaz

 

102               İdelüm sahn-ı du"âda devrân

Eyleye tâ ki icâbet Mennân

 

103               Kıla eltâfını hem-dem o Latîf

Bula dil-hâhını Lütfî-i za"îf

 

104               Çâkeri Hazret-i Mevlânâ"nun

Nazm iden na"tını ol sultânun

 

105               Meselâ kemter-i evlâdı anun

"Âciz ü ahkar-ı evlâdı anun

 

106               Eyle yâ Rab mededüni yâver

Dü cihân içre Hudâyâ rehber

 

107               Cümle hâhişlerine vâsıl kıl

Harem-i vuslata hem dâhil kıl

 

108               Sakla îmânını yâ Rab dâ"im

Zâ"il olmakdan anı yâ Kâ"im

 

109               Dahi dîvân-ı nübüvvet şehinün

A"ni ol taht-ı risâlet şehinün

 

110               Cümle-i ümmetine kıl ihsân

Kasd u hâhişlerini yâ Rahmân

 

111               Lutf-ı Hakk ile olup sa"y-i be-nâm

Buldı bin yüzde bu nâme dahi nâm

 

MİDHAT-I SADR-I KERÎMÜ"L-AHLÂK

 

112               Sadr-ı vâlâ-güherâ cûd-ı verâ

Devletün eyleye dâ"im Mevlâ

 

113               Nazm ile Hilye-i Mevlânâ"yı

Eyledüm yâd dem-i "Îsâ"yı

 

114               Eyleyüp nesr-i le"âlî-i medîh

Hilyesin eylemek ile tasrîh

 

115               Eser-i himmet-i vâlâ-güheri

İtdi tâbende bu nîkû-haberi

[AE vr. 5a]

 

116               Gerçi ol dürr-i girân-kadr-ı ferîd

Oldı zîver-dih-i levh-i tesvîd

 

117               Lîk tebyîz ile ol nev eseri

İtmedüm kimseye "arza nazarı

 

118               Virmedüm ol güheri tâlibine

İntizâr üzre idüm sâhibine

 

119               Hamdü li"llah ki gelüp vakt-i sürûr

Sâhibin buldı o zîbende zuhûr

 

120               Turmayup eyledüm ithâfa kıyâm

Sadr-ı pâkîze-dile bi"l-ikrâm

 

121               Habbezâ sadr-ı mu"azzam ki müdâm

Kerem-i tab" ile meşhûr u benâm

 

122               Zâtı midhatden anun "âlîdür

O kumaşı alamam gâlîdür

 

123               Dîde-i hayr-ı du"â ile hemân

Bana lâyık ana olmak nigerân

 

124               Tâ-be-mahşer ide sadrında mukîm

O cihândâr-ı Hudâvend-i kerîm


 

Lütfî Çelebi, Hilye-i Mevlânâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Âtıf Efendi Bölümü, No. 2256.

 

 

 

 

 


Mecmua-i Medayıh"taki Hilye-i Lütfî bölümünden örnek

 

 

Rızâ"nın ve Tâhir"in hilyelerinden örnekler (sağdaki Rıza, soldaki Tâhir"in hilyesinden)


 

* Bu yazı, Erdem, S. 50, Ankara, 2008, s. 59-81"de yayınlanmıştır.

** Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Araş. Gör. mistik1971@hotmail.com

[1] Mustafa İsen, “Tezkirelerin Işığında Divan Edebiyatına Bakışlar Divan Şairlerinin Tasavvuf ve Tarikat İlişkileri”, Ötelerden Bir Ses Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Ankara, 1997, s. 209-220.

[2] Esrar Dede, Tezkire-i Şu"arâ-yı Mevleviyye, Haz. İlhan Genç, Ankara, 2000, s. 464; Müstakimzâde Süleyman Sa"deddin, Mecelletü"n-Nisâb fi"n-Nisebi ve"l-Künâ ve"l-Elkâb, Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi Bölümü No. 628"den tıpkıbasım, Ankara, 2000, vr. 377b; Fatin Davud, Tezkire-i Hâtimetü"l-Eş"âr, [İstanbul], 1271, s. 360; Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul, 1309, s. 213; Mehmed Süreyya, Sicil-i Osmânî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye, C. 4, Dârü"t-Tıbâatü"l-Âmire, [İstanbul], Tarihsiz, s. 92; Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî Divan Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri, Haz. Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı, Ankara, 2001, C. II, s. 884, 887; M. Çağatay Uluçay, Saruhanoğlulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar, İstanbul, 1940, s. 170-171; aynı yazar, Saruhanoğlulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar-II, İstanbul, 1946, s. 95; aynı yazar, Manisa Ünlüleri, [Manisa], 1946, s.  91; TDEA, C. 6, İstanbul, 1986, s. 104; Haluk İpekten-vd., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara, 1988, s. 268. Lütfî Dede"nin babası Nakşî Ali Dede"yle ilgili ayrıca bk. Mehmet Günay, “XVII. Yüzyılda Manisa Mevlevîhânesi ve Şeyh Ali Efendi"nin Faaliyetleri”, Birinci Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri, Manisa, 2002, s. 333-342. Lütfî Dede, Tuhfe-i Nâilî"de ve muhtemelen bundan hareketle TDEA"nde bir yanlışlık sonucu farklı kişiler zannedilip iki ayrı maddede anlatılmıştır. Buna karşılık Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi"nde ise Lütfî Mehmed Dede, Hocazâde Lütfî ile karıştırılarak farklı iki kişi, tek şahıs gibi gösterilmiştir. Başta babasının adı, doğum ve ölüm tarihleri olmak üzere burada verilen bilgilerin çoğu, üzerinde durulan Lütfî Dede"ye uymamaktadır. İlgili maddede bu mutasavvıf şairin ilahileri ve hilyesi olduğu belirtilmektedir ki bahsedilen hilye, Lütfî Dede"nin Hilye-i Mevlânâ"sı olmalıdır. Bk. A. İnce, “Lutfî”, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, C. 6, Ankara, 2006, s. 174-175.

[3] Birrî Mehmed, Bülbüliyye ve Divan-ı Birrî, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum Eserler Bölümü, No. 54, vr. 70b-71b. Bu eserin mikrofilmi için bk. 06 Mil MFA 1994 A 3983.

[4] Esrar Dede, age., s. 464.

[5] Lütfî Dede hilyesini 1100 (1688-89) tarihinde yazdığını eserinde kendisi belirtmekte, bu eseri gördüğü anlaşılan Müstakimzâde de aynı bilgiyi tekrarlamaktadır. Lütfî Çelebi, Hilye-i Mevlânâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Âtıf Efendi Bölümü, No. 2256, vr. 4b; Müstakimzâde, age., vr. 377b.

[6] Lütfî Çelebi, age., vr. 4b.

[7] Esrar Dede, age., s. 464; Fatin Davud, age., s. 360; Mehmed Süreyya, age., C. 4, s. 92; Günay, age., s. 341-342.

[8] Uluçay, Saruhanoğlulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar, s. 168-169, 170-171. Yine Lütfî Dede"nin müracaatıyla görülen davalar için bk. Uluçay, age., s. 177-178, 181-182.

[9] Esrar Dede, age., s. 60; Manisalı Birrî Mehmed Dede Hayatı, Eserleri, Edebî Şahsiyeti ve Dîvânı, Haz. Rasih Erkul, Manisa, 2000, s. 5; Müjgan Cunbur, “Manisa Mevlevîhânesi"nden Yetişen İki Şâir”, Birinci Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu Bildirileri, Manisa, 2002, s. 268.

[10] Manisalı Birrî Mehmed Dede…, s. 160-161. Buraya alınan beyitlerde, yazma divandan kontrol edilerek yer yer değişiklik ve düzeltmeler yapılmıştır. Birrî Mehmed, age., vr. 70b-71b.

[11] Manisalı Birrî Mehmed Dede…, s. 161-162; Birrî Mehmed, age., vr. 70b-71b.

[12] Tahmis için bk. Manisalı Birrî Mehmed Dede…, s. 352-353; Birrî Mehmed, age., vr. 87b-88a.

* Lütfunla iyiliğin bahçelerinden bana ver. (Ki) onun kitabının satırları bilginin ağacıdır. Onun lafzı nükteler virdidir ve manası da latifeler meyvesidir.

* Berin cennetinde çiçek(ler) demet demet(tir), yaprakları deste deste yeşerir. Benim can dimağım ondan (güzel) kokulanıp içimin karanlığı aydınlandı.

[13] Birrî Mehmed, age., vr. 2b-3a.

[14] Esrar Dede, age., s. 464.

[15] Bk. İhtifalci Mehmet Ziya Bey, Yenikapı Mevlevihanesi, Yayına Haz. Murat A. Karavelioğlu, İstanbul, 2005, s. 111-114; Sahîh Ahmed Dede, Mevlevîlerin Tarihi Mecmûatü"t-Tevârîhü"l-Mevleviyye, Haz. Cem Zorlu, İstanbul, 2003,  s. 315, 325, 326-327. Yenikapı Mevlevîhânesi"yle ilgili temel kaynaklardan olan bu eserlerde, ilgili Mevlevîhânede şeyhlik yapanlar sırasıyla anlatılmaktadır. Her ne kadar Esrar Dede"nin kullandığı “isti"fâ” kelimesi, görevden ayrılmak gibi anlaşılsa da, belirtilen eserlerde isminin hiç geçmemesi Lütfî Dede"nin Yenikapı Mevlevîhânesi"nde göreve hiç başlamadığını göstermektedir.

[16] Esrar Dede, age., s. 464; Fatin Davud, age., s. 360; Ali Enver, age., s. 213; Tuman, age., C. II, s. 884; TDEA, C. 6, s. 104; İpekten-vd., s. 268; Manisalı Birrî Mehmed Dede…, s. 17; Cunbur, agm., s. 268. Lütfî"nin vefat tarihi, kim tarafından yazıldığı bilinmeyen, kendi eserinin başındaki “ölümi 1150” kaydıyla da teyit edilmiş olmaktadır. Lütfî Çelebi, age., vr. 1a. Sicill-i Osmânî"de muhtemelen bir baskı hatası olarak Lütfî"nin ölümü 1150 yerine 1250 olarak gösterilmiştir. Ondan hareketle M. Çağatay Uluçay"ın eserlerinde de Lütfî Dede"nin vefat tarihi 1250/1834-35 olarak geçmektedir. Mehmed Süreyya, age., C. 4, s. 92; Uluçay, Saruhanoğlulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar-II, s. 95; aynı yazar, Manisa Ünlüleri, s.  92. Bu tarihin yanlışlığına Tuhfe-i Nâilî"de özellikle işaret edilmiştir.

[17] Uluçay, Saruhanoğlulları ve Eserlerine Dâir Vesikalar-II, s. 95-96; aynı yazar, Manisa Ünlüleri, s.  92-93. Aynı kaynaklarda Lütfî Dede"nin diğer oğlunun adının Pîr Mehmed olduğu ve Lütfî Dede hayattayken vefat ettiği de kayıtlıdır. Ancak Lütfî Dede"nin gerçek adının Mehmed olduğu hatırlanırsa, oğlunun adının da Mehmed olması biraz zayıf bir ihtimal gibi görünmektedir.

[18] Esrar Dede, age., s. 464.

[19] Ahmet Talât Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Haz. Cemâl Kurnaz, Ankara, 1992, s. 427. Lütfî Çelebi"nin manzûmesinin üçüncü dizesinde “maksadım” kelimesi vezni bozmaktadır. Yerine “kasdım” konulursa vezin düzelir.

[20] Hilye konusunda bk. “Hilye ve Hilyeler”, TDEA, C. 4, İstanbul, 1981, s. 235-238; Hakani Mehmed Bey"in Hilye-i Şerîfe"si, Haz. Abdülkadir Karahan, İstanbul, 1992, s. 5-15; Mustafa Uzun, “Hilye”, TDVİA, C. 18, İstanbul, 1998, s. 44-47; Zülfikar Güngör, Türk Edebiyatında Türkçe Manzum Hilye-i Nebevîler ve Nesîmî Mehmed"in Gülistân-ı Şemâil"i, AÜ SBE, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2000; aynı yazar, Türk Edebiyatında Hilye-i Nebevî Türünün Doğuşu, Gelişimi ve Sebepleri”, Tasavvuf, Yıl 4, S. 10 (Ocak-Haziran 2003), s. 185-199.

[21] Bu konuda bk. Osman Horata, “Mevlânâ ve Divan Şairleri”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Osmanlı"nın Kuruluşunun 700. Yılı Özel Sayısı, Ankara, 1999, s. 43-56. Ayrıca divan şairlerinin Mevlânâ övgüsünde ya da Mevlevîlikle ilgili yazdıkları şiirler XIX. yüzyılda Derviş Vâsıf tarafından Mecmua-i Medayih-i Mevlânâ adı altında toplanmıştır. 600"e yakın manzumenin bulunduğu bu mecmua ve nüshalarıyla ilgili ileride geniş bilgi verilecektir.

[22] Abdülbaki Gölpınarlı, muhtemelen Lütfî"nin hilyesinin müstakil ve tam nüshasını görememesi, ayrıca bu hilyenin, incelediği Mecmua-i Medâyih-i Mevlânâ"da bulunan bölümünde “Nakşınun fikri olup Zühre"ye kâr” mısraının geçmesi ve diğer mahlaslara benzer şekilde, mahlas zannedilerek “Nakşı” kelimesinin üzerinin işaretlenmesi sebebiyle bu hilyeyi yanlışlıkla Nakşî Dede"nin zannetmiştir. Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu II, Haz. Abdülbâki Gölpınarlı, Ankara, 1971, s. 238; Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu III, Haz. Abdülbâki Gölpınarlı, Ankara, 1972, s. 172, 256. Bu yanlış bilgi TDVİA"nde de aynen tekrar edilmiştir. Uzun, “Hilye”, TDVİA, C. 18, s. 44-47. Ayrıca bir eserde de hilye-i Mevlânâ yazanlar arasında Rıza ve Tahir"den başka Neyyir"in adı sayılmaktadır ki bu da bir yanlışlık sonucu yazılmış olmalıdır. Necip Fazıl Duru, Mevleviyâne Şiir Güldestesi, İstanbul, 2000, s. 32. Bu konuyla ilgili ayrıca bk. Neyyir ve Divanı İnceleme-Tenkidli Metin-Sözlük, Haz. Sadık Erdem, Isparta, 2002.

[23] Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Haz. Mustafa Tatçı-Cemal Kurnaz, Ankara, 2000 (İstanbul, 1333"ten tıpkıbasım), C. II, s. 214; Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu II, s. 368.

[24] Bk. Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, No. 2454/4, vr. 82b-83a. Bu eser, Derviş Vâsıf tarafından tertip edilen Mecmua-i Medâyih-i Mevlânâ içinde de bulunmaktadır. Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, No. 2163, vr. 67a-68a; Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, No. 4923, vr. 73a-74a; Ankara Milli Kütüphane, 06 HK 1029, vr. 38b-39a; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, O. Ergin Yazmaları, No. 54, vr. 68a-69a; İstanbul Üniversitesi Eski Eserler Kütüphanesi, No. T. 1186, vr. 40a-40b; İstanbul Üniversitesi Eski Eserler Kütüphanesi, No: T. 2951, vr. 39b-40b.

[25] Hakkında geniş bilgi için bk. Atillâ Şentürk, Tahirü"l-Mevlevî, Hayatı ve Eserleri, İstanbul, 1991.

[26] Eser hakkında kısa bilgi için bk. Şentürk, age., s. 96. Metni için bk. Tâhirü"l-Mevlevî, Mir"ât-ı Hazret-i Mevlânâ, İstanbul, 1315, s. 2-13. Bu hilyenin ayrıca Mecmua-i Medâyih-i Mevlânâ içinde yazma nüshaları da bulunmaktadır. Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, No. 2163, vr. 1b-6a; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, O. Ergin Yazmaları, No. 54, vr. 1b-6a.

[27] Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, tahminen 1662"de doğmuştur. Devrinin ulemâ, şâir, edip ve sanatkârlarını korumasıyla ünlüdür. 1718"de sadrazam olmuş, 1730"da öldürülmüştür. Geniş bilgi için bk. M. Münir Aktepe, “Damad İbrahim Paşa Nevşehirli”, TDVİA, C. 8, İstanbul, 1993, s. 441-443.

[28] Müstakimzâde, Mecelletü"n-Nisâb"da hilyenin 117 beyit olduğunu söylemektedir. Müstakimzâde, age., vr. 377b.  Halbuki bugün bilinen ve yukarıda özellikleri belirtilen tek müstakil nüsha 120 beyittir. Ayrıca Mecmua-i Medayih-i Mevlânâ"nın içindeki hilyede geçen bazı beyitler bu müstakil nüshada bulunmamaktadır. Bütün bunlar, Lütfî"nin hilyesinin başka nüsha ya da nüshalarının olması ihtimalini akla getirmektedir.

* Çevriyazı metinde AE nüshasının varak numarası gösterilmiş olmakla birlikte, bu metnin AE"nin aynen çevirisi olmadığı, M ile karşılaştırılarak oluşturulduğu unutulmamalıdır.

** “And olsun ki biz âdem oğullarını şerefli kıldık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık”. Kur"ân, 17/70.

*** “Biz insanı en güzel biçimde yarattık”. Kur"ân, 95/4.

[29] 57: - AE

[30] cânâ: meselâ AE

[31] nakl: nakş AE

[32] idi: itdi AE

[33] Reşk iderdi ana sîm-i sârâ: Sîm-i sârâ gibi idi cânâ AE

[34] inhinâlıca: münhanîce AE

[35] meyl ider pîşine: meyli arza ider AE

[36] de: - AE

[37] vasf u medhi: medh ü vasfı AE / 77-101. beyitlerde AE ile M arasında bazı takdim tehir farkları vardır. Söz ve anlam akışı M"de daha uygun olduğundan kimi zaman bunlarda M nüshasına uyulmuştur.

[38] 78: Vâris-i Hazret-i Fahr-ı "Âlem/Harem-i sırr-ı Resûl"e mahrem AE

[39] oldı: idi AE

[40] gülşen-i: ravza-i AE

[41] 83: - AE

[42] kıyâs: göre AE

[43] oldı: göre AE

[44] 87: - AE

[45] 88: - AE

[46] 90: Müşterî kevkebi her subh u mesâ/Oldı cûyâ-yı sa"âdet cânâ AE

[47] 93: Gûyiyâ mutrib olup leyl ü nehâr/ Kıldı âgâze-i fenn-i edvâr M

[48] anundur fâtir: anun fâtirdür AE

[49] 101: - AE / M nüshası bu beyitle son bulmaktadır.

 

 

Yazar: Mustafa ERDOĞAN
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 21.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.