ŞAHABETTİN UZLUK"UN NOTLARINDA İSTANBUL"DAKİ MEVLEVİ MUHİTİNDEN HATIRALAR
“Şahabettin Uzluk"un Kaleminden Son Dönemde Yaşamış Konyalı Mevleviler” başlıklı yazımızdan sonra, bu makalede de aynı notlarda gördüğümüz İstanbul"daki mevlevilerle ilgili hatıraları sunacağız.
Söz konusu hatıralar, Şahabettin Bey"in, 1919-1924 yılları arasında Sanâyi-i Nefîse Mekteb-i Âlîsi"ndeki tahsili ve Galata Mevlevihânesi"nde ikâmeti esnasında İstanbul"daki tanıdığı mevleviler hakkında verdiği bazı bilgilerden ibarettir. Aynı yıllarda kardeşi Feridun Nâfiz Bey (1902-1974) de İstanbul"da tıp tahsili yapmakta ve Üsküdar Mevlevihânesi"nde kalmaktadır.
Yazımızdaki bilgiler, Şahabettin Bey"in Selçuk Ün. Selçuklu Araştırmaları Merkezi Uzluk Arşivi"ndeki BY1 nolu notlarından (Mevlâna"nın Gördüğü Yerler ve Konuştuğu Kişiler isimli çalışmasından) derlenmiştir. Zikrettiğimiz makalede özellikleri verilmiş olan bu notların bir bölümünde yazar, mevlevîlik tarikatine mensup olan, çoğu kendisinin çağdaşı bulunan edip ve sanatkârların -bilhassa mûsikîşinas, hattat ve ressamların- yahut Mevlâna ve mevlevîlik konusunda eser vermiş bazı kişilerin biyografilerini yazmış; o vesileyle de bazı hatıralarından söz etmiştir. Verilen malûmat arasında asıl mühim olanlar, yazarın görüp işittikleri; bizzat şahitlik ederek aktardıklarıdır. Bunlar orijinal ve bilinenlere katkı sağlayıcı niteliktedir. O sebeple biz, bilinenlerden sarf-ı nazar ederek son dönem mevlevilik tarihi ve kültürü açısından önem arzeden bilgileri ve hatıraları, gerekli izahları dipnotlarda vererek alıntılar halinde sunacağız.
Metinlerin gerekli yerlerinde tarafımızdan, önceki yazıda arzettiğimiz gerekçelerle, zarûri olarak düzeltmeler veya ifade değişiklikleri yapılmış; lüzumlu izahlar dipnotlarda verilmiştir. Normal parantez içindeki ibâreler bize, köşeli parantez içindekiler, yazara aittir. Madde sonlarında, parantez içinde verilen numaralar, söz konusu eserdeki sayfaları göstermektedir.
Burada Şahabettin Bey"in kaleminden haklarında bilgi verilecek, kendilerinden hatıralar nakledilecek son dönem mevlevîliğinin önde gelen şahsiyetleri şunlardır: Abdülbâki Dede, Ahmed Avni Konuk, Ahmed Celâleddin Dede, Ahmed Remzi Dede, Ahmed Vesim Paşa (ve oğlu Lütfü Bey), Hâfız Ahmed Efendi (Zekâî Dedezâde), Hâfız Vehbi Dede, Halil Dikmen, Mehmed Ziya (İhtifalci), Neyzen Hacı Emin Efendi ve ağabeyi Ömer Vasfi Efendi, Rauf Yektâ, Tâhirü"l-Mevlevî, Üsküdarlı Talat Bey.
B İ Y O G R A F İ L E R V E H A T I R A L A R
Abdülbâki Dede (Baykara) 1 (1883-1935, Yenikapı Mevlevihanesi son şeyhi): Dergâhların kapanmasına kadar, şeyhlik vazifesini sürdürdü. Tekkeler kapandıktan sonra bir müddet kütüphanelerde çalıştı. Bir süre İlahiyat Fakültesi"nde Farsça hocalığı yaptı.
Konuşması kadar güzel olan manzûmeler ve nesirler yazardı. Bunun yanısıra çok kuvvetli müzik anlayışı vardı; pek tatlı tambur çalardı. Pek çok güzel sohbetlerinde bulunduğum bu ince hisli şeyhimizin tatlı parmaklarından dökülen coşkun nağmelerini, aradan yıllar geçmesine rağmen hiç unutmadım. O anların hazin etkileri, halen çok sevimli hatıralarım arasında yaşamaktadır. Abdülbâki Dede, öne eğik vücudu, parlak yeşil gözleri ve destarlı sikke altındaki sevimli çehresiyle bir Şeyh Galip sembolü gibiydi.
25.2.1935"te bu büyük mevcûdiyet, ebedî sükûta daldı. Üsküdar Mevlevihanesi"nin fâzıl şeyhi Ahmed Remzi Akyürek"in, onun hüzün verici vefatına dair yazdığı mısralar, söyleyene olduğu kadar, okuyana ve dinleyene de hüzün vermektedir:
İki târîhi Remzî bir çıkardım küllü fâninden
Bin üç yüz elli üçde Şeyh Bâkî göçtü bâkîye 2 [s.88]
Ahmed Avni Konuk 3 (1873-1938, Bestekâr, tasavvuf âlimi, Mesnevi şârihi): Dâruşşafaka"ya devamı esnasında, Zekâi Dede"nin 4 müzik derslerinden çok faydalandı. Bu uğurda çeşitli makamlarda birçok seneler geçirdi. Galata Mevlevihanesi şeyhi Ahmed Celaleddin Dede"ye büyük bağlılığı vardı. Hatta benim de orada ikâmet ettiğim zamanlarda, mukâbele günlerinde dergâha gelir, şeyhin değerli Mesnevi takrirlerini dinlerdi. Mukâbeleden sonra muhibler odasına gider, Neyzenbaşı Emin Efendi"nin ayin meşklerini takip ederdi. (…)
Aksaray"da Valide Camii yanında otururdu. Hafif siyah bıyıklı, zayıf, orta boylu, biraz önüne eğik, halim, terbiyeli, çalışkan, değerli bir kişiydi. Siyah gözlüğüyle Galata Mevlevihanesi semâhanesinde büyük bir saygı içinde, ayakta mukabeleyi takip edişi, gözlerimin önünde daima duruyor. 1317"de yazdığı 719 sahifelik resimli şarkı mecmuası basılmıştır. Zekâi Dede"nin ölümü üzerine söylediği ağıtı, sûz-i dil makamında bestelemişti. 5
Gerek mevlevilik, gerekse İslâm kültürüne dair yaptığı çalışmaların büyük bir kısmını yayın sahasına çıkaramadan bu yalancı âlemden dâimi olarak ayrıldı. Kısa süren hafif bir rahatsızlığı müteakiben 17 Muharrem 1357 (
Ahmed Celâleddin Dede (Baykara) 6 (1853-1946, Galata Mevlevihânesi son şeyhi): 1326 (1908) yılında Üsküdar Mevlevihanesi"nin şeyh vekili, 1327 (1909) yılında da asıl olarak şeyh oldu. 1328 (1910) senesinde ise Galata Mevlevihanesi"nin şeyhliğine tayin oldu ve dergâhların kapanma tarihine kadar (görevine) devam etti. Bilhassa bu müddet içinde mevlevihânede çok kıymetli çalışmalarda bulundu. Bir taraftan Mesnevi dersleriyle (ilgilenirken) diğer taraftan unutulmuş meşhur ayinleri, ilgililerine geçmek sûretiyle devamlı müzik faaliyetlerini idare etti.
İstanbul"da 1919"dan 1924 yılı sonuna kadar geçirdiğim yüksek tahsil hayatımda, bu feyizli mevlevihânede ikamet ettim. Pek değerli bir âlim olan şeyhin Mesnevi takrirlerini dinledim. Cuma mukâbelelerine semazen olarak iştirak ettim. Bu esnada İstanbul"un, memleket çapındaki yüksek şahsiyetlerini yakından tanıdım; çeşitli sohbetlerinden ve bilgilerinden faydalandım.
Ahmed Celaleddin Dede, 1946 yılında 93 yaşında olarak Hakk"a kavuştu. Ölümü için, Tâhirü"l-Mevlevî"nin yazdığı ağıtı, Prof. Dr. F. Nâfiz Uzluk"un defterinden buraya aktarıyorum:
Fazl u kemâli müttefak Şeyh-i Celâl-i Mevlevî
Geldi ricâl-i erbaîn yazmaya irtihâlini
Rehber-i şâhrâh-ı Hak Şeyh-i Celâl-i Mevlevî 7 [1365] [s.79-80]
Ahmed Remzi Dede (Akyürek) 8 (1872-1944, Üsküdar Mevlevihânesi son şeyhi): 1338/1919"da Üsküdar Mevlevihânesi"ne şeyh yapıldı. Orada onbeş günde bir Cumartesi günleri mukâbele yaptırdı. Tanınmış pek çok şairin, şiirlerine yazdığı (nazîre, tahmis vs.), ciltleri dolduracak çokluktadır. Dede"nin Türkçe manzûmeleri yanında ayrıca Farsça şiirleri de vardır.
Her mukâbeleden sonra şeyh dairesinde, memleketin (önde) gelen büyükleriyle toplantılar kurulurdu. Geç vakitlere kadar tatlı sohbetler içinde saatlerin nasıl geçtiği belli olmazdı.
Hücrelerden gelen ney, rebab sesleri arasında, Topkapı Sarayı"nın üstünden doğan güneşin sarı parlak ışıkları, gümüş gibi parlayan denizi yalayarak mevlevihâneye, Aziz Mahmud Hüdâî"ye doğru uzanırdı. İşte bir âlem; fakat benzeri, bir daha gelmeyecek anlara verilidir. Ok Meydanı Tekkesi şeyhi Süreyya Baba"nın rebab sesleri, Beşiktaş muhâfızı Hasan Paşa"nın oğlu Said Paşa"nın ney iniltileri, yalnız dinleyenleri değil bütün mevcûdâtı, Mevlâna yoluyla Mevlâ"ya sürüklüyordu.
Aman Yarabbi! O ufak semâhanenin içinde bazan 9, çoğu kez 18 ve 36"ya çıkan açılmış beyaz tennûrelerin, ism-i celâl söyleyerek hızlanmaları, elleri göğüslerinde derin bir sessizlik içinde tahtaları okşayan çıplak ayak temasları, sanki havaya yükselmek isteyenlerin halleriydi. Birden bütün sesler sustuğu zaman, semazenbaşı genç çelebi Feridun Nâfiz"in bütün Mevlâna soyundan olanların adlarını saydıktan sonra Şeyh Ahmed Remzi Dede"nin veciz duaları, gözlerden kopan yaş damlalarıyla sona eriyordu.
Hüseyin Vassaf"ın yazdığı Remzinâme"de 9 [1343/1924] şeyhin 18"den fazla (eseri) sayılmaktadır. (Orada) kişiliği hakkında, “Çok zeki, şen ve şâtır, meclis sahibi (idi); kuvvetli hâfızası vardı. Anlayışı yüksek yaratılıştaydı. Latife yapmayı severdi. Sohbeti çekici (olup) bilgiye, edebe, şiire değer verirdi. Güzel kitaplığı içinde, az bulunur kitapları saklıydı. Yazdığını bilir, okuduğunu anlar, memleketin az bulunan insanlarındandı.” (denilmektedir). Kısa bir hastalıktan sonra
Ahmed Vesim Paşa 10: Osmanlıların son kaptanlarından biri olur. (1240/1824)"te İstanbul"da doğdu. Babası (Tersane) emini Seyyid Mehmed Reşid"dir. Ahmed Vesim, çağdaşı birçok kimseler gibi hatta meraklı idi. Pek çok yazıları torunlarının elinde bulunmaktadır. Bilhassa son zamanlarını resim yapmak ve yazı yazmakla geçirdi. Galata Mevlevihânesi"nde bir semâ âlemini tasvir eden tablosu pek meşhurdur. (Hüsn-i hat) ile 8 Kuran yazdı. Reşat Ekrem Koçu İstanbul Ansiklopedisi"nde Vesim Paşa"nın hal tercümesini yazmaktadır. Bu Kuran"lardan söz ettiği halde nerede ve kimin elinde bulunduklarını haber vermemektedir.
Oğlu Lütfü Bey"i pek yakından tanırdım. Bâb-ı Âlî"de memurdu. Üsküdar"da Şemsi Paşa"daki yalılarında otururdu. Her Cuma günü vapurla Üsküdar"dan Galata Mevlevihânesi"ne gelir ve mukâbelede bulunurdu. Ufak boylu, etine dolgun sarışın bir zattı. Tatlı konuşması ve hoş sohbeti vardı. Babası gibi, güzel yazı yazar ve resim yapardı. Babasının ölüm yılı 1910 ise de kendisinin ne zaman öldüğünü maalesef iyi bilemiyorum. [s.93]
Hâfız Ahmed Efendi (Irsoy) 11 (1869-1943, Bestekâr, Yenikapı ve Bahâriye Mevlevihâneleri son kudümzenbaşısı): Galata Mevlevihânesi"nde ikâmet ederken kendisini tanımıştım. Cuma mukâbelelerinde mevlevihâneye başında beyaz sarığı ile gelir ve sikke giyerek mutrıba çıkardı. Orta boylu, kuvvetlice bir kişiydi. Sesi o kadar güzel değildi. Fakat gayet ustalıkla makamları pestten gösterirdi. Kendisinden nühüft âyinini geçmiştim.
Yenikapı Mevlevihânesi"nin mutrıbında kudümzenbaşı idi. Her Cuma Galata Mevlevihânesi"ne geldiği zaman aşk verir, Neyzenbaşı Emin Efendi"nin 12 hücresi yanında muhibler odasındaki müzik heyetine iltihak ederdi. O zamanlarda bu hücrede Ahmed Avni Konuk, Rauf Yekta, Neyzen Tevfik, Abdülhak Hâmid Beyler toplanırlardı. 13 Ben ise hücremde Çallı İbrahim"e semâ pozu vermiş halde resim ile meşgul olurdum. Bugün hepsi yokluğa karışmış bir olayın soluk hatıraları oldu. Ortada ne coşkun büyükler, ne de onlarla haşır neşir olmuş insanlar kaldı. Hepsi topraklarla bir oldu. [s.88-89]
Hâfız (Vehbi) Dede 14: 1854"de Tırnova"da dünyaya geldi. 20 yaşında Gelibolu Mevlevihanesi"nde ikrar verdi ve çile doldurdu. Sonra Şeyh Azmi Efendi (öl.1311/1893-1894) zamanında Kahire Mevlevihanesi"nde; 1896"da ise Âmil Çelebi"nin (öl.1920) şeyhliği zamanında Halep Mevlevihanesi"nde bulundu. Bu tarihte (şeyhin) dünyaya gelen en küçük (oğlu) Hulki Çelebi"nin adını, usûl dairesinde koydu. 1919-1925 yıllarında Üsküdar Mevlevihanesi"nde şeyh Ahmed Remzi Efendi"nin şeyhliğinde türbedar ve imamlık görevini yaptı.
Adı geçen tarihlerde ben de Galata Mevlevihanesi"nde bulunuyordum. Cuma günleri mukabeleden sonra kardeşimi Üsküdar"da ziyarete giderdim. Cumartesi günleri dergâhta yapılmakta olan mukabelelere iştirak ederdim. Kardeşim orada mukâbelelerde duagûluk, aynı zamanda semazanbaşılık görevlerini birlikte yapardı.
Dede mukâbelede, mutrıpta yanık sesiyle ayinlere katılırdı. Vücutça ufak yapılıydı. Sakallı ve gözlerinde, burna kıstırılır gözlüğü vardı. Neşeli konuşur, sözleri insanı sıkmazdı. Gönlü olduğu zaman tatlı tatlı ayinler okurdu. Güzel yazı yazar, mühürler kazardı. Her mukabeleden sonra, mutrıpdaki ayin okunuşlarını tartışırdı. Hoşa giden bir ayin geçilmiş ise gözlüğünü çıkarır, yana yakına anlatırdı. 15
Adı geçen dergâhın şeyhi Ahmed Remzi Akyürek, Dede"nin ölümüne şu güzel mısraları söyledi:
Sekseni geçmişti Hak"tan gayre yüz döndürmedi
Vâkıf-ı sırr-ı tarîkat Tırnovî Hâfız Dede
Mısr Dergâhı azîzi Azmi-i âgâhtan
Nâil olmuş maksada azmi kavî Hâfız Dede
Nâm-ı memdûhu Muhammed mahlası Vehbî idi
Eylemiş kesb-i kemâl-i ma"nevî Hâfız Dede
Hatt u hakki pek güzel savt u edâsı bî-bedel
Gûş-i cân ile işitmiş bişnev"i Hâfız Dede
Son zamanda türbedâr-ı Hazret-i Nu"mân idi
Bu sebeble Üsküdar"da münzevî Hâfız Dede
Çıktı bir cum"a sabâhı hücreden târîh-i fevt
Hû dedi döndü likâya mevlevî Hâfız Dede 16
(1352/1933-1934)
(Süheyl Bey 17 diyor ki): “Merhum pederim Tırnovalı Mustafa Bey"in memleketlisi Vehbi Dede, çok bağlandığı Selânik Mevlevihânesi"nde, Balkan Harbi"ne kadar (1910) oturmuştu. Her zaman İstanbul"a gelir, vâlidemin pederi Hattat Şevki Efendi"nin otuz Ramazan Haseki"deki konağında oturur, imamlığını yapardı. Ramazan ertesi yine Selanik"e dönerdi. İşte bu mübârek zat, pederim ve vâlidemin evlenmesine önayak oldu. Vehbi Dede mütâreke yılında Kayseri"li Ahmed Remzi Dede Efendi"nin şeyhliğinde Üsküdar Mevlevihânesi"nde aşçıbaşılık (?) görevini yaptı.” 18
Halil Dikmen 19: 1906 yılında İstanbul"da doğdu. İstanbul Sanâyi-i Nefîse Yüksek Okulu"nun resim şubesine devam etti. 1927"de ressam diplomasını aldı. Bu okula devam ederken ney öğrenmeye de heves etti. Galata Mevlevihânesi"ne devamla Neyzenbaşı Emin Efendi"den ney meşk etti. Resimde İtalyan rönesansı sanatçılarının eserlerini takdir eder, onlar gibi ışık ve gölgeye önem verirdi. Sonraları Resim ve Heykel Müzesi"nde müdürlük yaptı.
Mevlevi olmasına rağmen, (bu alandaki) yapıtları geniş ölçüde değildir. Sanatçının Galata Mevlevihanesi"ne devam ederken gördüğü dervişlerin ve muhiblerin çeşitli pozlarda resimlerini çizdiğini pek iyi hatırlıyorum. Maalesef yapıtlarının bugün kimlerin elinde bulunduğunu kat"i olarak bilmiyoruz. Pek iyi bir resim istidadı ve çalışması olan Dikmen, çok genç yaşında öldü. Sanâyi-i Nefîse"nin resim atölyesinde beraber çalışmalarımız geçmişti.
Özellikle mevlevihaneye Cuma günleri geldiği zaman, beni de hatırlamayı hiç unutmazdı. O zamanki narin simasıyle elan hafızamda yaşamaktadır. Hatta Aşir (?) heykelinin önünde bir grup halinde resmimizi ressam Ahmed İhsan merhum çekmişti. Muhtelif yıllarda Anadolu ve İstanbul okullarında resim öğretmenliği yaptı. En son hayatını müzede geçirdi. Orada daha çok hizmetlerini beklediğimiz bir zamanda vakitsiz aramızdan uzaklaştı. 20
Ressam Ahmed İhsan 1920"de Serbest Resim Atölyesi adıyla Çemberlitaş"ta, Clodfarer Sokağı"nda bir atölye açmıştı. Senâyi-i Nefîse Talebe Cemiyeti, toplantılarını bu atölyenin çalışma salonunda yapardı. Hatta o vakit okul müdürü karikatürcü Cemil Bey"le öğrenciler arasındaki direnmelerde hep bu atölyede toplanırdık. Beni Ankara"ya talebe mümessili olarak yolladıkları toplantının kararlarını da yine bu atölyede almıştık. Ankara"da Maarif Vekili Safa Bey"le temas etmiş, olayı bütün tefarruatıyla kendisine anlatmıştım. 1924"te bu temaslarımın müsbet faydasını, yılına varmadan görmüştük. Maalesef müdürü okuldan uzaklaştırdıkları vakit ben Almanya"da bulunuyordum.
Mehmed Ziya (İhtifalci) 21 (1865-1930, Mevlevî tarihçi, yazar, eğitimci): Millî günler ve hatıralar için törenler tespit etti. Bundan dolayı “İhtifalci Ziyâ” diye adı kaldı. İstanbul ve Boğaziçi, Kariye Camii, Yenikapı Mevlevihânesi, Târîh-i Sanâyi, İlm-i Nebâtât, Açe Tarihi, Rehber-i Usûl-i Tercüme, Konya Seyahatı Hatıratından, Bursa"dan Konya"ya Seyahat gibi birçok yapıtı; gazetelerde ve dergilerde mevleviliğe, tarih ve sanata ait yazıları vardır. (…)
Her Cuma Galata Mevlevihânesi"ni ziyarette (bulunur), mukâbeleyi takip ederdi. Orta boylu, kır saçlı, yavaş konuşur, ciddi tavırlı, sakin bir mevlevi (muhibbi) idi. Sultan Reşad"ın hediye ettiği pûşideyi, heyetin başkanı olarak Konya"ya getirdi. Huzur"da yatanların destarlarını yeniden sarmakta büyük bir ihtisası vardı. (1930) yılında ziyâsını kaybetti. 22
(Neyzen Hacı) Emin Efendi (Yazıcı) 23 (1883-1945, Galata Mevlevihânesi son neyzenbaşısı): Bildiğimize göre, sanatkârın mevleviliğe girişi şeyh Ahmed Celâleddin Dede zamanındadır. Herhalde sikke tekbiri de aynı devreye rastlamaktadır. Pek çok defalar kendisiyle yüzyüze geldiğim halde maalesef bu noktaları sormamıştım. Her mukâbelede neyini dinledim. Fakat ustalığına rağmen parmakları o kadar tatlı değildi.
İki sanat dalındaki (mûsiki ve hat) çabaları 19 Safer 1364 (
Âlem-i ukbâya uçtu hû deyip
Emin Efendi"nin ağabeyi Hattat Ömer Vasfi (1880-1928) 24, Hırka-i Şerif Camii"nde imamlık yapardı. Her Cuma adı geçen camide Cumayı kıldırır, Unkapanı Köprüsü"nden Galata Mevlevihanesi"ndeki mukâbeleye yetişirdi.
Gerek kendisi ve gerek kardeşini çok iyi tanırdım. Hatta bir kez Hattat Mustafa Râkım"ın hal tercümesini kendisinden rica etmiştim. Bir hafta sonra güzel talik yazısıyla hat üstadının kimliğini tesbit etmiş, getirmişti. Orta boylu, tıknaz, başında sarık, değirmi çehreli, kara sakallı bir zattı. Her şeyi olduğu gibi görür ve söylerdi. Bu yüzden de kendisini sevenler “Deli Ömer” derlerdi. Mukâbeleden sonra muhibler odasında toplanırlar, geç vakitlere kadar müzik sohbeti yaparlardı; sonra da Cihangir"deki evlerine giderlerdi.
Rauf Yektâ25 (1871-1935, Bestekâr, Yenikapı Mevlevihânesi son neyzenbaşısı): 1935 yılında Beylerbeyi"nde öldü. Özel kitaplığında ve yayınları arasında Mevlevilikle çok yakın ilgisi olan eserleri vardı. Galata Mevlevihanesi"nin Cuma günleri olan mukâbelelerine gelir, muhibler odasında yapılan müzik âlemine katılırdı. Kendisiyle Fasih Dede"nin ressam olup olmadığına dair İkdam gazetesinde bir tartışma yapmıştık. Sonra sustu ve direnmemi kabul etti. Klâsik usûlde bestelediği eserler de büyük bir zenginliktedir. Mevlevi yegâh ayini, meşhur parçalarından biridir. [s.89]
Tâhirü"l-Mevlevi (Olgun) 26 (1877-1951, Yenikapı Mevlevihânesi çilekeşi, Mesnevi şârihi, mesnevihan): Mevlevilik hakkında da çeşitli yayınlarda (ve hizmetlerde) bulundu. Zamanını, ölümüne kadar her hafta, Süleymaniye Camii"nde Mesnevi takriri ile geçirdi. Bu uğurdaki devamlı çabalarını toplayan Mesnevi (derslerini) bir kitap halinde ortaya koydu.
Üsküdarlı Talat Bey27 (1858-1926, Mevlevî şair): Üsküdarlı Talat Bey, Divan edebiyatının en son ustalarındandır.(…) Üsküdar"da evinde ve Mevlevîhâne"de hayatını geçirirdi. Kuvvetli dil bilgisi ve eşit ölçüde doğu kültürüne sahipti. Gayet ince ruhlu, zarif mizaçlı ve yüksek ahlâklı bir adamdı. Ustaca gazaller, nükteli kıtalar ve zarif tarihler düşerdi. Cumartesi ve hafta aralarında Üsküdar Mevlevîhânesi"ne uğrar, şeyh odasında pek kıymetli konuşmalarda bulunurdu. [s.94]
[1] Bkz. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, İst., 1930-1942, I,158 vd.; IV, 2243; Mustafa Erdoğan, Meşrutiyetten Cumhuriyete Bir Mevlevi Şeyhi-Abdülbaki Baykara Dede, İst., 2003 (Dergah Yay.)
[2] Ahmed Remzi Dede"nin matbû Divan"ında (Ahmed Remzi Akyürek ve Şiirleri, nşr. Hasibe Mazıoğlu, Ankara, 1987, s.266-267) bu beyit yoktur; orada Abdülbaki Dede"nin vefatıyla ilgili farklı vezin ve kafiyede başka bir tarih manzûmesi vardır. Krş. Ahmet Cahit Haksever, “XX. Yüzyılda Üç Mevlevi Şeyhi: Veled Çelebi, Abdülbaki Baykara, Ahmet Remzi Akyürek”, Tasavvuf, S.XIV, s.396 (Ankara, 2005)
[3] Hakkında bilgi için bkz. Türk Ansiklopedisi, Ankara, 1943-1986, XXII, 190-191; Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, İstanbul, 1936-1945, II, 573, 583; Mevlevî Âyinleri, İst., 1936, s.976 (İst. Kons. Neşr.)
[4] Büyük bestekârlarımızdan Zekâi Dede (ölm.1315/1897) için bkz. İnal, Hoş Sada, İstanbul 1958, s.286 vd.; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul, 1943, II, 446 vd.
[5] İnal, Hoş Sada, s.40-41.
[6] İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 219 vd.; Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, I, 664-665.
[7] Bkz. Feridun Nâfiz Uzluk"a Gönderilen Mevlevî Mektupları, s.158-159.
[8] İnal, Son Asır Türk Şairleri, III, 1427 vd; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, İstanbul, 1936, I, 325 vd.
[9] Zikredilen eser, Ahmed Remzi Dede tarafından istinsah edilmiş bir nüshası esas alınarak tarafımızdan neşredilmiştir: Remzinâme, Konya, 2006 (Tekin Kitabevi).
[10] Şahabettin Uzluk, Mevlevîlikte Resim ve Resimde Mevlevîler, Ankara, 1957, s.76-77.
[11] İnal, Hoş Sada, s.46-47; Mevlevî Âyinleri (İst. Kons. Neşr.), s.817-818; Nurullah Tilgen, Eyüplü Hattatlar, İstanbul, 1950, s.6-7; Sadettin Heper, Mevlevî Âyinleri, 2.bs., Konya, 1979, s.556.
[12] Aşağıda Neyzen Hacı Emin Efendi"den bahsedilecektir.
[13] Yazar, Hakkı Süha Gezgin hakkında da başka bir yerde şu bilgiyi vermektedir: “Kendisi her Cuma Galata Mevlevihânesi"nde muhibler odasında görülürdü. Müzik muhitiyle olan sık ilişkileri, kendisinin ney üflemekte kuvvetli olduğunu anlatmaktadır. Vakit"te intişâr etmiş fıkralarından Mevlâna Türbesi"ne ait tasvirleri büyük bir başarı mahsûlüdür.” [s.83]
[14] Hakkında bkz. Feridun Nâfiz Uzluk"a Gönderilen Mevlevi Mektupları, s.83 ve muhtelif sayfalar.
[15] F. Nâfiz Uzluk, Zafer (Gazetesi), yıl 6, sayı 1628, sahife 3, Ankara, 1968.
[16] Bu manzûme Ahmed Remzi Dede"nin matbû Divan"ında aynen mevcuttur. (s.266)
[17] Ünlü tıp tarihçisi, türk kültürü ve sanatının yorulmaz araştırıcısı Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver (öl.1982), Uzluk kardeşlerin en yakın dostlarından biri idi. Aynı yolda faaliyet göstererek ömürlerini tüketmişlerdi. Onun, Feridun Nâfiz Bey"e yazdığı yüzlerce mektup, Selçuk Ün. Uzluk Arşivi"nde bulunmaktadır.
[18] Bkz. Mevlana Yıllığı, Konya 1963, s.32. Süheyl Ünver, Osmanlı İmparatorluğu Mevlevihaneleri ve Son Şeyhleri adlı tarihsiz kitapçığında da “(Üsküdar) Mevlavihanesi"nin son aşçı dedesi de pederimin aziz arkadaşlarından Vehbi Dede merhumdur” (s.9) diyor.
[19] Hakkında bkz. Beşir Ayvazoğlu,”Neyzen Halil Dikmen I-II”, Aksiyon, S. 339 (
[20] Asaf Halet Çelebi, Mevlana ve Mevlevilik, İstanbul 1957, s.105; 2.bs., Ankara, 2006, s.203"te yazarın ifadesi şöyledir: “Ney, Mevlâna"nın çok sevdiği bir saz olduğu için, sonra hemen hemen mevlevîlere inhisar etmişti. Zamanımızda mevlevîlere has bir tarzda çalan, eski Galata Mevlevihanesi başneyzeni merhum hocam Emin Efendi idi. Değerli talebesi ressam Halil Dikmen onun yerini almıştır.”
[21] Bkz. Türk Dili ve Edebiyatı Ans., İst., 1977-1998, VI, 223. F. Nâfiz Bey de 23.4.1930 tarihli Aksaray gazetesinde “İhtifalci Mehmed Ziya Bey” başlığıyla bir yazı yayınlamıştır.
[22] T. Z., Nevsâl-i Millî, İstanbul 1330/1914, 1. yıl, s. 353-354.
[23] İnal, Son Hattatlar, İstanbul, 1970, s.80-85; Hoş Sada, İstanbul 1958, s.176-177; Beşir Ayvazoğlu, “Neyzen Emin Dede I-II”, Aksiyon, S. 335 (
[24] İnal, Son Hattatlar, s.266-271; Ayvazoğlu, Ney"in Sırrı, muhtelif sayfalar.
[25] Mevlevî Âyinleri (İst. Kons. Neşr.), s.912; Heper, Mevlevî Âyinleri, s.558.
[26] İnal, Son Asır Türk Şairleri, IV, 1857 vd.
[27] İnal, Son Asır Türk Şairleri, IV, 1885 vd