Türk Edebiyatında Mesnevî Tercüme ve Şerhleri
İsmail Güleç*
Kelime anlamı ikişer ikişer demek olan "mesnevi" nazım şekli olarak her beyti kendi arasında kafiyeli ve genellikle aruzun kısa kalıplarıyla çeşitli konularda yazılan ve Türk edebiyatına İran edebiyatından geçen uzun manzumelere verilen bir addır.1 Bunun yanında, özel olarak Mevlana Celâleddin Rûmî"nin 25.650 beyit olan altı ciltlik ünlü eseri de bu adla anılır. Bu anılma, mesnevi deyince ilk önce akla Mevlana"nın eseri gelecek kadar yaygınlaşmıştır.
Mesnevî"nin yazarı Mevlanâ Celâleddin Rûmî 30 Eylül 1207"de Belh"te dünyaya geldi. Annesi Harezmşahlar hanedanından Alaeddin Muhammed"in kızı Mümine Hatun, babası Hüseyin Hatibî oğlu Muhammed Bahaeddin Veled"dir. Mevlana"nın babası, devrinin din ve tasavvuf büyüklerindendir. Bahaaddin Veled, bir münasebetle Belh"i terk etmiş, Nişabur, Bağdat, Malatya, Erzurum"u dolaştıktan sonra Karaman"a yerleşmiştir. Mevlana, 1225 yılında, Karaman"da, ünlü Türk bilginlerinden Lala Semerkândî"nin kızı Gevher Hatun ile evlenmiş ve bu evlilikten, Sultan Veled ve Alaaddin Çelebi adlarında iki oğlu olmuştur. Mevlana, 12 Ocak 1231"de babasını kaybettikten sonra, babasının öğrencilerinden Tirmizli Seyyid Burhaneddin Muhakkık"tan, tahsilini tamamlamıştır. Hocasının tavsiyesiyle Halep"e ve Şam"a gitmiş ve altı yıl süren bu yolculuktan sonra, Kayseri"ye uğrayarak hocası Burhaneddin Muhakkık"ı ziyaret etmiş ve birlikte Konya"ya dönmüşlerdir.
Hocasının 1241 yılında vefatından sonra Mevlana, Konya medresesinde müderrislik yapmaya başlamıştır. 23 Ekim 1244 yılında Konya"ya gelen Şemseddin Tebrîzî ile tanışması, hayatındaki büyük değişmelere neden olmuştur. Mevlana, Şems"in çeşitli nedenlerden dolayı 15 Şubat 1246"da Konya"dan ayrılmasına çok üzülmüş ve oğlu Veled"i elçi olarak Şam"a gönderip geri çağırmıştır. Şems, 8 Mayıs 1247"de ikinci kez geldiği Konya"da ancak sekiz ay kalabilmiş ve geldiği yılın Aralık ayında Konya"dan temelli olarak tekrar ayrılmıştır. Mevlana, dostunun peşinden iki defa onu aramak için
Şam"a gittiyse de Şems"den bir haber alamamış ve Konya"ya dönmüştür. Mevlana, Şems"le tanıştıktan ve kaybettikten sonraki dönemde, Mesnevî ve Divan-ı Kebîr"in yazacak kadar coşkun ve aşkın bir hale bürünmüştür. Şems"in yokluğunda kendisine Selahaddin Zerkûbî"yi dost seçmiş ve bu çok sevgili dostunun 29 Aralık 1258"de vefatından sonra halifelerinden Hüsameddin Çelebinin ısrarıyla ünlü eseri Mesnevî"yi yazmaya başlamıştır. Hüsameddin Çelebi, Mevlana"nın söylediklerini kaleme almış böylece Mesnevî tamamlanmıştı. Mevlana, Mesnevî"ni tamamladıktan bir kaç yıl sonra 17 Aralık 1273"de vefat etti.2
Mevlana"nın bize ulaşan beş eseri vardır. Bunlar; Mesnevî, Divan-ı Kebîr, Fîhî Mâ Fîh, Mecâlis-i Seba ve Mektubât"tır. Mesnevî, Çelebi Hüsameddin"in, arzusu üzerine yazılmaya başlanmış ve 1270 yılında tamamlanmıştır.3 Mesnevî, konusu tasavvuf ve ahlâk olan, 6 cilt, 25.650 beyitlik, mesnevî biçiminde yazılmış bir eserdir. Mevlana bu eserinde, din gerçeklerini, gerçek tasavvufu, ayetlerle, hadislerle ve hikâyelerle açıklamış, mutasavvıfların mertebelerinden, makamlarından ve maksatlarından bahsetmiştir. Üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ her milletten insan tarafından okunuyor oluşu, onun hoşgörülü ve insancıl yaklaşımının eseri olmalıdır. Düşünce ekseninin merkezine insanı oturtan Mevlana, bu eserinde, insanlara güzel ahlâkı ve iyi düşünceyi önermiş, böyle olmayanların nelerle karşılaşacağını örneklerle anlatmıştır.
Türk Edebiyatında Mesnevî Etkisi
Mesnevî, yazıldığı tarihten itibaren en çok okunan eserlerin başında gelmektedir. O sadece şairler tarafından değil, aynı zamanda yöneticiler ve bilginler tarafından da okunmuş ve hakkında olumlu sözler söylenmiştir.4 Devrinde ve daha sonra yazılan mesnevîlerde, Mevlana"dan ve eserinden övgüyle bahseden çok eser vardır. Bunların başında, Şeyyâd İsâ"nın (XIII. yy.) Ahvâl-i Kıyâmet, Elvan Çelebi"nin (XIV. yy) Menâkıbe"l-Kudsiyye, Kastamonulu Şâzî"nin (XIV. yy) Dâstân-ı Maktel-i Hüseyn, Kirdeci Ali"nin (XIV. yy) Güvercin-nâme, Dâstân-ı Kesikbâş, Dâstân-ı Ejderhâ, İzzetoğlu"nun (XIV. yy) Tâvus Mucizesi, Yusuf-ı Meddâh"ın (XIV. yy) Dâstân-ı İblis, Hikâye-i Kız ve Cehûd, Kadı ve Uğru Destânı, Hatiboğlu"nun (XIV. yy) Bahrü"l-Hakâyık"ı gelmektedir.5
I- Kısmen tercümeler ve alıntılar
Mevlana"dan ve eserinden övgüyle bahsedenlerin yanında Mesnevî"nin etkisi görülen eserler de kaleme alınmaya başlanmıştır. Sultan Veled"in (ö. 1312) İbtidâ-nâme ve Rebâb-nâme"si, Yazıcıoğlu"nun (ö. 1412-3) Muhammediye"si, bu etkinin açıkça görüldüğü eserlerdir.6 Bunların yanında, Aşık Paşa"nın (ö. 1332-3) Garip-nâme, Germiyanlı Ahmedî"nin (ö. 1412-2) İskender-nâme, Hatiboğlu"nun, Letâyif-nâme, Bedr-i Dilşâd"ın (XV. yy) Murâd-nâme, Şeyhî"nin (ö. 1431?) Hüsrev ü Şirin, Arif"in (XV. yy) Mürşidü"l-Ubbâd ve Mi"râc-ı Nebî, Zâîfî"nin (XV. yy) Gazavât-ı Sultan Murad Han, Hayalî"nin (XV. yy) Ravzatü"l-Envâr isimli eserlerinde Mesnevî"den kimi hikâyeler ve beyitler tercüme edilmiştir.7
Mevlana"nın çağdaşı olan Gülşehrî 1301"de yazdığı Feleknâme isimli mesnevîsinde “Tavukla Kaz Palazları”, “Mumla Pervâne” gibi hikayeleri Mesnevî"den tercüme etmiştir. Bunun yanında 1317 yılında yazdığı Mantıku"t-Tayr isimli mesnevîsinde de Mesnevî"den kimi hikayeleri tercüme ederek, kısmen de olsa Mesnevî"yi ilk tercüme eden olma sıfatını almıştır.8 Mantıku"t-Tayr"daki “Tavuk ve Kaz Palazları” isimli hikaye Mesnevî"nin ikinci cildinde 3774-3780. beyitler arasındadır. “Hâce ile Tûtî” hikayesi Mesnevî"nin birinci cildinde 1612-1918. beyitler arasında, “Tûtî ile Karga” hikayesi muhtelif yerlerde, “Nahivci ile Gemici” hikayesi birinci ciltte 2937-2954. beyitler arasında, “Aslanla Tavşan Destanı” birinci ciltte 935-1430. beyitler arasında, “Süvari ile Yılan Yutan Adam Destanı” 2. cillte 1896-1948. beyitler arasında yer almaktadır.9 Ayrıca Mantıku"t-Tayr"da geçen “Şeyh Sanan hikayesi” ile Mesnevî"nin ilk hikayesi olan “Kuyumcu ile Padişah” hikayelerinde ifade bakımından benzerlikler bulunmaktadır.10 Mevlana"nın ölümünden 44 yıl sonra yapılan bu tercümenin kendisinden sonra yapılanların kimilerinden daha başarılı olduğu söylenmektedir.11
Aydınlı Dede Ömer Rûşenî"nin (810-892/1407-1486) mesnevîlerini Mesnevî"den mülhem yazdığı bilinmektedir. Çoban-nâme, Mesnevî"deki “Hz. Musa ile Çoban” hikayelerinin serbest bir tercümesinden ibarettir. Ney-nâme Mesnevî"nin ilk beyitleri üzerine kurulmuştur. Miskin-nâme ise muhtevası itibarıyla Mesnevî"nin çok muhtasar bir özeti denecek durumdadır. Çobannâme; Mesnevî"de geçen “Musa ile Çoban” hikayesinin genişletilmiş şeklidir. Mesnevî"de 100 beyit civarında olan bu hikayeyi Rûşenî genişletip 517 beyitlik mustakil bir eser haline getirmiştir. Mesnevî"de üş başlıkta verilen hikaye Çobannâme"de 24 başlık altında verilmektedir. Ney-nâme, konusunu Mesnevî"den almış bir manzumedir. Onunla aynı vezinde yazılmıştır. Rûşenî bu eserine, ilk on sekiz beytin manzum ve açıklamalı bir tercümesini yaparak başlamakta daha sonraki bölümlerde ise ilk bölümü şerh etmektedir. 12
İbrahim Tennûrî (XV. yy) Gülzâr-ı Ma"nevî adında Türkçe kaleme aldığı bir eseri vardır.13 857/1453 yılında telif ettiği bu eserini Fatih Sultan Mehmet"e takdim etmiştir. Tevhit, namaz, zekat, hac, talak, iman, hacc, cihat, vekalet, dava, sulh, icâre, gasb, kerahat ve buna benzer fıkhî konuları tasavvufî açıdan yorumlayan bu eser Mesnevî"yi tercüme etmek maksadıyla kaleme alınmamıştır. Hikemî tarzda yazılan ve mefâîlün mefâîlün feûlün vezninde yazılan 5140 beyitlik bir mesnevî olan bu eserin, Ney ve Çeng bölümlerinde Mesnevî"den, neyin anlatıldığı ilk on sekiz beyitlik bölüm tercüme edilmiştir.14
II- Tercümeler
Mesnevî"yi ilk olarak tercüme işine Muhammed Nazmî Efendi (1622 -?) girişmiştir. Muhammed Nazmî Efendi (1622 -?) Mesnevî"nin ancak birinci cildini manzum olarak tercüme etmiştir. Herkesin anlaması için Türkçe"ye tercüme ettiği ve Sırr-ı Manevî adını verdiği bu eserini 1676 yılında yazmıştır. 15 Bilinen tek nüsha Süleymaniye Kütüphanesi H. Hüsnü Paşa 693"te kayıtlıdır. Bir sayfada dört sütun olarak yazılan metinde başlıklar kırmızı mürekkeple iledir. “Emirülmüminin Ali kerremellahü vechin nedim ve hemdemi olan Behlül"e demiş, çünkü sen benim yüzüme tükürdün” hikayesi ile bitmektedir. Birinci cildin son beyti; “Sabr ile biter murâd itme şikâb/Eyle sabr Allahü aʿlem bi"s-savâb”dır. 16
Nahîfî Süleyman Efendi, (ö.1739) Mesnevî"yi tam olarak tercüme eden ilk mütercimdir. 17 Manzum olan bu tercümeyi çok başarılı bulanlar olduğu gibi18 beğenmeyip eleştirenler ve yanlış olduğunu söyleyenler de vardır.19 Eserin başarısı; Mesnevî ile aynı vezinde ve aynı beyit sayısında güzel bir İstanbul Türkçe"siyle, manzum olarak yazılmış olmasına bağlanmaktadır.20 1268/1851 senesinde talik yazı ile Bulak matbaasında basılmıştır.
Abdullah Salâhî Uşşâkî"nin (ö. 1782) bazı kaynaklarda Mesnevî tercümesi olduğu belirtilmektedir.21 Fakat Salâhî"nin hayatı ve eserleri hakkında geniş bir araştırma yapan Mehmet Akkuş, bu eserine rastlamadığını, bununla beraber tercüme etmiş olma ihtimalinin bulunduğunu belirtmektedir.22
Yenişehirli Avnî Beyin (1827- ?)23 de Mesnevî Tercümesinden bahsedilmektedir. Avni Bey Mesnevî"nin birinci ciltle ikinci cildin dörtte birini tercüme ettiğini Ebussuudzâde Suat Yavsı Abdülbaki Gölpınarlı"ya haber vermiştir.24 Mesnevî"yi nesir olarak tercüme etmeye başlayan Ahmet Avnî Konuk çalışmasının sonucunu getirememiştir. Altı ciltten ancak üçünü tamamlayabilen Avni Beyin tercüme müsveddelerinin bir kısmı kaybolmuştur.25
Kütükçü Hayri Bey (ö. 1891)26 Mesnevî"yi nazmen tercümeye özenmiştir. "Nazmı nesrinden nesri nazmından berbad" olan Hayri Bey 1308/1908"de İstanbul"da Mahmut Bey Matbaaasında basılan eserinin önsözünde Nahifî"nin tercümesini eleştirmesine karşın kendisi de birinci cildin küçük bir kısmını kötü bir surette nazım olarak tercüme etmiş, fakat o cildi bile bitirmeye muvaffak olamamıştır.27 Çevrilen kısım da Nahifî tercümesinin zayıf bir taklididir.28 Hayri Bey, beyti aynı satır içinde olacak şekilde Farsça"sını vermekte, sonra iki mısra halinde tercüme etmektedir. Mesnevi vezninde nazmen tercüme edilen bu eser toplam 172 beytin tercümesinden ibarettir.
Veled Çelebi İzbudak, (ö. 1953)29 Mesnevî"nin tamamını nesir olarak tercüme etmiştir. İlk olarak, dönemin Maarif Bakanı Hasan Ali Yücel"in teşvikiyle 1942 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından altı cilt olarak yayınlanmıştır. Şark İslam Klasikleri serisinde çıkan bu baskıyı, Abdülbaki Gölpınarlı gözden geçirmiş ve baş tarafına bir önsöz koyarak yayınlamıştır. Bu tercüme ve tashihi çeşitli tartışmalara ve dedikodulara konu olmuş Veled Çelebî, Gölpınarlı"yı kendi tercümesini bozmakla suçlamış ve Gölpınarlı da tercümenin tamamen kendisine ait olduğunu iddia etmiştir.30 Buradaki eleştiriler, eserin sonraki baskılarından çıkartılmıştır.
Bu tercümenin müsveddeleri, SÜSAM Uzluk arşivinde bulunmaktadır. Şücaaddin Onuk tarafından Veled Çelebi"nin isteği üzerine istinsah edilmiş bir nüshası da otuz defter halinde, Mevlana Müzesi Kütüphanesi, İhtisas nr. 5223"de bulunmaktadır. Müstensih mukaddemesinde “Bu tercüme bilahere Maarif Vekâleti tarafından tab ettirilmiş ise de tercüme aynen muhafaza edilmeyerek bir çok değişiklikler yapılmış olduğundan Çelebi Efendinin yapmış olduğu tercümeyi görmek isteyenlerin istifâdeleri için ...” demektedir.31
M. Faruk Gürtunca, (ö. 1982)32 İbrahim Hakkı Konyalı ile birlikte hazırladığı Mesnevî Mecmuası"nda Mesnevî"yi manzum tercüme etmiştir. Bu mecmua, 1963"ten itibaren on beş günde bir çıkmıştır. Gördüğümüz son sayı 12 Haziran 1964"te çıkan sekizinci sayıdır. Tercümesi ve açıklaması verilen son beyit de 213. beyittir. Bu sayı ile birinci cilt bitmiştir.
Şefik Can"ın (1920-- )33 eserinin tam adı "Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi"dir. İstanbul"da 1997 yılında Ötüken Yayınevi tarafından altı cilt üç mücelled olarak basılmıştır. Şefik Can, eserine yazdığı önsözde, daha rahat okunması ve daha iyi anlaşılmasını eserin yazılış sebebi olarak söyler. Nicholson"un neşrettiği metni esas almıştır. Şefik Can, tercüme sırasında; Tahirü"l-Mevlevî, Veled Çelebi İzbudak ve Abdülbaki Gölpınarlı"nın tercümelerinden yararlanmıştır. Bu tercümenin diğer tercümelerden farkı sırasına göre olmayıp konusuna göre oluşudur.
Mesnevî"yi kendi vezniyle nazmen tercüme etmeye çalışanlardan biri de Feyzi Halıcı"dır. (1924- --)34 İlk 1001 ve sonraki 1001 beyitleri beş ufak cilt halinde Konya"da neşretmiştir. Bu eser de tam olmayıp ilk cilt ile ikinci cildin ilk bin bir beyti tercüme edilmiştir.
Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, (1929---)35 Mesnevî"yi Farsça yazıldığı için Türk halkı tarafından gereği gibi okunamadığı ve yabancı kaldığı için tercüme etmeye kalkıştığını söylemektedir. Mesnevî"nin hece vezniyle tercüme edilemeyeceğini söyleyen Hacıtahiroğlu, okuyanların rahatça hafızalarında saklayabilmeleri için de aslına sadık kalarak, Mesnevî"nin vezni olan Fâilâtün Fâilâtün Fâilün veznini kullanarak ilk 1212 beyti tercüme etmiştir.
Amil Çelebioğlu (ö. 1990)36 Mesnevî"yi Nahifi"nin eserinin hazırlarken çevirmiştir. Nahifi"nin manzum tercümesini yayına hazırlarken Mesnevî"yi de mensur olarak sadeleştirmiştir. Mesnevî"nin tamamını tercüme etmiştir.
Hayatı hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadığmız Sacid Ülkü, Mesnevî"nin birinci cildini 6+5 hece vezniyle tercüme etmiştir. Bu tercümeleri önce 30. sayıdan itibaren Konya mecmuasında, daha sonra kitap halinde Türkiye Yayınevi tarafından 1945 yılında İstanbul"da yayınlanmıştır. Sacid Ülkü bu kitabı neşretmeden önce Konya Mecmuasında “Mesnevi Tercümesinde Nahifi"nin Yanlışları” diye birkaç makale neşrederek eleştirmişti. (sayı 31-32 ve sonrakiler) Fakat, kendinden sonra gelenler de onun tercümesini zayıf ve başarısız bulmaktadırlar. 37 Gölpınarlı, “ne biçim bir tercüme olduğunu okuyanlar takdir eder”38 diyerek işi hafife almaya kadar götürmektedir. F. Nafiz Uzluk, Ülkü"nün iddasıyla yaptığı tercümenin birbirini tutmadığını söyleyerek eleştirmektedir.39
Tevazû gösterip sadece "O Mevlevî" yazan biri tarafından da Mesnevî tercüme edilmiş, kısmen de şerh edilmiştir. Üç cilt halinde yayınlanan bu eserin ilk cildi İstanbul"da 1972 yılında basılmıştır. Beyitler arasında sıra takibi olmayan bu eserde sayfa ikiye bölünüp bir tarafında Farsça aslı karşısına da tercümesi konulmuştur. Aynı şekilde tertip edilen ve beyitler arasında bir sıralama görülmeyen ikinci cilt Konya"da 1973"yılında basılmıştır. Üçüncü kitap ise 1974"de Ordu"da basılmıştır. Üçüncü kitap ilk iki cilde göre oldukça küçüktür. Müellif tercüme ettiği bölümün daha iyi anlaşılması için bir takım açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalarında; Ankaravî, Bursevî, Sarı Abdullah, Tahirü"l-Mevlevî, Kenan Rıfaî gibi şarihlerin eserlerinden yararlanmıştır. Ayrıca her beyti Mesnevi"deki beyit sırasına göre numaralandırmayıp hikayedeki sırasına göre numaralandırmıştır.
III- Mesnevi Şerhleri
Mesnevî bir yandan tercüme edilirken öte yandan layıkı vech ile anlaşılması için şerh edilmiştir. Mesnevî"yi ilk şerh eden İbrahim Big"dir. İbrahim Big (Bey) edebiyatımızın pek bilinmeyen ve eserleri zamanımıza kadar ulaşamamış şairlerindendir. 40 İbrahim Beyin manzumelerinin derli toplu olarak ihtiva eden tek yazma Selim Ağa Kütüphanesinde Kemankeş Bölümü 250 numaradaki “İbrahim Bey Külliyatı”dır. Kendisinin de bir Mevlevî olma ihtimali yüksek olan İbrahim Beyin, Mesnevi"den yaptığı on yedi hikayenin tercümesi, bu külliyatın 22a-107b varaklar arasında olan bu eser, Türk Edebiyatında yapılmış ilk Mesnevî şerhidir.41 Münacâtla başladığı için kayıtlara “Münacaat-ı İbrahim Big” olarak geçen bu eser 2377 beyittir. Mesnevî"de yer alan bazı hikaye ve konuların seçilmesinden ve tasavvufi bakımından tahlil edilmesinden oluşan manzum bir Müntehebât-ı Mesnevî şerhidir.
Mûîniddin b. Mustafa, XV. Asırda, İbrahim Beyle birlikte Mesnevî"nin ilk şarihleri arasında yer alır. O, aynı zamanda Mevlana"dan sonra yetişen Mevlevî şairlerden altıncı veya yedincisidir. Eserlerinde mahlas olarak Mûîn veya Mûînî isimlerini kullanır. 42 Mûînî"nin, 1436 yılında telif ettiği bu eser, Mesnevî"nin ilk tercümesi ve şerhi sayılabilir. Mesnevî-i Murâdî diye anılan bu eseri, Mûînî, II. Murad"ın arzusu ile kaleme alınmıştır. Bundan dolayı da ismine "Mesnevî-i Murâdî" denilmiştir. Mesnevî"nin birinci cildini, aynı vezinde iki cilt halinde Manevi-i Murâdiye adıyla manzum şerh etmiştir. Tercüme ve şerh bakımından oldukça başarılı bulunan bu eserin dili sade sayılabilir.43
Şâhidî İbrahim Dede, (ö. 1550) Tuhfe-i Şahidî ismiyle bilinen ve hem Farsça hem de aruz öğreniminde yıllarca ders kitabı olarak okutulan manzum Farsça lügatin sahibidir.44 Şahidî"nin Farsça kaleme aldığı eserlerinden biri de Gülşen-i Tevhid"dir. Mesnevî ile aynı vezinde yazılmıştır. Mesnevî"nin her cildinden yüzer beyit seçilmiş ve her beytin beşer beyit ile şerhi yapılmıştır. Toplam altı yüz beyte üç bin beyit şerh edilmiştir.45 1878"de İstanbul"da bastırılan bu eser 1967 yılında Mithat Baharî Beytur tarafından Türkçe"ye nesir olarak tercüme edilmiştir.
Abdülmecid-i Sivâsî"nin (ö. 1639)46 Şerh-i Mesnevî"si, en meşhur eserlerinden biridir. Bu şerhe başlamadan önce iki kere rüyasında Mevlana"yı görmüş üçüncüde de Mevlana “Benim kitabımı gayriye mani eyle” deyince de batınen Mevlana"nın zahiren de Sultan I. Ahmet"in istemeleri üzerine eserine başlamıştır.47 Bu şerh, Mesnevî"nin birinci cildinin ortalarındaki “Arslanın Kuyuya Bakması ve Kendisiyle Tavşanın Aksini Görmesi” başlıklı hikayenin ortasına kadardır. Sivâsî, bu hikayenin ilk on iki beytini şerh etmiş geri kalan on üç beyti sadece tercüme ederek 1328. beyitte bırakmıştır. Bu beyitler arasında, 538, 539, 716-722, 994-997. beyitleri şerh etmediği gibi metinleri dahi kaydetmemiştir.48 Sivâsî, şerhi devrinde yapılan şerhleri yeterli görmeyerek, her bir beytin hangi makama, hangi ayete ve hangi hadise ait olduğu açıklamak ve bu yola yeni başlayanların daha iyi anlamaları için şerh etmeye başladığını belirtmektedir.49
Bütün kaynaklar Sûdî"nin (ö. 1592/6)50 Mesnevî"yi şerh ettiğini söylerler. Fakat, taranılan tüm yazma eser kataloglarında Sûdî"nin böyle bir eseri olduğuna dair kayda rastlanmamıştır. Bununla birlikte, Farsça"ya hakimiyeti ve şârihçiliği ile ön plana çıkan Sûdî böyle bir eser yazmış olabilir. Abdülbaki Gölpınarı, bu şerhi anlayış bakımından hatalı bulmaktadır.51
Sarı Abdullah Efendi (ö. 1071)52, Mesnevî"nin sadece birinci cildini şerh etmiştir. Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî adı altında beş cilt olarak basılmıştır. İlk cildi “Evs ve Hazrec kabilelerinin hikayesiyle” sonra ermektedir. İlk cilt Tasvîr-i Efkâr Matbaasında 1287/1870 ve diğer ciltleri 1288/1871"de Matbaa-ı Amire"de basılmıştır. Bu eser sadece bir şerh değil aynı zamanda bir tasavvuf ansiklopedisi ve antolojisidir.53 Gölpınarlı, bu şerhi, İbni Arabî bakış açısıyla yapıldığı için eleştirmekte ve girişte verilen Mevlana"nın biyografisinin yanlışlıklarla dolu olduğunu söylemektedir.54
Ankaravî İsmail Rasûhî (ö. 1631)55 Mesnevî"nin tamamını şerh etmiştir. Bütün şerhler arasında en doğrusu ve genişi olduğu söylenmesine56 rağmen, Ankaravî, Mevlana"nın diğer eserlerini okumadığı, şerhe esas aldığı metnin yanlış olması, Mevlana"nın üslûbundan ve felsefesinden haberdar olmadığı, Farsça"nın inceliklerini bilmediği ve İbni Arabi"nin görüşleri doğrultusunda şerh ettiği, olmayan yedinci cildi şerh ederek de Mesnevî"yi tanımadığı konularında eleştirilmiştir.57 Kendisine "Hazret-i Şârih" ünvanını kazandıran bu eserin tam adı Mecmuâtü"l-Letâif ve Matmûratü"l-Maârif"tir. Ankaravî, bu eserinde bir yandan Mevlana"nın fikirlerini açıklarken diğer yandan tasavvufun genel kaidelerini sade bir ifadeyle ortaya koymuştur. Tenkit edilen bir başka husus ise Ankaravî"nin Mevlana"ya ait olmayan yedinci cildi de şerh etmesidir. Bütün bunlara rağmen kendisinden sonra gelen bütün şârihlerin en çok başvurdukları eser yine Ankaravî"ninki olmuştur. İstanbul"da (1257, 1289) ve Mısır"da Bulak matbaasında (1221, 1242, 1251) bir çok kez basılmıştır. Bu eser Arapça ve Farsça"ya da tercüme edilmiştir.58
Mustafa Şem"î Dede, (ö. 936)59 mensur ve muhtasar bir şekilde Mesnevî"yi şerh etmiştir. Şem"î, eserin yazılış sebebi olarak bir gece tekkede yalnız düşünürken aklına Mesnevî"yi şeriat ahkamı, tarikat esrarı ve hakikat nuruyla Türk dilinde anlaşılması güç yerleri açıklayarak tercüme etmesi gerektiğini düşünür.60 III. Murat zamanında başlayan bu şerh hayli zaman almıştır. Şârih, altıncı cilde 1600"da başlamışsa da ne zaman bitirdiği bilinmemektedir. Bu şerhin meydana gelmesine III. Murad"ın silahtar ağası Hasan Ağa sebep olmuştur.61 Şem"î eserini bitirmeden Murad"ın vefat etmesi üzerine, saray kapı ağası Gazanfer Ağanın girişimleriyle III. Mehmet adına altıncı cildi de şerh ederek eseri tamamlamıştır.62 Esrar Dede"nin çok beğendiği bu şerhi63 Abdülbaki Gölpınarlı en yanlış şerh olarak değerlendirmektedir.64
Sabûhî Ahmet b. Muhammed (ö. 1057), Yenikapı Mevlevihanesine hizmet eden yedi meşhur kişiden üçüncüsüdür.65 Eserin tam adı, El-İhtiyârât-ı Hazret-i Mesnevî-i Şerif"tir. Esrar Dede, bu eserin İlmi Dedenin şerhine nazire olduğunu söylemektedir. Sabûhi Dede, Konya"daki dergahın post-nişîni Ebubekir Çelebi Efendinin hizmetinde bulunduktan sonra Şam Mevlevihanesine 1617 yılının başlarında halife tayin edilmiş ve Şam"a giderek görevine başlamıştı. O zamanlarda müritlerden ve muhiplerden bazıları Mesnevî"de geçen ayet, hadis ve bazı beyitlerin tefsir etmesini ve anlaşılması güç bazı beyitleri de açıklamasını kendisinden istemeleri üzerine Türkçe şerh etmiştir.66 Sabûhî Dede eserine her ne kadar seçme beyitlerin şerhi dese de Mesnevî"nin dibâcesini de şerh etmiştir. Seçilen ve şerh edilen ilk beyitler ilk on sekiz beyittir. Özellikle ayet ve hadisleri sıkça kullanması onun diğer şerhlerden ayıran başlıca özelliğidir.
Şifâî Mehmet Dede (ö. 1671)67 1662 senesinde Mısır Mevlevihanesinde kendisinden Mesnevî"yi nakletmesi istenince şerhlerden Sürûrî ve İsmail Efendilerin şerhlerini incelemiş. Sürûrî"nin hikayeler ile, İsmail Efendi"nin ise ayet ve hadisler ile uzattığını söyleyerek kısa bir şerh yapmak istemiş. Kürsüden dinleyenlere sıkıntı vermemek için nakledeceği bölümleri özetleyerek anlatmış. 1670 Nisanında tamamlanan metinleri Mustafa Ispartavî isminde bir derviş beyaza çekmiş68 ve şarih ünvanını kazanmıştır.
Şeyh Murad-ı Buharî (ö.1848)69 Mesnevî"nin tamamını muhtasar olarak şerh etmiştir. Murad Buharî, kısa bir girişten sonra Mesnevî"nin mukaddimesinden başlayarak şerh eder. Bu şerh, ana kaynaklar okunmadan yazıldığı için yanlış şerh edildiği yönünde tenkitlere muhatap olmuştur.70 Basılmamıştır.
Âbidin Paşa (1259/ 1907)71, Mesnevî"yi şerh etmeye Adana valiliği sırasında, 30 Aralık 1884"te Mevlid-i Nebî okurken başlamıştır. Birinci cildi de Sivas valiliğinde iken 19 Aralık 1885"te sadece birinci cildi şerh etmiştir. Bu bir cildin şerhi altı cilt olarak İstanbul"da basılmıştır. Üçüncü baskısı İstanbul"da 1305 yılında Mahmut Bey matbaasında basılmıştır. Abidin Paşa bu şerhi saraya takdim etmek üzere kaleme almıştır. Bu eser, şârihin Sivas valiliği esnasında, 1286"da, pek nefis ve ciltli olarak Sivas Vilayet Matbaasında basılmıştır. Bu şerh diğer şerhlerin biraz daha açık fakat basit bir surette tekrarından ibarettir.72 Abidin Paşa, eserinin birinci cildinin Sivas"ta basıldığını, daha sonra iki, üç ve dördüncü ciltleri de tamamladığını, beşinci cildi yazmaya başladığı zaman şerh yazmakta bir meleke kazandığını, dolayısıyla birinci ciltte bazı kelimeleri ve terimleri yeniden gözden geçirdiğini, bundan dolayı 1305 baskısının birinci cildinin öncekilerden biraz farklı olduğunu ifade etmektedir.73 İlk beyit 26 sayfa şerh edilmişken müteakip beyitler yarım sayfa şerh edilmiştir. Eser bir fihristle sona ermektedir. Her cildin fihristi o cildin sonundadır. Hata savab cetveli ise eserin son yaprağıdır.
Kenan Rıfaî"nin (ö. 1950)74 şerhinin bir bölümü ilk olarak oğlu Kazım Büyükaksoy tarafından Mesnevi Hatıraları adıyla yayınlanmıştı. (İstanbul 1968) Bu baskı, Kenan Rıfâî"nin seçkin talebelerinden bir topluluk tarafından gözden geçirilerek Şerhli Mesnevî-i Şerîf adı altında 1973"de İstanbul"da genişletilerek yayınlanmıştır. Bu şerhte, Kenan Rıfai ilk on sekiz beytin mensur tercümesi verdikten sonra şerhe başlamaktadır. Kendinden öncekiler gibi beyit beyit şerh etmemektedir. Bu usul eserin sonun kadar devam etmektedir. Kenan Rıfai sadece birinci cildi şerhedebilmiştir.
Ahmet Avni Konuk da (ö. 1938)75 Mesnevî"yi şerh etmiştir. Vefatından önce Konya"da Mevlânâ Müzesi Kütüphanesine vakfedilmesi için vasiyet edilen bu eser, 10.05.1940 tarihinde Halit Eşkinoz tarafından Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesine teslim edilmiştir. 4740 numarada kayıtlı olan bu eser 34 defterden müteşekkildir. Ahmet Avni Konuk, bu eserine 1929 senesinde başlamış ve 1937 Ramazanında bitirmiştir. Arada geçen hastalık dönemleri dışında, günde dört-beş saatlik bir çalışmayla yedi senede bitirebilmiştir. Metin itibarıyla İsmail Ankaravî"nin eserini esas almıştır. Ayrıca Ankaravî"nin şerhi en çok yararlandığı eserdir. Bunun yanında Hind şarihlerinden İmdâdullah"ın Bahru"l-Ulûm, Velî Muhammed Abâdî"nin Mükâşâfât-ı Râzî ve Abdurrahman Loknevî"nin Envâru"r-Rahman isimli şerhlerinden de yararlanmıştır. Ayrıca tercüme ettiği İbni Arabî"nin Füsûs ve Tedbirât-ı İlâhiyye, Fihi Mâ Fih, Menâkıb-ı Sipehsâlâr, Avarifür"l-Maârif, Arâisü"l-Beyân, Istılahât-ı Sufiye-i Nimetullah, Aziz Nesefi"nin risaleleri, Reşâhât ile Cîlî"nin İnsan-ı Kamil"i şerh esnasında yararlandığı diğer kaynaklardır. Konya Mevla"na Müzesi Kitaplığında ve Koca Râgıp Paşa kütüphanesinde bulunan bu eser basılmamıştır.76 Gölpınarlı bu şerhi de; ana kaynakları okumadan ve Mevlana"nın sözlerini diğer fenni buluşlarla açıklamaya çalıştığı için ilmi bulmaz ve basılmasına da gerek görmez.77
Bir diğer Mesnevî şarihi, Tahirü"l-Mevlevî"dir (ö. 1951). 100"ü aşkın eserin sahibi olan Tahirü"l-Mevlevî"nin en önemli eseri Mesnevî Şerhidir.78 Tahirü"l-Mevlevî, hocası Mehmet Esat Efendinin ölümü üzerine, onun yerine 20 Ağustos 1929"dan itibaren Fatih camiinde Mesnevî derslerini vermeye başladığında derste söyleyeceklerini hatırlamak üzere, Mesnevi Takrirleri adı altında tuttuğu notlar şerhinin aslını oluşturur.79 Mesnevî Takrirleri, Mesnevî Dersleri adı ile 11 Şubat 1949"dan itibaren on beş günde bir on altı sayfalık bir forma halinde yayınlanmaya başlandı. Ömrünün son dönemindeki çalışmalarla ancak ilk dört cildini tamamlanmış ve beşinci ciltten de bin beyit kadarı şerh edebilmiş geri kalanına ömrü vefa etmemiştir.80 Müsveddeler halinde kalan bu çalışmalar yıllar sonra Fethi Sezâi Türkmen"in girişimleriyle 1963"ten itibaren yeniden yayınlanmıştır. En derli toplu yayınlanması ise Şâmil yayınları tarafından yapılmış olanıdır. Geri kalan kısım Şefik Can tarafından tamamlanmış olup yayınlanmıştır.81 Şerh ederken ilk önce Farsça aslını, sonra okunuşunu ve daha sonra da tercümesi verildikten sonra şerhe geçilmektedir. Şerh esnasında ayet ve hadislerden bol miktarda faydalanılmaktadır. Bu şerhin müellif nüshası Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi İhtisas no: 9057-9067" bulunmaktadır.
Mehmet Muhlis Koner (ö. 1957)82 Mesnevî"nin bir çok tercüme ve şerhinin olduğunu, bu şerhlerin muğlak ve tumturaklı kelimelerle dolu olduğundan bugünün Mevlana sevdalıları ve meraklısı gençlerin bir şey anlamadıklarını, bundan dolayı günün ilmi, anlayışı ve diliyle açık bir şekilde tercüme ve açıklamaya ihtiyaç olduğunu söyleyerek şerhe girişmiştir. Muhlis Koner, Mesnevî"nin tamamını bu eserine almıştır. Mesnevî"de geçen hikayeleri, aslına sadık bir şekilde beyit beyit tercüme etmemiş, hikayeyi anlamına uygun bir şekilde özetlemiştir. Birbirinin içine giren hikayeleri ayırarak onları bir sıraya koymuş böylece, Mesnevî"yi, daha okunaklı ve açık hale getirmiş ve adına Mesnevî"nin Özü demiştir. Müellifin ölümünden kısa bir süre önce 1957 yılında tamamladığı bu eser ancak 1961 yılında basılabilmiştir.
Abdülbaki Gölpınarlı"nın ( ö. 1982)83 büyüklü küçüklü 114 kitabı ve dört yüzün üstünde ilmi makalesinin yanında Mesnevî Şerhi de vardır.84 Mesnevî"nin tamamının şerhi olan bu eser, İstanbul"da, ilk baskısı 1972, ikinci baskısı 1985"te Milli Eğitim Bakanlığı tarafından altı cilt olarak basılmıştır. Bu şerh Şii ve Caferî propagandası yaptığı için eleştirilmektedir.85 Gölpınarlı bu şerhte, Konya Mevlana Müzesinde teşhirde bulunan 51 numarada kayıtlı eseri kullanmıştır. Gölpınarlı, şerhinde beyit beyit şerh etme izleme metodunu izlememiştir. Beyit ve şerhi okunduktan sonra bir sonraki beyte aynı tarzda geçmenin bahsi unutturduğunu ve Mesnevî"nin şiirselliğini gölgelediğini için bölüm bölüm şerh ettiğini ifade etmektedir.86
IV- Ceziretü"l-Mesnevî Şerhleri
Yukarıda isimleri geçen şerhler doğrudan Mesnevî"den yapılmıştır. Bunların yanında, XVI. Yüzyıl şâirlerinden Yusuf-ı Sîne-çâk"in Mesnevî"nin her cildinden seçtiği 360 beyiti bir araya getirdiği Ceziretü"l-Mesnevî, isimli eseri de şerh edilmiştir. Bu eseri şerh edenlerin başında Mehmet İlmî Dede (ö. 1611) gelmektedir. Dede, Mevlevi âlim ve şairlerinden olup Yusuf-ı Sine-çâk"in eserini Lemaât-ı Bahrü"l-Manevî Şerh-i Cezîre-i Mesnevî adıyla şerh etmiştir.87 Konya"daki tekkeden bir dervişin Sine-çâk"in eserinin Farsça bilmeyenlerin de yararlanabilmesi için, Türkçe"ye çevirip açıklamasını istemesi üzerine,88 uzun emekler sonucunda bu eseri İlmi Dede 1571 yılında nesir olarak şerh etmiştir. Bu eser daha sonra Abdullah-ı Bosnavî tarafından Cezire-i Mesnevî Şerhi adıyla nazm edilmiştir. "Şârih-i Füsûs" olarak şöhret bulmuş Abdullah Bosnavî (ö. 1644)89 Şerh-i Manzum-ı Cezire-i Mesnevî olarak şerheden ikinci şarihtir. Bosnavî, eserin mukaddimesinde; hamdele ve salveleden sonra Yusuf-ı Sine-çak"i övmekte ve onun Mesnevî"nin altı cildinden 360 beyit seçerek hoş bir kitap meydana çıkardığını, İlmi Dede adında kamil bir mevlevinin de bu eseri nesir olarak hem şerh hem de tercüme ettiğini ve kendisinin de bu güzel eseri nazmettiğini söylemektedir.90 Abdülmecid-i Sivâsî, bu eseri 1602 tarihinde Şerh-i Cezire-i Mesnevî adıyla şerh etmiştir.91 Cevrî İbrahim Çelebî"nin (ö. 1654)92 Mesnevî tercüme ve şerhiyle ilgili Hall-i Tahkikat ve Aynü"l-füyûz adında iki eseri vardır. Hall-i Tahkikât, Mesnevî"nin altı sayfasından seçilen elli bir beyte beşer beyit ilavesiyle vücûda getirilen ve Mesnevî"nin de vezni olan fâilâtün fâilâtün fâilün vezninde ve terkib-i bent biçiminde yazılmış bir şerhtir93 Eserin kütüphanelerdeki nüshalarının çokluğu, çok beğenildiğini ve okunduğunu göstermektedir.94 Aynü"l-Füyûz, Yusuf Sine-çâk Dedenin Cezire-i Mesnevî adlı eserinin şerhidir. 1647"de manzum olarak şerh edilen bu eser, Yusuf Sine-Çâk Dedenin her bir beytine beş beyit ilave edilerek yazılmıştır. Her iki eser birarada İstanbul"da basılmıştır.95 Şeyh Galip (ö. 1799)96 de Yusuf Sine-çâk"ın Cezire-i Mesnevî isimli tercümesini şerh etmiştir. Tam adı “Semahâtu Lemaâtı Bahrü"l-Manevî bi-Şerhi Cezireti"l-Mesnevî”dir.97
V- Nazîreler
Gülşenî tarikatı şeyhlerinden İbrahim Gülşenî, Manevî adında Mesnevî"ye Farsça nazire yazmıştır. Yaklaşık kırk bin beyit olan bu eserde; bir çok hikayenin Mesnevî"den mülhem yazıldığı bazen de bir çok beyitlerin aynen nakledildiği görülür. Üslûbu çok ağır olan ilk beş yüz beyit Şeyh La"lî Mehmet Fenâî tarafından şerh edilmiştir ve basılmıştır. (Daru"t-Tıbaati"l-Amire, İstanbul 1257) Bu şerh Mısır"da kırk günde tamamlanmıştır.98 Şeyhi Rûşenî gibi Mesnevî"den etkilenmiş olması Gülşenîlik tarikatında Mevlâna etkisi olabileceğine işaret etmektedir.
VI- Tercüme ve şerh olduğu söylenen çalışmalar
Yukarıda isimleri geçen eserlerden başka çeşitli kaynaklarda bir çok kimsenin Mesnevi şerhi veya tercümesi olduğu belirtilmektedir. Bu isimleri ve eserleri hakkındaki bilgiler şöyledir:
Abdülbaki Gölpınarlı, Yahya isminde birine ait bir şerh olduğunu kaydeder ve şerhi göremediği için, dili ve tam veya eksik olup olmadığı hususunda bilgi vermez.99 Hüdâyî adında birinin şerhi olduğu ve Enderun-ı Hümayun kitaplığında bulunduğu da söylenmektedir ve hakkında elimizde fazla bilgi bulunmamaktadır.100 Hüdayî isminde birinin de şerhi olduğu söylenmektedir. Muğlalı Hüdâyî"nin (ö. 1480) böyle bir eseri olduğuna tesadüf edilmemiş olup bu başka bir Hüdâyî olmalıdır. 1899"da ölen Hasan Dede adında bir Mevlevî"nin Mesnevî"yi şerhettiğini, Mesnevî"nin sadece üçüncü cildinin şerhinin Konya Mevlana Müzesinde olduğu söylenmektedir.101 Emir Buhârî"nin de bir şerhi olduğu söylenir. 1516"de vefat eden Emir-i Buhârî"nin 102 Mesnevî"nin bazı beyit ve şiirlerine Farsça şerhler yazmıştır. Bunlar kütüphanelerde çeşitli isimler altında kaydedilmiştir. Selahattin Uşşâkî tarafından da nazmen tercüme ve şerh edilen bu gazelin şerhini, Amil Çelebioğlu sadeleştirerek yayınlamıştır.103 Bu gazel Mesnevî"den olmayıp Divan-ı Kebir"de yer almaktadır.
Sürûrî"nin Mesnevî"yi Türkçe şerh ettiği söylenmekle beraber gördüğümüz nüshaların tamamı Farsça ve Arapça idi. Hatta Süleymaniye Kütüphanesi kataloglarında Türkçe olarak geçen Nafiz Paşa Bölümü 557-561 numaradaki nüshanın da Farsça olduğunu gördük. Fakat Farsça"sının Türkçe gibi olduğunu söyleyebiliriz. İyi derece Osmanlıca okuyabilen ve Farsça çok basit kaideleri bilen birisi bu eseri çok rahat okuyabilir.
Kitabının önsözünde kendisinden “tarîk-i nâzanîn-i Mevlevî ve zâire-i hazret-i Mesnevî-i Manevî” olarak bahseden Mehmet Emin adında bir Mevlevi tarafından yazılmış104 ilk on sekiz beytin şerhi vardır. Eserinin girişinde yazdığı dokuz sayfalık mukaddimede Mevlana ve soyu hakkında geniş bilgi vermektedir. Yine girişinde Sultan Abdülhamid için yazdığı övücü cümlelerden onun bu padişahın devrinde yaşadığını çıkartabiliriz. Kitabın adı kapağında, Şerhü Ebyâtü"l-Mesnevî olarak geçmektedir. Mukaddimenin son sayfasında ise eserine "Revâyihü"l-Mesnevîyyât" adını verdiği anlaşılmaktadır. Mesnevî"nin ilk on sekiz beyti 90 varakta şerh edilmiştir. Son kırk varakta ise akaid, fıkıh ve tasavvufa dair kimi ıstılahların tarifleri verilmektedir.105 Eser, tam bir Mesnevî şerhi olmayıp ilk on sekiz beytin açıklanmasından ibarettir. Bunun yanında, aynı isimle Tokat Mevlevî şeyhi olan Hafız Mehmet Emin"in yedinci ciltle birlikte Mesnevî"yi nazmen tercüme ettiği söylenmekle beraber, eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde kayıtlı olmasından dolayı incelemeyedik.106
İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde bulunduğu için inceleyemediğimiz bir başka eser de Şâkir Mehmet"in Mesnevi-i Şerif maa Tercümei Manzûmei Türkî isimli eseridir. Mehmet Şâkir, yedinci cildin de yer aldığı bu tercümesi 1835"te tamamlanmıştır. Üniversite kütüphanesi TY 6308"de kayıtlıdır.107 Hocazâde Mehmet Rüstem"in İ.Ü. TY 1605"te kayıtlı Şerh-i Müntehabât-ı Mesnevî isimli eseri ile Emir Buhârî"nin TY 6306"da bulunan Feyzü Asâr-ı Mesnevî isimli inceleyemediğimiz diğer eserlerdir.
İlk on sekiz beytin şerhi olan bir başka eser de Ağazâde"ye aittir. (ö. 1652)108 Mesnevî"de anlatılan Şah u Kenizek kıssasına hoş bir talikası olduğu gibi Mesnevî"nin ilk on sekiz beytine yaptığı bir şerhi de vardır. Süleymaniye Pertev Paşa No 619"da bulunan bir mecmuanın içindedir. (14a-20b) Abdullah adında birisi tarafından, 1659 yılında Mevlana"nın Divân-ı Kebir"inden bir gazeline ve Mesnevî"den birkaç beyte, Kitâb-ı Kâşifü"l-Estâr an Nevâsii Mehâbîbi"l-Esrâr adında şerh yapılmıştır.109 Pîrî Mehmed Paşa (ö. 939) 110 Mesnevî"nin bir kısmı ile Şâhidî manzumesinin tamamını Tuhfe-i Mîr ismiyle şerh etmiştir.111 Bazı mecmualarda muhtasar bir şerhi olduğu söylenmesine rağmen kaydına rastlanmamıştır.112 Tuhfe-i Mir isimli eser, Feyzî mahlaslı Hasan Efendi"den okuduğu Şâhidî"nin manzumlerine yaptığı şerhtir. İçinde Mesnevî"yi öven beyitler bulunduğu için Mesnevî"nin adı geçmektedir.113
Abdal mahlaslı Şemsi Dedenin de Mesnevî tercümesi olduğu söylenmesine karşın böyle bir eseri bulunmamaktadır. Tuhfetü"l-Mesnevî ala Hubbi"l-Hayderî isimli bu eser Divançesiyle birlikte basılmış (İstanbul 1305) ve toplam yetmiş iki sayfadır. Bu eser Mesnevî tercümesi ile ilgisi olmayıp sadece Mesnevî"den esinlenmiş şiirlerden oluşmaktadır.
Ahmet Remzi Dedenin (Akyürek) Mesnevî"deki duaya ait beyitlerin bir araya getirildiği bir seçme olan eseri 1917 yılında İstanbul"da basılmıştır. Mesnevî"yi tercüme amacıyla yazılmamıştır. Mehmed Şabanzâde Muhteşem, Mesnevî"de geçen bazı kelime ve terkiplerin inceliklerini açıklamak üzere lügatler karıştırarak alfabetik olarak bir Mesnevî sözlüğü hazırlamış ve adını da Mazharu"l-Eşkâl fi Beyânı Lügâti Mesnevî koymuştur.114 Bu eser, kelimeleri açıklamasıyla ve ayet ve hadislerden örnekler vermesi bakımından da bir çeşit şerh sayılabilir. Dal Mehmet Paşanın da Ceziretü"l-Mesnevî adında bir antolojisinin olduğu ve yazma nüshanın Veled Çelebi İzbudak"ta olduğu söylenmektedir.115 Mesnevî"ye seçme beyitlerini şerh edenlerin biri de Seyyid Hacı Muhammed Şükrü"dür. Müntehebât-ı Mesnevî isimli bu eser 147 sayfa olup 1328 yılında İstanbul"da basılmıştır. Sayfa sayısından ve isminden de anlaşılacağı üzere Mesnevî"nin tamamının şerhi olmayıp seçme 270 beytin şerhidir. Mehmet Şükrü, Beyazıd Kütüphanesinde Cevri"nin yaptığı manzum seçme beyitlerin bulunduğunu, bir de seçme beyitlerin mensur şerhinin olması gerektiğini düşünerek bu eserini kaleme almıştır. Bu şerhin diğerlerinden farkı ilk on sekiz beytin olmayışıdır.
Fazlullah Rahimî"nin, Gülzâr-ı Hakikât adı ve Mesnevî-i Şerif Hikayeleri alt başlığıyla 3 cilt olarak İstanbul"da 1909-1910"da basılan eserinde 146 tane Mesnevî hikayesi yer almaktadır. Bu eser ilmi olmayıp propaganda amacıyla kaleme alınmıştır.116 Esad Dede (ö. 1911) Mesnevî"nin yaklaşık 130 beytine şerh yazdığı söylenirken.117 Bursalı Mehmet Tahir"de böyle bir eseri olduğuna dair bir kayıt yoktur.118 Bununla birlikte Tahirü"l-Mevlevî, Esad Dedenin tamamlayamadığı bir şerhi olduğunu söylemekte119 ve eserinde Esad Dedenin tamamlanmamış şerhinden yeri geldikçe yararlanmaktadır. Bir başka kaynakta ise ilk cildin 360 beytini tercüme ve şerh ettiği söylenmektedir.120 Hatta bu esere Hüseyin Vassaf bir takriz yazmıştır.121 Adnî Recep Dede"nin (ö. 1683)122 Nahl-i Tecellî ismindeki eseri, altı ciltlik Mesnevi"den seçilmiş beyitlerden her birinin beş beyitle tercümesinden ve şerhinden oluşmaktadır.123 Bu esere ulaşamadığımız için örnek veremedik.
Kemâli Mehmet Çelebî Balatî-zâde, (ö. 903) Mesnevi"yi kısmen şerh ettiği söylenmektedir.124 Pîr Muhammed Efendi, mutasavvıflar arasında Cân-ı Âlem, halk arasında ise Şeyh Budak isimleriyle tanınmıştır. Mesnevi"nin dördüncü cildini şerh etmiştir. Mesnevi"nin inceliklerini Bursa"da Şeyh Üftâde"den öğrenmiştir.125 Sadece dördüncü cildine sahip olduğumuz bir başka eser de Erzurumlu Ahmed Naim"e aittir. (XIX yy)126 Mensur olan bu eseri müellif, Derviş Ganem adında bir zatın Mesnevî"nin ilk üç cildini şerh ettiğini ve halkın aşırı ısrarı üzerine de şerhin yarım kalmaması için de kendisinin bu işe giriştiğini söylemektedir. Yapılan araştırmalarda Derviş Ganem"in ve ilk üç cildinin şerhine ve Ahmet Naim"in son iki cildine rastlanmamıştır. Erzurum İl Halk Kütüphanesi 23917 numarada kayıtlı olan bu eser 325 varaktır.127
Dervîş Ali b. İsmail Mesnevî"nin ilk on sekiz beytini şerh etmiştir. Eserin adı, Esrâru"l-Arifîn ve Sirâcü"t-Tâlibîn"dir.128 Abdülkadir Kemâleddin Efendi (ö. 1215) Mesnevi"nin ilk on sekiz ayetin şerhini yaptığı Dürerü"l-Mu'tebere fi Şerhi"l-Âyât es-Semâniyete Aşere min Mukaddimeti"l-Mesnevî isimli bir eseri vardır.129 Mustakimzâde
Süleyman Sadeddin Efendi, Şerh-i Ba'z-ı Ebyât-ı Mesnevi isimli eserinde Mesnevî"nin bazı beyitlerini şerh etmiştir.130 Hoca Hüsâm Efendi (ö. 1280) Mesneîi"nin ilk beytini Molla Camii tarzında şerh etmiştir.131 Hasan Zarîfî-i Gülşenî"nin de bir Mesnevî tercümesi olduğu belirtilmektedir.132 Mustafa Bosnavî adında birinin şerhi olduğunu Bursalı Mehmet Tahir133 ve M. Tahir Gürtunca bildirmektedir. Osman Selâheddin Efendi (ö. 1304) senelerce okuttuğu Mesnevî"ye dair değerli yorumlarınından oluşan mecmualar maalesef dergahda çıkan bir yangında dergahla birlikte yanmıştır.134 Mesnevî"yi tercümeye başlayıp bitiremeyen mütercimlerden biri de Hasan Ali Yücel"dir. Mesnevî"nin ilk cildini manzum olarak tercümeye başlamış, fakat tamamalamaya muvaffak olamamıştır.135 Bu tercümenin notlarının Hasan Ali Yücel"in kızında olduğu tahmin edilmektedir.136
İbnu"s-seyyid Galip Mesnevî"yi Mesnevî-i yi Şerif Tercümesi ismiyle kısmen manzum tercüme etmiş ve bu tercüme İstanbul"da 1315"te Asır matbaasında basılmıştır.137 Bunların yanında, Osmanlı Müellifleri"nde, Mesnevî tercüme veya şerhi olduğu söylenen Abdurrahman Süreyya ve Mukaddime-i Mesnevî Şerhi138 ile Rüştü Şardağ, Tek Ciltte Mesnevi ve Veysel Öksüz"ün Mesnevî tercüme girişimleri vardır.
Yukarıdaki bilgilerden anlaşılığı kadarıyla Mesnevî üzerine yapılan çalışmalar, yazıldığı tarihten bugüne kadar devam etmiştir ve devam edecek gibi de görünmektedir.
*Araştırma Görevlisi, İ.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
1İsmail Ünver, “Mesnevî”, Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı, C. II, sayı, 415-417 Temmuz-Eylül, Ankara, 1986, s. 430-562.
2B. Fürüzanfer, Mevlana Celaleddin, ter. Feridun Nafiz Uzluk, İstanbul, M.E.B., 1997, s. 5-120.
3a.e., s. 279-284.
4Daha fazla bilgi için bkz. Kemal Yavuz, “Mesnevî-i Şerif üzerine görüşler”, Selçuk Üniversitesi I. Milli Mevlana Kongresi, Tebliğler, (3-5 Mayıs 1985 Konya) Konya, S. Ü., 1986, s. 284-288. Amil Çelebioğlu, “XIII-XV. (ilk yarısı) yüzyıl mesnevîlerinde Mevlana Tesiri” Mevlana ve Yaşama
5Sevinci, haz. Feyzi Halıcı, Konya, Konya Turizm Derneği 1978, s. 100-105.
6 a. e., s. 113-126.
7 Amil Çelebioğlu, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul, M.E.B., 1998, s. 29-53.
8 Kemal Yavuz, “Türk Edebiyatında Mesnevi"den ilk tercüme hikayeler ve bazı dikkatler”, Uluslararası
Mevlana Bilgi Şöleni, 15-17 Aralık 2000, Ankara 2000, s. 356, Müjgan Cunbur, “Mevlana"nın ilk mütercimi
Gülşehrî” Mevlana Yirmi Altı Bilim Adamının Mevlana Üzerine Araştırmaları, der. Feyzi Halıcı,
Konya, 1983, s.33.
9 Kemal Yavuz, a.g.b., s. 356, 7. dipnot. Bu bildiride hikayeleri metinleri karşılaştırmalı olarak yer
almaktadır. S. 358-381.
10 a. e., s. 357.
11 Kemal Yavuz, a. g. b., s.381.
12 Bu bölüm şu eserden özetlenmiştir. Mustafa Uzun, “Dede Ömer Rûşenî Hayatı, Eserleri, Miskinlik-nâme Mesnevîsinin Edisyon Kritiği”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktara tezi), İstanbul 1982, s. 12-52.
13 Bu eser üzerinde doktora tezi hazırlanmıştır: M u s t a f a F i d a n , İbrahim Tennûrî: Gülzâr-ı Manevî, İnceleme-Metin-Sözlük, Erciyes Üniversitesi, Kayseri 1995 (Doktora tezi) Ayrıca bir başka araştırmacı tarafından neşredilmiştir: Ali Rıza Karabulut, Ramazan Yıldız, Gülzar-ı Manevî ve İbrahim Tennûrî, Kayseri 1978.
14 Ali Rıza Karabulut, Ramazan Yıldız, Gülzar-ı Manevî ve İbrahim Tennûrî, Kayseri 1978, s. 9.
15 Osman Türer, Türk Mutasavvıf ve Şairi Muhammet Nazmî, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1988, s. 31-50, 103-111.
16 Muhammed Nazmî, Tecüme-i Mesnevî-i Cild-i Evvel, Süleymaniye Ktp., H.Hüsnü Paşa 693/2, v. 94a.
17 Süleyman Nahifi, Mesnevî-i Şerif Aslı ve Sadeleştirilmişiyle Manzum Nahifi Tercümesi, haz. Amil Çelebioğlu, İstanbul, Sönmez, 1967, s. C-D.
18 Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.e., s. K., Kemal Yavuz, a.g.t., s. XXXVII.
19 F. Sacid Ülkü, “Mesnevî Tercümesinde Nahîfî"nin Yanlışları” Konya, yıl V, sayı 34, Konya 1940, s. 2006- 2012.
20 Cafer Duman, “Nahîfî"nin Manzum Mesnevî Tercümesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi (mezuniyet tezi), İstanbul 1968, s. Önsöz.
21 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, Matbaa-ı Amire, 1333, C. I, s. 105.
22 Mehmet Akkuş, Abdullah Salahaddin-i Uşşâkî (Salahî)"nin Hayatı ve Eserleri, Ankara, M.E.B. 1998, s.9-52. 128-129
23 M. Kayahan Özgül, Yenişehirli Avnî, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1990, 1-39.
24 Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.e., s. K.
25 M. Kayahan Özgül, a.g.e., s. 24.
26 Bursalı Mehmed Tahir, a.g.e., s. II/169-170.
27 Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevi I, s. K.
28 Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, a.g.e., s. 9.
29 Necip Fazıl Duru, Mevleviyâne Şiir Güldestesi, İstanbul, Yedi Gece, 2000, s.355-356.
30 Abdülbaki, Gölpınarlı, Mevlana Celaleddin, İstanbul, İnkılap ve Aka, 1951, s. 253-254.
31 Ali Temizel, “Mevlana ve Mevlevilikle İlgili Eski Harfli Türkçe Eserler ve Müellifleri”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi) Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1996, s.133.
32 İhsan Işık, Yazarlar Sözlüğü, İstanbul, Risale, 1998, s.293.
33 Şefik Can, Konularına Göre Âçıklamalı Mesnevî Tercümesi, İstanbul, Ötüken, 1997, arka kapak.
34 İhsan Işık, a.g.e., s. 289-290.
35 A. e., s. 294.
36 Cemal Kurnaz, “Amil Çelebioğlu” TDVİA, C.8, İstanbul, 1993, s. 264-265.
37 Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Mesnevi I, ;İstanbul 1972, s. 10.
38 Abdülkadir Gölpınarlı, Mevlana"dan sonra Mevlevilik, İstanbul, 1953, s. 146.
39 Selçuk Üniversitesi, Selçuklu Araştırmaları Merkezi, Uzluk Arşivi, BY2, s.108.
40 Musa Duman, “XV. Yüzyıl Şairlerinden İbrahim Bey” İlmi Araştırmalar, Sayı 2, İstanbul 1996, s. 73.
41 Amil Çelebioğlu Türk Edebiyatında Mesnevî, İstanbul, Kitabevi, 1999, s. 139. Amil Çelebioğlu, ikisinin de tam olarak ölüm tarihi bilinmemesine rağmen, İbrahin Beyinkini Muînî"den önce olduğunu tahmin etmektedir.
42 Kemal Yavuz, “Mûînî"nin Mesnevî-i Murâdiyesi”, İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 1977, C.1, s. XIV-XXI.
43 A. e., s. XXII-XXXIV.
44 Şâhidî İbrahim Dede, Gülşen-i Vahdet (Yüz ile İlgili Tasavvufi Remzler), haz. Numan Külekçi, Ankara, Akçağ, 1996, s.9-31.
45 Ahmet Hilmi İmamoğlu, “Farsça-Türkçe Sözlükler ve Şâhidî"nin Sözlüğü”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi) Atatürk Üniversitesi, Erzurum 1993, s.29.
46 Cengiz Gündoğdu, Bir Türk Mutasavvıfı Abdülmecid-i Sivâsî Hayatı, Eserleri ve Tasavvufi Görüşleri, Ankara, Kültür Bakanlığı, 2000, s. 39-146.
47 Abdülmecid-i Sivâsî, Şerh-i Mesnevî, Beyazıt Devlet Ktp. Veliyüddin 1651, v. 4a.
48 Cengiz Gündoğdu, a.g.e., s. 234-237.
49 Abdülmecid Sivâsî, a.g.e.,, v. 3b.
50 Nazif M. Hoca, Sûdî Hayatı, Esrleri ve İki Risalesinin Metni, İstanbul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi, 1980, s. 11-29.
51 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan Sonra Mevlevîlik, 2. baskı, İstanbul, İnkılap ve Aka, 1983, s.142.
52 Abdülbaki Gölpınarlı, Melamilik ve Melâmiler, yayına hazırlayan Murat Bardakçı, İstanbul, Pan, 1992, s. 137-142.
53 Tomris Ölmez, “Mesnevî Şârihi Sarı Abdullah Efendi Hayatı ve Eserleri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı(Yayınlanmamış Bitirme Tezi), İstanbul, 1940, s. 6.
54 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan Sonra Mevlevilik, s.144
55 Erhan Yetik, İsmail Ankaravî"nin Hayatı ve Eserleri ve Tasavvufi Görüşleri, İstanbul, Seha, 1992, s.51-57.
56 Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.e., çev. Veled Çelebi İzbudak, II. Baskı, İstanbul 1991, s. M.
57 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan Sonra Mevlevîlik, s. 143.
58 Erhan Yetik, a.g.e., s. 66-77.
59 Ali Enver, Semahane-i Edeb, İstanbul 1309, s.110-112, Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., C.II, s.258.
60Şem"i, Şerh-i Mesnevî, Süleymaniye Ktp. Nafiz Paşa 334, v. 1b.
61Şem"i, a.g.e., v. 2a.
62Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan Sonra Mevlevilik, s. 142.
63Şefik Can, Mevlana, Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri, İstanbul, Ötüken, 1997, s. 380.
64Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevî I, s. N.
65Ali Enver, a.g.e., s. 120-122.
66Sabûhî Ahmet Dede, İhtiyârât-ı Hazret-i Mesnevî-i Şerif, Süleymaniye Ktp., Esat Efendi 1310, v. 1b-2a.
67Ali Enver, a.g.e.,, s.107-108.
68Şifâi Derviş Mehmet, Şerh-i Kitâb-ı Mesnevî-i Manevi, Süleymaniye Darülmesnevî 209, v. 1b.
69 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., C. 1, s. 169.
70 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana Celalettin, s.52 ve 6. dipnot.
71 İskender Pala, “Abidin Paşa” TDVİA, C.1, İstanbul, 1989, s. 310.
72 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan Sonra Mevlevilik, s.145.
73 Abidin Paşa, Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerif, III. Baskı, İstanbul, 1305, s.2.
74 Kazım Büyükaksoy, Mesnevi Hatıraları, İstanbul, 1968, s.277-281.
75 Ahmet Avni Konuk, Füsûsu"l-Hikem Tercüme ve Şerhi I, haz. Mustafa Tahralı, Selçuk Eraydın, II. Basım, İstanbul, Dergah, 1994, s. 15-27.
76A. e., a.y.
77Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan Sonra Mevlevilik, s. 145.
78Atilla Şentürk, Tahirü"l- Mevlevî Hayatı ve Eserleri, İstanbul, Nehir 1991.
79A. e., s. 93.
80Tarihü"l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, 2. Baskı, İstanbul, Şamil, t.y., s. 15.
81İstanbul, Şamil, 2001.
82 Özgen Küçükkoner, “Mehmet Muhlis Koner Kimdir?” Mesnevî"nin Özü, Mehmet Muhlis Koner, Konya 1961, s. III-IV.
83 Murat Bardakçı, “Salacak"taki Ahşap Ev, Baki Hoca ve "Garip"” Journal Turkısh Studies in Memoriam Abdülbaki Gölpınarlı Hatıra Sayısı I, C. XIX, Harvard, 1995 s.VII-XX.
84 Hatice Aynur, “Abdülbaki Gölpınarl ı Bibliyografyası” a.g.e. s. XXI-LIV.
85 Şefik Can, a. g. e., s. 382.
86 Abdülpaki Gölpınarl ı, Mesnevî Şerhi, İstanbul, Kültür Bakanlığı, 1985, C.1, s. XXXIX.
87Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., C. I, s. 117.
88İlmi Dede, Şerh-i Cezire-i Mesnevî, Süleymaniye Ktp. Hüsrev Paşa No: 156, v. 2a.
89Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., C. I, s. 43-46.
90Abdulah Bosnavî, Şerh-i Manzum-ı Cezire-i Mesnevî, Süleymaniye Ktp. Nafiz Paşa No: 528, v. 1b-2a.
91Abdülmecid-i Sivâsî, Şerh-i Cezire-i Mesnevî, Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmut No: 2453, v. 5a.
92Hüseyin Ayan, Cevrî, Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri ve Divânının Tenkitli Metni, Erzurum, Atatürk Üniversitesi, 1981, s. 4-8.
93İstanbul, Takvimhane-i Amire 1269/1852, 1-30 s.
94Hüseyin Ayan, a.g.e., s. 16-17.
95İstanbul,Takvimhane-yi Amire 1269/1852, 30- 181.
96Naci Okçu, Şeyh Galip, Hayatı, Edebi Kişiliği, Şiirlerinin Umumi Tahlili ve Divanının Tenkitli Metni, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1993, C. I, s. 1-12.
97Şeyh Gâlip, Şerh-i Cezire-i Mesnevî, haz. Turgut Karabey, Mehmet Vanlıoğlu, Mehmet Atalay, Erzurum, Atatürk Üniversitesi, 1996.
98 Himmet Konur, İbrahim Gülşenî Hayatı, Eserleri, Tarikatı, İstanbul, İnsan, 2000, s.180-181.
99 Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevî I, s. T.
100 A. e., s. Y.
101 A. e., s. Y.
102 Cemal Kurnaz, Mustafa Tatçı, İstanbul"da Buharalı Bir Mutasavvıf Emir Buharî, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1999, s.1-12.
103 Amil Çelebioğlu, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul, M.E.B., 1998, s. 519-524.
104 Mehmet Emin, Şerh-i Ebyât-ı Mesnevî, Süleymaniye Ktp. Nafiz Paşa No 522, v. 5b.
105 A. e.
106 17 Ağustos 1999 depreminde büyük hasar gören yazma eserlerin bulunduğu binanın kuvvetlendirme çalışmaları devam etmektedir.
107 Hasibe Mazıoğlu, “Mesnevî"nin Türkçe Manzum Şerhleri” Bildiriler, Mevlana"nın 700. ölüm yıldönümü dolayısıyla Uluslar arası Mevlana Semineri (15-17 Aralık 1973) Ankara, İş Bankası, s. 289.
108 Necip Fazıl Duru, Mevleviyâne: Şiir Güldestesi, İstanbul\ Yedi Gece, 2000, s. 95-96.
109 Abdullah, Süleymaniye Ktp., Şehit Ali Paşa 1239.
110Pîrî Mehmet Paşa, Tuhfe-i Mîr, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi No 1769, v. 1b-2a.
111Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., C. 2, s. 111-112.
112Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., a.y., ve Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan Sonra Mevlevilik, s. 145,
113Piri Mehmet Paşa, Tuhfe-i Mîr, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi 1769.
114Mehmet Şabanzâde, Mazharu"l-Eşkâl fî Beyân-ı Lügat-i Mesnevî, Süleymaniye Ktp. Hacı Beşir Ağa 646, 1b-2a.
115Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevî I, s. K.
116 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana"dan sonra Mevlevilik, s.148.
117 Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevi Şerhi, C.1, s. XXXI.
118 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., C.II, s.87.
119 Tahirü"l-Mevlevî, a.g.e., C.1, s.51.
120 Mustafa Tatçı, Cemal Kurnaz, “Mehmet Esad Dede, Hayatı, Eserleri, Şiirleri” Journal of Turkish Studies-Türklük Bilgileri Araştırmaları, vol. 24-2000, ed. Şinasi Tekin, Gönül Alpay Tekin, Günay Kut, Harvard 2000, s. 248. (245-290)
121 İsmail Kasap, “Hüseyin Vassaf ve Divanı”, G. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1997, s. 257.
122 Ali Enver, a.g.e., s. 158-159, Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., s. I/123.
123 Ali Enver, a.g.e., s.159 dipnot.
124 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e, C. III, s. 122.
125 A. e., C. I, s.47-48.
126 Kemal Yavuz, “Erzurumlu Ahmet Naim"in Mesnevi Şerhi”, I. Milli Türkoloji Kongresi, 6-9 Şubat 1978, Tebliğler, İstanbul, Kervan Yayınları, 1980, s.177-178.
127 A. e., s.179-181.
128 Derviş Ali b. İsmail, Esraru"l-Arifîn ve Sirâcu"t-Tâlibîn, Süleymaniye Ktp. Hekimoğlu 711, v. 7a-b.
129 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C.1, s. 135-136.
130 A. e., C.1, s. 169.
131 A. e., C.1, s. 67.
132 A. e.,C.1, s.23.
133 A. e.,C.1, s. 23.
134 A. e.,C.1, s. 133
135 Mehmet Önder, Yeşil Kubbenin Gölgesinde, Ankara, 1995, s.74.
136 Ahmet Güner Sayar, Hasan Ali Yücel"in Tasavvufi Dünyası ve Mevlevîliği, İstanbul, 2002, s. 175.
137 İsa Çelik, “Mevlana"nın Mesnevi"sinin Tercüme ve Şerhleri” A.Ü. Türkiyat Araştımaları Ensitüsü Dergisi, sayı 19 Erzurum 2002, s.79.
138 Bursalı Mehmet Tâhir, a.g.e., C. II, s. 338.
“Türk Edebiyatında Cezire-i Mesnevî Şerhleri” Osmanlı Araştırmaları:, XXIV (2004), s. 159–179.