MEVLÂNA"DA SEMBOLİZM VE NEY - I
SEMBOLİZM ÜZERİNE
I- Sembol Kavramı
Sembol kelimesi, Grekçe sumbolos"tan Latince"ye sumbolus şeklinde, oradan da Avrupa dillerine bugünkü şekil ve telaffuzuyla geçmiştir. İşaret, iz, ima gibi anlamları vardır. Arapça karşılığı remz"dir. Çoğulu rumuz gelir. Sembol, ıstılah olarak, aralarında analojik bir ilişki bulunan iki şeyden birinin diğerini temsil etmesine denir. Mesela güvercin ve zeytin dalının barışı; terazinin adâleti; beyaz rengin masumiyeti sembolize etmesi gibi. Gerçi bugün dilimizde olduğu kadar Batı dillerinde de sembole sinonim olarak kullanılan pek çok kelime vardır ama aralarında nüans mevcuttur: Alem, temsil, mecaz, istiare, teşbih vs. gibi.(Yakıt, Yu.Emr. Semb., s. 1-2)
Sembol, düşünce, fikir veya duyuların şekil ve tabiat cihetinden ilişkin olduğu canlı veya cansız objelerle temsil edilirler. Sembol, metaforik karakterlidir. Yani soyut fikirlerin somut örneklerle ifâdelerini yansıtır. Pek çok bilim dalı sembolleri konu edinir ve inceler. Gustav Jung : “semboller konuşan dünyadır. Ne kadar arkaik olursa o kadar çok kollektif ve üniversal olur. Ne kadar çok soyut olursa o kadar çok şuur olayları ve özel tabiata yaklaşılır. İşte orada her türlü aklî yoramlara açık bir sezgi kurulur”(Psychologie und Alchamie, 67; J. Chevalier"den naklen).
Semboller şekil ve tabiatları ve hatta sıfatları cihetiyle sembolize ettikleri fikir ve kavramları bazen şekil, bazen tabiat ve bazen de hem şekil, hem tabiat olarak tetabuk ederler. Sıfat ve değer ilişkileri açısından sembol haline getirilen şey veya kişi, ifâde olarak statik fakat ihtiva ettiği anlam bakımından dinamiktir. Sembolün sıfat olarak ihtiva ettiği anlam, yorum ve değerin rasyonelliği nispetinde daimî ve üniversal karakterdedir Semboller insan ruhunun bir fenomeni olup, insanın manevi hayatını canlı tutan simgelerdir. .(Yakıt, Yu. Emr. Semb., s. 3-4) Tıpkı J. Chevalier"nin: “Sembolsüz bir dünya teneffüs edilemez. Böyle bir dünya daha ziyade insanın ve insanlığın manen ölümüne davet çıkarır” (s.XXXI) dediği gibi.
II- İslâm"da Sembolizm
Her dinde olduğu gibi, İslâm dini de sembol kullanan ve bazı ritüelleri sembolle açıklayan bir dindir. İslâm"da sembolün Kur"an"la başladığını söyleyebiliriz. Kur"an"da bazı ayet ve sureler doğrudan sembolizmi içerir. Mesela Tebbet suresinde olduğu gibi. Ayrıca fenomenolojik açıdan İslâm"da bazı ibadetlerin sembolizm ihtiva ettiğini belirtmeliyiz. Mesela Hac, ihram ve Arafat"ta vakfe durmak, kıyamet günü Tanrı"nın huzurunda kefenler içinde toplanmanın adeta bir provası ve sembolüdür. Şeytan taşlama hadisesi, tamamen sembolik bir hadisedir. İnsan kendi nefsindeki satanik duyguları, kötü arzu ve istekleri taşlamakta ve böylece nefsindeki kötü dürtü ve eylemleri taşlayarak kendinden uzaklaşmasını talep etmektedir. Bütün bunlar soyut bir inancın ve düşüncenin somut bir eylemle ifâde edilmesinden başka bir şey değildirler. (Yakıt, Kur"an"ı Anl., s. 198-199) Ayrıca İslâm Tasavvuf felsefesinde pek çok hususta sembolizme baş vurulduğunu ve özellikle tasavvuf edebiyatımızda önemli bir yer işgal ettiğini belirtmeliyiz.
III- Türk Tasavvuf Edebiyatında Sembolizm
Tasavvuf konusunda gerek divan ve gerekse halk edebiyatımızda sembolik motifler içeren bir çok şiir vardır. Mesela Abdülkadir Geylanî (470-561/1077-1166)"nin
“Ben İbrahim"le beraber ateşe atıldım
Ateşler ancak benim duam ile soğudu…
Ben Rabbine münacatta Musa ile birlikte idim
Onun asası benim asamdan imdat diledi
Belâ zamanında Eyyup"la birlikte idim
Onun belâsı ancak benim duam ile şifa buldu”(İ.Fennî, s.208-209)
Mısralarında anlatılmak istenen gerek Mevlâna"da ve gerekse Yunus Emre"de açıklamasını bulan ideal insan tipindeki “aşkın ben”dir. Bu, Tanrı"nın isim ve sıfat tecellisine mahzar olan “evrensel ben”dir.
Nitekim İsmail Hakkı Bursevî(1064-1137/1653-1725)"nin
“Tur-i Sinadur vücudum sûreti Musa menem
Mûciz-i enfâsum ile âleme İsa menem(…)
Sûret-i sırrımla âhım hatm olur âhir zaman
N"ola hatm-i evliyâyum dirsem ol mâna menem
Âl-i Osman devletinde bir fakirüm Hakkıyâ
Hân-ı Ahmed mushafında âyet-i Kübrâ menem”(Pekolcay, s. 66-67)
Mısralarında anlatmak istediği “yine “aşkın ben” yani “evrensel ben”dir
Nitekim Yunus Emre"nin tarikat silsilesinde yer alan Barak Baba"nın:
….
Bazar bu günkü bazar
Bu sabahnı okugan
Yolunda nite azar…
Karşu karşu çardaklar
Karsa karsa oyunlar
Dokuz öküz bir sokum(Gölp.Y.Emr..,s.277)
Mısralarında anlatmak istediği “nefis mücadelesi, heva ve hevesin tehlikeleri”dir.
Yunus Emre"nin meşhur :
“Çıktım erik dalına anda yidüm üzümi
Bostan ıssı kakıyup dir ne yirsin kozumı
Kerpiç koydum kazana poyrazıla kaynatdum
Nedur diyü sorana bandum virdüm özini…
Şeklinde devam eden 13 beyitlik sembolik şiirinin tarih boyunca tasavvufi pek çok şerhleri yapılmıştır. Hatta tarafımdan felsefi bir şerhi de yapılmış ve müstakil bir kitap halinde neşredilmiştir(Yunus Emre"de Sembolizm: Çıktım Erik Dalına, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara, 2002) Yunus"un bu şiirde anlatmak istediği, Bu aleme gelen insanın umduğunu bulaması, çektiği çileler ve kemâlât yolunun tehlikeleridir. Ne umdum ne buldum ve kimler geldi neyle itham ettiler demek isteyen Yunus, muhabbetsiz ve sevgisiz bir eğitimin faydasız oluşunu temsili olarak ifâde etmektedir.
Yunus"un etkisinde pek çok şair ona nazirede bulunmuş ve sembolik anlatım geleneğine onlar da katılmışlardır. Mesela Âşık Paşazade"ye izafe edilen şu mısralarda olduğu gibi:
“Çıkdum bâdem dalına anda yidüm üzümi
Ol dem ki üzüm yidüm mana buldum sözümi(…)
Dikilmedük bağçenün bitmedük nârın yidüm
Yükler ile götürdüm doyurmadum özümi…(Toprak,s.103-150)
Keza Kaygusuz Abdal(1341-1444)"ın şu şiiri de Yunus"a naziredir.
“Kaplu kaplu bağalar kanatlanmış uçmağa
Kertenkele derilmiş Kırım suyın geçmeğe(…)
Deve hamama girmiş dana tellaklık eder
Su sığırı katır olmuş nöbet ister çıkmağa…(Elçin,s.42 ; Kurnaz-Tatçı,s.84vd)
Burada anlatılan, nefsani ve şeytani sıfatların insanı kemâlât yolunda nasıl engel teşkil ettikleridir.
XVI. Asır şairlerinden İdris Muhtefî"nin de bir manzumesinden seçtiğimiz şu birkaç mısra da bu sahaya örnek teşkil edecek niteliktedir:
“İş bu deme erince üç kez doğdum âneden
Nice yavru uçurdum nice âşiyâneden
Dört doğurdum anamı hâmil oldum babadan
Babam dokuz ayaklı anlama efsaneden…
Senin İdris hakîkat bu rumûzât sözlerin
Anladı insan olan bilmedi hayvâneden” (Kurnaz-Tatçı, s.101-102)
Burada “üç kez doğmak” tan kasıt, İslâm felsefesindeki “mevâlid-i selâse” yani üç doğum olarak ifâde edilen “cemat,nebat ve hayvan” mertebelerinden geçiştir. “Dört ana” ise maddi varlığın dört unsuru yani “toprak, su, hava ve ateştir”. “Dokuz baba” tabirinden de “dokuz feleğe” işaret vardır.
Mevlâna"da sembolizme geçmeden önce, daha pek çok örneklerine rastlayabileceğimiz Türk edebiyatında sembolik anlatım geleneğine, Yunus"un etkisinde olan şairlerden Kaygusuz Abdal"dan aldığımız şu birkaç dörtlükle son verelim:
“Bir kaz aldum ben karıdan
Boynu da uzun borudan
Kırk abdal kanın kurudan
Kırk gün oldı kaynaduram kaynamaz
Sekizimüz odun çeker
Dokuzumuz âteş yakar
Kaz kaldurmış başın bakar
Kırk gün oldı kaynaduram kaynamaz(…)
Kaygusuz Abdal nidelüm
Ahd ile vefâ idelüm
Kaldurup postı gidelüm
Kırk gün oldu kaynaduram kaynamaz”(Kurnaz-Tatçı, s. 88-89)
Burada insan nefsinin “kaz” motifiyle ele alındığını ve “kırk gün” tabiriyle de tasavvuftaki “erbain”(kırk) çıkarma”nın kastedildiğini görüyoruz. Dolayısıyla insan nefsinin eğitimi, arzuların irade kontrolüne alınması, düzenli ve ahlakî bir hayat tarzına alışmanın güçlüğü işlenmektedir.
Prof.Dr. İsmail YAKIT
SDÜ. İlahiyat Fakültesi/ISPARTA
yakit@sdu.edu.tr
0533 725 22 99
(Bu yazı , Hz. Mevlana"nın 731. Vuslat yıldönümü"nde 10-17 Aralık 2004 tarihleri arasında düzenlenen NEY SEMPOZYUMU"nda bildiri olarak sunulmuş ve Konya İl kültür ve Turizm Müdürlüğü"nün “NEY"e Dair”(Konya, 2006) adlı kitapçığın 59-95 sayfaları arasında yayımlanmıştır.)
Devam edecek