BU ÜÇ BALIKTAN HANGİSİYİZ?

Hz. Mevlana “mürşit kitap” olan Mesnevi" sinde şöyle bir hikaye anlatır.

Bir kaç balıkçı bir gölcüğün kenarından geçerken üç balık gördüler ve onları avlamak için hemen koşup ağ getirmeye gittiler. Balıklar, avcıların bu teşebbüslerine akıllarının derecesi nispetinde vakıf oldular. Birisi kamil bir akla malikti. Hemen yola düştü, kendi vatanından uzaklaşmak ve böyle bir yolculuk cidden müşküldür. Fakat bu ayrılık zaruri idi. Biraz daha kalmak hayatına mal olacaktı. Bu akıllı balık kendi kendine dedi ki: “Bunlarla hiç bir meşverette bulunmayayım, hemen kaçayım. Çünkü bunlar türlü fikirlerle azmimi kırarlar. Zaten müşavereye de ehil değillerdir.” O akıllı balık göğsünü ayak yaptı ve yola düştü. Nihayet nur denizine ulaştı.

Biraz sonra balıkçılar ağ getirdiler. Balıklardan yarı akıllı bulunan diğer bir balık bu vaziyeti görünce fırsatı fevt ettiğine bin nedamet getirdi. Sonra aklına şu tedbir geldi. “Kendimi ölü göstereyim. Suyun üstüne çıkıp karnımı yukarıya, sırtımı aşağıya verip kendimi salıvereyim, sular nereye götürürse gideyim. Bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim.” dedi, o şekilde hareket etti. Balıkçılar bu vaziyeti görünce “Eyvah! En iyi balık öldü.” dediler ve birisi balığı yakalayıp toprağa attı. Balık çırpına çırpına gizlice suya fırladı gitti.

(Ölmeden önce ölmek emniyettir; ümmete Cenab-ı Mustafa (s.a.v.) şöyle buyurmuş. “Ölmeden önce ölün, nasılsa o gelecektir.” demiştir.)

Üçüncü ahmak balık ise kurtulmak için sağa sola çırpındı durdu. Fakat avcılar ağı attılar. Nihayet, ahmak balık, ateş üstünde, tavanın içinde: “Eğer bir kerre bu bela, bu mihnetten kurtulursam denizden başka yerde yurt tutmayayım. Artık bir gölcükte oturmam, denizde ömür sürer, emin olarak sıhhat içinde yaşarım.” diye faydasız söyleniyordu.

(Herhangi bir maslahat için istişare yapacağın kimse buna ehil olmalıdır ki, sizi ihya etsin. Fakat böyle kudret ve ehliyette adam nerede? Pek az bulunur. Bunun için yapılacak istişare, ruhen misafir yani Allah yolunun yolcusu olan saiklerdir ki müşavere ehlidirler.)

Ehlullah şöyle açıklama yapar:

Allah"a ve O"nun peygamberiyle tebliğ ettiği dine inanmayanlar da ahmaklıkları yüzünden cehennemde aynen böyle olacaklardır.

Hz. Mevlana burada aşağıdaki ayetlere işaret etmiştir.

67-Mülk Suresi:

6- Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!

7- Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

8- Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: "Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?" diye sorarlar.

9- Derler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz." dedik.

Peki biz bu üç balıktan hangisiyiz? Kimlerin sözüne kulak veriyoruz? Hak ve hakikatlere karşı nasıl tavır alıyoruz?

Kur"an hakikatlerine duyarsız ve ilgisiz kalmak bizi nasıl aşağıların aşağısına düşürmüş görelim:

"Merhum Üstad Bediüzzaman Said Nursi, umumî harpte Ruslara esir olmuştu. Rus kumandanı esirleri teftiş esnasında Üstad kumandanın selâmını almıyor, yerinden bile kalkmıyor. Bu hareketten kumandan hiddetleniyor. 'Belki görmemiştir' diye tekrar önünden geçer. Fakat Üstad yine yerinden kalkmayınca, kumandan tercüman vasıtasıyla, 'Herhalde beni tanımadılar' diyor. Üstad 'Hayır!' diyor. "Tanıyorum, kumandan Nikola Nikoloviç!'

"Kumandan, 'Şu halde Rus Ordusuna ve dolayısıyla Rus Çarına hakaret ediyorsunuz.' Üstad, 'Hayır' diyor. 'Hakaret etmedim. Ben bir Müslüman din âlimiyim. İmanlı bir kimse Cenab-ı Hakk'ı tanımayan bir adamdan üstündür. Binaenaleyh, ben sana kıyam edemem.'

"Bunun üzerine Üstad'ı divan-ı harbe verirler. Subay arkadaşları neticenin vehametini takdir ederek, Üstad'ın özür dilemesini istirham ederler. Fakat Üstad kat'iyyen kabûl etmez. Kemâl-i izzet ve şehametle şöyle der:

"Bunların idam kararı, ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir."

"Nihayet divan-ı harb idam kararı verir. Hükmün infaz edileceği sırada Üstad, namaz kılmak için müsaade ister. Vazife-i diniyesini ifadan sonra atılacak kurşunlara göğsünü gereceğini beyan eder. Tam o sırada Rus kumandanı yetişerek, 'O hareketinizin mukaddesâtınıza olan bağlılığınızdan ileri geldiğine kanaat getirdim. Tekrar tekrar rica ederim, beni affediniz' der ve idam hükmünü geri alır."

Evet... Cenab-ı Hakkı tanımayan Rus kumandanı mukaddesata olan bağlılığın ne anlama geldiğinin idraki içinde. Biz ise dünyevileşme sarhoşluğundan bir türlü ayılamamışız. Aklımız, vicdanımız, basiretimiz, ferasetimiz bu işlere eremez olmuş. Rus kumandanı af dileyip idam hükmünü geri alıyor, biz ise Bediüzzaman"ı bilinen kadarıyla 17 kere zehirlemeye çalışmışız ve buz gibi odalarda ölüme terketmeye kalkışmışız. Evet...Biz istişaremizi kimlerle yapıyoruz?

İçimizdeki nefis, 70 şeytan kuvvetindeyken hayvanat gibi kendi halimize mi bırakılmalıyız yoksa insana yakışan mertebeler kazanmaya mı yönelmeliyiz? Dünyevileşme girdabına dalmış ve Kur"an"ın ve sünnet-i seniyyelerin ışığından uzaklaşmışız. İstişarelerimizi kimlerle yapmışız? Ne dersiniz üçüncü balıktan bir farkımız kalmış mı?

 

Yazar: Filiz Konca
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 23.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.