Hz. Mevlana mürşid kitap olan "Mesnevi" sinde şöyle bir hikâye anlatır.
"O köle, nazenin padişaha savaşla, varlıkla, kinle dolu bir mektup yazıp gönderir.
Kalıbın, cesedin mektuptur, ona dikkat et, padişaha layık mı, değil mi? Bir anla da sonra gönder! Bir bucağa git, mektubu aç, oku... Bak bakalım, içindeki sözler, padişahlara layık olan sözler mi? Layık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz!
Fakat sen mektubunu açmayı kolay sanma. Yoksa herkes gönül sırrını apaçık görürdü! Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir bu, çocuk işi değil!
Hepimiz, fihriste kani olmuş kalmışız... Çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız!
Hâlbuki o fihrist, ona baksınlar da metni de öyle sansınlar diye halka bir tuzaktır.
Mektubu aç, bu sözden baş çevirme! Allah, doğruyu daha iyi bilir! Mektubun fihristi, dille ikrar etmeye benzer... Hâlbuki sen gönül mektubunun metnini sına! Bak bakalım, ikrarınla muvafık mı? Buna bak da işin, münafıkların işine dönmesin!
Ağır bir çuval yüklenip götürmeye koyulsan onun dışına bakmakla yükü hafiflemez ki! Asıl içine bak... Çuvalda acı, tatlı ne var, bir gör de taşımaya değerse taşı! Yoksa
çuvalındaki taşları boşalt... Kendini bu saçma işten, bu ar olan yükten kurtar gitsin!
Çuvala aklı erer padişahlara, sultanlara götürülebilecek şeyleri doldur!"
Evet... Şöyle bir hayatımızı düşünecek olursak... Bugüne kadar gönül sayfamızda neler yazdık? Ötelerde mektubumuz açıldığında Allah' a layık şeyler olacak mı? Yoksa mektubu dünya sevgisi, heva ve hevesin marifetleri mi doldurdu? Yoksa şeytana uşaklık mı yaptık? İzzet ve şerefi kimlerin ve nelerin yanında aradık? Hak ve hakikatleri çiğnedik mi? Allah'ın hükümlerine aldırış etmedik mi? Yoksa Allah'ın hükümlerini beğenmeyip kendi görüşlerimize, keyfimize mi tabi olduk. Rabbimizin bizim için emrettiği hayat programına karşı mı geldik? Kabule tenezzül etmedik mi? Nefis atına binebilen yiğitlerden mi olduk, yoksa nefsimizin peşinden mi koştuk? Allah erlerini hor mu gördük? Hz. Mevlana "Nefsiyle savaşmak alçak adamın işi olamaz. Eşeklere misk sürüldüğünü gördün mü hiç?" der. Kime kul olduk? Kime şükrettik? Allah'ın rızasını kazanma derdinde olan yiğitlere karşı Ebu Cehil' i, Ebu Leheb'i aratmayacak hallere mi düştük? Yoksa ecdadımıza yakışacak şekilde Rabbimizin emir incilerini kırmaktansa dünyayı, hayatını hiçe sayanlardan mı olduk? Kuran"a ve Sünnet-i Seniyyelere sarıldık mı? Yoksa şirke mi düşüp duruyoruz?
Ehlullah şöyle der:
"Eğer ölümde söz sahibi Allah ama düğünde söz sahibi top¬lumsa bu tümüyle Allah'ı inkâr değildir. Eğer namaz konusunda söz sahibi Allah, ama hukukta söz sahibi başkalarıysa. Veya eğer oruç konusunda söz sahibi Allah, ama eğitimde, siyasal yapılanmada, ekonomik düzenlemelerde söz sahibi başkalarıysa bu tümüyle Allah'ı inkâr değildir ama şirktir bu.
Yâni düğünde toplumun hâkim oluşu ya da hukukta Allah'tan başka birilerinin hâkim oluşu veya hayatın bazı birimlerinde Allah'tan başkalarının söz sahibi oluşu o başkalarının Allah oluşu mânâsına gelmemektedir. Ancak Allah'ın bir sıfatı bölünüp, parçalanıp bir başkalarına verilmesidir ki işte bu şirktir.
İnsanlar zannediyorlarsa ki şu şu konularda Allah hayatımızda söz sahibi değildir. Bu konularda toplum, şu konularda moda, şu konularda devlet, şu konularda çevre söz sahibidir diye düşünmeye ve kabul etmeye başladınız mı, artık hayatınızda şirk başlamış demektir."
Nisa Suresi:48:
"Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur."
1900 yılında, İngiltere Sömürgeler Bakanı Gladstone, Avam Kamarası'nda Kur'an-ı Kerim'i eline alır ve "Bu Kitap Müslümanların elinde oldukça, bizim onlara hâkim olmamız mümkün değildir. Ya bu kitabı onların elinden almalıyız ya da Müslümanları ondan soğutmalıyız." demişti. Yoksa sömürmekten sorumlu bakandan daha mı beter olduk? Kendi kendimizi zillet, günah ve rezillik uçurumlarına mı yuvarladık? Yoksa nefis putunu bizi hiçlikten yokluktan varlık âlemine getiren ve hesapsız nimetler veren Rabbimizden daha mı çok sevdik? Nefis putunu kırabilen yiğitlerden mi olduk? Yoksa nefsimize mi kulluk ettik? Mektubumuzu okuyacak yüzümüz kalmadı mı?
Hz. Mevlana "Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir bu, çocuk işi değil!" diyor. Evet... Hz. Mevlana'nın dediğine kulak vermek gerektir.
"Layık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz!"