ONUN AYRILIK ATEŞİYLE HER GECE MUM GİBİ YANIYORUZ.

 

Ezelden beri diri olan, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, daima tasarrufta bulunan Allah'a yemin ederim ki,

Şems'in nuru, aşk mumlarını yaktı da binlerce ilahî sır malum oldu, anlaşıldı.

Onun bir hükmüyle dünya, aşkla ve aşık ile, hükmedenle, hükmedilenle dolup taştı.

Tebrizli Şems'in tılsımlarında, büyülerinde şaşılacak hazineler gizlendi.

Onun ayrılık ateşiyle her gece mum gibi yanıyoruz. Baldan ayrı düşmüşüz ama, onun aşk ateşinde yanan mum olmuşuz.

Ondan ayrıldığımızdan beri bedenimiz yıkıldı, harap oldu. Can da, bu beden harabesinde baykuşa döndü.

Ey Şems, sen olmadıkça sema' haramdır. Çalgı da şeytan işidir ve taşlanmıştır.

Sen yokken okunup anlaşılacak, zevk alınacak bir tek gazel bile söylenmemiştir.

1 "Bu gazel Şems-i Tebrizî hazretleri için söylenmiş ve Şam'da kendisine okunmuştur. Birinci mısraı kafiyesizdir. Belki de ilk beyti unutulmuştur, kaybolmuştur."

 

SEN BENİM CANIMSIN BEN SENSİZ NASIL YAŞARIM
 

Ne olur, sevgilim yarın gelse de elimi tutsa, yahut pencereden bakışını uzatsa, ayın on dördü gibi parlak olan yüzünü bana gösterse...

O canıma canlar katan sevgili, kapıdan içeri girse de, insafsız ayrılığın bağladığı elimi. ayağımı çözse, beni kurtarsa

Ona derim ki: "Ey benim canım, ey benim hayatım, senin canına yemin ederim ki, sensiz hayat pek tatsızdır, pek manasızdır. Sensiz işret hoşuma gitmiyor. Beni sevindirmiyor, şarap bile sen olmayınca beni mest etmiyor.

Nazlanır da; "Git, benden ne istiyorsun? Senin sevdan bana bulaşır da ben de sevdalanırsam diye senden korkuyorum." derse,

Ben de kılıcı, kefeni alır önüne korum. Yere kurbanlık koyun gibi yatar, boynumu uzatırım da, derim ki: "Eğer seni rahatsız ediyorsam, başını ağrıtıyorsam, kılıcı al, hiç acımadan için rahat olarak boynumu kes gitsin..."

Sevgilim, sen çok iyi bilirsin ki, ben sensiz yaşamak istemiyorum, ölüyü dirilten Allah'a yemin ederim ki, ölüm bana ayrılıktan daha tatlıdır, daha hoştur.

Benim seni nasıl sevdiğime inanmıyor musun ki, benden yüz çevirdin? Sana her zaman "Düşmanların sözleri asılsızdır, iftiradır." demiyor muydum?

Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşarım? Sen benim gözümsün, ben gözsüz nasıl görebilirim?
 

BANA AYRILIĞINI GÖSTERME, AYRILIĞIN PEK TAŞ YKÜREKLİDİR.

 

Göz de, akıl da, can da giderse gitsin, sen gitme! Bence seni görmek, onlardan daha iyidir. Yeter ki, sen gitme!

Güneş de, gök de senin gölgene sığınmışlardır. Eğer şu gökyüzü, şu yıldızlar giderse gitsinler, yeter ki, sen gitme!

İman ehlinin hepsi de son nefeslerinde imanlarından ayrılmaktan korkarlar. Ey iman padişahı! Benim korkumsa, senin gitmendendir. Ne olur sen gitme!

Sen gitme, gidersen benim canımı da al beraber götür. Eğer beni bu sofradan alıp kendinle beraber götürmeyeceksen, gitme!

Ben seninle beraber olunca, cihanın her cüz'ü bana bahçedir, bostandır. Sonbaharda bahçenin, bostanın güzellikleri gitse bile sen gitme!

Bana ayrılığını gösterme, ayrılığın pek taş yüreklidir. Ey güzelliği yüzünden taşın bile la'l olduğu sevgili, sen gitme.

Zerre de kim oluyor ki; "Ey güneş gitme!" desin? Kul da kim oluyor ki;  "Padişahım gitme!" demeğe cesaret edebilsin?

Fakat sen ab-ı hayatsın. Bütün insanlar da o ab-ı hayatın içinde yüzen balıklardır. Keremin pek boldur. İhsanına son yoktur. Merhamet et, kerem buyur da gitme!

 

BİR AŞK OVASI SEYRETMİŞTİK; ONU HATIRLA !

 

İstemediğimiz halde ayrılık atına eyer vurdun. Bir tatlı ömür gibi gitmek istiyorsun, ama bizi unutma, bizi hatırla!

Yeryüzünde de, gökyüzünde de sana çok çok temiz dostlar, iyi dostlar bulunur, fakat eski dostla ettiğin ahdi, yemini unutma, hatırla!

Sana karşı kusurlar etmiştim. Belki bu yüzden bana darıldın, kin gütmeye başladın! Fakat ey kin gütmeyen dost; beraber geçirdiğimiz geceleri unutma!

Sen her gece yollarda ay değirmisini başına yastık edince, dizimizi yastık ettiğin geceleri unutma, hatırla!

Senin sevdana kapılmıştım. Ferhat gibi ayrılık dağını delmeye uğraşmıştım. Ey yüzlerce Hüsrev, yüzlerce Şirin gibi nice güzeli kendine kul, köle eden güzel; beni hatırla!

Bir deniz halini alan gözlerimin kıyısında, safran dalları ile, ağustos gülleri ile dopdolu bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!

Ateşli dileklerim göklere yükselmede. Cebrail (a.s.) arşa çıkmış, arştan; "Amin, amin!" demede, bunu hatırla!

Ey Tebrizli Şems! Senin yüzünü gördüğümden beri benim dinim aşktır. Benim dinim senin yüzünle avunur. Bunları unutma, hatırla!

 

SEHER VAKTKİNDE İÇİM YANARAK SANA DERTLİ BİR MEKTUP YAZDIM.

 

Gel; gel ki, senin ayrılığın yüzünden bende ne akıl kaldı, ne de din! Bu zavallı, bu kimsesiz gönülden sabır da gitti, karar da!

Yüzümün sararmasını, gönlümün derdini, içimin yanışını sorup durma! Onların halleri anlatılamaz, anlatışa sığmaz! Gel de, ne halde olduklarını kendi gözlerinle gör!

Senin hararetinle, senin ateşinle pişmiş somun gibi kızarmış yüzüm, şimdi, bayat ekmek gibi ufalanmada, yerlere saçılmadadır!

Ben, önceden, senin güzel yüzünden ayna gibi hayaller toplar, hayallere dalardım! Gel de, sararmış benzime bak, bumburuşuk olmuş yüzümü seyret!

Derede eğri büğrü, sağa sola akıp duran su gibiyim! Ayrılık, peşimi bırakmıyor; sağımda solumda pusu kurmuş, beni gözlüyor!

Yerlere ve göklere sığmayan güzelliğine aşık olduğum için, yüzümü, yeryüzü gibi, gece ve gündüz göklere çevirmişim!

"Allah aşkına, bu seferden dön ve bize doğru gel!" diye seher vaktinde içim yanarak dertli bir mektup yazdım ve götürüp sana vermesi için onu seher rüzgarına verdim!

0 mektubumda dedim ki: "Başında kil bile olsa yıkama, gel! Ayağına diken bile batsa, onu çıkarmak için oturma, vakit kaybetme!

 

AŞKININ ATEŞİ BENİM BÜTÜN SABRIMI KARARIMI YAKTI

 

Gönlümün derdinden neler çektiğimi gördün ya, gel ey güzel sevgilim! gel, tez gel, tez gel!

Sermayem, kazancım giderse gitsin, korkmuyorum. Yeter ki sen kal, sen le! Çünkü sen benim ömrümsün, hayatımsın. Her kazancın sermayesi sin. Gel, gel, sensiz ben ne yaparım?

Canımın canı! Ey gönlümün dostu! Senin yüzünü görmeden evvelce ben sabırlı bir kişiydim. Senin aşkının ateşi benim bütün sabrımı, kararımı yaktı. sevgili gel! Sensiz ben yaşayamam, gel!

Benden ayrılmak ve uzaklara gitmekle düşmanı sevindirmek istiyorsan, bana karşı olan soğuk davranışlarında düşman sevindi, için rahat etsin! Artık dara gitmeye gerek yok. Boş yere beni üzme, gel!

Sen her ne kadar hissiz, taş yürekli isen de bu davranışların bana karşıdır. iki cihanın da çok değerli bir incisisin. Taşın içinden fışkırıp çıkan rahmet suyu gibi gel!

Canın ve gönlün iniltilerine senden başka mahrem yoktur. Benim gönlüm dağ gibidir. Haydi sen bu dağa bir Davud (a.s.) gibi, bunu seslendir.

Ey Tebrizli Şems! Ayrılık ezelden gelen bir kaza ve kaderdir. "Alın yazımız böyleymiş!" deme! Sen öyle bir hükmü istiyorsan, o oldu demektir. Haydi bir kaza ve kader olarak gel!

 

BAĞLAR BAHÇELER ONA SELAMA DURMUŞLAR

 

* Haydi, tozmaması için yollara su serpin; sevgili geliyor! Bahçeye müjde verin; bahar kokusu geliyor!

* Ayın on dördü gibi nurlu yüzlü olan sevgiliye yol açın. yol verin; o nurlar açarak geliyor!.

 • Gökler heyecandan yarıldı; cihanda bir uğultu var! Etrafa anberler, miskler yayıldı; yarin bayrağı geliyor!

Bağın, bahçenin yüzü güldü; gören göze hakikat çerağı geliyor! Gam bir kenara sıkıştı kaldı; ay, sanki bizim kucağımıza doğmada!..

Ok, hedefe doğru uçup gidiyor! Padişah ava çıktı; biz neden oturmuş kalmışız? Haydi, gidelim; o padişaha av olalım!

Bağlar, bahçeler ona selama durmuşlar; selviler ayağa kalkmış! Yeşil çemenler yaya olarak ona doğru koşuyorlar; goncalar da atlara binmiş geliyorlar!

Gökyüzünde sevgili ile halvete girenler nasıl bir şarap içiyorlar ki, canlar mest oldu, yerlere yıkıldı, akıl da mahmurlaştı?


Şefik Can Divân-ı Kebir"den seçmeler clt.2. no: 839

Şefik Can Divân-ı Kebir"den seçmeler clt 1 no: 24

Şefik Can Divân-ı Kebir"den seçmeler clt.3 no:1024

Şefik Can Divân-ı Kebir"den seçmeler clt 2 no : 515

Şefik Can Divân-ı Kebir"den seçmeler clt 3 no: 1000

Şefik Can Divân-ı Kebir"den seçmeler clt 1 no: 128

Şefik Can Divân-ı Kebir"den seçmeler clt 2 no: 461

 

Yazar: H. Nur Artıran
http://akademik.semazen.net/ sitesinden 23.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.