Hz. Peygamberimiz"in
hasta bir sahabeye hatır sormaya gitmesi
( Şefik Can Mesnevi clt.2. no: 2141 )
2141
• Sahabeden bir zât hastalandı. O hastalık yüzünden zayıfladı, iplik gibi inceldi.•
Hz. Peygamber Efendimiz onu yoklamak, hâlini hatırını sormak için yanına gitti. Zâten azîz Peygamberimiz"in huyu tamamıyle lûtuftu, tamamıyle keremdi.
2212 • Hastayı yoklamak, hâlini hatırını sormak dostluğu, birliği temin etmek içindir. Bu birlik ve dostluk yüzlerce sevgi doğurur.
• Bir eşi ve örneği olmayan Peygamber, hâl hatır sormaya gitti ve o sahabiyi ölüm hâlinde gördü.
• Peygamber Efendimiz o hastayı görünce, hâlini hatırını sordu; o hakîkî dosta iltifatlarda bulundu.
• Hasta sahabi Peygamber"i görünce dirildi. Sanki Allah onu o anda yaratmış gibi oldu.
• “Hastalık bana bu bahtı verdi de, peygamberlerin sultânı sabahleyin beni yoklamaya geldi.” dedi.
2255 • “Maiyyetsiz, ihtişamsız bu eşsiz pâdişahın teşrif buyurması bana sağlık verdi; beni esenliğe kavuşturdu.
• Bu ne mutlu hastalık, ne uğurlu ağrı sızı ve harâret, ne mutlu dert, ne hoş gece uyanıklığı...
• İşte Cenâb-ı Hakk bana bu ihtiyarlığımda lûtfetti, kerem buyurdu da, böyle bir hastalık verdi, beni böyle bir derde düşürdü.
• Her gece yarısı mecbur kalarak kalkayım diye, bana sırt ağrısı verdi.
• Bütün gece manda gibi uyumayayım diye lûtfundan, kereminden bana dertler bağışladı, kederler ihsan etti.
2260 • Benim hasta oluşumdan, bu kırık dökük hâlde bulunuşumdan, feryad edişimden o manevî pâdişahın merhameti coştu da, acılar ızdıraplar cehennemini, beni korkutmadan susturdu.”
2456 • Hz. Peygamber Efendimiz hastanın hâlini hatırını sordu. Sonra ona dedi ki:
• “Acaba sen münasebetsiz, yersiz bir duâ mı ettin? Bilmeyerek zehirli bir şey mi yedin?• Hele bir düşün bakalım; ne çeşit duâ ettin? Nefsin hilesine uyup nasıl coştun, köpürdün? Allah"tan neler istedin, nasıl bir dua ettin de bu hastalığa düştün ?
• Hasta; “Hiç hatırımda değil, ama himmet buyur da şimdi hatırlayayım.” dedi.
2460• Cenâb-ı Mustafa (s.a.v.)"nın nûr veren huzûru bereketiyle, hastanın etmiş olduğu duâ hatırına geldi.
• Her tarafı aydınlatan Peygamber"in himmeti, ona hatırlayamadığını hatırlattı.
• Hak ve bâtılı ayırdeden nûr, gönül pencerelerinde parladı.
• “Yâ Resûlallah! Cenâb-ı Hakk"a saygısızca yaptığım duâ şimdi hatırıma geldi.
• Bir çok günâha girmiştim; günâh dalgaları arasında yüzüyordum.
2465 • Suçlulara, günâh işleyenlere çok çetin, çok şiddetli azap edileceğini duyuyordum. Sen bizi pek ürkütüyordun, pek korkutuyordun.
• Çırpınıp duruyordum. Çârem yoktu. Âhiret bağı çok sağlamdı. Ümit ve teselli kilidi de açılmıyordu.
• Ne sabredebiliyordum, ne kaçacak, kurtulacak yol vardı. Ne tevbe ümîdi, ne de nefis ile mücâdele gücü kalmıştı.
• Âhiretin zahmetine, azabına had ve sınır yoktur, anlatılamaz. Ona karşılık bu dünyada çekilen zahmetler, meşakkatler önemsizdir.
• Ne mutlu o kişiye ki, nefis ile savaşır, bedenine zahmetler verir, sıkıntılar çektirir de, onu terbiye etmeye uğraşır, adalet gösterir.
• Âhiretin zahmetinden kurtulmak için, bu dünyada kendine zahmet vermeyi, eziyet çektirmeyi kulluk, ibâdet yerine koyar.
2475 • Ben de; "Ya Rabbî!" diyordum. "Âhirette çektireceğin azabı bu dünyada hemen çektir!
• Çektir de, âhirette mutlu olayım!" Böyle istekle ilahî kapının halkasını çalıp duruyordum.
• Derken bende böyle bir hastalık belirdi. Hastalığın verdiği zahmetten canımın rahatı kalmadı.
• Zikrimden, evrâdımdan geri kaldım. Hattâ kendimi, iyiliğimi ve kötülüğümü bilemez bir hâle geldim.
• Ey fütüvvetli, ey kokusu mübarek azîz Peygamber! Senin o nûrlu yüzünü görmeseydim,
2480 • Bu hayat bağından tamamıyla kurtulacak, yâni ölüp gidecektim. Teşrif buyurun da, bana şâhâne bir tesellîde bulunun.”
• Peygamber Efendimiz buyurdu ki: “Sakın bu duâyı bir daha etme; kendi hayat ağacını kökünden söküp atma!
• Ey zayıf ve zavallı karınca! Senin ne gücün var ki, tutup da dağ gibi olan, kaldıramayacağın bir hastalığın yükünü sana yüklesin?”
• Hasta sahabi; “Tevbe ettim, ey benim pâdişahım! Bir daha kendimi zorlu, güçlü görüp böyle bir lâf etmem.
2497 • Ey renklerin emîri! Çeşitli renkte insanların peygamberi! Sendeki o güç ve kuvvet hakkı için renkten renge girmemize acı, bizi temkin ve sebât hâline getir.
• Kendimizi de, rezil-rüsvây oluşumuzu da gördün ey pâdişah! Bizi bundan fazla imtihan etme..
• Ey bütün kulları tarafından yardımı dilenen kerem sahibi, ihsan sahibi Allah! Bizi çok sıkıştırma, imtihanlara çekme!
• Henüz gizli olan günâhlarımızı, kötülüklerimizi gizle, meydana çıkarma.
2500 • Allahım! Sen güzellikte, kemâlde, olgunlukta sonsuzsun; biz de eğrilikte, sapıklıkta sonsuz bir hâldeyiz.
• Ey kerem sahibi! Şu bir avuç kötü kişinin eğriliklerini, günâhlarını sonsuz lûtfunla, ihsanınla ört!
• Bizim ömrümüz boş yere harcandı gitti. Ömür elbisemizden tek bir iplik kaldı, o da kopmak üzere; biz büyük bir şehir idik, yıkıldık, harab olduk, ancak bir duvarımız kaldı.
• Ey büyükler büyüğü, ey sahibimiz! Şu artakalanı esirge, muhafaza et, koru. Koru da şeytanın canı büsbütün sevinemesin.
• Bizim için, bizim hatırımız için değil, günâhkârları, sapıklığa düşenleri arayıp kayırdığın o kadîm lûtfun hakkı için!
2505 • Et ve yağdan ibâret olan bedene merhamet bağışlayan, acıma duygusu veren Allah! Yarattığın varlıklarda sanatını, yaratma gücünü, kuvvetini gösterdin; lûtuf ve merhametini de göster!
• Ey büyüklerin en büyüğü olan Allah! Ettiğimiz bu duâ senin öfkeni arttırıyorsa, edilecek duâyı yine sen bize ilham eyle!”
2251 • Sonunda Cenâb-ı Peygamber o hastaya dedi ki: “Duâlarına şu sözleri de ekle. De ki: "Ey güçlükleri kolaylaştıran Allah!
• Sen bize dünyada da, ahirette de iyilik ver, güzellik ver!
• Allahım bizim yolumuzu gül bahçesi gibi güzelleştir, varacağımız yerde sen bulun, konak yerimiz sen ol, yürüdüğümüz yol her zaman bizi sana götürsün, sadece cennete değil.”