Sevgili dostlar, Mevlana üzerinde yaptığım araştırma ve inceleme çalışmalarımdan bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Şunu gönülden istiyorum. Bütün kardeşlerime; ilmi, fikri, dini, edebi... yönden yararlı olmak. Allah'ımızın: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ilkesi ve Sevgili peygamberimizin: “İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır” hadisi doğrultusunda çaba göstermek.
Allah kısmet ederse; “Mevlana'nın Tefekkür Dünyası” isimli kitabım yakında piyasaya çıkacaktır. Çıktığı zaman size duyuracağım. Bu can gövdede konuk olduğu sürece, insanlara hizmet etmek boynumun borcudur. özellikle de bir ilahiyatçı olarak bunu en önemli görev sayıyorum. Hatta nafile ibadet olarak telakki ediyorum.
Mevlana'nın Yedi Öğüdü
ve Yedi Öğüdün Fert ve Sosyal İlişkiler Açısından Önemi
1. Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol
2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol
6. Hoşgörürlükte deniz gibi ol
7. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol [1]
Yedi Öğüdün Sosyal Açıdan İzahı
1. Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol
Cömertlik
Cömert; Farsça; “Cevan- merd” kelimesinden Türkçeleşmiştir. Türkçe'de; “Civanmerd” tabiri kullanırız. Cömertlik kavramı, İslam ahlakı literatüründe genellikle; seha, sehavet ve cûd terimleriyle ifade edilir. Seha ve sehavet sözlükte; “Ocağın, içinde kolaylıkla ateş yakılacak şekilde geniş tutulması ve yanmakta olan ateşin alev ve dumanının kolayca yükselmesine imkan hazırlanması” anlamına gelir. Bu manadan hareketle; gönül zenginliği ve genişliğine de sehavet denilmiştir.[2]
Günlük konuşmalarımızda; “Sehavetli, eli açık, cömert, babacan” ifadelerini kullanırız. Toplumda en çok sevilen, sayılan, itibar sahiplerinin, sehavetli ve cömert kimseler olduğunu görürüz.
Bir şeyin yeni, iyi ve sağlam olması, ayrıca cömertlik yapmak anlamındaki; “Cevd veya Cevdet” kökünden türetilmiş olan Cûd da terim olarak sehavet kelimesiyle eş anlamlıdır. Bazı islam ahlakçıları bu iki terimi cömertliğin farklı dereceleri için de kullanmışlardır. Kur'an-ı Kerimde; seha, sehavet ve cûd kelimeleri geçmekle birlikte pek çok âyette; infak, îsâr, îta, it'am, ihsan, ikram, bezl... gibi mastarlardan gelen fiillerle cömertlik erdeminin önemi üzerinde durulmuştur.[3]
Hadis kitaplarında Hz. Peygamberin cömertliğine ait pek çok rivayet yer almaktadır. Hz. Ali, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Enes b. Malik gibi ünlü sahabilerden nakledilen hadislerde Hz. Peygamber, insanların en cömerdi olarak tanıtılmıştır. Yine Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah, Hz. Aişe gibi sahabiler, Resulullah'ın kendisine ihtiyacını bildiren hiçbir kimseyi geri çevirmediğini belirtmişlerdir.
Gerek Kur'anda gerekse Sünnette, cömertliğin ilahi bir sıfat ve peygamberlerin de sahip oldukları üstün bir erdem olarak kabul edilmesi, İslam ahlakçılarının bu konuya özel bir önem vermelerine yol açmıştır. [4]
İslam ahlakına göre cömert olabilmek için başkalarına yardım etmek yeterli değildir. Ayrıca bu yardımın; isteyerek ve seve seve yapılması gerekir. Çünkü diğer bütün ahlaki erdemler gibi cömertlik de, insanda bir huy ve meleke haline gelmekle kazanılır. Bunun için ara sıra veya isteksiz olarak ya da zorla iyilik yapan bir kimse, cömert sayılmaz. Buna karşılık, iyilik yapma niyet ve iradesi taşıdığı halde, bunu gerçekleştirme imkanına sahip olmayan insan cömert sayılır.
Kur'anda; cömertliğin Önemi ve Cimriliğin kötülüğü hakkındaki âyetler
Cömertlik, yardımlaşma, karzı hasen, borç verme, sadaka, zekat... şeklinde karşımıza çıkar.
“Onlar, gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”[5]
“İyilik; yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik; o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, Ahiret gününe, meleklere, kitaplara, Peygamberlere inanır. Allah'ın rızasını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır.”[6]
“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah, dürüstleri sever.”[7]
“Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah, yapacağınız her hayrı bilir.”[8]
“Ey iman edenler! Kendisinde artık alış veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan kıyamet gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkar edenler elbette zalimlerdir.”[9]
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat verir. Allah'ın lütfu geniştir. O, her şeyi bilir.”[10]
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise sezi katından bir mağfiret ve bir lütuf vad eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.”[11]
“Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”[12]
“Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler var ya, onların mükafatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.”[13]
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça “İyi”ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.”[14]
“O takva sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar. Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”[15]
“Allah'a ve Ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarf edenler de( Âhirette azaba uğrarlar). Şeytan, bir kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o.”[16]
“Allah'a ve Âhiret gününe iman edip de, Allah'ın kendilerine verdiğinden O'nun yolunda harcasalardı ne olurdu sanki. Allah, onların durumunu hakkiyle bilmektedir.”[17]
“Mü'minler ancak; Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.”[18]
“İman eden kullarıma söyle; namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah için gizli- açık harcasınlar.”[19]
Tarihten cömertlikle ilgili örnekler
Âişe (R.Anh)'den şöyle rivayet edilmiştir: bir kere Nebi'nin bazı kadınları:
“Hangimiz önce ölüp de çabuk sana kavuşacaktır?” diye resul-i ekreme sormuşlar. O da: “Eli uzun olanınız” buyurmuştur. Bu defa peygamberin kadınları bir kamış endaze alıp kollarını ölçmeye başladılar. İçlerinden en uzun kollu kadın Sevde Binti Zem'a idi. fakat Resulullah'ın vefatından sonra öğrendik ki, kolu uzun olan kadın; sadakası bol, eli açık( Cömert) kadın demekmiş.....[20]
Esma binti Ebi Bekr (R.A.)'den; nebi (SAV) şöyle buyurdu: “Ey Esma! Kesenin ağzını boğma. Allah da senin nasibini tutar.” Bir başka rivayette: “Malını sayıp zapetme. Allah da sana nimetlerini sayıp esirger.” Bir başkasında: “ Sakın çömlekte para saklama! Sonra Allah da senden saklar. Ey Esma! Gücün yettiği kadar, az da olsa sadaka ver.”[21]
Ebu Hureyre(R.A.)'den, nebi (SAV) şöyle buyurmuştur: “Allah'ın kullarının, kendisinde sabaha erdiği hiçbir gün yoktur ki, o günde iki melek inmesin. Bunlardan birisi: “Ya Rab! Malını infak edene bedelini ver!” diye dua eder. Öbürü ise: “Ya Rab! Vermeyenin malını telef et” diye beddua eder.”[22]
Ebu Hureyre(R.A.)'den, nebi (SAV) şöyle buyurmuştur: “Cimri ile cömerdin örneği şu iki kimsenin örneği gibidir ki, bunların iki göğüslerinden köprücük kemiklerine kadar vücutlarını kaplayan demirden cübbeleri vardır. bunlardan infak eden ve cömert olan, sadaka verir vermez o demir zırh, onun bedeni üzerinde genişler, aşağı doğru uzar veya vücudunu tamamiyle kaplar. Hatta ayağının parmaklarını örter. Zırhın ucu da yerde sürünüp sadaka veren kimsenin ayak izlerini siler, giderir. Cimriye gelince; o, hiç sadaka vermek istemez, derhal o zırhın bütün halkaları, vücudun kendilerine doğru olan kısımlarını şiddetle sıkar. Cimri de, bu sıkan zırhı genişletmeye çalışır, fakat gücü yetmez.”[23]
Malı olmayanın durumu, hırs değil kanaat olmalıdır. Malı olanın ise; cimrilik değil, cömertlik olmalıdır. Resulullah(SAV) şöyle buyurdu: “ Cömertlik Cennette bir ağaçtır. Cömert kimse onun dalına tutunur ve onu cennete kadar götürür. Cimrilik, Cehennemde bir ağaçtır. Cimri olanı Cehenneme kadar götürür. Allah iki hasleti sever; cömertlik ve güzel ahlak. İki hasleti sevmez; cimrilik ve kötü huy. [24]
Hz. Ali (RA) buyurur; dünya sana yüzünü dönünce harca ki, harcamakla bitmez. Senden kaçınca, yine harca ki, hiç kalmasın.” Birisi Hüseyin b. Ali'ye RA) mektup yazdı ve bir şey anlattı. Mektubu elinden aldı; “Ne istiyorsan, vereceğiz” buyurdu. “Neden yazılanı okumadınız” deyince; “Kalbinin benim yanımda durmasından sorguya çekilirim diye Allah'tan korktum” buyurdu. [25]
Mesnevi'den Örnekler
“Belayı def etmenin çaresi; sitem etmek değildir. Buna çare, ihsandır, aftır, keremdir. Peygamber; “Sadaka, belayı def eder” dedi. Ey yiğit! Hastalığını sadakayla tedavi et. Sadaka; yoklusu yakmak, hilim gözleyen gözü kör etmek değildir. Hayır yerinde yapılırsa iyidir. Yerinde bir hayırda bulunursan bu, doğru bir harekettir.”[26] (12 KASIM 2009)
[1] ÖZTÜRK Kazım, Mevlana'nın Tefekkür Dünyası, Tebeşir Yayınları, Konya 2009, s.69
[2] ÇAĞRICI Mustafa, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, c.8, s.72
[3] ÇAĞRICI, a.g.e. s.72
[4] ÇAĞRICI, a.g.e. s.72
[5] Bakara(2)/3
[6] Bakara(2)/177
[7] Bakara(2)/195
[8] Bakara(2)/215
[9] Bakara(2)/254
[10] Bakara(2)/261
[11] Bakara(2)/268
[12] Bakara(2)/270
[13] Bakara(2)/274
[14] Âl-i İmran(3)/92
[15] Âl-i İmran(3)/134
[16] Nisâ(4)/38
[17] Nisâ(4)/39
[18] Enfal(8)/2-3-4
[19] İbrahim(14)/31
[20] Zeyneddin Ahmet b. Ahmet b. Abdi'l- Latifi'z- Zebidi, Mütercim; Kamil Miras, Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı yayını, Ankara, 1980, c.5, s.164
[21] a.g.e. s.186
[22] a.g.e. s.190
[23] a.g.e. s.192
[24] İmam Gazali, Tercüme; A. Faruk Meyan, Kimyay-ı Saadet, Bedir yayınevi, İstanbul 1971, c.I-II, s.497
[25] a.g.e. s.498
[26] MEVLANA, Mesnevi, Çev: Veled İzbudak, Gözden geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür yayınları, İstanbul 2004, c.6, s.196