MEVLANA VE İBADET

MEVLANA VE İBADET

Mevlana, İslamiyet' in temel prensiplerine gönülden bağlıdır. Bu sebeple ibadet konusu eserlerinde çok açık bir dille ve geniş olarak yer alır. Bu konudaki fikirleri özetle üç temele dayanır: İbadetin gerekliliği, ibadetin samimiyetle yapılması ve ibadetin mükafatı. 

Öncelikle Mevlana: "Ben cinleri de , insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. " (Zariyat, 51-56) ayetinde bildirildiği gibi ; insanın her işe kabiliyetli olmasıyla birlikte asıl maksadının Hakk'a ibadet etmek olduğunu belirtir. İnsan kulluk etmek için yaratılmıştır. (Mesnevi, III / 3006- 10; Fihi Mafih,24-25). Diğer yandan kulluğun yalnızca düşünce ve sözlerle gerçekleşmeyeceği; ibadetlerin, insanın Cenab-ı Hakk'a inancı, sevgisi konusunda birer şahit olduğunu dile getirir: 

    "Sevgi (Kulluk), fikir ve manadan ibaret olsaydı, bize oruç ve namaz lüzumlu olmazdı. 
    Bağlılık ve sevgiden bir eser olsun diye dostlar birbirine hediye verirler . 
    O hediyeler, bağlılığın ve sevginin şahitleridir. Yani onlarda samimiyet ve beraberlik gizlidir. 
    O ihsanlar, gönülde meydana gelen sevginin görünen şahitleridir.."              ( Mesnevi, I / 2725-28) 

    "İster namaz ve oruç , ister hac ve cihat olsun hepsi itikat için birer şahittirler. 
    Oruç; onun helalden bile sakındığına, harama ulaşmasının imkansızlığına şahittir. 
    Zekat , malını dağıttığı için şahittir. Artık başkasının malına kem gözle nasıl bakabilir ? 
    Ama o şahitler yalancı iseler, İlahi adaletin hakimince makbul olmazlar." (Mesnevi, V 184-92) 
 

"Çekirdek kabuksuz ekilirse yeşermez , kabuklu ekmek gerek." Sözleriyle Mevlana; dinin kurallarla ve ibadetlerle sınırlanan kurallar yönünü kabuğa benzetir ve kabuğun önemini belirtir. Ancak fidanı asıl yeşerten kabuğun içindeki özdür. Bunun gibi ibadetlere önem veren de ; görünüşü bedenin hareketleri değil; özüdür. Bu öz ibadetten alınan zevktir. "Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur, biz aşktan doğmuşuz" diyen Mevlana, dinin emir ve hükümlerini yerine getirip, ibadet ederken şekilci veya taklidi olmayı bırakıp , tahkiki olmayı tavsiye eder. İbadet ederken , kul; tam bir teslimiyet ve samimiyet içinde olmalı , asıl dindarlık gönülde filizlenmelidir. 

Taklit konusunda Mesnevi'de şu hikaye anlatılır: 

Bir sofi yolculuğu sırasında gecelemek için bir tekkeye gelir, eşeğini ahıra bağlar, suyunu ve yemini verir. Tekkedeki diğer sofiler parasızdır. Gizlice eşeği satıp parasıyla yiyecek alırlar. Akşam yemekler yenir, hep birlikte semaa başlarlar. İlerleyen saatlerde coşkunluk artar ve "Eşek gitti, eşek gitti !" diye usul tutarlar. Eşeği çalınan sofi de taklitle "Eşek gitti !" diye bağırır durur. Sabah herkes tekkeden ayrılır. Sufi eşeği almak için ahıra gidince , bulamaz. Hizmetkara sorar , o da olanı biteni anlatır. Sufi : "Neden akşam gelip bana söylemedin?" deyince hizmetkar : "Söylemek için geldim ama sen onlardan daha coşkun olarak "Eşek gitti" diyordun. Ben de arif adammış, her şeyi biliyor, benim söylememe gerek yok dedim." (Mesnevi, II / 520-71)

Taklidin böylesine değersizliği , hatta zararı anlatılırken; Mesnevi 'de bir başka hikaye de samimiyetin, gönülden bağlılığın önemine dairdir: Hazret-i Musa yolda bir çoban görür. Çoban Hakka münacat etmektedir: 

    "Sen neredesin ? Sana kulluk etsem , çarığını diksem, saçını tarasam. 
    Çamaşırını yıkasam, sabah akşam sütünü hazırlasam.
    Elini öpsem, ayağını ovsam , yatma amanı yerini temizlesem.
    Bütün koyun ve keçilerim sana feda olsun. Bu hay u huy hep senin zikrindendir. " 

    Bu sözleri duyan Musa çobanı azarlar; Cena-ı Hakk 'ı insanlara ait sıfatlarla anmanın yanlışlığını , Hakk'ın bütün bu sıfatlardan , elden , ayaktan, çamaşırdan, yiyip içmekten münezzeh oluşunu ve bu sözlerin küfür olduğunu söyler. Çoban pişman olur, gönlü dertle dolu çöllere düşer. Bu sırada Musa'ya Hak'tan vahiy gelir: 

    "Bir kulumuzu bizden ayırdın. 
    Senden istenilen kavuşturmak, yakılaştırmak iken; acaba ayrılığa sebep nedir ?.
    Herkesin huyunda bir iyilik vardır. Herkese bir hususiyet bağışladım. 
    Ona göre iyi olan sana kötü, ona göre şeker tadı senin için zehirdir. 
    Yüce zatımız her şeyden müstağnidir, en yüce vasıftan da , en alçaktan da . 
    Hintli'nin medhi Hindi, Sindli'nin medhi Sindi ıstılahla olur. 
    Onların tesbihi benim içindir ama o tesbihleri kendilerini temizler. 
    Dile ve söze bakılır sanma . Bizim baktığımız gönül ve haldir. 
    Kalpte huşu varsa biz ona bakarız, görünüşte hüşusuz bile olsa . 
    Aşıklar her nefes yanarlar. Viran köyden vergi alınmaz. 
    Sözde yanılsa bile ona bir korku yoktur. Şehit kan içinde olsa da yıkanmaz. "

    Hazret-i Musa , Hakk'tan bu hitabı alınca; çobanı bulmak ve özür dilemek için aramaya başlar. (Mesnevi, II / 1737-95)

    Mevlana bu hikaye ile Hazret-i Peygamber'in : "Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve işlerde kolaylık gösterin" hadisi gereğince , dni kurallara uyma zorunluluğunu ; bu esasların ruhundan ayrılmamak kaydıyla sevgi, ümit ve tolerans anlayışıyla benimsetmeye çalışır. Diğer yandan ibadette şekil ve sözün değil; tam bir samimiyet, ihlas , tevekkül ve gönül bağlılığının esas olduğuna işaret eder. Ona göre taklidi ibadet edenler "saman arzusuyla Mushaf taşıyan merkep", taklidi ağlamak da "kağnın inleyişi" gibidir. (Mesnevi, II / 501-06)

    Bedeni ibadet eden , ancak ruhu secde etmeyen harap gönülleri içsiz cevizlere benzetir: 

    "Kulun ibadetlerine güzellik katan , ondan alınan zevktir. Çekirdeğin ağaç olması için , çekirdeğin içli olması gerekir." (Mesnevi, II / 3432)
bu yönüyle ibadetin bir diğer özelliğide , müminle münafığı birbirinden ayıran bir mihenk oluşudur: 
 

"Münafıkla mü'mini namazında gör. Biri riya, diğeri ibadet ve yalvarmak için kılıyor. 

Oruç, hac, namaz ve zekat mü'min ile kafirleri belirtir. 

Mümine ibadet ebedi bir safa , nifak sahiplerine ise can derdidir. " (Mesnevi, I / 296-98) 

İbadetleri ihlastan uzak , gösterişte kalan kimseler; miski tenine süren, ruhu nahoş kokularla dolu insanlar , ibadetleri de çöplükteki yeşillik ve apdeshanede biten gül gibidir. (Mesnevi, II / 269-73)

Mevlana, bütün ibadetlerin yerine getirilmesi konusunda titizlikle durur; fakat en çok üzerinde durduğu ibadet namazdır. Müminin miracı olan namaz , Cenab-ı Hakk'a ulaşmada ilk merhaledir:

"Çünkü şükredene nimetinin arttırılacağı vadolunmuştur. Secdenin karşılığı da Hakk'a yaklaşmaktır. 
Rabbimiz: 'Secde et de yaklaş' . (Alak, 96/ 19) buyurdu. Bedenlerimizin secde etmesi, canı hakka ulaştırır. " (Mesnevi, IV / 11-12 ) 

"Hazret-i Peygamber: 'Rüku ile secde , Hakk'ın fazlından kerem kapısını çalmaktır. ' buyurmuştur. 

O kapının halkasını kim çalarsa ; o, ebedi bir lütuf ve devlet bulur" (Mesnevi , V / 2056-57) 

İbadetlerin en büyük mükafatı Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmak, O'na yaklaşmaktır. Ancak Allah'ın lutfu ve keremi çok geniştir. İbadet edenlere sayısız karşılıkta bulunur. 

"Secde ve rükua vardın mıydı, onlar cennet bahçeleri olur. 

Elinle bir sadaka veya zekat versen ; onlar o alemde ağaçlık, çimenlik olurlar. 

Sabrın cennet ırmağı olur, sevgi oradaki sütten pınarlar gibi. 

İbadet zevki bal ırmağı, kulluktan duyduğun şevk şarap pınarlarıdır. (Mesnevi, III / 3749-84)

Dünya gibi, burada yapılan işler de geçicidir; ancak her işin karşılığı kalıcıdır. 

"Hak tarlasına, tertemiz tohumlar ekilsin de onlar hiç bitmez olur mu? 

O' nun bahçesinin mahsulatı sayısızdır; bu , Allah' ın arzı geniştir demektir. 

Bu fani arz bile mahsul verirken , Hakk'ın arzı genişlikle ebedileşir. 

Bu yerin mahsülü hadsiz hesapsızdır, en küçük bir taneden yedi yüz tane hasıl olur. " (Mesnevi, IV / 780-83) 

İnsan ömrünü bir altın kesesine , geceyle gündüzü de sarrafa benzeten     Mevlana; bu kesenin bir gün boşalacağını , yalnızca ibadetlerle eksilenin tamamlanabileceğini söyler: 

"Öyleyse eksileni karşılık koyarak tamamla ki : ' Secde et de yaklaş !' ayetinin maksadı hasıl olsun. 

Dünya işinde bu emek , bu gayret nedir ? Din işinden başkasıyla bu kadar uğraşma !" (Mesnevi, III / 127-28)

"Taat ve ibadetle meşgul ol. Ta son nefesine kadar bu yoldan ayrılma. 

Zira sana Hakk'ın ihsan ve kerem eriştir de , son nefesin başka bir nefes olur." (Mesnevi, I / 1890-91)

 

http://akademik.semazen.net/ sitesinden 23.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.