KÜTAHYA MEVLEVİHÂNESİ'NİN MUSİKİ TARİHİMİZE ETKİLERİ

 

KÜTAHYA MEVLEVİHÂNESİ'NİN MUSİKİ TARİHİMİZE ETKİLERİ

Kütahya, Germiyan  Beyliği zamanında beylik başşehri, Osmanlı döneminde de Anadolu Eyaleti Merkezi olarak, İstanbul ile güney ve batı Anadolu'yu birleştiren bir kavşak noktasında  yüzyıllardan bu yana bir tarih, kültür ve medeniyet şehridir. Özellikle, Mevlânâ araştırmalarında İstanbul'dan hareketle yola çıkan Türk ve Avrupalı seyyahların mutlaka uğrayıp eserlerinde adından bahsettikleri Kütahya Şehri, Mevlevîliğin yayılışı sırasında Sultan Veled (v.1312) ve Ulu Arif Çelebi (v.1320) zamanlarından itibaren önemli bir merkez olmuştur. 

   Menakibu'l Arifin'de kaydedildiğine göre, Germiyan Beyi I. Yakub Han (1300-1340) Ulu Arif Çelebi'nin Kütahya'yı ziyaret ettiği zaman, kucağında küçük kızı olduğu halde gelip biat etmiş ve Mevlevi tarikine bağlanmıştı.  Bu bağlılık daha da ilerleyerek kendinden sonra tahta geçecek olan oğlu “Çakşadan” veya “Çatışkan” lakabı ile anılan Mehmed Bey'in (1340-1361) oğlu, yani torunu Süleyman Şah'la (1361-1387) Sultan Veled Hazretlerin'in kızı “Mutahhare Hatun” un 1381 yılında evlenmesi iyice pekiştirdi.  Böylece Süleyman Şah'ın, Hz. Mevlânâ'nın(v.1273) torunu ile evlenmesi ve Mutahhare Hatun'un kızı Devlet Hatun'un da Yıldırım Bayezîd (1389-1403) ile evlenmesi bu akrabalığı Germiyan sarayından Osmanlı sarayına kadar uzatmıştır.

I. Yakup Bey zamanında Kütahya'ya gelen Sultan Veled,  buranın havasını çok beğenmiş  ve bir ay kadar misafir olmuştur.  Kütahya'yı övmek için yazdığı bir gazel Sultan Veled'in “Divan”ı içerisinde bulunmakta olup, Feridun Nafiz Uzluk tarafından yayınlanmıştır.  Bu gazelinde Sultan Veled Hz. Şöyle yazmaktadır: 1- Kütahya gibi bir başka şehir olamaz, ne mutlu orada bir ay oturana. 2-Saadeti yar olup da iki ay oturursa hadsiz hesapsız istifade eder. 3-Bu şehir bir güneş gibidir, her tarafı karanlığı olmayan bir yüzdür. 4- Letafette cennete benzer, yarabbi ona eziyet ve kahır gönderme. 5- Hiç şirin bir güzele kusuru olmadığı halde zehirli şerbet içirilir mi? 6- Onun her köşesi bağ ve bahçedir. Her tarafından bir pınar akmaktadır.7- Onun duvar çevrili endamlı kalesinin dünyada misli yoktur. 8- Böyle güzel şehre bin Herat, bin Merv ve Ehr beldesi feda olsun. 9- Onun güzelliği belli olunca, Veled'e her yerde övgüsünü söylemek düşer. 

Yukarıdaki satırlardan da anlaşılacağı gibi, Kütahya şehri Mevleviliğin önemli merkezlerinden biri olup, Konya'dan sonra inşa edilen ilk on Mevlevihane'den birisi Kütahya Ergun Çelebi Mevlevîhânesi olmuştur. Bu dergâh 1959 yılında yapılan tamirden sonra cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Süleyman Şah ile evlenen Mutahare Hatun'un torunlarından olan Ergun Çelebi'nin (v.1373) haziresinde medfun bulunduğu bu Mevlevîhâne uzun yıllar tasavvuf kültürümüze hizmet etmiştir. Ulu Cami'nin çok yakınında olan semahanenin arkasındaki hazire kısmının Kütahya'yı fetheden Süleyman Hezar Dinarî tarafından şehirde ilk yaptırılan mescitlerden olduğu rivayet edilir. Mevlevîhânenin semâhâne kısmına şu anda birleştirilmiş şekilde bulunan bu hazirede, Ergun Çelebi, oğlu Burhaneddin İlyas Çelebi(v.1395), Zeyneddin Çelebi(v.1424), Mehmed Dede(v.1650), Kamile Hanım, Havva Hatun, Fatma Hanım(v.1710), Sakıp Dede(v.1735), İ.Hakkı Çelebi(v.1891), M.Muhlis Çelebi, Ali Şakir Çelebi, Halime Melahat Hanım gibi Mevlevi ailesinden olan şahıslar yatmaktadır.   

Mevlevîhânelerin, tarihimizde çeşitli güzel sanatların özellikle de musikî sanatı ile ilgili eğitim yerleri olması kaynaklarda sıkça anılmıştır. Kütahya Mevlevîhânesinin de bu konuda aynı işlevi gördüğü buradan yetişen sanatkâr ve bestekârların musiki tarihimize mâl olmuş çalışmalarından anlaşılmaktadır. Musiki tarihimizde ismi kaynaklarda geçen bu şahıslardan ve çalışmalarından şöylece söz edilebilir.

Kaynaklar incelendiğinde, Kütahya Mevlevîhânesinde  yetişmiş olan bazı musikişinas ve mıtrıbândan olan şahısların isimlerine en eski tarihli olarak Kütahyalı Sahih Ahmed Dede'nin yazmış olduğu Mecmuatü't Tevârihi'l Mevleviyye isimli eserinde rastlamaktayız. Bu kaynakta Seyyid Ömer Dede'nin Hicri 1151 Miladi 1738 yılında Köprüören'in Kükürtlü köyünde yapılan düğünündeki davete gelenlerin isimlerini şöyle kaydetmekte; “Kütahya Mevlevihanesi neyzenbaşısı Terzi Derviş Ali, Kudümzen Tiraşzâde Derviş Hasan, Derviş Ukkaş Seyyid Mehmed Ali Dede, Kalender Derviş İbrahim ve Küçük Derviş Mustafa ile dokuz adet Mevlevi neyzen ve kudümzeni ile Karye-i mezkurdan gelin getirmişlerdi.” 

Bir diğer önemli kaynak olan Nasır Abdülbakî Dede'nin Defter-i Dervişân isimli eserinin 25. sahifesinde Neyzen Kütahyalı Mevlevî Mehmet Dede'nin adı geçmekte olup “Kütahya Mevlevihanesinde neyzenbaşıdır” denilmekte ve h.1220 de (m.1805) vefat ettiği kaydedilmektedir. Defter-i Dervişan'ın 45. sayfasında kaydedildiğine göre,  Derviş neyzenbaşı Mehmet Efendi, Ebubekir Dedenin kardeşi Osman Efendi'nin oğludur. 

Bu yüzyılın musiki tarihimiz açısından en önemli olaylarından biri Kütahya Mevlevihanesinde yetişen Ebubekir Dede'nin Kütahya'dan 1705 de İstanbul'a Yenikapı Mevlevihanesi şeyhliğine tayin edilmesidir. (M.1746) Bu dergahta 30 yıl şeyhlik yapan Ebubekir Dede Kütahya Mevlevihanesinde gördüğü musiki bilgi ve tecrübesini Yenikapı da devam ettirmiştir. Kutbu Nayi Osman Dede'nin oğlu Abdulbaki Sırrî Dede'nin kızı Saide hanımla evlenmiş ve bu evlilikten Ali Nutkî, Abdulbakî Nâsır ve Abdurrahim  Künhî  isimlerinde üç oğlu dünyaya gelmiştir. Bu evlatları klâsik musikimizin en güzide eserlerini veren büyük bestekarları yetiştirmiştir. Ali Nutkî Dede 1762 de doğmuş ve en büyükleridir. “Defter-i Dervişân” adlı bir mecmua yazmaya başlamıştır. Bu mecmua bilhassa Yenikapı Mevlevihanesi olmak üzere çeşitli Mevlevihanelerdeki tarihi tasavvufi ve siyasi olaylarla ilgili bilgiler içermektedir. Daha sonra bu defteri yazmaya kardeşi Abdulbakî Nasır Dede devam ettirmiştir.  

Ali Nutkî Dede'nin Musiki tarihimizdeki en önemli bestesi Şevkutarab Ayinidir. Bu ayini değerli talebesi Hammamîzâde İsmail Dede'ye hediye etmiş ve onun ismini bestekâr olarak yazdırmıştır. Bu hususu Dede Efendi Şeyhine övgü ve teşekkürle ayinlerin sözlerini kaydettiği defterinde belirtmiştir. Şeyh Galib, Itrî, Dede İsmail Efendi ve Müsâhîb Seyyid  Ağa gibi sanatkârların yetişmesini sağlamıştır. Ağustos 1804 de vefat etmiştir.

Ebubekir Dede'nin ortanca oğlu Abdulbâkî Nasır Dede 1765 de dünyaya gelmiştir. III. Selim ve II. Mahmut gibi musiki konusunda üstün bilgi ve kabiliyete sahip olan padişahlarla yakın irtibatlar kurmuştur, “Tetkîk-u Tahkîk” adını verdiği eserinde 136 makam ve 21 usulü açıklamış,”Tahrîrîye” isimli eserinde ise kendisinin icad ettiği nota sistemini açıklamıştır. Bunlar Dilâvîz, Ruhfezâ, Gülrûh, Dildâr, ve Hîsar-Kürdîdir. Ayrıca “Şîrin” ismini verdiği bir usül tertip etmiştir. Bestelemiş olduğu Acembuselik Ayin-i şerifi müzikalite açısından çok mükemmel bir eserdir. Ayrıca bestelediği kaynaklarda anılmış olan İsfahan Ayin-i şerifi nota ile tespit edilememiş ve zamanla unutulmuştur.  Şubat 1821 de vefat edip Yenikapı Mevlevihanesine Ali Nutkî Dede'nin yanına defnedilmiştir. 

Ebubekir Dede'nin üçüncü oğlu Abdurrahim Künhi Dede'dir.1769 da İstanbul'da doğmuştur. Tesirli bir sese sahipti. Küçük yaşta babası ve ağabeylerinden musikî meşkîne başladı. Genç yaşta Hicaz Mevlevî ayinini besteledi. Ayrıca Anberefşân ismini verdiği makamı tertip etmişti. Musâhîp Ahmet Ağa, Derviş Mehmet gibi bestekârların yetişmesini sağlamıştı. Kaynaklarda, musiki bilgisindeki üstünlüğü dolayısı ile “Devrinin Farabî-i sanîsi” denildiği kaydedilmiştir. 1831 yılında vefat etmiştir.

Kaynaklarda ismini bulduğumuz bir diğer önemli neyzen Kütahya Mevlevihanesinin son neyzenbaşı sı Saatçi Mustafa Efendidir. Ressam Ahmet Yakuboğlu “Rengârenk Kütahya” adlı eserinde ondan şöyle bahsetmektedir. “Kendisi “Muvakkithane” denilen o zamanki rasathane hükmünde olan saat ayarlama yerinde saat imal ederdi. Bu saatler camilerde son yıllara kadar çalışmıştı. Atatürk'ün sağlığında Ankara'da açılan,  El Sanatları Sergisine ahşap kısmı ve takvimine varıncaya kadar her şeyi ile Mustafa Efendi'nin elinden çıkma bir duvar saatini gönderir. Atatürk'ün takdirini kazanır. Sergiden kendisine bir altın madalya ve takdirname gönderilir. Altın madalyanın takdimi için Halkevi'nde yapılan törende o devirdeki saz arkadaşları ile bir konser vermiş o heyetin içinde kendisi ney ile iştirak etmiş ve ayrıca taksim lütfetmişti. Mustafa Efendi esasen kuvvetli, mahir bir neyzendi aynı zamanda.”   Saatçi Mustafa Efendi yaptığı besteleri ile de dikkat çeken bir değerdi. “İntizâr-ı makdeminle nev bahar eyler hulûl” sözleriyle başlayan Aksak Usûlündeki Hisarbuselik şarkısı T.R.T. Repertuarı  6712  noda kaydolmuştur.  1938 yılında vefat etmiştir.

Bunlardan başka Mevlevihanenin Kütahya Halk Musikisi üzerindeki tesirini de anmak yerinde olacaktır. Zaman zaman Kütahya halkından bazı gençlerin Mevlevîhâne'ye devam etmesi ve yazdıkları güftelerden bazılarını mıtrıptan beste yapabilecek dervişlere türkü formunda bestelettikleri rivayetleri halk arasında anılır. Doğan Karaağaoğlu'nun “Kütahya'da Musikî” başlıklı makalesinde bu durumdan şöyle söz edilmektedir. “Efelerden bir delikanlının Poyraz aralığından bir kıza aşık olması, fakat kızın iki ağabeyince (Sevdi de vardı) denilmesin diye delikanlıya verilmemesi üzerine, delikanlı tarafından kırk altın verilerek Mevlevi neyzen ve ayin hanlarına bestelettiği türküleri Üçler mevkiinden sevdiği kızın evine doğru okutturulmuştur. İşte Kütahya türkülerinin çoğu bu şekilde vücuda gelmiştir.”  Bu tür başka rivayetler olsa da, bir Mevlevî dervişi Pesendi Ali Dede'nin halk musikisine etkisi rivayetten öte gerçekliktir.

Pesendi mahlasını kullanan Hacı Ali Dede Mâruf mahallesinde doğmuştur. Küçük yaşlardan itibaren şiir ve halk musikimize duyduğu ilgi onu medrese hayatından koparıp o zamanki halk ozanlarımızdan Ârifî (v.1870) ile buluşturmuştur. Kundören mevkiindeki bahçesi yaz kış arif kişilerce dolardı. Elinden hiç bırakmadığı bağlaması ile halk türküleri ve koşmaları çalar söyler ve beste yapardı. Bugün müzikalite bakımından üstün değere sahip Kütahya türkülerinin bazıları onun eserlerinden olabilir. Esasen Ahî kültürünün çağında yaşatılmasında büyük katkısı olan Pesendi Ali Dede 1913 yılında vefat etmiştir. Kendinden sonra gelen Aşık Ömer (v.1950),  Nuri Çavuş (v.1955), Dülgerin Hüseyin Ağa (v.1958), Kelerzâde Ethem Bey (v.1975), ve Hisarlı Ahmet (v.1984) silsilesi gibi pek çok Halk musikisi sanatkarının yetişmesine önderlik etmiş bir Mevlevi büyüğüdür.

Burada kaynaklarda ismini bulabildiklerimizden başka, Kütahya Mevlevîhânesinden feyz alarak yetişmiş olan değerli musikişinaslarımızdan ismini yazamadığımız birçok Mevlevî dervişi de mahviyetten dolayı isimsizliği tercih ettiklerinden herhalde tarihin derinliklerinden bize himmetle yardımcı olmaktadır. Bugün bile Kütahya'da gerek Klâsik Türk Musikisi gerekse Halk mûsikisi alanlarında başarılı icra yeteneğine sahip müzisyenlerin yetişmelerinde şüphesiz ki Kütahya Mevlevîhânesinin büyük bir etkisi olmuştur.

 

Y.Doç.Dr. Mehmet Nuri Uygun

M.Ü.İlahiyat Fak. Türk Din Musikisi

Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

 

 

http://akademik.semazen.net/ sitesinden 23.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.