Hz. Mevlanadan Bir Gazel - KONUŞAN EV, DUYMAYAN İNSAN
(Hz. Mevlanadan Bir Gazel) niçin uyanmıyor neden bir kimse bile bu kafile halkından? ömür yüklerini halbuki ecel hırsızı götürmeye gelmişken.

(Hz. Mevlanadan Bir Gazel)

niçin uyanmıyor neden bir kimse bile bu kafile halkından?

ömür yüklerini halbuki ecel hırsızı götürmeye gelmişken.

 

KONUŞAN EV, DUYMAYAN İNSAN

 

Divan-ı Kebir (Büyük Divan), Hz. Mevlana"nın önemli kitabı Mesnevi"nin tamamlayıcısı sayılan diğer büyük eseridir. Aruzun 24 değişik bahrindeki vezinlerle söylenmiş 24 ayrı divanın bir araya getirilmesiyle meydana gelmiş, hacimce büyük bir eser olduğundan Divan-ı Kebir denilmiştir. Kitaptaki şiirlerin çoğunluğu sanki Şems-i Tebrizi"nin ağzından söylenmiş gibidir, mahlas yerinde çoğunlukla onun ismi geçer, bu yüzden ayrıca Divan-ı Şems-i Tebrizi diye de adlandırılmıştır.

Rubailer daha büyük bir oranda yer alır, Divan-ı Kebir"de. Hz. Mevlana (o zamana kadar daha çok tefekkürün ifade vasıtası olarak kullanılan) rubai nazım şeklindeki eserlerinde, aşkın coşkunluğunu anlatmış; rubai türüne bir nevi küçük gazel havası vermiştir. Gazellerindeyse cezbeli ve dalgalı, duygulu ve heyecanlı ruh hallerini derin bir tasavvuf neşvesiyle terennüm etmiştir. Bunu yaparken o mürşidane ve hakimane edası her adımda sezilmektedir. Mesnevi ile karşılaştırıldığında, Divan-ı Kebir"de tasavvufun coşku (vecd) tarafına, Mesnevi"deyse irfan tarafına ağırlık verildiği söylenebilir. Lakin ikisi de, Mevlana Celaleddin Rumi (kuddise sirruh) hazretlerinin manevi deryasının doğusu ve batısı gibidirler; iki ayrı yön gibidirler lakin birbirinden ayrılamazlar.

 

Aşağıda bugünkü dille ifadeye çalıştığımız gazeli en çok bilinenlerden biridir, bugün bile taptazedir; bugünkü halimizi ne muazzam bir yetkinlikle ortaya sermektedir.

 

GAZEL

 

niçin uyanmıyor neden bir kimse bile bu kafile halkından?

ömür yüklerini hâlbuki ecel hırsızı götürmeye gelmişken.

neden uyanmıyorsun hırsızın hakkından niçin gelmiyorsun,

neden kızıyorsun üstelik haber verenlere haydudun yaklaştığından?

suyun üstüne nakış çizmez boşuna söylemez onlar,

mübarektir onlar haberdar eden öğüt veren yol gösteren.

 

adamın biri evine şöyle derdi, konuşurdu her gün

yıkılma sakın ey hane bana söylemeden haber vermeden;

bir gece ansızın lakin çöktü ev adamın başına,

n"oldu sana ey hane nerede senin sözün, ne yaptın?

demedim miydi sana ben bir haber ver bana

çoluk çocuğumu kurtarayım kaçayım buradan,

söylemedin ey hane bir kere bile, hakkım vardı sende

yıkıldın üstüme birden, inlettin beni öldürdün.

 

dile geldi hane cevap verdi tane tane konuştu:

gece gündüz nice zaman ihtar ettim söyledim sana ben

yaklaştı sonum benim vakit geldi gidiyorum ben,

gücüm kuvvetim kalmadı, yarık ve çatlak doldu her yanım.

kızmıştın bana oysa çamur tıkamıştın ağızlarıma

söyletmemiştin beni hırsla, güya onarmıştın sen

bırakmadın ki konuşayım bildireyim sana

ey mimarların büyüğü ağız açtığım her yeri tıkadın.

 

vücudun evindir senin ey hasta, öğren bunu iyice

dertler duvardaki çatlağındır, zahmetler yarıkların,

samanlı çamura benzer türlü haplar rengarenk ilaçlar,

aldatırsın kendini kapadım sanırsın yarıkları, oyalanırsın

açtığında ağzını vücudun gidiciyim ben diye

doktor gelir ilaçla sıvar, doldurur içini ağzının,

başındaki bu ağrı ölüm şarabının humarıdır

menekşe şurubu ve nar şerbeti aciz kalır tedaviden,

gerçeği örtmüş olursun ancak bir süre saklamış

lakin neyi gizleyeceksin sırların hepsini bilenden.

 

iç şarabını sakınmanın, yönel hakkın ilacına

sür tövbe merhemini, bağışlanmak dile yaratandan

tut nabzını gönlünün, kalbini yokla, gözet kendini:

yararlı bir şey var mı kabında hayırlı bir eserin?

sığın rabbine, ölmezlik suyunun sahibi olayım dersen

tavsiyem şudur sana bir nefes bile ayrılma ondan.

 

derse sana bir kimse ne gereği var istemenin

de ki ona sen, istenmeyi odur isteyen.

mürid ne demektir diyorsun, mürid isteyendir

muradına erendir avı olup avlayanın,

 

istemeseydi beni eğer talip olmasaydı bana

nedir o halde, sararan yüzüm, didârı görememekten

gamzesi onun aşk okuyla vurmasaydı beni

nedendir kalbimdeki kan, gözümde kanlı yaşlar nereden?

 

güz baharın mürididir sararıp âh çeken,

erişmez mi sevdiğine, efendisine baharların,

baharı özleyip de hazân bile diriliyorken

hak müridinin işi ne, arasında ölülerin?

bahçeye bir bak da gör bitkilerin ahvalini

çiçek açıyor meyve veriyor tohumu iyi olan.

 

sen de bürün bahar gibi öğütlerin yeşil kisvesine

dostum sakin ol hamûş* artık hâl dilin görünsün.

 

şems-i tebrizinin cemalinin hürmetine

sun bize aşk şarabından, ey ihsanı bol yüce rabbim…

 

*Hamûş, “suskun, sessiz” anlamına gelir. Hz. Mevlana"nın mahlasıdır; onun büyük tevazuunun bir göstergesidir.

 

* Bu nazmen tercüme, H.M. Hepsev"in Şiir Bilgisi (Mayıs 1992, Farsça aslıyla birlikte s.18–25) kitabında yayınlanmıştır.

 

 

http://akademik.semazen.net/ sitesinden 19.04.2025 tarihinde yazdırılmıştır.