Önce size neden başlıkta 21. yüzyılı vurgulamak istediğimden bahsetmek istiyorum. Tüm gücümle bu zamanın bir evladı, hem insanoğlunun başına gelen günümüz olaylarına karşı duyarlı, hem de benim içimde ve dışımda olanlara karşı duyarlı olmak istiyorum. Muhiddin Arabî"nin dediği gibi: “Zaman bir kılıçtır. Eğer sen onu kesmezsen, o seni keser.”
Kadın evliyalar üzerinde çalışmamın tek nedeni, onların hayat tarzlarının sanatını öğrenmektir: İnşallah onlardaki kendimi tanımak, onların izinde yürümek ve onların en safiyâne yanlarını taklit etmek ve nihayetinden onlar gibi olabilmek.
Ehl-i Beyt"in en yüve kadın evliyalarından Hazret-i Fatma (r.a), Hazret-i Hatice (r.a.) ve Hazret-i Ayşe (r.a.) haricinde başka kimseye karşı onlara duyduğumuzdan daha yüce bir aşk ve hayranlık duymamalıyız. Onların ebedî güzelliklerinin kölesi olmalıyız. Fetullah Gülen"in belirttiği gibi “Her büyük erkek için büyük bir kadın vardır.”
Ve şunu da belirtmek isterim, tüm zamanların en yenilikçi evliyalarından Rabiatül Adviye, isteğe dayalı dinî inancımızı, manevî riyakârlığımızı, kutsal değerlerimizin suistimal edilmesini, kafamızı karıştıran akıl oyunlarını, pazarlık yaparcasına ettiğimiz ibadetleri, yanlış dinî saplantılarımızı şu duasıyla bir tayfun gibi darmadağan etmiştir: “Allâh"ım eğer sana cehennem korkusu yüzünden ve cennet nimetleri yüzünden ibadet edersem bunu benden al. Eğer sana sadece Senin için ibadet edersem, beni o sonsuz güzelliğinden mahrum etme.” Bu aziz kadın, kutsal aşkı en safiyâne vecd içinde temsil etmektedir.”
Buna ilaveten şu mevzuyu da belirtmek isterim:
Biliyoruz ki, evliyalık mertebesine ulaşılınca, Allâh"ın (c.c.) muhteşem vahdeti içinde cinsiyet kalmaz! Kadın ile erkek arasındaki fark, durumlar mevki ve mertebe değildir. Böyle yanlış düşüncelerden Allah bizi korusun. Rahmeti sonsuz olan Allâh (c.c.) kadına ve erkeğe farklı mesûliyetler vermiştir. Mesela, kadın peygâmberlik görevini kolay kolay taşıyamaz; bu görev onun taşıyamayacağı kadar ağır ve tehlikelidir. Allâh (c.c), bu gibi görevleri kadına yüklememiştir.
Diğer taraftan, erkek doğum yapma yükünü taşıyamaz ve anneli görevini kadının yaptığı kadar mükemmel yapamaz. Daha fazla örnek vermem zamanımız olmadığı için şu an mümkün değil. Kitaplarda yazıldığı gibi bâzı yüce mutasavvıf kadınların tasvirini yapmak yerine, günümüz dünyâsında bu konuyla mücâdele eden bir kadın olarak yaşadığım tecrübelerden bahsetmek istiyorum. Yazdığım son yazıya şöyle başladım: “Bu makaleyle, zamanın sonu için bir lisan bulma çabası içindeyim. Çok sevdiğimiz yüce Allah (c.c.) ile aramızdaki kaybolmuş beraberliği bulabilmek için tüm gayretimi ortaya koyuyorum.”
İlahi mücadeleye “cihad” deniyor. Eğer insanoğlunun bu büyük mücadelesinde başarılı olursak, yüce Allah (c.c.) da bizi evliyaların ipine yaklaştırır.
Benim yetiştiğim Batı medeniyetinde, hayatın din ile ve dinin hayat ile bir bağlantısı yoktur ama bu ancak hayâtın bütün kutsiyetini ortaya çıkartan dinin ilâhi güzelliği ile karşılaşıncaya kadardır. Şunu öğrendim ki, bu dünyâ ile âhiret arasında, kafir ile mübarek arasında ve madde ile mânâ arasında hiçbir fark yok. Var olan her şey, varlığın birliğini işaret ediyor.
Bu hayat okuluna davet edilmem ile ilâhi bir idrak kabiliyeti verildi. Başka bir deyişle, Allah (c.c.) bana dünya hayâtının bir okulu temsil ettiğini farketmeyi nasip etti. Daha sonra nur dolu, değişimlerin yaşandığı, Allâh"ın (c.c.) ilâhi hikmetinin anlamı olan ve iç anlamlarının tarifsiz lezzetinin tadıldığı yola davet edildim. Ben buna Aşk Okulu diyorum. Bu konuşmamda sizinle manevi olgunluğa doğru giden bu yüce yoldan bahsetmek istiyorum. Manevî gelişme, itaatte mükemmellik demek değildir. Onun anlamı, aşkın mükemmelliğidir. İnşallah, bu âşıklık makamına ulaşırız.
Daha önce hiç olmadığı kadar, şu an âşık olmanın o güzel kokusunu hissedebiliyorum. 11 Eylül"den beri, Allah (c.c.) çok ciddi bir dil kullanıyor. Allah"ın dilinin insan üzerinde çok ağır ve hiçbir şeye benzemeyen bir etkisi vardır ve ilâhi varlık hayâtımızın hayatımızın içinden yükseliyor. Bunu şu şekilde açıklamaya çalışacağım:
Mutasavvuf Ahmet Samani Hazretleri diyor ki: “Gel, bütün işin arayış olduğu bu dünyaya katıl. Öğretmenin olan yokluk sana aşk alfabesini anlatacak”. “Adem, yokluğun gizli sığınağından, varlık çölüne geçtiğinde, çamurdan var edilen Adem"in göğsündeki cennette bir aşk yıldızı parlamaya başladı. Aşk güneşi, onun sonsuz gizeminin semasında ışıldamaya başladı.”
Kur"an-ı Kerim"deki âyetler de insanın kemale erişmesinin bir delilidir: “O, onları seviyor ve onlar da O"nu seviyor.” Kur"an sadece aşk söz konusu olduğunda Allah ile insanı karşılıklı getiriyor. Yaratış kavramı içinde, ilahî aşk ile insanî aşk arasında bir denge var. Allah"ın bize olan aşkı sebebiyle var olduğumuzu söyleyebiliriz. Allah kendi yakınlığını bize öğretiyor. Bir adım daha öteye gidersek kainat evliyaların temeline dayanmıştır yani kainat tevhid temeli üstüne kurulmuştur. Var olan herşey Allah"ın karşı konulamaz birliğini bize işaret ediyor. Bütün hayat ilahi. İşte bu yüzden tasavvufu öğrenmeli ve yaşamalıyız. Bu sebeple aşkın yolunda yürümeye gayret ettiğim için kendimi Allah"ın (c.c.) büyük lutfundan nasiplenmiş olarak hissediyorum ve bu aşk yoluna Tarikat-i Muhammedî (Muhammedin Yolu) ismini vermek istiyorum. Bu yol, Hakikat-i Muhammedî"ye gönülden inanan herkesi içine alır.
Ayrıca, 21. yüzyılda da bu yolu konuşabildiğim için Allah"ın (c.c.) büyük lutfuyla önasiplendirildiğimi hissediyorum.
Günümüzde bilginin ufukları sonuna kadar açılmış durumda. Kemale ermiş bir din bilgisi ve mükemmele ermiş fen bilimi çinde yaşıyoruz. Modern akıl gerçekle buluşuyor ya da, modern bilim dinle buluşuyor veyahut Allahın tecellilerinin mutlak doğtuluğu modern akıl tarafından teyit ediliyor. Modern bilim adamları maddenin derinliklerine indikçe, kainattaki tevhidi ve onun dinamik yapısını anlamaya başladılar. Yani tasavvufi tefekkür ile modern fizik aynı neticede buluşuyor.
Artık hakikatin evrenselliği zamanı. Tek bir din var, tek bir Tanrı var, tek bir kitap var ve sadece tek bir hakikat var. İşte bu yüzden, günümüzde evrensel din olan İslâm"ın farkındalığı yeniden doğumu tecrübe ediyor.
Daha yüksek bir farkındalıkla uyanmanın tam zamanı çünkü sadece yüksek bir farkındalık ile Doğu ile Batı arasında bir köprü kurulabilir. Sadece bu yüksek farkındalık ilehakikat tüm dünyada sesini duyurabilir. Doğu ile Batı arasındaki köprü uzun zaman önce inşa edildi. Mutlak hakikat ve sonsuz aydınlanma çok uzun zamandır mevcut.
Hazret-i Muhammed"in (s.a.v) dünyaya teşrif etmesiyle her şey değişti. Kainat nûra gark oldu. A.Yusuf Ali"nin dediği gibi: İslam"ın nûru mümkün olan en büyük ihsandır; eğer bunu idrak edebilirsek, biz de onun ihtişamıyla parlarız” “Muhammed Mustafa"nın (s.a.v), O"na değil, O"nun ile birlikte indirilen nûru, onun ümmeti olan herkesi şereflendirmektedir.” Dinin bu iç zenginliği ortaya çıkmıştır. İnsanoğlu sonsuz bir servete, Allâh"ın sonsuz ihsânına, yüce bir idrake, sonsuz keremine, en parlak aydınlığa, ilahi cömertliğin hazinesine ve en yüce ahlaka kavuşmuş ve insanoğlu her alanda tekamül ve kusursuzlukla karşılaşır. Sevgili Peygamberimiz, tüm akıl ve gönülleri, Allâh"ın güzelliğine ve mükemmeliyetine yükseltmiştir. Başka bir deyişle, Hazret-i Muhammed"in (s.a.v) gelişiyle, manevî tasfiye devri başlamıştır.
Hazret-i Muhammed (s.a.v), insanlığa evrensel bir rehber sunmaktadır. Kur"an-ı Kerim evrensel bir çağrıdır ve evrensel doğruları söyler; o evrensel bir eğitim sistemidir.
Şeyh Muhiddin İbn Arabî diyorlar ki: “Hazret-i Muhammed"in (s.a.v) sözleri Doğu"dan Batı"ya her yere düzen getirmektedir. Dahası, Hazret-i Muhammed (s.a.v) tek bir milletin peygamberi olarak gönderilmedi, o alemlere rahmet olarak gönderildi. Bu yüzden rûhun anlamı, insan tabiatını sadece bir yönüyle değil, bir bütün olarak düzene koymaktır.”
Tekrar söylemek gerekirse, insan olarak rûhumuzun bütün derinliklerini keşfetmek ve kâmil insana ulaşmak gibi bir mesûliyetimiz var. İnsanın nihai tamamlanışı yüce Allah"ın (c.c.) şu sözlerinde anlam buluyor: “Ben bir kulumu sevdiğimde, onun gören gözü, duyan kulağı olurum …”
Sevgili kardeşlerim, bu sebeplerden dolayı inanıyorum ki, kendi hayatımızdaki tevhid ilmini idrak edebilmek için Tasavvufu iyi anlamımız ve uygulamamız gereken bir zamandayız. Bu Muhammedî olduğumuza, Muhammed ümmetinden olduğumuza şükretmemiz gereken bir zamandır.
Günümüzde insanlık tarihi göstermiştir ki, Doğu ile Batı ayrılamaz. Modern dünyânın yaşadığı sorunlar bütün ülkeleri aynı şekilde etkiliyor. Maddi ve manevi depremler insan oğlunu derinden sarsıyor. Bugün dünya evrensel bir sabahın seherinde. Yaşanan acılar evrensel boyutlara ulaşmış durumda. İnsanlık hakikat ihtiyacı içinde çünkü ondan çok uzaktayız. Ebedî değerlere muhtacız ve bu yüzden çözüm evrensel boyutlarda olmalıdır.
İnsanlık, yıkım ve kurtuluş arasında bocalıyor. Kayıtsızlığın karanlığı, inancın safiyetiyle birleşiyor. En büyük kötülükler, en yüce güzelliklerle bir arada. Karanlık ve ışığın hâricinde hiçbir yok.
Birbirinden çok uç noktalardaki zıtlıkları bir araya getirerek, Allah (c.c.), yaşattığı kutsal tecrübelerle, bizi şekillendiriyor ve daha büyük bir farkındalığa hazırlıyor.