Evliya’nın Kadınları, Evliya Kadınlar
Hindistan’daki türbelerde birçok mutasavvıf evliya kadının rolü mühim ve eşit, hatta bazı durumlarda üstün ve egemen bir yapıdadır.

Evliya"nın Kadınları, Evliya Kadınlar

Prof Dr. Anna Bigelow

Felsefe ve Mistisizm Bölümü. Kuzey Karolayna Üniversitesi. ABD

Hindistan"daki türbelerde birçok mutasavvıf evliya kadının rolü mühim ve eşit, hatta bazı durumlarda üstün ve egemen bir yapıdadır. Camiye gitmeyen  çok büyük sayıdaki Müslüman Hintli kadınların bir araya gelmeleri, ibadet etmeleri, fikir teatisinde bulunmaları ve umumi dini görevlerini yerine getirmeleri için bu türbeler çok önemli bir merkez teşkil ederler. Müslüman olmayanlar da sıkça bu türbeleri ziyaret ederler; hatta bazı yerlerde sayıları  Müslümanlardan daha çok bile olabilir. Aslında dergah denilen bu türbeler Hindistan"ın birçok yerinde halk yaşamının merkezini oluşturur. Bebekler Evliya"nın inayeti ile dünyaya gelir ve bu lutfun tasdiki için bebekken türbeye getirilirler. İlk saç tıraşı buralarda yapılır. Çocuklar yılan sokmalarına ve hastalıklara karşı korunmak için buraya getirilirler. Müslüman damatlar evlenmeden önce bu türbeleri ziyaret ederler. Hindu ve Sih çiftler evlendikten sonra etrafını tavaf ederler. İnananlar sınav, iş başvurusu veya seyahat gibi önemli işler için bir ziyaret yaparlar. Hastalık, maddi sıkıntılar ve aile sorunları gibi ciddi tehlikeler için türbede dua edilir. Ölenler için dualar burada okunur, evliyanın adına hacının ya da seyyahın ataları için de. Allah"ın dostları, halkın problem ve ihtiyaçlarından anlayan kimse olarak düşünülürler. Evliya"nın ruhu ile yakın sohbette bulunmak için alim veya emir olmaya yani din adamı veya zengin bir insan olmaya gerek yoktur. Evliya olmak, türbeyi ziyaret etmek ya da türbenin dini törenlerini ve mali işlerini idare etmek için erkek olmak gerekmez. Aslında bazı durumlarda türbelerin bakımlarını başlıca kadınlar yapar ve Hindistan"ın birkaç yerinde Müslüman olamayan kadınlar türbelerin lokal bakımını üstlenmişlerdir. Evliyanın inayetlerinin aracılığıyla böyle kadınlar maddi ve manevi kuvvetin kaynağını bu rollerde bulmuşlardır. Ve tabii ki türbeleri toprağı onurlandıran ve halkı lütuflandıran birçok kadın evliya da vardır. Bu çalışma Kuzey Hindistan"daki kadınların rollerine ışık tutar: kendini dine adamışlar, bakımlarıyla ilgilenenler ve evliyalar.Kadın evliyaların ve mutasavvıf edebiyat geleneğinde dişi seslerin sayısı oldukça fazladır ama popüler tasavvufta kadının rolünü inceleyen çalışmalar henüz başlangıç seviyesindedir. Bu kısa tetkik Müslüman olan ve olmayan kadınlarda mutasavvıf türbe ve geleneklerinin nasıl yerleştiği ve mal edildiği hakkındadır.

Ataerkil toplumlardaki kadınlar tarafından beslenen takva, sabır, hoşgörü ve hizmetin sosyo kültürel dişi idealleri aynı zamanda herhangi bir mutasavvıfın da idealidir.Mutasavvıf türbelerinde tüm dinlerden olan kadınlar için ayrılmış yerin daha büyük olmasına rağmen, Müslüman olan ve olmayan kadınlar evde veya işyerindeki boyun eğdirmeyi telafi etmek için  gerçek kuvvet ve otoriteyi kullanabilecekleri dergahları bilinçli olarak ararlar demek çok yanlış olur. Aslında böyle bir iddia Batı"nın kadın değer ölçülerinin nosyonlarını çok iyi yansıtır. Ancak geleneksel toplumda kadınlar için var olan rollerin karmaşık ağında, dergah hayatında kadınlara sunulanlar, hizmet, sabır ve takvadan doğan özgürlük ve gücü tanır ve kıymet verir. Kadınların hayattaki diğer rolleri de böyle özellikleri  besleyebilir fakat mutasavvıf evliyalar söz konusu olunca hizmet, sabır ve takva ilahi sıra yaklaşırken bütün insanlar için model teşkil eder.

Hikaye anlatanlar, dini tören uzmanları ve kendini dine adayanlar olarak kadınlar gerek Müslüman olarak ya da olmayarak mutasavvıf türbelerin ayrılmaz bir parçasıdır. Bir yerin hizmetinden sorumlu olarak kadınlar, evliyaların geleneklerinin koruyucuları, onların ilmini nakleden, takva ehli pirlerin hatıralarını canlı tutan ve gelecek nesillere hikayeleri iletenlerdir. Araştırmamım ana bölümünü yaptığım kasabada da durum aynen böyleydi. Kuzey Hindistan Punjab"da bulunan Malerkotla 15. yy"ın ortalarında asıl adı Şeyh Sadreddin Sadri Cihan olan Şeyh Haydar olarak bilinen mutasavvıf bir evliya tarafından kurulmuştur. Soyundan gelenler onun halifeleri veyahut dergahın  koruyucuları olurlar. Şu an oldukça geniş olan bu ailenin kadınlarının çoğu Şeyhin hayatı ve mucizeleri hakkında son derece bilgi sahibidirler. Türbeleri ve geleneklerini çalışırken Şeyh Haydar"la ilgili hikayeleri bulmak için erkeklere gönderildiğim  kadar sıklıkta kadınlara da yollanıyordum. Evliya"nın ilmini bu kadınlardan öğrendim. Şeyhin soyundan gelen bir kadın halifeyi evinde ziyaret ettim. Yanında, türbeyi ziyarete geldiği zamanlar ailenin yanında kalan bir gezgin fakir oturuyordu. Şeyhin ilmiyle ilgili hikayeyi anlatmaya başladı fakat kısa bir zaman sonra hikayenin sonunu, dedesinin ilminde gerçek ve meşru otorite olan kadın halifeye bıraktı. O da bana Şeyh Haydarın Malerkotla kasabası haline gelen araziye nasıl sahip olduğunu anlattı. Şeyh bir ırmak kenarında oturup tefekküre dalmışken birden bir fırtına kopmuş. Aynı yerde mahalli Delhi"ye saldırmak amacıyla, diktatör Bahlol Lodhi ordusuyla kamp kurmuş. Fırtına karargahta karmaşa ve zarar yol açmış ama şeyh kulübesinde bu durumdan rahatsız olmamış bir vaziyette otururken mumu da parlak bir şekilde yanmaya devam etmiş. Bu durum Lodhi"yi çok etkilemiş, zafer kazanmak için dua istemiş ve kazanmış. Böylece Delhi"de Lodhi hanedanını kurmaya başlamış.  Başka bir mucizeden sonra da şeyhten çok etkilendiği için kızını evlenmek üzere şeyhe vermiş ve yanında da büyük bir arazi hediye etmiş. Bu hikayeyi anlatan kadın halife Şeyh Haydar"ın mucizeleri ile ilgili daha birçok hikaye anlattı. Bu mucizevi hikayelerin özlü bölümlerine olan hakimiyeti ve bir fakir misafirle bir antropoloğa bu hikayeleri aktarmaktaki istekliliği bu konularda kendi otoritesini algılayışını gösteriyor. Misafirin ona olan hürmeti ve kendine güvenli hali onun Şeyh Haydar"ın hayatı ve mirası ile ilgili bir uzman olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırmam esnasında başka bir gün, halife ailesinden iki kadınla bir öğleden sonra buluştum. Bu yaşlıca kardeşler genelde türbede oturuyor, seyyahlardan gelen bağışları kabul ediyor, verilen bağışları teberruken iade ediyor ve istek üzerine tavsiyelerde bulunuyorlardı. Ayinleri idare etme rollerinin yanı sıra Şeyh Haydar ve Markotla tarihi ile ilgili hikayeleriyle biliniyorlardı. İlginç bir hikayede kardeşlerden biri  herkes tarafından bilinen  dergahı çevreleyen duvarın bir gecede melekler tarafından yapıldığı inancına değişik ve özgün bir ekleme yaptı. Malerkotla"daki diğer binaların inşaatlarından oldukça farklıydı- kasabadaki çoğu tarihi binanın tuğlalarından farklı olarak büyük gri taş bloklar vardı. En çok anlatılan hikaye bu özgün duvarın Şeyh Haydar"ın vefatından sonra bir gecede melekler tarafından mucizevi olarak inşa edilmiş olmasıydı. Halife kadınlar hikayeye dişi bir boyut  getirdiler. Şöyle açıkladılar: Bir kadının oraya oturup yemek öğütmeye başlamasıyla mucize başladı ve bitirince duvar sona erdi.Hikayedeki kadının adı verilmiyordu. Fakat bir kadının buğday öğütmesinin, melekler tarafından yapılan ilahi bir işin hikayesine entegre olması günlük işlerle ilahi müdahale arasında paralellik yaratıyor.

Bu bağlantıyla kadının görevine verilen kıymet artmış ve  hayatı devam ettirmek ve yemek işleriyle uğraşmak için gerekli olan statüsünün ötesinde bir mevki verilmiştir. Böylece kadınların görevi, Şeyh Haydar"ın yattığı kutsal bölgenin koruyuculuğu ve bakımı seviyesine kadar yükseltilmiştir. Un öğütmek gibi aileye hizmet, duvarı inşa etmek gibi evliyaya yapılan  hizmet ile ilişkilendirilmiştir.

Halife kadınlar, evliyanın hayatını kısaca anlatırken Bibi Mango adındaki kızını da tarif etmişlerdir. Öyle görülüyor ki Bibi Mango kötü bir evlilik yapmış ve eşinin ailesi tarafından atılmıştı. Malerkotla"ya dönerken babasının geleceğinin haberini aldığı esnada, seyahat ettiği tahtırevan, kasabanın civarlarında ters dönmüştü. Mutsuz bir evlilik ve zorunlu geri dönüşün verdiği utançla babasının  yüzüne nasıl bakacağını merak ediyordu. Perişan bir durumda toprağın onu kabul etmesi için dua etti ve gerçekten de öyle oldu. Yer yarıldı ve tahtırevanı yuttu.  Bu hikaye geleneksel ve ataerkil toplumlarda olduğu gibi namusa gösterilen üstün ilgi ve kadın iffetinin önemini vurguluyor. Bibi Mango"nun safiyeti hakkında sorulacak sorular babasına kötü yansıyacaktı ve o yüzden babasının ismine leke gelmemesi için kendini kurban etti. Fakat onun kurban edilişi öyle bir mucizevi şekilde oldu ki hem kendisinin hem de babasının erdemi ispat edilmiş oldu. Diğer anlatımlarda Bibi Mango"nun eşinin ailesiyle olan durumu çok kötü bir şekilde tasvir ediliyordu ve ayrılışının elzem olduğu tarif ediliyordu. Erkek bir halifenin görüşüne bakılırsa kız kardeşlerini almak için Şeyh Haydar oğullarını yollamış ve en büyüğünün bunu reddedişi krallığın ona geçmemesine sebep olmuş. Halife kadınlar için hikaye anlatımları, bu tür olasılıkları içermiyordu. Bu hikaye daha çok Şeyh"in ve kızının istisnai güç ve takvasının bir örneğidir. Ayrıca bu hikaye kendinden vazgeçiş yani feragat ile kuvvetlendirilmiş  kadınların mantığa aykırıymış gibi görünen ama doğru olan gücünü gösterir.  Onun toprağa girişi, örnek teşkil eden dişi meziyetlerle gerçekleşmiştir: sonsuz bir edep kaygısı,  evliya babasının adına leke sürecek bir şey yapmaktan sakınışı,  ve alçak gönüllüğü. En belli başlı mutasavvıf ve dişi özellikler olan takva, tevazu ve hoşgörü bu hikayede ön plana çıkmıştır.

 Hint edebiyatında toprağın faziletli birini yutuşu sık rastlanan bir mecazdır.  En bilinen örneği Ramayana"daki  Tanrı Kral Rama"nın  karısı Sita"nınkidir. Esaret ve geri dönüşten sonra Sifa"nın masumiyeti hakkında sorular zuhur etti. Kocasının erdemli yönetimini olumsuz etkilememek için toprağa iltica etmek istedi. Tabii ki Sita"nın  da Bibi Mango gibi bütün bu suçlamalarda bir kabahati yoktu. Her ikisinin de toprağa  defnedilmesi birçok yönden kutsal kabul edilen bir olaydır. Kutsal bir işe tahsis ederek ve masum kadınların suçsuzluğunu ispat ederek  onlara mutlak bir doğrulama ve zafer temin edilmiştir. Kadınlara özgü değilken, suçlanmış birinin masumiyetine ve dürüstlüğüne şahit olmak için toprağın bu çağırışı güçlü bir edebi temadır ve gerçekten saf ve takva sahibi insanın varlığını işaret eder.

Bibi Mango"nun toprağa girdiği yer şimdi bir dergah ve Id ibadetlerinin yapıldığı yer olan Id Gah"ın tam dış sınırındadır. Basit bir türbenin etrafında son zamanlarda inşa edilmiş küçük bir yer. Ön tarafında bir kütük var. Buranın, tahtırevanın ve içindekilerin toprağa gömülürken kulptan beliriveren bir ağaç olduğu söyleniyor.Orada tanıştığım Sih bir kadın türbeyi 20 yıldır ziyaret ediyormuş. Ailesinin önceden ihtilaf, kızgınlık ve hastalıktan dolayı sorunlar yaşamış olduğunu söyledi. Duaları duyulmuş ve her yıl şükrünü bildirmek için gelir, önce babanın sonra da kızının türbesini ziyaret edermiş. Beyaz bir baş örtüsü ve bilezikler takdim etmiş. Oranın bakımıyla ilgilenen kişi kırmızı ve pembe başörtüleri, bilezikler, makyaj ve hindistan cevizinin en çok verilen bağışlar olduğunu söyledi. Ona göre ziyaretçilerin çoğu kadınmış ve daha çok doğurganlık, para ve aile işleri gibi  konularda dua ediyorlarmış.

Güney Asya"da dergahlarda müslüman olmayanların bu tarz hamiliği ve hac yolculukları sıradan şeylerdir. Her gün olagelen bir şey olmasına rağmen,  dergahtaki günlük dinsel törenlerde önemli farklılıklar ve gözle görülür çeşitlilikler vardır. Mesela Hindular ve Sihler evliyalarına "bagvan" yani tanrı derler ki bu Müslümanlar için temelden aykırı bir şeydir. Bunun herkes farkındadır fakat açık münazarada nadiren konuşulur. Müslümanlar genelde dualarını takdim ederler fakat secde edip yemek veya para vermezler. Herhangi biri şeker, türbe için yeşil ya da mavi bez örtü, kilden küçük atlar, tütsü, yağ lambaları, para, keçi veya türbenin bakımı için eşyalar bağışlayabilirler. Bu bağışlar gibi dini ayinleri idare edenler de çeşitlilik gösterir. Müritleri veya halifeleri ile evliyanın çeşitli şekilde etkileşimi için türbede mekan veriliyor. Bütün bu roller kadınlar tarafından icra ediliyor. Aslında sadece kadın halifeler evliyayla dini tören değişimini görüşmek için mevcut bulunuyorlar.  Dindar olan kadınlar tek başına, grup halinde veya aileleriyle gelip duada bulunuyorlar. Bayan müritler genellikle evliyanın ruhuyla diyalog kurabilmek için kendi takipçi heyetiyle geliyorlar. Böylece ricada bulunanlar ve uzlaştırıcı kimseler tamamıyla kadın olabiliyor ve hem faydalanan hem de evliyanın duasını(baraka ileten aracıların kadın olduğu bir otorite arenası oluşuyor.

Kadınlar ricada bulunanlar ve arabulucu olarak hizmet ettikleri için, dergah sadece bir dişi otorite arenası olmakla kalmayıp tüm dinlere mensup kadınların birbiriyle etkileşime geçebildikleri bir yerdir. Bu  kadınlar benzer motivasyon, kaygı ve ümitlerle gelen diğer dini inançlara mensup kadınları ister istemez karşılarlar. Güney Asya"daki kadınların dinler arası ilişkileri güçlendirmedeki rolünü düşünürsek kadının değişik kutuplara bölünmüş toplumlardaki bölünmeleri çözmedeki ve çelişkileri değişime uğratmadaki potansiyel gücünü keşfederiz. Kadınlar, evliyalık geleneğinde aktif rol olarak manevi bir otorite alanı oluştururlar. Bu gücü alıp aile mensupları arasında tekrar dağıtır, kendi aralarında ahlaki güç alışverişini temel alan bir kimlik oluştururlar. 

Mutat ziyaretlerden birinde iki Hintli kadın geldi. Ne yapacaklarını kestiremez bir durumda, daha önce bahsettiğim yaşlıca iki kadın halifenin oturduğu kabre kadar dikkatlice ilerlediler. Bir kaç rupi (hint para birimi) ve şeker verdiler, kabre eğildiler, etrafını dolaştılar ve kabrin arkasında bir yere iki yağ lambası yakıp bıraktılar. Kabrin ayak ucuna dönerken (bu işlemlerin yapıldığı yer), teberrularını aldılar ve tereddüt ederek halifelerden bir sorun hakkında yardım istediler. Daha genç olan Hindu kadın yaşlı olanının geliniydi ve o da iki yıldır evli olmasına rağmen çocuk sahibi olamamıştı. Halife kadınlardan biri onlara Hazrete dua ettikleri takdirde kesinlikle bir oğlu olacağını söyledi. Yaşlı olan “İyi söylüyorsunuz da, dedi, ben inansam bile gelinim evliyaullaha inanmaz.” Gelin lafa karıştı ve “İnanmıyor sayılmam. Sadece henüz bilmiyorum” dedi. Tek emin olduğu kayınvaldesinin evliyaya olan inancıydı. Halifelerden biri pek çok kadının burada dua etmekle erkek çocuk sahibi olduklarını hatırlattı. Onun da, eğer temiz bir kalple dua ederse bir oğlu  olacağını söyledi. Kadınlar özel bir adak ya da ikram gerekip gerekmediğini sordular. Hayır dendi, kalplerinden geldiği gibi davranmaları ve ihtiyaçlarına ve güçlerine göre bir şey sunmaları yeterliydi. Sonra üç kadın, görümcenin yemek yeme alışkanlığı, sağlığı ve alışkanlıklarından bahsetmeye başladılar. Yaşlı olanlar iki kadın tavsiyelerde bulundukça, daha genç olanı çoğunlukla onları dinliyordu. Bu tür fikir teatileri, günlük, sıradan hatta sıkıcı sayılır. Ama bunlar öyle değil. Bu konuşmalar tamamen farklı dini rabıtaları olan, buna rağmen tek bir manevi figür etrafında birleşen kişiler arasında gerçekleşen insani alşverişler, etkileşimlerdir. Bu konuşma aynı zamanda dergah sınırlarında gerçekleşen karşılıklı ruhi, kişisel ve finansal desteğe bir örnek teşkil etmektedir. Gerçi bu tür olayların bazıları bir kereye mahsustur hatta anlıktır ama kişiler hatta toplum üzerindeki etkileri kalıcıdır.

Mabedin sınırları dahilinde, bu değişik fikir ve uygulamalrın bir problem teşkil ettiğini, ya da ritüellerin, adakların, ya da bağışların yararını etkilediğini hisseden bir tek kişiye rastlamadım. Çoğu sadece omuzlarını silkmiş vaziyette kabirde dua etmenin yararı  için mantıki tutarsızlıkların uygulanmasına kayıtsız kalan insanlardı. Kısacası,bu  dindar insanlar için fark ayrımı gerektirmez.. Üstelik halka açık bölüme girişleri sınırlanan kadınlar için biraraya gelme imkanları sınırlı olabiliyor. Yukarıda bahsi geçen, çocuktan yoksun bir evlilikle ilgili, dinler arası konsültasyon mahiyetindeki  epizodlar bağlantı kurmak için önemli fırsatlardır. İhtilafları çözmede ve din konusunda uzman olan kişiler bile, ritüelleri paylaşmayı ve inançlar arası alışverişi, inancı geliştirmek için, klişelerin zararını önlemek için ve ihtilafları en aza indirmek için alınabilecek en güçlü pozitif tedbirlerden biri olarak gösterirler. Dini çatışmaların çok normal karşılandığı Hindistan"da, Sufi mabedlerin desteklediği fikir alışverişi imkanı barışı tekrar temin etmede önemli bir adım olarak görülebilirler.

Burada bahsedilen tüm durumlarda – Şeyhin kızı, Müslüman Halifeler, Hint ve Sih Hindu dindarlar – değerler ve ortak kaygılar temelde son derece insani olup tüm inançlara mensup kadınlar tarafından kabul edilirler. En önemlisi, kadınların diyanet anlayışı ve uygulamaları, mezarların bulunduğu toplumların evlerine ve hayatlarına evliyanın gücünü entegre ederek, mutasavvıf mekanları canlandırıyor.Dergahlardaki evkaf uygulamaları sayesinde kadınlar topluma şahsi disiplinlerini, ailelerinin sağlıklı bir yapıya sahip olması için ne kadar fedakar olduklarını, ve Allah dostlarına olan inançlarını gösteriyor. Bu toplumlarda kadın halife, “chelas” ve “sevadar” olarak liderlik rolünü üstlenen kadınlar, evliyaya, onun hem nesebi, hem taşıyıcısı, hem de hizmetkarı olup hizmet etmekle otoriteyi ellerinde tutuyorlar. Takva ekonomisine göre, dergahta geçer akçe benliksizlik, hizmet ve vermektir. Bu yüzden kadınlar bu tip özelliklerin kültürel değerleri tersine çevirip, onları güç ve kuvvet kaynağı özellikler haline getirmeye muktedirlerdir. Bu değişme, pirlerin bizzat kendilerinin uyguladığı disiplin ve kendinden feragat etme modelini yineler. Müteakip mutasavvıf kadınlara misal teşkil eden Rabia Hazretleri bu ideali şöyle örneklendirmiştir. “Allahım biliyorsun ki kalbimin isteği senin emirlerine uymaktır. Gözümün nuru senin maiyetine hizmet etmektedir. Bu mesele bana isnat edilirse, sana hizmet etmediğim bir saatim bile olmaz.” Mutasavvıf uygulamada, Allah"ı bulmaya çalışmak, kendini arka planda tutarak, tövbe ile,  hoşgörü ile ve Allah"ın verdiği her şartı kabullenerek olur. Rahat, zenginlik, ve dünyevi güç yanıltıcı olabilir.  Aslında zorluklar ve sıkıntılar Allah"ın lutfu olarak görülür ve tasavvuf yolunda seyahat edenin Allah dışındaki bağlardan alakasını kesmeye yardımcı olur. Bu disiplinlerden gelen güç, ataerkil kültürlerde kadının kazanmaya çalıştığı mantıkla çelişen ama doğru olan güce benzer. Bu yüzden kadın figürünün mutasavvıf gelenekte merkezde oluşu ve ister istemez kazanmaya çalıştığı özelliklere kıymet veren vazifelerde bulunuşu şaşırtıcı değildir.

 

http://akademik.semazen.net/ sitesinden 24.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.